VAAZ 2021.03.28

Markos 14:27-31 / Petrus’un İnkarı Önceden Bildiriliyor

27 Bu arada İsa öğrencilerine, “Hepiniz sendeleyip düşeceksiniz” dedi. “Çünkü şöyle yazılmıştır:

Çobanı vuracağım,

Koyunlar darmadağın olacak.’ 28 Ama ben dirildikten sonra sizden önce Celile’ye gideceğim.”

29 Petrus O’na, “Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem” dedi.

30 “Sana doğrusunu söyleyeyim” dedi İsa, “Bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin.”

31 Ama Petrus üsteleyerek, “Seninle birlikte ölmem gerekse bile seni asla inkâr etmem” dedi. Öğrencilerin hepsi de aynı şeyi söyledi.


Bundan önce İsa öğrencileriyle birlikte Fısıh yemeğini yedi. Yemekten sonra ilahi söylediler ve Zeytin Dağı’na doğru gittiler.

Bundan sonraki durak ise Getsemani bahçesi olacaktı. Orada İsa tutuklanacaktı.

Şimdi ikisinin arasındaki bir zamandayız. Fısıh yemeğiyle, İsa’nın Getsemani’de tutuklanması arasında.

İsa Eski Antlaşmadan bir alıntı yaparak, öğrencilerinin hepsine sendeleyip düşeceklerini bildirdi:

Çobanı vuracağım,

Koyunlar darmadağın olacak.’

Bu alıntı aslında Zekeriya 13:7’den geliyor:

7 “Uyan, ey kılıç!

Çobanıma, yakınıma karşı harekete geç”

Diyor Her Şeye Egemen RAB.

Çobanı vur da

Koyunlar darmadağın olsun.

Ben de elimi küçüklere karşı kaldıracağım.”

Bu şekilde, bir peygamberlik sözü daha yerine gelmek üzere, Kutsal Kitap’taki yerini almış oluyor.

Ama buna rağmen, İsa onları umutsuz bırakmıyor. Dirildikten sonra, onlardan önce Celile’ye gideceğini söylüyor.

Öğrenciler zor durumdalardı ve daha zoruyla yüzleşmek zorunda kalacaklardı. Ama kesinlikle umutsuz değillerdi.

Rab dilerse haftaya bakacağız. İsa dirildikten sonra gerçekten de onlardan önce Celile’ye gitti. Kadınlar mezara gidip de girişteki taşın yuvarlandığını ve mezarın boş olduğunu gördüklerinde bir melek onlara göründü ve şöyle dedi:

Markos 16:7 ‘İsa sizden önce Celile’ye gidiyor. Size bildirdiği gibi, kendisini orada göreceksiniz.’

Tamam, tam bu noktada başka bir şey oldu. İsa’nın öğrencilerine sendeleyip düşeceklerini söylemesi, onları gücendirdi. Cesur Petrus yine sahneye çıktı ve İsa’ya, “Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem” dedi.

Çok cesur bir söylem, değil mi? Ama İsa Petrus’u düzeltti: “Bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkar edeceksin.”

Petrus diretti: “Seninle birlikte ölmem gerekse bile seni asla inkar etmem.”

Şunu söylemeliyiz, ne zaman bir yerde bu bölüm hakkında konuşulsa, ihale her zaman Petrus’un üzerine kalır. Ama o gün öğrenciler arasında böyle düşünen sadece Petrus değildi. 31. ayette görüyoruz ki öğrencilerin hepsi aynı şeyi söyledi.

Burada 2 tane sorun var. Bazen kendimizle fazla övünürüz. Gerçekte kendi kendimize, aslında Tanrı’nın yardımı olmadan asla yapamayacağımız şeyleri, sanki çok kolaymış gibi görürüz. Fazla cesaret gelir.

Bazen de karşılaştığımız bir zorlukta, yapılması gereken en doğru şeyi bildiğimizi düşünürüz. Kendi aklımızca “yapılması gereken budur” diye düşünebiliriz, ama bizim istediğimiz ile, Tanrı’nın bizden isteğinin aynı olup olmadığını kendisine sormayı ihmal ederiz. Fazla güven gelir.

Petrus ve diğer öğrencilerin ne yapmaları gerektiği ve nasıl yapmaları gerektiği konusunda İsa’dan yardım almaları gerekiyordu. Adımlarını O’nun isteğine göre atmaları onlar için en iyi seçenekti.

Geride kalıp İsa’yı inkar etmek en iyi seçenek değildi. Getsemani’de öne atılıp görevlinin kulağını kesmek de en iyi seçenek değildi. İsa için ölmek düz mantıkta büyük bir fedakarlık gibi gelebilir ama eğer sonunda O’nun için öleceksek, bu da O’nu istediği şekilde olmalı.

