VAAZ 2021.01.10

Markos 11:12-14 Meyvesiz İncir Ağacı

‘Ertesi gün Beytanya’dan çıktıklarında İsa acıkmıştı. Uzakta, yapraklanmış bir incir ağacı görünce belki incir bulurum diye yaklaştı. Ağacın yanına vardığında yapraktan başka bir şey bulamadı. Çünkü incir mevsimi değildi. İsa ağaca, “Artık sonsuza dek senden kimse meyve yiyemesin!” dedi. Öğrencileri de bunu duydular. ‘

Öyle sanıyorum ki İncil’i ilk kez araştırırken bu bölümü okuyup da “Bu da ne böyle? Burada ne anlatıyor? İsa neden böyle bir şey yaptı” demeyen yoktur…

Çünkü bu bölüme gelene kadar İsa her zaman bereketledi, her zaman yaşam verdi. Ama şimdi, meyvesi olmadığı için bir incir ağacını lanetledi, hem de ayette açıkça, incir mevsimi olmadığı yazarken!

İsa acıkmıştı. Bazen insanların şekeri düşerse ve yemek yemezlerse çok sinirli olabilirler. Acaba O’nun şekeri mi vardı? Bir reklamda “Açken sen, sen değilsin” diyordu. İnsanlar acıkınca huyları değişebilir. Bazı günler çok acıkıyorum. Seval hazırlaması uzun süren bir yemek yapmayı planlıyorsa, içimden onu bereketlemek gelmiyor. Ta ki yemeği tadana kadar!

Ama İsa böyle mi? Bu çok garip görünüyor. Adeta İsa mantıksız davranmış gibi, hatta benim gibi huysuz biriymiş gibi. Böyle olmadığını iyi biliyoruz. Öyleyse bu olayı nasıl açıklayabiliriz?

Aslında buradaki karmaşıklığın çözümü çok basit bir botanik gerçekte yatıyor. Orta Doğu’da incir ağaçları, genel olarak bildiğimiz ağaçlardan farklı olarak, henüz yapraklanmadan öncesinde, ana hasattan önce, az miktarda meyve veriyor. Buna “ilk meyve” diyorlar. Fısıh zamanında bile o meyvelerden bulunabiliyor. Yani eğer iklim uygunsa, hasat zamanından öncesinde incir ağacında meyve bulmak mümkündür.

Peki, eğer incir ağacı yapraklanmadan önce ilk meyvesini vermemişse bu ne anlama geliyor? Bu, o ağacın çorak olduğu anlamına geliyordu. İyi bir bağcı, çorak bir ağacı ne yapar? Onu kesip atar. Bu bilgi için çok uzağa değil, Luka 13:6-7’ye gidelim:

‘İsa şu benzetmeyi anlattı: “Adamın birinin bağında dikili bir incir ağacı vardı. Adam gelip ağaçta meyve aradı, ama bulamadı. Bağcıya, ‘Bak’ dedi, ‘Ben üç yıldır gelip bu incir ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?’ ‘

Şimdi daha iyi anlayabiliriz değil mi?

Bu meyve vermeyen incir ağacı ve İsrail arasındaki bağlantı hakkında düşünelim. İsa Yeruşalim’e girdiğinde O’nu bir Kral ve Mesih olarak karşıladılar. Ama bir hafta sonra O’nu çarmıha gereceklerini İsa biliyordu.

İnsanlar, çevredeki ağaçlardan kestikleri dalları İsa’nın yoluna seriyorlardı. Beklenen Kral ve Mesih olduğunu görüntüde ilan ediyorlardı. Ama meyveleri var mıydı, yani yürekten buna iman ediyorlar mıydı? Sadece yaprakları olduğunu, ama meyveleri olmadığını, yani sadece görüntüde iman ettiklerini ama yürekte iman etmediklerini gösteren bir kanıt, bir hafta sonra “Çarmıha ger” diye bağırmaları olacaktı.

Nitekim İsa’nın ölümünden yaklaşık 40 yıl kadar sonra, İsrail yargılandı. İsrail, İsa için, uzaktan bakıldığında incir ağacı görüntüsü veren, ama yanına geldiğinizde meyvesini bulamadığınız bir incir ağacı gibiydi.

Bu yargılanma İsrail’in sonsuza dek lanetlendiği anlamına gelmiyor, ama imansızlığından dolayı yargılandığı anlamına geliyor. Tanrı o günden beri, bugün ve her gün kendi halkını oluşturmaya devam ediyor.

İsrail üzerinden konuştuk ama bu olayda bizim için de bir şeyler olabilir mi? Kesinlikle!

Yuhanna 15:8,16 ‘Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz. Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin. ‘

Meyve vermenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz! Hem Tanrı yüceltiliyor, hem biz öğrencileri olabiliyoruz, hem de dualarımız kabul ediliyor!

Meyvelerimiz neler olabilir? Galatyalılar 5:22-23 ‘Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur.

İsa’nın tekrar geleceğini biliyoruz. O zaman ana hasadı o toplayacak. Şimdi bizler için meyve vereceğimizi göstermenin zamanıdır. Şimdi ilk meyveleri vermezsek, bu çorak olduğumuz anlamına gelir, ve ana hasatta meyvemiz olmayacağı anlamına gelir.

Hafta boyunca hayatlarımızda sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim görülsün diye dua edelim. Bu konudaki eksikliklerimizi Tanrı bize göstersin diye dua edelim. Hangileri bizde daha az? Neden? Onları nasıl geliştirebileceğimiz üzerinde düşünelim.

Markos 11:20-26 İncir Ağacından Alınacak Ders

‘Sabah erkenden incir ağacının yanından geçerlerken, ağacın kökten kurumuş olduğunu gördüler. Olayı hatırlayan Petrus, “ Rabbî , bak! Lanetlediğin incir ağacı kurumuş!” dedi. İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Tanrı’ya iman edin. Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‘Kalk, denize atıl!’ der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir. Bunun için size diyorum ki, duayla dilediğiniz her şeyi daha şimdiden almış olduğunuza inanın, dileğiniz yerine gelecektir. Kalkıp dua ettiğiniz zaman, birine karşı bir şikâyetiniz varsa onu bağışlayın ki, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlasın.”

Ağacın kurumuş olduğunu gördüler ve İsa iki şeyden bahsediyor: İmanla dua etmek ve bağışlamak. Bunlar da ilk bakışta ağaçla ilgisiz gibi görünüyor ama düşündüğümüz zaman ilgisiz olmadıklarını anlıyoruz.

İsa “Tanrı’ya iman edin” diyor çünkü eğer Tanrı’ya yürekten iman varsa, meyvesizlikle ve diğer çözülemez görünen sorunlarla uğraşılabilir. Bir dağ kadar büyük engeller ortadan kaldırılabilir çünkü güç, iman aracılığıyla Tanrı’dan geliyor.

Dua ederken doğal olarak hep bir sonuç bekleriz. Ama bunun kendi rahatlığımız için olmadığından emin olmalıyız. Ya da Tanrı’yla pazarlık olmadığından. Dualarımız kendi rahatımıza veya çıkarımıza odaklanıyorsa gerçekleşmeyecek, gerçekleşse bile kalıcı bir bereket ve esenlik vermeyecek.

Dualarımız Tanrı’nın isteğine dayanmalı. Sonucun bizim isteğimizin olacağına değil. O zaman imanla dua edebiliriz. Adeta gerçekleşmiş gibi dua edebiliriz.

Gerçek bir mucizeye tanık olmak ister misiniz? Şimdi? Bir dağı yerinden oynatamam, bir değneği yılana da çeviremem. Ama Tanrı bugün bize bunlardan daha büyük bir mucize yapabileceğimizi söylüyor. Sadece iki şey yaparak:

1) Dua konularınızı hatırlayın ve hangilerini gerçekten Tanrı’nın iradesine bıraktığınızı ve hangilerini kendi rahatlığınız için istediğinizi ayırt edin. 2) Gerçekten Tanrı’nın iradesine bıraktığınız konuda, dileğinizi şimdiden almış gibi dua edin. Ve mucizeyi görün.   

Eğer gerçekten Rab’le beraber yaşıyorsak ve hayatlarımızda O’nu hoşnut etmek birinci önceliğimizse, daha yanıtı bile gelmeden duanın karşılığını aldığımızı biliriz, çünkü zaten irademizi O’na bırakmışız demektir. Duamızda İsa’nın öğrettiği gibi “Benim değil, Senin isteğin olsun” diyorsak, dua ettiğimiz olayın sonucunda her ne olursa olsun, sonunda olacak olan şeyin zaten Tanrı’nın isteği olduğuna iman etmişiz demektir. Yani daha en başında dileğimiz gerçekleşmiş demektir.

Hastalığım iyileşmese de, finansal durumum düzelmese de, ev sahibi olamasam da, emekli olmaya hak kazanamasam da,  

Tomurcuklanmasa incir ağaçları,
Asmalar üzüm vermese,
Boşa gitse de zeytine verilen emek,
Tarlalar ürün vermese de,
Boşalsa da davar ağılları,
Sığır kalmasa da ahırlarda,
Ben yine RAB sayesinde sevineceğim,
Kurtuluşumun Tanrısı sayesinde sevinçten coşacağım.
(Habakkuk 3:17-18)

Zaten Tanrı’yı hoşnut eden meyve dolu bir hayat yaşamıyorsam, uzaktan yaprakları görünen ama yanına gittiğinizde meyvesi olmayan incir ağacı olacaksam, zaten diğer şeylerin ne anlamı var ki?

Hazinemiz göklerdedir. En büyük duamız, bu karanlık dünyada Tanrı’nın ışığının her gün daha fazla parlamasıdır. Rab’bi yüz yüze göreceğimiz o zaman geldiğinde, karşılıklı tebessüm edebilmektir.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

Son bir nokta da bağışlamadan bahsetmeliyiz. Kendi suçlarımızın bağışlanmasını istiyorsak, biz de şikayetimiz olan insanların suçlarını bağışlamalıyız. Zaten öğrettiği duada da öyle diyor değil mi?

Birçok Grekçe el yazmasında şu ifadeler de yer alıyor:

“Ama siz bağışlamazsanız, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”

Belki bugün kapanış ilahisinde Rab’bin duasını okumak için iyi bir gündür. Ama şimdi dua edelim.

