Vaaz 2020.07.05 Paydaşlık

Ey Her Şeye Egemen RAB , Ne kadar severim konutunu! Canım senin avlularını özlüyor, İçim çekiyor, Yüreğim, bütün varlığım Sana, yaşayan Tanrı’ya sevinçle haykırıyor. Kuşlar bile bir yuva, Kırlangıç, yavrularını koyacak bir yer buldu Senin sunaklarının yanında, Ey Her Şeye Egemen RAB , Kralım ve Tanrım! Ne mutlu senin evinde oturanlara, Seni sürekli överler! Sela Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon’u ziyaret etmekte. Baka Vadisi’nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, İlk yağmurlar orayı berekete boğar. Gittikçe güçlenir, Siyon’da Tanrı’nın huzuruna çıkarlar. Ya RAB , Her Şeye Egemen Tanrı, duamı dinle, Kulak ver, ey Yakup’un Tanrısı! Sela Ey Tanrı, kalkanımıza bak, Meshettiğin krala lütfet! Senin avlularında bir gün, Başka yerdeki bin günden iyidir; Kötülerin çadırında yaşamaktansa, Tanrım’ın evinin eşiğinde durmayı yeğlerim. Çünkü RAB Tanrı bir güneş, bir kalkandır. Lütuf ve yücelik sağlar; Dürüstçe yaşayanlardan hiçbir iyiliği esirgemez. Ey Her Şeye Egemen RAB , Ne mutlu sana güvenen insana!

MEZMURLAR 84:1

https://bible.com/bible/170/psa.84.1-12.TCL02

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftanın vaazıyla birlikte Yakup mektubu serimizi bitirdik. Pazar gününden itibaren, gelecek vaazın hangi konuda olacağını öğrenmek için Tanrı’ya dua etmeye başladım. Çünkü hiçbir fikrim yoktu. Hamdolsun ki Tanrı sadece bir sonraki adımı değil, ondan sonraki adımı da bana gösterdi. Tanrı’yı tanımakta gelişmenin ve O’nun bereketlerini almanın en önemli yollarından bir tanesi, hayatlarımızda bizden ne istediğini Kendisine sormak ve bizden istediğini yapmaktır.

Tanrı’yı tanımakta gelişmenin ve O’nun bereketlerini almanın en önemli yollarından başka bir tanesi de, kilise ailemizle beraber içinde olduğumuz paydaşlıktır. Okuduğumuz mezmur buna mükemmel bir örnektir.

İlk ayette “Ne kadar severim konutunu” diyor Tanrı’ya. Bu bir soru cümlesi değil. Yani konutunu çok severim demek istiyor. Biz bunu soru cümlesi yapıp kendimize soralım: Ne kadar severim Tanrı’nın konutunu? İkinci ayette “Canım senin avlularını özlüyor” diyor, dördüncü ayette “Ne mutlu sürekli senin evinde oturanlara”, onuncu ayette “Senin avlularındaki bir gün, başka yerdeki bin günden iyidir” diyor.

Tanrı’nın evinde olmak, Tanrı’nın huzurunda olmak, bir imanlının dünyada en çok özleyeceği şeydir. Bu, Tanrı’ya olan bağlılığımızı O’na göstermenin en iyi yoludur. Sadakatimizi göstermenin en iyi yoludur. Bir imanlının en büyük arzusu Tanrı’yla birlikte olmak, varlığını ve sevgisini hissetmek, diğer imanlı kardeşleriyle birlikte tapınmak ve Tanrı’nın kutsamasını alabilmektir.

Akla bazı sorular gelebilir. Mesela, “İman yaşantım direkt olarak Tanrı ile benim aramdadır, kiliseye düzenli olarak katılmazsam Tanrı beni sevmeyecek mi? Hristiyan olmanın şartı illa kiliseye katılmak mıdır? Zaten benim bedenim Tanrı’nın tapınağı değil midir” gibi… Tanrı’nın evinde olmak ve kardeşlerimizle paydaşlık içinde olmak hala çok önemlidir. Biraz bundan konuşalım.