Adımlarını O’nun isteğine göre atmaları onlar için gerçekten de en iyi seçenekti. Ama kimse O’na ne yapması ve nasıl yapması gerektiğini sormadı.

Fazla cesaret ve fazla güven, bizi dışarıdan havalı gösterebilir. Başlangıç filmindeki Leonardo Di Caprio gibi, takım elbisesi ve güneş gözlüğüyle, cesareti ve kendine olan güveniyle insanları kendisine hayran bırakan bir şekilde görünmek isterdim. Güzel olurdu.

Ama bir film ile gerçek hayat arasındaki en büyük farklardan birisi, filmin sadece bir kurgu olması ama hayatın kendisinin oldukça gerçek olması.

Şunu eminim hepimiz zaten biliyoruz, ama bugün bir kez daha hatırlayalım: Tanrı olmadan biz aslında bir şey yapamayız. Yapıyor gibi görünsek bile o boştur, geçicidir. İsa dedi ki:

Yuhanna 15:5 Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.

Hayatlarımızda boş yere cesaret ve övünme varsa, Tanrı onları bize göstersin, onları fark edelim ve onlardan vazgeçelim.

Şimdi, birkaç alt başlık atlayacağız ve İsa’nın önceden bildirdiği Petrus’un inkarı nasıl gerçekleşti, ona bakacağız.

Markos 14:66-72 / Petrus İsa’yı İnkar Ediyor

66-67 Petrus aşağıda, avludayken, başkâhinin hizmetçi kızlarından biri geldi. Isınmakta olan Petrus’u görünce onu dikkatle süzüp, “Sen de Nasıralı İsa’yla birlikteydin” dedi.

68 Petrus ise bunu inkâr ederek, “Senin neden söz ettiğini bilmiyorum, anlamıyorum” dedi ve dışarıya, dış kapının önüne çıktı. Bu arada horoz öttü.

69 Hizmetçi kız Petrus’u görünce çevrede duranlara yine, “Bu adam onlardan biri” demeye başladı.

70 Petrus tekrar inkâr etti. Çevrede duranlar az sonra Petrus’a yine, “Gerçekten onlardansın; sen de Celileli’sin” dediler.

71 Petrus kendine lanet okuyup ant içerek, “Sözünü ettiğiniz o adamı tanımıyorum” dedi.

72 Tam o anda horoz ikinci kez öttü. Petrus, İsa’nın kendisine, “Horoz iki kez ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Biz biraz atladık, arada şunlar oldu: Getsemani bahçesine gittiler, orada İsa tutuklandı. Ardından yüksek kurulun önüne çıkartıldı. Bu bölümlere Rab dilerse önümüzdeki haftalarda bakacağız.

Şimdi İsa sıkıntı çekerken, Petrus da aşağıda, avluda. Başkahinin hizmetçi kızlarından biri geliyor ve Petrus’u teşhis ediyor. Petrrus inkar ediyor ve horoz ötüyor.

Hizmetçi kız dış kapının önüne çıkan Petrus’u yine görüyor ve yine onu teşhis ediyor. Petrus ikinci kez inkar ediyor.

Sonra çevrede duranlar yine onu tanıyorlar ve Petrus İsa’yı üçüncü kez inkar ediyor, hem de bu sefer lanet okuyup ant içerek.

Horoz ikinci kez ötüyor, Petrus İsa’yı hatırlıyor, ve hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.

Bu olay, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın hepsinde ortak olarak anlatılıyor. Petrus veya Uğur veya Kanat, burada isim hiç önemli değil. Şu ders önemlidir: Kendi benliğimize güvenirsek, sonunda utanacağız. Tanrı’ya güvenirsek, O’nun gücüne güvenirsek, Tanrı bizi doğru zaman geldiğinde yükseltecek.

Hezekiel 21:26 Alçakgönüllü yükseltilecek, gururlu alçaltılacak.

Bu vaade güvenebiliriz.

Hangi konularda kendimize çok güveniyoruz? Hangi konularda çok başarılı olduğumuzu düşünüyoruz? Hangi konularda kendimizi uzman görüyoruz? Bu konular, hayatlarımızda aslında bir açıdan en zayıf olduğumuz ve denenmeye en açık olduğumuz alanlardır.

Hafta ve aslında hayat boyunca Kutsal Ruh her birimizin yüreklerinde işlesin ve o alanları bize fark ettirsin. Tövbe ederek o alanlardan kendimizi çıkaralım ve Tanrı’nın o alanları doldurmasına izin verelim.