VAAZ 2021.01.03

Markos 10:46-52 Kör Bartimay’ın Gözleri Açılıyor

46 Sonra Eriha’ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. 47 Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı. 48 Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istediyse de o, “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.
49 İsa durdu, “Çağırın onu” dedi.
Kör adama seslenerek, “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. 
50 Adam abasını üstünden atarak ayağa fırladı ve İsa’nın yanına geldi.
51 İsa, “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu.
 Kör adam, “Rabbuni, gözlerim görsün” dedi.
52 İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. Adam o anda yeniden görmeye başladı ve yol boyunca İsa’nın ardından gitti.

Bu hikayeyi çok seviyorum çünkü Tanrı bu kısacık hikayeyle bizlere çok güzel gerçekler anlatıyor.

Adamın hayatını 3 evre olarak düşünelim.

1) İsa’yla karşılaşmadan önce: Fiziksel olarak sakat. Gözleri görmüyor. Dünyası karanlık durumda. Dilencilik yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Bu durumdaki bir insan bugün bile ne kadar zorluk yaşardı, 2000 yıl önceki bir devirde yaşayacağı zorlukları tahmin bile edemiyorum.

2) İsa’nın yakınında olduğunu duyduğu evre: Ne yaptı? Bağırdı! “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” ne demektir? A) Sen Davut Oğlu İsa’sın, Davut’un soyundan gelen Kralsın, Kurtarıcımızsın! B) Ve benim, senin tarafından kurtarılmaya ihtiyacım var! Beni kurtarabilecek güçtesin, kurtar beni!

Ama yetti mi? Hayır. Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istedi. İnsanlar onun İsa’yla buluşmasını engellemek istediler. Ama pes etti mi? Ne yaptı? “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.

İsa onu duydu ve durdu. Adamı çağırttı. Adam İsa kendisini çağırdığında abasını üzerinden atarak ayağa fırladı. Sevincini ve umudunu hayal edelim.

Sonra ona sordu: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” Sanki bilmiyormuş gibi! O sevgi doludur.

Adam: “Rabbuni, (öğretmenim) gözlerim görsün” dedi, İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. İsa Yeruşalim’e girmek üzereyken bir can daha kurtardı.

İsrail’in gözleri görüyordu ama ruhu körleşmişti. İlginç olan, Bartimay’ın gözleri kördü ama ruhu değil.

3) Kurtulan adam minnet gösterdi. Yol boyunca İsa’nın ardından gitti. Luka 18:43 Adam o anda yeniden görmeye başladı ve Tanrı’yı yücelterek İsa’nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı’ya övgüler sundu.

Son zamanlarda İsa’ya gelmek isteyen ama tereddüt eden insanlar tanıyorum. Tereddüt etmeye gerek yok, İsa Davut’un soyundan gelen Kurtarıcı’nın ta kendisidir, tek yapmak gereken, doğruluğu zaten kanıtlanmış olan bu gerçeği kabul etmek, O’nun yardımına ihtiyacımız olduğunu kabul etmektir.

İsa’ya gelmeye çalışırken engellerle karşılaşıyorsanız, yalnız değilsiniz. Engeller her zaman olacak. Tanrı’ya gelmekte ne kadar engelle karşılaşırsanız, o kadar ısrarcı olun. İlk başta Bartimay İsa’ya gelmek istediği zaman azarlandı, ama sonra İsa onu duyduğunda ve çağırdığında “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. İnsanların dedikleri değişir. İnsanlara değil, sadece İsa’ya bakın.

Bir kez O’na ihtiyacımız olduğunu kabul ettiğimiz zaman, O, aynı soruyu bize soruyor: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” O’na gelmekten korkmayalım, zayıflıklarımızı saklamaya çalışarak değil, olduğumuz gibi, zayıf ve muhtaç halimizle O’na gelebiliriz. Mükemmel olsaydık zaten O’na ihtiyacımız olmazdı.

Neticede bize ihtiyacımız olan kurtarışı veriyor ve sonrasında O’na minnet duyan hayatlar yaşıyoruz. Nasıl yaşamayalım ki?

Markos 11:1-11 İsa’nın Yeruşalim’e Girişi

11Yeruşalim’e yaklaşıp Zeytin Dağı’nın yamacındaki Beytfaci ile Beytanya’ya geldiklerinde İsa iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, “Karşınızdaki köye gidin” dedi, “Köye girer girmez, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. 3 Biri size, ‘Bunu niye yapıyorsunuz?’ derse, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var, hemen geri gönderecek’ dersiniz.”
4 Gittiler ve yol üzerinde, bir evin sokak kapısının yanında bağlı buldukları sıpayı çözdüler. 5 Orada duranlardan bazıları, “Sıpayı ne diye çözüyorsunuz?” dediler.
6 Öğrenciler İsa’nın kendilerine söylediklerini tekrarlayınca, adamlar onları rahat bıraktı. 7 Sıpayı İsa’ya getirip üzerine kendi giysilerini yaydılar. İsa sıpaya bindi. 8 Birçokları giysilerini, bazıları da çevredeki ağaçlardan kestikleri dalları yola serdiler. 9 Önden gidenler ve arkadan gelenler şöyle bağırıyorlardı:
“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
10 Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”
11 İsa Yeruşalim’e varınca tapınağa gitti, her tarafı gözden geçirdi. Sonra vakit ilerlemiş olduğundan Onikiler’le birlikte Beytanya’ya döndü.

Bu bölümden itibaren olayın seyri gerçekten değişiyor. Bu bölüme kadar, yani Markos 1. bölümden 11. bölüme kadar olan 10 bölümde, Vaftizci Yahya’dan, İsa’nın Yeruşalim’e girişine dek olan bütün hizmeti anlatılıyor. Ama 11. bölümden 16. bölümün sonuna yani Markos kitabının sonuna kadar, sadece son 1 haftayı anlatıyor. Yani bundan sonraki 6 bölüm, İsa’nın bedendeki son 1 haftasıdır.

Çok detaya girmeyeceğim ama İsa’nın öğrencilerden iki tanesini önceden gönderdiğini ve her olacak şeyi nasıl bildiğini görebiliyoruz. İsa’nın öğrencileri daha göndermeden önce onlara söylediği şeyler, öğrenciler yoldayken tam olarak gerçekleşti.

Ve İsa, daha önce üzerine hiç kimsenin binmediği bir sıpanın üzerinde, Yeruşalim girişinde halk tarafından Kral ve Mesih olarak karşılandı!

Zekeriya 9:9 Ey Siyon kızı, sevinçle coş!
Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı!
İşte kralın!
O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğe, evet, sıpaya,
Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!

Bu bölümde sadece, halkın bağırışına birlikte kulak verelim istiyorum: (slayt)

“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”

Buradan geliyor: (İlk bakışta benzemese de):

Mezmur 118:25-26 Ne olur, ya RAB, kurtar bizi,
Ne olur, başarılı kıl bizi!
Kutsansın RAB’bin adıyla gelen!
Kutsuyoruz sizi RAB’bin evinden.

İbranice: hosa’ na Grekçe: hosanna Türkçe: hozana
Anlamı: Haydi kurtar! — Şimdi kurtar!

İbranicede 2 kelime ama Grekçeye ve Türkçeye tek kelime olarak geçmiş. Bizler “hamdolsun” anlamında da kullanıyoruz ama orijinal anlamı yukarıdaki şekildedir.

Yahudiler Musa’nın zamanından itibaren Çardak bayramı kutladılar. Çardak Bayramı Tanrı’nın sağladığı kurtuluşu hatırlatan bir bayramdır. Çardak bayramında ilk 6 gün, günde bir kez Mezmur 118:25 okudular. Bayramın 7. günü ise yedi kez okudular. Yani “Hozana” dediler. Ve bu mezmuru her okuduklarında, yapraklar ve dallar salladılar.

Her bayram bunu yaptılar ve bir süre sonra bu mezmur, artık onlar için, Mesih’in geleceğini ifade etmeye başladı.

Bu yüzden İsa sıpa üzerinde Yeruşalim’e girerken halk, Mezmur 118:25-26’yı söyleyerek ve çevredeki ağaçlardan kestikleri dallarla onu karşıladı. Bunun temsilini her Çardak Bayramında yapıyorlardı ve yüzyıllarca yaptıkları o temsil şimdi, önlerinde etten kemikten vücut almıştı. Tanrı’nın yüzyıllar öncesinden söylediği söz, işte önlerinde duruyordu.

Bu bize ne anlatıyor? Orada bulunan herkes, İsa’yı beklenen Kral ve beklenen Mesih olarak karşıladı.

Bu imanla ne yaptıkları konusu, başka bir konudur. Rab dilerse gelecek haftalarda hepsine bakacağız.

Bugünlük şu kadarını söyleyebiliriz ki, İsa’yı o gün Yeruşalim’de karşılayan halkın söylediği sözler, hayatımızda gerçekleşti ve gerçekleşiyor.

İsa gerçekten de beklenen Mesih ve beklenen Kral’dır, görkemli tahtında Egemenliğini sürecek. O’na övgüler olsun!

(Melek Meryem’e diyor) Luka 1:32-33 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.

Vahiy 11:15 Yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu:
“Dünyanın egemenliği
Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu.
O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.”

Mesih’e ve Kral’a sonsuza dek övgüler olsun!

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2020.12.27

Markos 10:32-34 İsa Ölüp Dirileceğini Üçüncü Kez Bildiriyor

Yola çıkmış Yeruşalim’e gidiyorlardı. İsa önlerinde yürüyordu. Öğrencileri şaşkınlık içindeydi, ardından gelenler ise korkuyorlardı. İsa Onikiler’i yine bir yana çekip kendi başına gelecekleri anlatmaya başladı: “Şimdi Yeruşalim’e gidiyoruz” dedi. “İnsanoğlu, başkâhinlerin ve din bilginlerinin eline teslim edilecek. Onlar da O’nu ölüm cezasına çarptıracak ve öteki uluslara teslim edecekler. O’nunla alay edecek, üzerine tükürecek ve O’nu kamçılayıp öldürecekler. Ne var ki O, üç gün sonra dirilecek.”