Türkçedeki şu deyimi bilirsiniz: Bana arkadaşını söyle, sana senin kim olduğunu söyleyeyim. Bunun ne demek olduğunu hepimiz biliriz. Kişisel gelişimimiz ve karakterimiz, ister istemez en yakın olduğumuz arkadaşlarımız tarafından etkilenecektir. İlkokul döneminde bir arkadaşım vardı. Çok iyi ve sakin bir çocuktu. Bir sebepten başka bir semte taşındılar ve yıllar sonra eski evlerine geri taşındılar. Ama geri geldiğinde arkadaşımı tanıyamamıştım, çok agresif ve kavgacı biri olmuştu, tamamen değişmişti. Çünkü taşındıkları semtte aynı durumda olan birçok kişi vardı. Yeni arkadaşları onu tamamen değiştirmişti.

Çevremizde bu gibi insanlar çoktur. Bu yüzden dikkatli olmalıyız. Yalanla, aldatıcılıkla, şiddetin bin türlüsüyle, kötülükle dolu olan bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayla ve onun dostlarıyla dost olursak, varacağımız nokta, Tanrı’nın düşmanlığıdır. Yakın geçmişte Yakup mektubunda okuduk:

Ey vefasızlar, dünyayla dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı’ya düşman eder.

YAKUP 4:4 TCL02

https://bible.com/bible/170/jas.4.4.TCL02

Şu konu yanlış anlaşılmasın, İsa’nın deyimiyle hasta olan bu insanlar bizim düşmanımız değil ve onları görünce kaçmamalıyız. İsa’nın yeryüzündeki bugünkü hizmetkarları olarak, görevimiz O’nun gibi olmaktır. O vergi görevlilerine, fahişelere ve günahkarlara gitti. Müjde’yi insanlara anlatırken insan ayırt etmemeliyiz. İsa herkes için öldü. İman eden herkes kurtulacak. Ayırt edici nokta şu ki, biz onların yollarına uymak için değil, onları İsa’ya getirmek için onlarla konuşabiliriz. Ama unutmamalıyız eğer bir dostumuz olacaksa sadece iki ihtimalimiz var: Tanrı veya dünya.

Tanrı’nın isteği, her yerini karanlık kaplamış olan bu dünyada, bizlerin yani iman ailesinin üyelerinin yeryüzünde örnek bir paydaşlık örneği göstererek ışık saçmasıdır. Birlikte tapınmamız, birlikte dua etmemiz, birlikte Tanrı’nın sözünde derinleşmemiz, birlikte hizmet etmemiz… Her birimizin diğerini kendinden üstün sayması…

Üç çocuklu bir aile düşünelim. Her çocuk bu ailede farklı zamanlarda dünyaya gelmiştir. Bir anneleri ve bir babaları vardır. Her çocuk diğerlerinden ayrı olarak doğar ama her birinin ait olduğu aile aynıdır. Her defasında yeni bir can dünyaya gelir ve doğduğu aile içinde diğer üyeleriyle birlikte yaşamaya başlar. Bunu kilisemize uyarlayalım. Biz her birimiz, Tanrı’ya farklı zamanlarda ve kendimize özel olan deneyimlerle geldik. Tanrı her birimizi farklı bir şekilde kendisine çağırdı ve O’nda yeniden doğduk. O andan itibaren, bir bebek olarak, o ailenin yeni üyesi olduk ve o ailenin diğer fertleriyle birlikte yaşamaya başladık.

Kiliseye neden Tanrı’nın evi denir? Bir bebek olarak büyümek için, Tanrı’nın evi harika bir yerdir. Tanrı’yı tanımakta gelişmek ve O’nun bereketlerini almak için bulunabilecek en harika yer, Tanrı’nın evi değilse neresidir? Kiliseye katılmak bu yüzden çok önemlidir.

Yeni doğmuş bir bebeği sokağa atarsanız ne olur? Aynı insanı, bir senaryoda evsiz sokakta büyüdüğünü düşünürsek, diğer senaryoda ise gerçekten sevgi dolu bir ailede büyüdüğünü düşünürsek, o insan biyolojik olarak aynı kişi olsa bile, bu iki senaryoda 30 yaşına geldiğinde iki başka kişi olmaz mıydı?

Çocuklar tek başlarına kalırsa olgunlaşıp normal birer yetişkin olamazlar. Tanrı’nın çocukları da öyle. Kiliseden ve iman ailemizin paydaşlığından kendimizi ne kadar çıkartırsak, hayatımızda o kadar sıkıntı olur.