Son olarak Petrus üzerinden, İsa’nın öğrencisi olmak konusunda biraz bahsedebiliriz. Bu olayda Petrus’u gördük. Petrus İsa’nın öğrencilerinden birisiydi. Bir gün büyük bir cesaret ve güvenle herkes İsa’yı inkar etse bile kendisinin asla inkar etmeyeceğini söyledi. Hatta ölmesi gerekse bile, yine de inkar etmeyeceğini söyledi. Ama o an geldiğinde, lanet okuyup ant içerek inkar etti. O utandı ve ağladı.

Şimdi onun hikayesi burada bitiyor olsaydı, bu çok hüzünlü bir hikaye olurdu. Ama burada bitmedi.

İsa öldü ve dirildi. Petrus’a üç kez “Beni seviyor musun?” diye sordu ve ona koyunlarını otlatma görevi verdi. İsa Petrus için çok özeldi ve Petrus da İsa için çok özeldi.

Sonra Petrus Kutsal Ruh’la doldu ve halkın önünde konuşmalar yaptı. Aracılığıyla binlerce kişi Müjde’ye iman etti. Hayatının sonuna kadar doğrusuyla ve yanlışıyla İsa’ya hizmet etti ve en sonunda O’nun için hayatını verdi.

Bir insanın hayatının bu denli değişmiş olması sizi de düşündürüyor mu? Petrus kişisel gelişim kursuna mı gitti? Psikoloji kitapları mı okudu? Yoga mı öğrendi? Farkındalık (Mindfulness) dersi mi aldı?

Bir insanı siyahla beyaz arasındaki fark kadar değiştirebilen ne olabilir?

Şunu kesin ve iddialı olarak söyleyebilirim ki, bir insanın dünyasal şekilde değişmesi imkansızdır. Bir insan karakteri neyse odur. Bir insanın başvurabileceği dünyasal yolların hiçbirisi, anlık veya kısa süreli değişimler hariç, hayatında hiçbir şey değiştiremez.

Bir insanı sadece Tanrı değiştirebilir. Tanrı bizleri sadece kendisi aracılığıyla, belki bir dokunuşuyla, belki yaşadığımız olaylar aracılığıyla veya başka kendi bildiği bir şekilde değiştirebilir. Tanrı bizleri İsa Mesih aracılığıyla değiştirebilir.

Petrus’a olan buydu. Tanrı onu değiştirdi. O İsa’nın öğrencisiydi. Düştü. Kalktı. Sonra bir daha hata yapmadı mı? Elçilerin İşleri’nde kayıtlıdır, sünnetsiz imanlılarla aynı masaya oturmuyordu. Pavlus onu azarladı. Tanrı ona bir görüm gösterdi. Yine kalktı. Hayatının sonuna kadar böyle devam etti.

Teşvik etmek istiyorum. İsa’nın öğrencisi olmak kolay değildir, yol çetindir ve zorluklarla doludur. Çok defa düşmek mümkündür.

Ama şunu her zaman hatırlayalım ki, gözlerimiz Tanrı’ya baktığı ve yüreklerimiz O’nda olduğu sürece, o bizi yeniden kaldıracak ve ismini aracılığımızla yüceltecektir.

1. Korintliler 1:27 Ne var ki, Tanrı bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını, güçlüleri utandırmak için de dünyanın zayıf saydıklarını seçti.

Tanrı’nın gözünde yapılması gereken doğru davranış, zayıf olduğumuzu kabul etmek ve kendimizi alçaltmaktır.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Ömür boyu sürecek bu öğrencilik hayatımızın sonu, O’nunla birlikte düğün şöleninde de birleşip sonsuzluğa kadar devam etsin.

Dua edelim.

VAAZ 2021.03.21

Markos 14:1-11 İsa’nın Ölümü Yaklaşıyor

1 Fısıh ve Mayasız Ekmek Bayramı’na iki gün kalmıştı. Başkâhinlerle din bilginleri İsa’yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı. 2 “Bayramda olmasın, yoksa halk arasında kargaşalık çıkar” diyorlardı.

3 İsa Beytanya’da cüzamlı Simun’un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi. Kadın kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf hintsümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O’nun başına döktü. 4-5 Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, “Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi” diyerek kadını azarlamaya başladılar.