İsa’nın öğrencileri şaşkınlık içinde ve ardından gelenler korkuyorlar. Bu şaşkınlık ve korku nereden kaynaklanıyor? Çünkü Yeruşalim’e gidiyorlar. Onlar belki de neler olacağını tam olarak bilemiyorlar ama çok zor şeyler olabileceğini tahmin edebiliyorlar, çünkü Yeruşalim’de başkahinlerin ve din bilginlerinin İsa’yı öldürmek istediğini biliyorlar.

Ve İsa yine Onikiler’i kenara çekip onlara özel olarak, başına gelecekleri anlatıyor. Bunu üçüncü kez yapıyor. Onlara, çok yakında gerçekleşecek şu olayları bildiriyor:

  • Başkahinlerin ve din bilginlerinin eline teslim edilecek.
  • Ölüm cezasına çarptıracaklar.
  • Öteki uluslara teslim edecekler.
  • Alay edecekler.
  • Üzerine tükürecekler.
  • Kamçılayacaklar.
  • Öldürecekler.
  • Ne var ki, 3. gün dirilecek.

İsa’nın henüz gerçekleşmemiş olaylar hakkında ne kadar detaylı bilgiler verdiğini görebilir ve O’nun bir insandan çok daha üstün olduğunu hemen anlayabiliriz.

Aynı olayı kaydeden Luka, olayın en sonuna şu notu da ekliyor: Luka 18:34 Öğrenciler bu sözlerden hiçbir şey anlamadılar. Bu sözlerin anlamı onlardan gizlenmişti, anlatılanları kavrayamıyorlardı.

Bu sözlerin anlamı o anda öğrencilerden gizlenmişti, anlamadılar ve kavrayamadılar. Onlar sonradan anladılar. Peki İsa’nın bu sözlerini bugün bizler anlıyor muyuz, kavrayabiliyor muyuz?

Bu sözlerin anlamına şu ayetlerde bakalım: 1 Korintliler 15:3-4 Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.

Tanrı bunu neden yaptı? Yuhanna 3:16 Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

İsa’nın yukarıda önceden bildirdiği ve hemen sonra başına gelen o acı olayların hepsi, temelde tek bir sebeple gerçekleşti: Tanrı bizi seviyor!

İsa Mesih, o saydığı acıların başına geleceğini bile bile, öğrencilerinin ve takipçilerinin önünden emin adımlarla, temelde tek bir sebeple yürüyordu: Çünkü bizi seviyor!

Bu sözlerin anlamını bizlere açan, anlamamızı sağlayan ve kavramamızı sağlayan Tanrı’ya şükürler olsun. Şimdi hep birlikte, bu sözlerin ne anlama geldiğini hatırlayarak, Rab’bin Sofrası’na oturalım. Ölümünü ilan edelim, sevgisini ilan edelim ve o sevgiyi kabul ettiğimizi ilan edelim. Kısa bir sessiz zaman yapalım.

1 Korintliler 11:23-30 Size ilettiğimi ben Rab’den öğrendim. Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” Aynı biçimde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.” Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Rab’bin gelişine dek Rab’bin ölümünü ilan etmiş olursunuz.
Bu nedenle kim uygun olmayan biçimde ekmeği yer ya da Rab’bin kâsesinden içerse, Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmekten yiyip kâseden içsin. Çünkü bedeni farketmeden yiyip içen, böyle yiyip içmekle kendi kendini mahkûm eder. İşte bu yüzden birçoğunuz zayıf ve hastadır, bazılarınız da ölmüştür.

Şükran duası ve paylaşım.

Rab’be hamdolsun!

Markos 10:35-45 Yakup’la Yuhanna’nın Dileği

Zebedi’nin oğulları Yakup ile Yuhanna İsa’ya yaklaşıp, “Öğretmenimiz, bir dileğimiz var, bunu yapmanı istiyoruz” dediler.
İsa onlara, “Sizin için ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu.
“Sen yüceliğine kavuşunca birimize sağında, ötekimize de solunda oturma ayrıcalığını ver” dediler.
“Siz ne dilediğinizi bilmiyorsunuz” dedi İsa. “Benim içeceğim kâseden siz içebilir misiniz? Benim vaftiz olacağım gibi siz de vaftiz olabilir misiniz?”
“Evet, olabiliriz” dediler.
 İsa onlara, “Benim içeceğim kâseden siz de içeceksiniz, benim vaftiz olacağım gibi siz de vaftiz olacaksınız” dedi. “Ama sağımda ya da solumda oturmanıza izin vermek benim elimde değil. Bu yerler belirli kişiler için hazırlanmıştır.”
Bunu işiten on öğrenci Yakup’la Yuhanna’ya kızmaya başladılar. İsa onları yanına çağırıp şöyle dedi: “Bilirsiniz ki, ulusların önderleri sayılanlar, onlara egemen kesilir, ileri gelenleri de onlara ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkârı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen, hepinizin kulu olsun. Çünkü İnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.”

Yakup ve Yuhanna kardeşler, İsa’dan ayrıcalık istiyorlar. Bir yandan güzel: İsa’nın Egemenliğine iman ediyorlar ve O’nun yakınında olmak istiyorlar. Diğer yandan talihsiz bir zamanlama: İsa Yeruşalim’e, yukarıda saydığımız acıları çekmeye doğru gittiği bir sırada bunu istiyorlar.

Elbette yüksek ihtimalle, İsa’nın dünyasal bir kral gibi olacağını düşünüyorlardı. O’nun yanında oturmak büyük bir ayrıcalık olacaktı. Öyle ki, orada oturmak için İsa’nın içeceği kaseden içebileceklerini ve O’nun vaftiz olacağı gibi vaftiz olabileceklerini bile söylediler.

Kase ve vaftiz nedir? İsa’nın çekeceği acılar ve çarmıhtaki ölümüdür. O andaki anlayışları bir yana, gerçekten de İsa’nın dediği gibi aynı kaseden içtiler ve aynı vaftizi oldular mı? Evet, Yuhanna sürgüne gönderildi ve Yakup, Kral Kirodes tarafından öldürüldü.

Diğer öğrencilerin Yakup ve Yuhanna’ya kızmalarından, onların da aynı yüreğe sahip olduğunu anlıyoruz. Ve böylece İsa’ya büyük bir öğretiş verme fırsatı oldu.

İsa’nın dediği gibi, gerek tarih boyunca, gerekse bugün yaşadığımız zamanda olsun, tüm ulusların önderleri halklarına egemen kesilirler ve ileri gelenleri de ağırlıklarını mümkün olan her şekilde hissettirirler. Ülkemizde yaşayan herkes bu ayetlerde İsa’nın ne anlatmak istediğini kolayca anlayacak kadar şanslıdır. Ama bu sadece ülkemiz için değil, tüm dünya için geçerlidir.

Ama İsa öğrencilerin arasında durumun böyle olmayacağını, aralarında büyük olmak isteyenin, öbürlerinin hizmetkarı olması gerektiğini öğretti. Öğrencilerin arasında birinci olmak isteyenin, hepsinin kulu olması gerektiğini öğretti. Tanrı’nın Egemenliği’nde kurallar dünyaya göre ters bir şekilde işliyor.

Tanrı’nın Egemenliği’nde oturarak büyük olunmuyor. Orada büyük olmak için, ayakta olmak, işlemek, kısaca hizmet etmek gerekiyor. Orada büyüklük, hizmet etmektir. Nereden biliyoruz? Tek mükemmel örnekten biliyoruz: İsa’dan. Hem O’nun sözlerinden, ama hem de O’nun kendisinden, kendi yaşamından. 45. ayeti tekrar okumak istiyorum:

Markos 10:45 Çünkü İnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.

Bu ayet, sadece bu paragrafın değil, sadece 10. bölümün ya da Markos’un da değil, ama tüm Müjde’nin anahtar ayetidir, tüm Müjde’nin mesajıdır.

  • Doğmak için seçtiği yer bir hastane değil, bir ahırdı.
  • Ulaşım aracı olarak seçtiği araç bir araba değil, bir eşekti.
  • Ölmek için seçtiği yer evindeki yatağı değil, bir çarmıhtı.
  • Savaşmak için seçtiği şey bir kılıç değil, ama sevgiydi.

İsa bile temelde bir sebepten yeryüzünde insan bedeni aldı: Hizmet etmek. Bunu bizi sevdiği için yaptı. Bize bu şekilde örnek oldu: Hizmet ederek, canını vererek.

Tanrı’nın Egemenliği’nde yer almak ister misiniz? O zaman İsa’nın bizleri kurtarmak için yeryüzüne geldiğine, günahlarımızın bedeli olan ölüm cezasını çarmıhta ödediğine ve 3. gün dirilerek bizlere sonsuz yaşamı verdiğine iman etmeniz yeterlidir.

Tanrı’nın Egemenliği’nde büyük olmak ister misiniz? O zaman sizleri bu hafta boyunca Tanrı için, kardeşler için, kiliseniz için, komşularınız için, Müjde’yi duymayanlar veya anlamak isteyenler için, finansal ve ruhsal ihtiyaç sahipleri için neler yapabileceğinizi, onlara nasıl hizmet edebileceğinizi Tanrı’ya sormak için teşvik etmek istiyorum.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2020.12.20

Markos 10:13-16 İsa Küçük Çocukları Kutsuyor

  • Bazı kişiler, küçük çocuklara dokunması için onları İsa’nın yanına getiriyorlar ama öğrenciler onları azarlıyor.
  • İsa buna kızdı! “Bırakın gelsinler. Tanrı’nın Egemenliği böylelerinindir.”
  • Tanrı’nın Egemenliği kimlerindir? “Böyleleri” ne demektir? Çocuk gibi saf yürekle iman edenler ve alçak gönüllüler. Tanrı’nın Egemenliği onlarındır. İsa onları kutsadı.
  • Çocuklara her zaman sevgi ve şefkat ile yaklaşmalıyız ve yürekten iman ile alçak gönüllülük konusunda onlar gibi olmalıyız.