Bir kişi diyebilir ki, ben zaten Tanrı’yla beraberim, elimde Kutsal Kitap da var, her gün dua ederim. Tanrı’da kalamaz mıyım? Tanrı’da kalabilirsin, ama Tanrı’nın sana vermek istediği bereketlerin tamamını nasıl alabilirsin? Yaşarız, ama Tanrı bizi biraz bereketlemek istemiyor, iman ettiğimizde başlayan sonsuz hayatımızda Tanrı bizi bereketlerle doldurmak istiyor. Çevremizde hayatımızı paylaştığımız iman kardeşlerimiz olmasaydı, inanın, her gün vaaz vermek bile tek başına bir işe yaramazdı. Bizi uyarmaya ve geliştirmeye niyetli insanlar olmazsa, bir süre sonra her yaptığımızın en doğru şey olduğuna inanırız. Tanrı bize kardeşlerimiz aracılığıyla konuşur.

İsa İyi Çoban’dır. Biz de O’nun koyunlarıyız. Koyun tek başına yaşar mı? Koyun bir sürüye aittir. Bir kitapta okudum, şöyle diyordu: “Eğer bir gün çobanı gözden kaybedecek olursan, O’nu bulmak için sürünün bulunduğu yere doğru git.” İhtiyacımız olan ilk şey Tanrı, sonra da kardeşlerimizdir.

Son olarak, şu teşvik ayetleri hatırlayalım:

Melek bana Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaşam suyu ırmağını gösterdi. Kentin anayolunun ortasında akan ırmağın iki yanında on iki çeşit meyve üreten ve her ay meyvesini veren yaşam ağacı bulunuyordu. Ağacın yaprakları uluslara şifa vermek içindir. Artık hiçbir lanet kalmayacak. Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtı kentin içinde olacak, kulları O’na tapınacak. O’nun yüzünü görecek, alınlarında O’nun adını taşıyacaklar. Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Tanrı onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.

VAHİY 22:1

https://bible.com/bible/170/rev.22.1-5.TCL02

Gitmekte olduğumuz yer işte burası. Orada ne yapıyorlar? Tanrı’nın tahtına geliyorlar, O’na beraber tapınıyorlar, O’nu yakından tanıyorlar. Biz bunları şimdi yapmazsak, o gün orada nasıl yapacağız?

Elçilerin döneminde bir araya gelip kendilerini nasıl ekmek bölmeye, Tanrı sözüne ve paydaşlığa adadıklarını hatırlayalım. Katledilip öldürülmelerine rağmen bir araya gelmekten nasıl vazgeçmediklerini hatırlayalım. Uzakta değil, yaşadığımız topraklarda geçmişte, imanlıların bir araya gelmek uğruna ne sıkıntılar çektiklerini, yerin altında kilise toplantıları yaptıklarını hatırlayalım. Bu insanlar bir araya gelebilmek için bu kadar zorluklar çektiyse, bizlerin bugün bir araya gelmesine gerçekten ne engel olabilir?

Bugün herkesi teşvik etmek istiyorum. Bir araya gelmekten vazgeçmeyelim. Birbirimizi bu konuda cesaretlendirelim. “Ahmet bugün kiliseye gelmedi, olsun nasılsa gelecektir” demeyelim, kardeşler olarak birbirimize karşı sorumluluğumuz var. Bu konuda dua ederek ve Tanrı’ya da sorarak, birbirimizi kilise toplantılarına katılmak için teşvik edelim. Bir kardeşimiz Tanrı’nın sözlerinden ve imanlıların paydaşlığından mahrum kaldığında buna birlikte üzülelim. Bugün burada bu konuda sorun yaşayan kardeşler varsa, bana veya Dan abiye ulaşsınlar, birlikte Tanrı’ya getirelim ve birlikte dua edelim. Unutmayalım ki biz bir aileyiz, kimse yalnız ve çaresiz değildir. Birbirimizin sadece iyi ve güzel zamanlarında değil ama zor ve sıkıntılı zamanlarında da yanında olmak istiyoruz. Çünkü aileler böyle yapar.

İyi Çoban, tüm sürüsünü bereketlesin. Amin.

Bir cevap yazın