6 “Kadını rahat bırakın” dedi İsa. “Neden üzüyorsunuz onu? Benim için güzel bir şey yaptı. 7 Yoksullar her zaman aranızdadır, dilediğiniz anda onlara yardım edebilirsiniz; ama ben her zaman aranızda olmayacağım. 8 Kadın elinden geleni yaptı, beni gömülmeye hazırlamak üzere daha şimdiden bedenimi yağladı. 9 Size doğrusunu söyleyeyim, Müjde dünyanın neresinde duyurulursa, bu kadının yaptığı da onun anılması için anlatılacak.”

10 Bu arada Onikiler’den biri olan Yahuda İskariot, İsa’yı ele vermek amacıyla başkâhinlerin yanına gitti. 11 Onlar bunu işitince sevindiler, Yahuda’ya para vermeyi vaat ettiler. O da İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.

İsa’nın ölümüne doğru adım adım geliyoruz. İlk 2 ayette, bayrama 2 gün kala, ki tahminen çarşamba gününe denk geliyor, Başkahinler ve din bilginleri İsa’yı bir şekilde hile yaparak tutuklamak ve öldürmek için plan yapıyorlar. İlginçtir, öldürmek istiyorlar ama aslında bayramda öldürmek istemiyorlar. Çünkü kargaşalık çıkabileceğini düşünüyorlar. Çünkü İsa halk arasında sayılan birisiydi.

Bir gün İsa yemek yerken, kadının birisi İsa’nın başına çok değerli bir yağ döktü. Belli ki İsa’ya sevgisi büyüktü. Bu bölümde bu kadının ismi geçmiyor. Ama Yuhanna 12. bölüme göre, Marta ve Lazar’ın kardeşi olan Meryem olabilir. Bazı kişiler bu olaya kızdılar, kızma sebepleri ise, o değerli yağ satılıp parası yoksullara verilebilirdi. 

Düz mantıktan bakarsak haksızlar mı? Aslında bir yönden haklılar. Çünkü o yağın 300 dinara satılabileceğini düşünüyorlar. Üç yüz dinar, o dönemde, bir kişinin bir yıllık ücretine denk geliyor. Eğer bu ücreti 2021 yılına uyarlarsak, asgari ücretle çalışan bir kişinin yıllık ücreti yaklaşık 34000 liraya denk geliyor. Tabi ki bu aslında gereksizdir çünkü şimdiki ekonomik parametreleri o dönemle kıyaslamak zordur. Ama yine de o yağın değerinin büyüklüğünü anlayabiliriz.

Eğer yoksullara yardım etmek amacını taşıyorsanız, o yağı satmak gerçekten de iyi bir yol gibi görünüyor. O ücretle yoksullara ciddi derecede yardım yapılabilirdi.

Ama İsa bu konuya nasıl yaklaştı? O kişileri azarladı! Yağı satmak isteyen kişiler için, bu kadın savurganlık yapmıştı. Bir yıllık ücreti İsa’ya verdi. Onların gözünde, İsa’ya vermek için çok fazla değerli görünüyordu. Ama İsa’ya göre, kadın O’nun için çok güzel bir şey yaptı. Yoksullar zaten her zaman onların arasında olacaktı. Onlara her zaman yardım etme fırsatı olacaktı. Ama İsa, birkaç gün sonra artık aralarında olmayacaktı ve bu kadın İsa’yı şimdiden gömülmeye hazırladı.

Elbette belki kadın bile bunun farkında değildi, bilmiyorum. Ama sonuçta, yüreğinde İsa’ya değer veriyordu.

Orada fiziksel olarak İsa’yla birlikteydi, daha ne kadar öyle kalmaya devam edeceğini bilmiyordu ve hala elinde bu fırsat varken, O’na sevgisini gösteriyordu.

Bugün bizler fiziksel olarak İsa’yla henüz birlikte değiliz, ama hamdolsun ki yine de O’nunla birlikteyiz. Biz de daha ne kadar böyle kalmaya devam edeceğimizi bilmiyoruz, ve elimizde bu fırsat varken, O’na sevgimizi şimdi gösterebiliriz.

Kadın, oradaki tepki gösteren kişilere rağmen, İsa’nın gözünde o kadar değerli bir şey yapmıştı ki, İsa kadının bu davranışını Müjdeyle birleştirdi. İncil’de böyle başka bir örnek var mı hatırlamıyorum. Müjde nerede duyurulursa bu kadının yaptığının da anlatılacağını söyledi. Bugün hala öyle yapılıyor. 

Biz de şimdi O’na gerçekten sevgimizi gösterdiğimiz sürece, sevgiyle yaptığımız bu davranışlar Müjdeyle bütünleşecektir. Bize bakıp da İsa’ya olan sevgimizi ve bizdeki İsa’nın sevgisini gören kişiler için, hayatlarımız bir müjde olacaktır.