Markos 10:17-31 Zenginlik ve Sonsuz Yaşam

  • Bir adam koşarak geldi ve diz çökerek İsa’ya bir soru sordu. Güzel ve önemli bir soru: “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?”
  • İsa’nın cevabı: “Bana neden iyi diyorsun? İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır. O’nun buyruklarını biliyorsun. Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.” Bunlar on emirden geliyor. Kısaca, “Komşunu kendin gibi seveceksin.”
  • Adamın cevabı: “Öğretmenim, bunların hepsini gençliğimden beri yerine getiriyorum.” Adamın bakış açısıyla ilgili şunu söyleyebiliriz: Sonsuz yaşama kavuşmak için bir şeyler “yapmak” gerektiğini düşünüyordu. O yüzden “Ne yapmalıyım” diye sordu ve “Öyle yapıyorum” dedi. Bu yüzden İsa, Kutsal Yasa’yı kullandı. Romalılar 3:20 Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır. İsa adama, kurtulmak için bir şeyler yapmanın faydasız olduğunu göstermeye çalışıyor.
  • İsa ona sevgiyle baktı ve şöyle dedi: “Bir eksiğin var, git, neyin varsa sat, parasını yoksullara ver, böylece gökte hazinen olur. Sonra gel, beni izle.” Ve adamın yüzü asıldı, üzüntüyle oradan uzaklaştı. Çünkü çok malı vardı. Onları satmayı göze alamadı.
  • Bir noktayı iyi anlamamız gerek: İsa, adama, tüm malını satarak ve yoksullara dağıtarak kurtulabileceğini söylemiyor. Bir insan nasıl kurtulabilir? İsa’nın yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna, çarmıhta günahlarımız için öldüğüne ve 3. gün ölümden dirildiğine inanarak kurtulabilir. Başka bir deyişle, bir insanın kurtulabilmesi için, günahkar olduğunu, bunun cezasını ödemek için de elinden bir şey gelmediğini, ama o bedeli İsa’nın çarmıhta ödediğini kabul ederek kurtulabilir. Burada İsa, adam mutlaka kendisinin bir şey yapması gerektiğine inandığı için, ona Kutsal Yasa ile karşılık verdi. Eğer sonsuz yaşama gerçekten sahip olmak isteseydi, tüm malını satarak, komşusunu gerçekten sevdiğini kanıtlayabilirdi. Ama bu yol ayrımına geldiğinde, onu da yapamadı. Aslında tek yapması gereken, günahkar bir insan olduğunu kabul etmekti.
  • İsa’nın adama göstermek istediği şey aslında, Kutsal Yasa’ya gerçekten uymadığı ve bu yüzden kurtuluşa gereksinim duyduğuydu. Hepsi bu.
  • İsa şöyle devam etti: “Varlıklı kişilerin Tanrı Egemenliği’ne girmesi ne güç olacak! Tanrı’nın Egemenliği’ne girmek ne güçtür! Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.” Öğrenciler çok şaşırdılar. “Öyleyse kim kurtulabilir” dediler. O zaman İsa: “İnsanlar için bu imkansız, ama Tanrı için değil. Tanrı için her şey mümkündür” dedi.
  • Zor bir soruyla karşı karşıya hisseden sadece ben miyim? Her şeyimizi satmamız mı gerekiyor? Şu kadarını söyleyebilirim: Herkes kendisi için bunu Tanrı’ya sormalıdır. Ama size, Tanrı’nın bize verdiği bereketleri ihtiyacı olan insanlarla neden paylaşmamız gerektiği konusunda birkaç şey söyleyebilirim.
  • 2. Korintliler 8:9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu. İsa’nın kendisi bize örnek oluyor. Başkalarının zengin olabilmesi için bizim yoksul olmamız gerektiği konusunda. Yani ihtiyaç sahiplerine zenginliğimizden vermek konusunda istekli olmalıyız. Bununla birlikte dünyada her gün çok sayıda insanın açlıktan öldüğünü ve dünyanın büyük bir kısmının hala Müjde’yi hiç işitmemiş olduğunu biliyoruz. Dünyanın, gönülden veren insanlara çok ihtiyacı var.
  • Öğrenciler bu sözleri duyunca kimsenin kurtulamayacağını düşündüler. Çünkü onlara göre ve o dönemde hakim olan düşünceye göre, zenginlik, Tanrı’nın bereketini aldığınızın bir işaretiydi. Fakirlik de tam tersinin. O zaman düşündüler ki, zengin insan bile oraya giremiyorsa kim girecek? Evet, hayatında Tanrı olmadan hiçbir zengin adam zenginliğinden vazgeçemez. Ama Tanrı için, ve Tanrı ile her şey mümkündür.
  • Özetle, zenginler, zengin olmaları sebebiyle yıkıma gitmiyor. Yıkıma gidiyorlar, çünkü zenginliği, Tanrı’dan daha çok seviyorlar. Bir adam, parası ve Tanrı arasında bir seçim anına geldiğinde, parasını seçtiği için kurtulamıyor. Çok parası olduğu için değil. Bu, hayatımızda Tanrı’nın yerine koyduğumuz, Tanrı’dan daha çok sevip değer verdiğimiz her şey için geçerli bir gerçektir. En çok Tanrı’yı sevmeli ve değer vermeliyiz.
  • Petrus dedi ki: “Bak, biz her şeyi bırakıp senin ardından geldik.” Akıllı bir adam. O zaman İsa: “Size doğrusunu söyleyeyim. Benim ve Müjde’nin uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur. Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak.” Amin!
  • Ödülümüz, kesinlikle büyük olacaktır. Romalılar 8:18 Kanım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez. Ödülümüz sonsuz yaşamdır. Her şeyi bırakarak onu elde edemiyoruz, o bir armağandır, Tanrı’dan gelen bir lütuftur. Ama bugün İsa ve Müjde uğruna her neyden vazgeçiyorsak, onun daha fazlasını sevgi dolu Tanrı’mız bize sağlayacak. Kendimize yerde değil, gökte hazineler biriktirerek O’nu hoşnut edebiliriz.
  • Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2020.12.06

Markos 9:42-50 Birini Günaha Sokmanın Cezası 

42  “Kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, boynuna kocaman bir değirmen taşı geçirilip denize atılması kendisi için daha iyi olur. 43-44 Eğer elin günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek elle yaşama kavuşman, iki elle sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir. 45-46 Eğer ayağın günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek ayakla yaşama kavuşman, iki ayakla cehenneme atılmandan iyidir. 47 Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı’nın Egemenliği’ne tek gözle girmen, iki gözle cehenneme atılmandan iyidir. 
48 ‘Oradakileri kemiren kurt ölmez, 
Yakan ateş sönmez.’ 49 Çünkü herkes ateşle tuzlanacaktır. 50 Tuz yararlıdır. Ama tuz tuzluluğunu yitirirse, bir daha ona nasıl tat verebilirsiniz? İçinizde tuz olsun ve birbirinizle barış içinde yaşayın!” 

1) ÖZ DENETİM 

İki yönlü: Kendimiz günah kapanına yakalanabiliriz veya bir başkasının günah kapanına yakalanmasına sebep olabiliriz. Bir şekilde hem bireysel olarak kendimizi hem de aynı zamanda başkalarını etkiliyoruz. Bir Hristiyan’ın sorumluluğu sadece kendisine karşı olmuyor. 

İsa diyor: Küçüklerden birini (ya da bir başkasını) günaha düşürürsen, boynuna taş bağlayıp kendini denize atman daha iyidir. Ne kadar ciddi bir uyarı!  

Bu durumda elimiz aracılığıyla günaha düşersek elimizi kesmek, ayağımız aracılığıyla günaha düşersek ayağımızı kesmek ve gözümüz aracılığıyla günaha düşersek gözümüzü çıkarmak mı gerekiyor? İyi ki gerekmiyor! Nasıl yapardık bilmiyorum. 

El, ayak ve göz Hristiyanlarca çok kullanılır. El, yaptığımız işleri; ayak, hayattaki yürüyüş şeklimizi yani yaşantımızı; göz ise istek ve arzularımızı simgeliyor. 

İsa’nın söylemek istediği şey, yaptığımız işler, yaşantımız ve arzularımız bizi günaha düşürüyor ve başkalarını günaha düşürmemize sebep oluyorsa, o durumu hemen kesip atmamız, yani o durumdan hemen vazgeçmemiz gerektiği.  

Öz denetim, bazen vazgeçmeyi gerektiriyor. Daha büyük bir amaca ulaşmak için, geçici zevklerden veya ayrıcalıklardan vazgeçmeye değer. 

Çok basit bir örnek, ben cips, çikolata ve kızartma yemekleri yemeyi çok seviyorum. Ama son yapılan kan testlerimde kolesterol yüksek seviyede çıktı. Çok sevdiğim cipsi, çikolatayı ve kızartma yemeklerini yemeye devam edersem sağlığımı kaybedeceğimi biliyorum. Bunu bildiğim için hemen onlardan vazgeçiyorum. Çünkü bu vazgeçme eylemi, sağlığımı korumama yardım ediyor. Beni koruyor. 

Bu bölümde İsa’nın öğrettiği bir elimizden, ayağımızdan veya gözümüzden vazgeçme eylemi ise bizim ruhlarımızı cehennemden koruyor. İsa bize yaptığımız işler, yaşantılarımız ve arzularımızla birlikte cehenneme atılmaktansa, onlar olmadan Tanrı’nın Egemenliği’nde olmanın daha iyi olduğunu gösteriyor. 

Gerçekten de öyle değil mi? Evet iyi işlerimizle değil yalnızca imanla aklanıyoruz ama eğer günah içinde yaşıyor, kendimizi ve başkalarını sürekli olarak günaha teşvik ediyorsak, acaba gerçekten iman ederek aklandık mı diye bir düşünmek ve öz eleştiri yapmak lazım. 

İsa dedi: 7 İnsanı günaha düşüren tuzaklardan ötürü vay dünyanın haline! Böyle tuzakların olması kaçınılmazdır. Ama bu tuzaklara aracılık eden kişinin vay haline! Matta 18:7 

Tuzaklar olacak, ama biz Hristiyanlar onlara aracılık etmeyeceğiz.  

Sonsuzluğu Tanrı olmayan bir yerde geçirmenin şakası yoktur. Öyleyse günaha düşmemek için ekstrem önlemler almak gerekiyorsa alacağız ve günahın her türlüsüne karşı hoşgörüsüz olacağız. 

2) TUZ OLMAK 

49. ayette “Herkes ateşle tuzlanacaktır” diyor. Levililer 2:13’ten bir referans. İsa sadece kendisine iman etmeyenlerin değil ama herkesin ateşle tuzlanacağını söylüyor. Ancak ateşle tuzlanmak ne demektir? 

Tuz Kutsal Kitap’ın genelinde sık geçiyor. Tuz içine konulduğu yiyeceği koruyor ve arıtıyor. Mecazen de sadakat ve verilen söze bağlılığı simgeliyor. Ateş ise cehennemi veya yargıyı simgeliyor. 

Tanrı sözleri ne işe yarıyor? 2. Timoteos 3 16 Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. 

O zaman Tanrı’nın sözlerinin bizlere öğretmesine, azarlamasına, yola getirmesine ve doğruluk konusunda eğitmesine izin verdiğimiz ölçüde Tanrı bizden hoşnut oluyor diyebiliriz. Tanrı bizi ateşle tuzluyor ve bizim sadakatimize ve dahil olduğumuz Antlaşma’ya olan bağlılığımıza bakıyor.  

Tanrı yolunda kalmak için ne kadar öz denetimde bulunuyoruz? Tanrı’yı hoşnut etmek için bizi günaha götüren tuzaklara ne kadar dikkat ediyoruz? Onlara yakalanmamak için nelerden vazgeçiyoruz? 

Levililer 2 13 Bütün tahıl sunularını tuzlayacaksınız. Tanrı’nın sizinle yaptığı antlaşmayı simgeleyen tuzu tahıl sunularından hiç eksik etmeyeceksiniz. Bütün sunulara tuz katacaksınız. 

Tuz, Tanrı’nın İsrail ile yaptığı Eski Antlaşma’nın simgesiydi ve tahıl sunularından hiç eksik edilmiyordu. Bizler Yeni Antlaşma’dan sonra artık tahıl sunusu sunmuyoruz. Sunu olarak ne sunuyoruz? Hayatlarımızı. Sunularımız olan hayatlarımızda da tuz olması gerekmiyor mu? Kesinlikle gerekiyor! 

Son ayette İsa’nın kendisi söylüyor: “Tuz yararlıdır. Ama tuz tuzluluğunu yitirirse, bir daha ona nasıl tat verebilirsiniz? İçinizde tuz olsun ve birbirinizle barış içinde yaşayın!” 

Matta 5:13’te de okuyoruz: 13 “Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir?” 

İsa öğrencilerinden yeryüzünün tuzu olmalarını istiyor. Yani kendisine bağlı öğrenciler olmalarını. Kendisinden bereket almalarını, yeryüzünün karanlığında parlamalarını istiyor. Hem kendilerine hem başkalarına bereket olmalarını, Tanrı’nın yüceliğini herkese göstermelerini istiyor. Bunları azaltan ve günah içeren her şeye karşı da hoşgörüsüz olmalarını istiyor. Birbirleriyle barış içinde yaşamalarını istiyor tüm kardeşlerden. 

Bugün öz denetim ve tuz olmak konularından konuşarak, hem kendimizi hem de başkalarını günaha sokmak yerine kutsal olmak ve kutsallığa teşvik etmek üzerine konuştuk. Bu hafta boyunca hepimizin hayatlarında bu konulardaki eksiklikler için dua etmeye ve imanımızı güçlendirmeye teşvik etmek istiyorum. Çünkü hepimizin birbirinden farklı ama bir şekilde de birbirine benzer zayıflıkları var. 

Hayatlarımızda hangi konularda öz denetim eksikliğimiz vardır? İçimizdeki tuzu azaltan etkiler nelerdir? Olumsuz etkilerden kurtulmak için neler yapabiliriz? 

Tanrı bu konularda hepimize öğretsin ve yetkinleştirsin. Şimdi birlikte dua edelim. 

VAAZ 2020.11.29

Markos 9:30-32 İsa Ölüp Dirileceğini Tekrar Bildiriyor

NOKTA 1: İSA ÖĞRENCİLERİNE ÖZEL OLARAK ZAMAN AYIRIP ÖĞRETTİ.
• İsa Celile’den geçerek yavaş yavaş çarmıha yaklaşırken fark edilmeden oradan geçmek istedi. Öğrencileriyle yakından ilgilenmek, konuşmak, öğretmek İsa için her zaman önemli. Bizim için de öyle. O’na zaman ayıralım çünkü O bize ayırıyor. Temel derslerde var.

NOKTA 2: ÖĞRENCİLER O’NA SORU SORMAKTAN KORKTU.
• Teslim edileceğini, öldürüleceğini ama üç gün sonra dirileceğini öğretti. Öğrenciler anlamadı ve soru sormaktan da korktular. Öğretmenler teşvik eder: “Anlamadığınız yerleri sorun.” İsa’nın söylediklerini anlamıyorsak her zaman O’na sorabiliriz. “Rab, ne demek istiyorsun? Anlamama yardım et.”

Markos 9:33-37 En Büyük Kim?

NOKTA 1: İSA ÖLÜME DOĞRU YOL ALIYORDU AMA ÖĞRENCİLER ARALARINDA KİMİN EN BÜYÜK OLDUĞUNU TARTIŞARAK KENDİLERİNİ DÜŞÜNDÜLER.
• İsa “Yolda neyi tartışıyordunuz?” diye sorduğunda cevap veremediler, belki utandılar. İsa’nın görünümünün değiştiğine tanık oldukları için heyecanlanmış olabilirler. Görkemle gelecek yeni egemenlikte onurlu mevkilere sahip olmak istemiş olabilirler. Ama gerçek şu ki İsa ölüme gidiyor ve bunu onlara açıkça söylüyordu ve buna rağmen öğrenciler kendi mevkilerini tartışıyorlardı. Bu yüzden İsa konuyu sorduğunda söylemekten utanmış olabilirler. Tanrı merkezli değil ama ben merkezli davrandılar – sadece onlar mı? /davranıyoruz! Merkezde kim var?

NOKTA 2: ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK DERSİ
• “Birinci olmak isteyen sonuncu olsun, herkesin hizmetkarı olsun.” Ne kadar dünyaya ters! Bugünün büyüklük ölçülerine göre, büyük liderler oturur ve herkes onlara hizmet eder, el pençe divan durur. Bir ortama girdiğinizde orada kimin lider ve yönetici olduğunu hemen anlarsınız. Matta 26:48 “Kimi öpersem, İsa O’dur, O’nu tutuklayın.” O diğer insanlardan ayırt edilemezdi. İsa bugün yaşasaydı, bugünün kıstaslarına göre çok başarısız bir adam olurdu, hiç saygı görmezdi. Evi yok, arabası yok, pahalı takım elbisesi ve ayakkabısı yok… Dünyada başarı bunlardır. Ama göklerin egemenliğinde kurallar ters. Markos 10:42-43 “Bilirsiniz ki, ulusların önderleri sayılanlar, onlara egemen kesilir, ileri gelenleri de onlara ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkârı olsun. Birinci olmak isteyen herkese hizmet edecek! Bu bir devrimdir. Bunu yapabildiğimizi hayal edin! Dünya nasıl bir yer olurdu?
• İsa’nın isteği, kendimizden çok başkaları için yaşamamız. Çocuk neyi temsil ediyor? En az saygı gören çocuktur, en az tanınan kişi çocuktur. Ama en az saygı gören ve en az tanınan kişiyi İsa adı için kabul eden kişi, İsa’nın kendisini ve Baba’yı kabul etmiş oluyor. Bugün bırakın dünyayı, kilisenin içinde bile bunu yapmakta zaman zaman başarısız oluyoruz. En büyük kimdir? Herkese alçak gönüllü olarak hizmet eden, herkesi İsa için kabul eden ve diğer insanlara en az kendisi kadar değer veren kişi en büyüktür. En alçak gönüllü, en büyüktür.

Markos 9:38-41 Bize Karşı Olmayan Bizden Yanadır

NOKTA 1: ÖĞRENCİLERİN TARAFTARLIĞI
• Öğrenciler İsa’nın adıyla cin kovan bir adam gördüklerini ama adam öğrencileri izlemediği için onu durdurmaya çalıştıklarını söyledi. Bunu söyleyen Yuhanna’ydı. Adamın günahkar olduğu kayıtlı değil, yanlış öğreti yaydığı da kayıtlı değil. Yani İsa’nın adıyla mucize yapan birisini, kendilerini izlemiyor diye engellemeye çalıştılar. İsa da öğrencileri engelledi: “O’na engel olmayın! Çünkü benim adımla mucize yapıp da ardından beni kötüleyecek kimse yoktur.”

NOKTA 2: “BİZE KARŞI OLMAYAN BİZDEN YANADIR” MI, YOKSA “BENDEN YANA OLMAYAN BANA KARŞIDIR” MI?
• Matta’daki konu, İsa’nın Tanrı’nın Oğlu mu olduğu yoksa cinlerin gücüyle mi dolu olduğu tartışmasıydı. Bu konuda İsa’ya katılmayan kişi tabi ki O’na karşıdır demektir. Buradaki konu ise İsa’nın hizmetindeki O’na hizmet eden kişilerin sevgiyle, birlikte, birlik içinde çalışmalarıdır. Rab’bin hizmetinde Rab’be karşı olmayan O’ndan yanadır demektir.

NOKTA 3: BİZİ BİRBİRİMİZE BAĞLAYAN UNSUR MESİH’E AİT OLMAMIZDIR VE HER HİZMETİMİZ ÖDÜLLENDİRİLECEK
• Mesih’e ait olduğu için bir Hristiyana bir bardak su veren bile ödüllendirilecek. İsa’nın adıyla bir cini kovmak harika bir hizmettir. Osman İsa’nın adıyla bir cini kovsaydı heyecanla hepimizi arar ve bunu anlatırdı. Sosyal medyada paylaşırdı ve herkese tanıklık verir İsa’nın adını yüceltirdi. Hiç yanlış değil. Ama Osman bana bir bardak su verip “Uğur abime İsa’ya ait olduğu için bir bardak su verdim” demek için kimseyi aramaz. Çünkü bu çok sıradandır. Ama size söylemek isterim, ben değil, 42. ayette İsa’nın kendisi söylüyor, o su vermenin İsa’dan ödülü olacak. Şimdi alçak gönüllülük için daha heyecanlı hissediyor muyuz?
• Önemli bir konu da, o iyilik ve hizmet eyleminin neden değerli olduğu. “Mesih’e ait olduğunuz için…” O zaman şu kilise bu kilise, şu mezhep bu mezhep, şu kişinin öğrencisi ya da şu kişinin öğrencisi, şu ırktan ya da bu ırktan demeden birbirimize alçak gönüllü davranıp birbirimizi kabul edelim çünkü hepimiz aynı çobanın sürüsündeyiz ve hepimiz kardeşiz ve hepimiz aynı zayıflıklara sahibiz. Farklı alanlarda olabilir ama aynı zayıflıklar ve aynı başarısızlıklar.

MESAJ: BAŞARISIZLIKTA DA ALÇAK GÖNÜLLÜLÜKLE MESİH’İ İZLEMEYE DEVAM ETMELİYİZ.
• Geçen haftanın vaazında öğrenciler kötü ruhu kovamadılar. Bugün baktığımız ilk metinde İsa’nın ölümü ve dirilişi hakkında söylediklerini anlamadılar ve soru da soramadılar. Sonra aralarında en büyük kim diye tartıştılar. Son olarak da günah işlediği veya yanlış öğreti verdiği kayıtlı olmadığı halde, İsa’nın adıyla mucize yapan bir kişiyi sırf onları izlemiyor diye engellemeye çalıştılar. Bu neyi anlatıyor?
• Hepimiz zayıfız. Hepimiz yanlışlar yapıyoruz ve başarısızlıklarla yüzleşiyoruz. İsa’nın öğrencisi olmak kolay değil. Ama büyük bir ayrıcalık. Sadece her şey iyi giderken değil, başarısız olduğumuzda da İsa bizim Rabbimizdir ve yürekten tövbe edip alçak gönüllülükle O’nu izlemeye devam etmemiz gerek. 41. ayetteki “Mesih’e ait olduğunuz için” ifadesi çok önemlidir. Her şeyi önemli ve anlamlı kılan şey budur, yani hepimizin Mesih’e ait olmasıdır.

DUA: RAB İSA MESİH BAŞARIDA VE BAŞARISIZLIKTA, HER ZAMAN RABBİMİZDİR VE YÜREĞİMİZİ SEVGİSİYLE DOLDURSUN, BİRBİRİMİZE VE TÜM İNSANLIĞA ALÇAK GÖNÜLLÜKLE HİZMET ETME YÜREĞİ VERSİN. HEPİMİZE BİRİNCİ OLMAK İÇİN SONUNCU OLMA YÜREĞİ VERSİN.

VAAZ 2020.11.22

Markos 9:14-29 Cinli Bir Çocuğun İyileştirilmesi

Nokta 1: SORUN İSA’NIN YETENEĞİNDE DEĞİL. İMANA BAĞLI.
• Güçlü bir iman. Matta 17:20-21 İsa, “İmanınız kıt olduğu için” karşılığını verdi. “Size doğrusunu söyleyeyim, bir hardal tanesi kadar imanınız olsa şu dağa, ‘Buradan şuraya göç’ derseniz, göçer; sizin için imkânsız bir şey olmayacaktır.” – kendi isteklerimiz konusunda değil (yeni bir arabam olacağına iman ediyorum…), isteğimiz Tanrı’nın vaadine veya buyruğuna dayanıyorsa. Mucizeler Tanrı’nın yüceltilmesi için oluyor. Bu amaç için iman varsa Tanrı gereken her şeyi sağlar.

Nokta 2: PARADOX: “İMAN EDİYORUM, İMANSIZLIĞIMI YENMEME YARDIM ET.
• İman nedir? – Bizi harekete geçiren şeydir. İbraniler 11:1 İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır. İman ediyoruz ama yine de kuşku duyuyoruz. Luka 17:5 Elçiler Rab’be, “İmanımızı artır!” dediler.

Nokta 3: HİZMETTE BAŞARISIZLIK YAŞAYABİLİRİZ.
• Bazen başaramıyoruz. Yeniliyoruz. Sorun İsa’da değil. Dua ve oruç. Markos 14:34 Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Sevginin (Tanrı sevgisinin) önemi. 1. Korintliler 13:2 Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam, dağları yerinden oynatacak kadar büyük imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.

Mesaj: BU DÜNYADA SEVGİYLE TANRI YOLUNDA YÜRÜMEK İMAN ARACILIĞIYLA MÜMKÜNDÜR.
• Markos 10:27 İsa onlara bakarak, “İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için değil. Tanrı için her şey mümkündür” dedi.

Dua: RAB İMANIMIZI ARTTIR!

VAAZ 2020.11.08

MARKOS 8:27-30 PETRUS’UN MESİH’İ TANIMASI

‘İsa, öğrencileriyle birlikte Filipus Sezariyesi’ne bağlı köylere gitti. Yolda öğrencilerine, “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu. Öğrencileri O’na şu karşılığı verdiler: “Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de peygamberlerden biri olduğunu söylüyor.” O da onlara, “Siz ne dersiniz, sizce ben kimim?” diye sordu. Petrus, “Sen Mesih ‘sin” yanıtını verdi. Bunun üzerine İsa bu konuda kimseye bir şey söylememeleri için onları uyardı. ‘ MARKOS 8:27-30 https://my.bible.com/bible/170/MRK.8.27-30

‘ Kral Hirodes de olup bitenleri duydu. Çünkü İsa’nın ünü her tarafa yayılmıştı. Bazıları, “Bu adam, ölümden dirilen Vaftizci Yahya’dır. Olağanüstü güçlerin onda etkin olmasının nedeni budur” diyordu. Başkaları, “O İlyas’tır” diyor, yine başkaları, “Eski peygamberlerden biri gibi bir peygamberdir” diyordu. ‘ MARKOS 6:14-15 https://my.bible.com/bible/170/MRK.6.14-15

‘İsa onlara şöyle dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba’nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak. İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.” İsa bu sözleri Kefarnahum’da havrada öğretirken söyledi. Öğrencilerinin birçoğu bunu işitince, “Bu söz çok çetin, kim kabul edebilir?” dediler. Bunun üzerine öğrencilerinin birçoğu geri döndüler, artık O’nunla dolaşmaz oldular. İsa o zaman Onikiler ‘e, “Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz?” diye sordu. Simun Petrus şu yanıtı verdi: “Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı’nın Kutsalı’sın.” ‘ YUHANNA 6:53-60,66-69 https://my.bible.com/bible/170/JHN.6.53-60,66-69

İSA’NIN KİM OLDUĞUNA DAİR HERKESİN BİR FİKRİ VARDI VE HERKES O’NA SAYGIDEĞER BİR UNVAN VERİYORDU. KİMSE KÖTÜ BİR ŞEY SÖYLEMİYORDU, BUGÜN DE BÖYLEDİR.

MARKOS 4:14-15 // YUHANNA 6:53-60,66-69

O GERÇEKTE KİMDİR? – MESİH’TİR! İSA YAŞAM EKMEĞİDİR – ACI ÇEKTİ, REDDEDİLDİ, ÇARMIH ÜZERİNDE KIRILAN BEDENİ VE AKITILAN KANI ARACILIĞIYLA GÜNAHLARIMIZI BAĞIŞLADI, ÖLÜMÜ YENİP DİRİLDİ VE İMAN EDEN HERKESE SONSUZ YAŞAMI VERDİ

İSA’NIN ÖĞRENCİLERİ OLARAK BİRÇOK ÖĞRETİ VE TEOLOJİ ÜZERİNDE TARTIŞABİLİRİZ – KİTAPLAR YAZABİLİRİZ – VAAZLAR VEREBİLİRİZ… AMA EN ÖNEMLİ İHTİYACIMIZ O’NU GERÇEK KİMLİĞİYLE TANIMAKTIR – DİĞER HER ŞEY BUNDAN SONRA GELİYOR – BU OLMADAN DİĞER HER ŞEY ANLAMSIZ OLUYOR – BİZİ BİRLEŞTİREN MESİH OLAN İSA’DIR – O’NUN SEVGİSİDİR

İSA’YI MESİH OLARAK TANIMAK O’NA BAĞLI KALMAYI GEREKTİRİR – KİMSE BAĞLI KALMIYORKEN BİLE!

RAB’BİN SOFRASINDAN PAYLAŞARAK SEVGİYLE O’NA OLAN BAĞLILIĞIMIZI İLAN EDELİM! – TANRI’NIN KUTSALINDAN BAŞKA GİDECEK BİR YERİMİZ YOK – O’NUN SOFRASINA OTURALIM – BEDENİ VE KANI ARACILIĞIYLA, GÖKTEN İNMİŞ EKMEKLE GELEN ZAFERİ VE SONSUZ YAŞAMI İLAN EDELİM VE KUTLAYALIM

MARKOS 8:31-38 İSA ÖLÜP DİRİLECEĞİNİ ÖNCEDEN BİLDİRİYOR

‘İsa, İnsanoğlu ‘nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginleri nce reddedilmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı. Bunları açıkça söylüyordu. Bunun üzerine Petrus O’nu bir kenara çekip azarlamaya başladı. İsa dönüp öteki öğrencilerine baktı; Petrus’u azarlayarak, “Çekil önümden, Şeytan!” dedi. “Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.” Öğrencileriyle birlikte halkı da yanına çağırıp şöyle konuştu: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim ve Müjde’nin uğruna yitiren ise onu kurtaracaktır. İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir? Bu vefasız ve günahkâr kuşağın ortasında, kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da, Babası’nın görkemi içinde kutsal meleklerle birlikte geldiğinde o kişiden utanacaktır.”’ MARKOS 8:31-38 https://my.bible.com/bible/170/MRK.8.31-38

‘ Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir. ‘ MATTA 10:38 https://my.bible.com/bible/170/MAT.10.38

‘ Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, öğrencim olamaz. ‘ LUKA 14:27 https://my.bible.com/bible/170/LUK.14.27

İSA, RAB’BİN SOFRASINDA DA BAHSETTİĞİMİZ 4 UNSURUN GERÇEKLEŞMESİ GEREKTİĞİNİ BELİRTTİ: 1) ACI ÇEKMESİ 2) REDDEDİLMESİ 3) ÖLDÜRÜLMESİ 4) DİRİLMESİ. – MÜJDE BUDUR – KURTULUŞUMUZ İÇİN GEREKLİ OLANLAR BUNLARDI VE İSA HER BİRİNİ YERİNE GETİREREK BİZİ SONSUZ ÖLÜMDEN KURTARDI

İSA’NIN DÜŞMANLARI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMESİ DÜŞÜNCESİ PETRUS’UN HOŞUNA GİTMEDİ – İSA’YI AZARLADI! ELBETTE İSA’YI SEVDİ VE KAYBETMEK İSTEMEDİĞİ İÇİN ÖYLE SÖYLEDİ – İSA DA ONUN DÜŞÜNCELERİN TANRI’DAN DEĞİL ŞEYTAN’DAN OLDUĞUNU SÖYLEDİ

İSA’YI BU KADAR KIZDIRAN NEYDİ? ÇARMIH YOLU ZOR BİR YOLDU, İSA İNSAN DOĞASIYLA TANRI’YA O KASEDEN İÇMEMEK İÇİN YALVARDI, KEDERLENDİ… ACI, REDDEDİLME, ÖLÜM VE DİRİLİŞ GEREKİYORDU VE BUNLAR ÇOK ZORDU…

PETRUS İSE ÇARMIH YOLUNUN YERİNE DAHA KOLAY YOLU İSTEDİ. ÖLÜM OLMASIN, ACI ÇEKME OLMASIN, REDDEDİLME OLMASIN, DİRİLİŞ OLMASIN… AMA O ZAMAN KURTULUŞ NASIL OLACAKTI?

BİZ ELBETTE ÖLEREK GÜNAHLARI BAĞIŞLATMIYORUZ AMA İSA’NIN DEDİĞİ GİBİ “ÇARMIHIMIZI YÜKLENİP O’NU İZLEMEMİZ” GEREKİYOR. BU NE DEMEKTİR? ACI ÇEKMEK, REDDEDİLMEK, BAZEN DE ÖLDÜRÜLMEKTİR. DİRİLTİLMEKTİR. KENDİNİ İNKAR ETMEKTİR.

İSA’NIN ÖĞRENCİSİ KENDİNİ DÜNYADAN SOYUTLAR DEMEK DEĞİL AMA DÜNYASAL DEĞERLERE TUTUNMAMAK DEMEKTİR. BİZE SORU SORAN BİRİNE İSA’YA TANIKLIK ETMEMİZDEN DOLAYI PATRONUMUZ BİZİ İŞTEN ÇIKARTABİLİR. AİLEMİZ BİZİ REDDEDEBİLİR. HİZMET ETME FIRSATI YERİNE UYUMAK VEYA KUTSAL KİTAP OKUYUP DUA ETMEK YERİNE MISIR VE KOLA İLE FİLM SEYRETMEK DAHA ÇEKİCİ GELEBİLİR. UYKUSUZ KALIP KARDEŞLERİMİZİN SORUNLARINI DİNLEMEK RAHATIMIZI BOZABİLİR. DOĞRU OLANI YAPIP KARDEŞİMİZDEN ÖZÜR DİLEMEK ÇOK ZORLAYICI OLABİLİR. HAKSIZLIĞA DUR DEMEK PAHALI SONUÇLAR DOĞURABİLİR VE HUZURUMUZU KAÇIRABİLİR. ÇARMIH YOLUNDAN GİTMEK BÜYÜK KAYIPLAR VERDİREBİLİR VE BİZE DÜNYASAL OLARAK ÇOK PAHALIYA MAL OLABİLİR – OLACAKTIR DA.

FAKAT BİZ HAYATLARIMIZDA BUNLAR OLSUN İSTEMEYİZ. SADECE PETRUS’UN DEĞİL, HEPİMİZİN KANDIĞI TUZAKTIR. HAYATIMIZDA RAHATLIK, BOLLUK, ZENGİNLİK, HER TÜRLÜ İMKANLAR OLSUN İSTİYORUZ. HİÇBİRİMİZ ACI ÇEKMEK, REDDEDİLMEK VE ÖLMEK İSTEMİYORUZ. – AMA HEPİMİZ DİRİLMEK İSTİYORUZ.

MATTA 10:38 // LUKA 14:27

ÇARMIHIMIZI YÜKLENMEDEN NASIL O’NA LAYIK OLACAĞIZ? ÇARMIHIMIZI YÜKLENMEDEN NASIL O’NUN ÖĞRENCİSİ OLACAĞIZ? İSA’NIN YANINDA KALMAK KENDİNİ İNKAR ETMEYİ, DÜNYASAL ZEVKLERİ BIRAKMAYI, ZENGİNLİKTEN VAZGEÇMEYİ GEREKTİRİR – BAZEN HAYATIMIZI BİLE BIRAKMAYI GEREKTİREBİLİR.

İSA BİZİM UĞRUMUZA CANINI VERDİ, BİZ O’NUN ÖĞRENCİSİ OLMAK İÇİN NELERİMİZİ BIRAKMAYA HAZIRIZ?

“KEFENİN CEBİ YOK” DERLER. KAZANDIĞIMIZ MADDESEL HİÇBİR ŞEYİ BİZİMLE BERABER GÖTÜREMEYECEĞİZ. AMA SAHİP OLDUĞUMUZ CANLARIMIZI BİLE VERECEK KADAR İSA’YA TUTUNURSAK İSA MESİH ARACILIĞIYLA CANLARIMIZI KURTARACAĞIZ.

BAZEN EVET, AMA CANLARIMIZI VERECEK KADAR İSA’YA TUTUNMAK DEMEK HER ZAMAN GİDİP O’NUN İÇİN ÖLMEK DEMEK DEĞİLDİR. O’NDAN UTANMAMAK, KENDİ İSTEĞİMİZİ DEĞİL O’NUN İSTEĞİNİ YAPMAK, HAYATLARIMIZI İSA MERKEZLİ OLARAK, O’NUN SEVGİSİNDE VE BİRBİRİMİZİ SEVEREK YAŞAMAK VE GEREKTİĞİNDE HER ŞEYİ BIRAKACAK KADAR İSA’YI VE BİRBİRİMİZİ SEVMEK DEMEKTİR. GENEL OLARAK, DÜNYAYA ÖLMEK DEMEKTİR.

ŞİMDİLERDE BU DÜŞÜNCELERE ÜTOPYA DİYORLAR. YANİ GERÇEKLEŞMESİ OLANAKSIZ OLAN DÜŞÜNCE. İSA MESİH GERÇEKTEN BİZDEN GERÇEKLEŞMESİ OLANAKSIZ ŞEYLER Mİ İSTEDİ? EVET, KENDİ GÜCÜMÜZE DAYANIRSAK BU ÜTOPYADIR. AMA TANRI İÇİN ÖYLE DEĞİLDİR.

O’NUN SEVGİSİNDE KALALIM. BİRBİRİMİZİ TEŞVİK EDELİM. BİRBİRİMİZ İÇİN DUA EDELİM. KENDİMİZİ ÇARMIH YOLUNA ADAYALIM. KUTSAL OLALIM.

HAFTA İÇERİSİNDE KARDEŞLERİMİZİ ARAYALIM MESAJ ATALIM HAL HATIR SORALIM. KARDEŞLERİMİZİN NE SORUNU NE DERDİ VAR ÖĞRENELİM. ONLAR İÇİN DUA EDELİM. BİRBİRİMİZE TEŞVİK EDİCİ AYETLER PAYLAŞALIM. BİRBİRİMİZE SAHİP OLDUĞUMUZ ŞEYLERDEN VERELİM, CÖMERT OLALIM. ZAMAN VERELİM, GEREKİYORSA KİLİSE YOLUYLA PARA VERELİM, ÇARMIH YOLUNDA EMEK VERELİM. TÜM İNSANLARA NASIL YARDIM EDEBİLİRİZ DÜŞÜNELİM, TANRI’YA SORALIM. MÜJDEYİ PAYLAŞMAYA HER ZAMAN HAZIR OLALIM. ADANMIŞ BİR HAYAT YAŞAMAK ÜTOPYA DEĞİLDİR – İSA’DA MÜMKÜNDÜR

BUGÜNDEN İTİBAREN İSA’YA LAYIK OLMAK VE ÖĞRENCİSİ OLMAK İSTEDİĞİMİZİ O’NA VE BİRBİRİMİZE DAHA FAZLA GÖSTERELİM.

UNUTMAYALIM Kİ İSA MESİH GÖRKEMLİ BİR ŞEKİLDE GELECEK. KENDİMİZİ O’NUN GELİŞİNE HAZIRLAYALIM. DUA EDELİM.

Vaaz 2020.07.05 Paydaşlık

Ey Her Şeye Egemen RAB , Ne kadar severim konutunu! Canım senin avlularını özlüyor, İçim çekiyor, Yüreğim, bütün varlığım Sana, yaşayan Tanrı’ya sevinçle haykırıyor. Kuşlar bile bir yuva, Kırlangıç, yavrularını koyacak bir yer buldu Senin sunaklarının yanında, Ey Her Şeye Egemen RAB , Kralım ve Tanrım! Ne mutlu senin evinde oturanlara, Seni sürekli överler! Sela Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon’u ziyaret etmekte. Baka Vadisi’nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar. Gittikçe güçlenir, Siyon’da Tanrı’nın huzuruna çıkarlar. Ya RAB , Her Şeye Egemen Tanrı, duamı dinle, Kulak ver, ey Yakup’un Tanrısı! Sela Ey Tanrı, kalkanımıza bak, Meshettiğin krala lütfet! Senin avlularında bir gün, Başka yerdeki bin günden iyidir; Kötülerin çadırında yaşamaktansa, Tanrım’ın evinin eşiğinde durmayı yeğlerim. Çünkü RAB Tanrı bir güneş, bir kalkandır. Lütuf ve yücelik sağlar; Dürüstçe yaşayanlardan hiçbir iyiliği esirgemez. Ey Her Şeye Egemen RAB , Ne mutlu sana güvenen insana!

MEZMURLAR 84:1

https://bible.com/bible/170/psa.84.1-12.TCL02

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftanın vaazıyla birlikte Yakup mektubu serimizi bitirdik. Pazar gününden itibaren, gelecek vaazın hangi konuda olacağını öğrenmek için Tanrı’ya dua etmeye başladım. Çünkü hiçbir fikrim yoktu. Hamdolsun ki Tanrı sadece bir sonraki adımı değil, ondan sonraki adımı da bana gösterdi. Tanrı’yı tanımakta gelişmenin ve O’nun bereketlerini almanın en önemli yollarından bir tanesi, hayatlarımızda bizden ne istediğini Kendisine sormak ve bizden istediğini yapmaktır.

Tanrı’yı tanımakta gelişmenin ve O’nun bereketlerini almanın en önemli yollarından başka bir tanesi de, kilise ailemizle beraber içinde olduğumuz paydaşlıktır. Okuduğumuz mezmur buna mükemmel bir örnektir.

İlk ayette “Ne kadar severim konutunu” diyor Tanrı’ya. Bu bir soru cümlesi değil. Yani konutunu çok severim demek istiyor. Biz bunu soru cümlesi yapıp kendimize soralım: Ne kadar severim Tanrı’nın konutunu? İkinci ayette “Canım senin avlularını özlüyor” diyor, dördüncü ayette “Ne mutlu sürekli senin evinde oturanlara”, onuncu ayette “Senin avlularındaki bir gün, başka yerdeki bin günden iyidir” diyor.

Tanrı’nın evinde olmak, Tanrı’nın huzurunda olmak, bir imanlının dünyada en çok özleyeceği şeydir. Bu, Tanrı’ya olan bağlılığımızı O’na göstermenin en iyi yoludur. Sadakatimizi göstermenin en iyi yoludur. Bir imanlının en büyük arzusu Tanrı’yla birlikte olmak, varlığını ve sevgisini hissetmek, diğer imanlı kardeşleriyle birlikte tapınmak ve Tanrı’nın kutsamasını alabilmektir.

Akla bazı sorular gelebilir. Mesela, “İman yaşantım direkt olarak Tanrı ile benim aramdadır, kiliseye düzenli olarak katılmazsam Tanrı beni sevmeyecek mi? Hristiyan olmanın şartı illa kiliseye katılmak mıdır? Zaten benim bedenim Tanrı’nın tapınağı değil midir” gibi… Tanrı’nın evinde olmak ve kardeşlerimizle paydaşlık içinde olmak hala çok önemlidir. Biraz bundan konuşalım.

Türkçedeki şu deyimi bilirsiniz: Bana arkadaşını söyle, sana senin kim olduğunu söyleyeyim. Bunun ne demek olduğunu hepimiz biliriz. Kişisel gelişimimiz ve karakterimiz, ister istemez en yakın olduğumuz arkadaşlarımız tarafından etkilenecektir. İlkokul döneminde bir arkadaşım vardı. Çok iyi ve sakin bir çocuktu. Bir sebepten başka bir semte taşındılar ve yıllar sonra eski evlerine geri taşındılar. Ama geri geldiğinde arkadaşımı tanıyamamıştım, çok agresif ve kavgacı biri olmuştu, tamamen değişmişti. Çünkü taşındıkları semtte aynı durumda olan birçok kişi vardı. Yeni arkadaşları onu tamamen değiştirmişti.

Çevremizde bu gibi insanlar çoktur. Bu yüzden dikkatli olmalıyız. Yalanla, aldatıcılıkla, şiddetin bin türlüsüyle, kötülükle dolu olan bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayla ve onun dostlarıyla dost olursak, varacağımız nokta, Tanrı’nın düşmanlığıdır. Yakın geçmişte Yakup mektubunda okuduk:

Ey vefasızlar, dünyayla dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder.

YAKUP 4:4 TCL02

https://bible.com/bible/170/jas.4.4.TCL02

Şu konu yanlış anlaşılmasın, İsa’nın deyimiyle hasta olan bu insanlar bizim düşmanımız değil ve onları görünce kaçmamalıyız. İsa’nın yeryüzündeki bugünkü hizmetkarları olarak, görevimiz O’nun gibi olmaktır. O vergi görevlilerine, fahişelere ve günahkarlara gitti. Müjde’yi insanlara anlatırken insan ayırt etmemeliyiz. İsa herkes için öldü. İman eden herkes kurtulacak. Ayırt edici nokta şu ki, biz onların yollarına uymak için değil, onları İsa’ya getirmek için onlarla konuşabiliriz. Ama unutmamalıyız eğer bir dostumuz olacaksa sadece iki ihtimalimiz var: Tanrı veya dünya.

Tanrı’nın isteği, her yerini karanlık kaplamış olan bu dünyada, bizlerin yani iman ailesinin üyelerinin yeryüzünde örnek bir paydaşlık örneği göstererek ışık saçmasıdır. Birlikte tapınmamız, birlikte dua etmemiz, birlikte Tanrı’nın sözünde derinleşmemiz, birlikte hizmet etmemiz… Her birimizin diğerini kendinden üstün sayması…

Üç çocuklu bir aile düşünelim. Her çocuk bu ailede farklı zamanlarda dünyaya gelmiştir. Bir anneleri ve bir babaları vardır. Her çocuk diğerlerinden ayrı olarak doğar ama her birinin ait olduğu aile aynıdır. Her defasında yeni bir can dünyaya gelir ve doğduğu aile içinde diğer üyeleriyle birlikte yaşamaya başlar. Bunu kilisemize uyarlayalım. Biz her birimiz, Tanrı’ya farklı zamanlarda ve kendimize özel olan deneyimlerle geldik. Tanrı her birimizi farklı bir şekilde kendisine çağırdı ve O’nda yeniden doğduk. O andan itibaren, bir bebek olarak, o ailenin yeni üyesi olduk ve o ailenin diğer fertleriyle birlikte yaşamaya başladık.

Kiliseye neden Tanrı’nın evi denir? Bir bebek olarak büyümek için, Tanrı’nın evi harika bir yerdir. Tanrı’yı tanımakta gelişmek ve O’nun bereketlerini almak için bulunabilecek en harika yer, Tanrı’nın evi değilse neresidir? Kiliseye katılmak bu yüzden çok önemlidir.

Yeni doğmuş bir bebeği sokağa atarsanız ne olur? Aynı insanı, bir senaryoda evsiz sokakta büyüdüğünü düşünürsek, diğer senaryoda ise gerçekten sevgi dolu bir ailede büyüdüğünü düşünürsek, o insan biyolojik olarak aynı kişi olsa bile, bu iki senaryoda 30 yaşına geldiğinde iki başka kişi olmaz mıydı?

Çocuklar tek başlarına kalırsa olgunlaşıp normal birer yetişkin olamazlar. Tanrı’nın çocukları da öyle. Kiliseden ve iman ailemizin paydaşlığından kendimizi ne kadar çıkartırsak, hayatımızda o kadar sıkıntı olur.

Bir kişi diyebilir ki, ben zaten Tanrı’yla beraberim, elimde Kutsal Kitap da var, her gün dua ederim. Tanrı’da kalamaz mıyım? Tanrı’da kalabilirsin, ama Tanrı’nın sana vermek istediği bereketlerin tamamını nasıl alabilirsin? Yaşarız, ama Tanrı bizi biraz bereketlemek istemiyor, iman ettiğimizde başlayan sonsuz hayatımızda Tanrı bizi bereketlerle doldurmak istiyor. Çevremizde hayatımızı paylaştığımız iman kardeşlerimiz olmasaydı, inanın, her gün vaaz vermek bile tek başına bir işe yaramazdı. Bizi uyarmaya ve geliştirmeye niyetli insanlar olmazsa, bir süre sonra her yaptığımızın en doğru şey olduğuna inanırız. Tanrı bize kardeşlerimiz aracılığıyla konuşur.

İsa İyi Çoban’dır. Biz de O’nun koyunlarıyız. Koyun tek başına yaşar mı? Koyun bir sürüye aittir. Bir kitapta okudum, şöyle diyordu: “Eğer bir gün çobanı gözden kaybedecek olursan, O’nu bulmak için sürünün bulunduğu yere doğru git.” İhtiyacımız olan ilk şey Tanrı, sonra da kardeşlerimizdir.

Son olarak, şu teşvik ayetleri hatırlayalım:

Melek bana Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaşam suyu ırmağını gösterdi. Kentin anayolunun ortasında akan ırmağın iki yanında on iki çeşit meyve üreten ve her ay meyvesini veren yaşam ağacı bulunuyordu. Ağacın yaprakları uluslara şifa vermek içindir. Artık hiçbir lanet kalmayacak. Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtı kentin içinde olacak, kulları O’na tapınacak. O’nun yüzünü görecek, alınlarında O’nun adını taşıyacaklar. Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Tanrı onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.

VAHİY 22:1

https://bible.com/bible/170/rev.22.1-5.TCL02

Gitmekte olduğumuz yer işte burası. Orada ne yapıyorlar? Tanrı’nın tahtına geliyorlar, O’na beraber tapınıyorlar, O’nu yakından tanıyorlar. Biz bunları şimdi yapmazsak, o gün orada nasıl yapacağız?

Elçilerin döneminde bir araya gelip kendilerini nasıl ekmek bölmeye, Tanrı sözüne ve paydaşlığa adadıklarını hatırlayalım. Katledilip öldürülmelerine rağmen bir araya gelmekten nasıl vazgeçmediklerini hatırlayalım. Uzakta değil, yaşadığımız topraklarda geçmişte, imanlıların bir araya gelmek uğruna ne sıkıntılar çektiklerini, yerin altında kilise toplantıları yaptıklarını hatırlayalım. Bu insanlar bir araya gelebilmek için bu kadar zorluklar çektiyse, bizlerin bugün bir araya gelmesine gerçekten ne engel olabilir?

Bugün herkesi teşvik etmek istiyorum. Bir araya gelmekten vazgeçmeyelim. Birbirimizi bu konuda cesaretlendirelim. “Ahmet bugün kiliseye gelmedi, olsun nasılsa gelecektir” demeyelim, kardeşler olarak birbirimize karşı sorumluluğumuz var. Bu konuda dua ederek ve Tanrı’ya da sorarak, birbirimizi kilise toplantılarına katılmak için teşvik edelim. Bir kardeşimiz Tanrı’nın sözlerinden ve imanlıların paydaşlığından mahrum kaldığında buna birlikte üzülelim. Bugün burada bu konuda sorun yaşayan kardeşler varsa, bana veya Dan abiye ulaşsınlar, birlikte Tanrı’ya getirelim ve birlikte dua edelim. Unutmayalım ki biz bir aileyiz, kimse yalnız ve çaresiz değildir. Birbirimizin sadece iyi ve güzel zamanlarında değil ama zor ve sıkıntılı zamanlarında da yanında olmak istiyoruz. Çünkü aileler böyle yapar.

İyi Çoban, tüm sürüsünü bereketlesin. Amin.