Rab her birimizin hayatına dokunsun ve İsa’nın sevgisiyle müjdeyi hem duyuran hem de yaşayan kişiler olalım.

Bu okuduğumuz kadın İsa’ya çok sevgi gösterdi ancak kendi öğrencilerinden biri İsa’ya aynı sevgiyi göstermedi. Bu sırada Yahuda İskariot, İsa’yı ele vermek amacıyla, başkahinlerin yanına gitti ve onları mutlu etti. Başkahinler ona para vermeyi teklif ettiler. Onlarla anlaştı ve o andan itibaren İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.

Şimdi birlikte Fısıh yemeğine bakalım. Ama önce, yemeğe kadar olan kısma bakalım.

Markos 14:12-21

12 Fısıh kurbanının kesildiği Mayasız Ekmek Bayramı’nın ilk günü öğrencileri İsa’ya, “Fısıh yemeğini yemen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.

13 O da öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: “Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin. 14 Adamın gideceği evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.’ 15 Ev sahibi size üst katta döşenmiş, hazır büyük bir oda gösterecek. Orada bizim için hazırlık yapın.”

16 Öğrenciler yola çıkıp kente gittiler. Her şeyi, İsa’nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar. 17 Akşam olunca İsa Onikiler’le birlikte geldi. 18 Sofraya oturmuş yemek yerlerken İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek.”

19 Onlar da kederlenerek birer birer kendisine, “Beni demek istemedin ya?” diye sormaya başladılar.

20 İsa onlara, “Onikiler’den biridir, ekmeğini benimle birlikte sahana batırandır” dedi. 21 “Evet, İnsanoğlu kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama İnsanoğlu’na ihanet edenin vay haline! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu.”

Evet, Fısıh yemeği hazırlıkları başladı. İsa öğrencilerini yine inanılmaz bir şekilde yönlendirdi. Karşına şöyle bir adam çıkacak, onu izleyin, evin sahibine şöyle deyin, o size bir oda gösterecek, orada hazırlık yapın. İsa öğrencilerini gönderirken, yolda karşılaşacakları her bir ayrıntıyı biliyor!

Öğrenciler göreve gittiğinde İsa’nın söylediği her şey bir bir oluyor. O evin sahibi, o odayı öğretmene sunuyor. Ne kadar güzel bir şey değil mi? Rab bizlere hem gerçek öğrencileri gibi her dediğini yapmamızı arzulayan yürekler versin, hizmetimizde bizi büyük işleriyle bereketlesin. Hem de evin sahibi gibi, sahip olduklarımızı O’na sunmamızı arzulayan yürekler versin.

Öğrenciler gereken hazırlıkları yaptılar ve akşam hep birlikte sofraya oturdular. Yalnız bu sırada İsa, aralarından birisinin kendisine ihanet edeceğini açıkladı.

Bunun üzerine öğrenciler kederlendiler ve İsa’ya o kişinin kendileri olup olmadığını sordular. İsa ise, o kişinin Onikiler’den biri olduğunu, ekmeğini kendisiyle birlikte sahana batıran kişi olduğunu söyledi. Kendisinin sonuçta öleceğini, ama O’na ihanet eden kişinin sonunun çok daha kötü olacağını söyledi. Hatta o kişinin hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olacağını söyledi.

Yahuda’nın ihaneti üzerine çok şey söylenebilir. Ama unutmamalıyız ki, onun ihaneti zaten çok öncesinden bildirilmişti.

Mezmur 41:9 Ekmeğimi yiyen, güvendiğim yakın dostum bile İhanet etti bana.

Günahlarımızdan kurtulabilmemiz için, İsa’nın çarmıha gitmesi için, çarmıh üzerinde ölmesi ve günahlarımızın bedelini ödemesi için, ve üçüncü gün dirilmesi ve bizlere kurtuluş sağlaması için, bunların olması gerekiyordu. Yüceliğini bırakıp göklerden gelen ve yeryüzünde insan bedeninde doğan İsa Mesih, bizlerin geçtiği sıkıntılardan geçti, aynı bizler gibi, ihaneti de yaşadı.

Bazı kişiler Yahuda’nın kurtulup kurtulmadığını tartışıyorlar. Tabi ki bu konuda net bir ayet olmadığı için farklı yorumlar ve farklı fikirler olabilir. Ama İsa’nın buradaki sözü, yani o kişi hiç doğmamış olsaydı kendisi için daha iyi olurdu demesi, sonunun çok kötü olduğuna işaret ediyor gibi görünüyor.

Rab bizleri hayatımızın herhangi bir alanında O’na ihanet etmekten, hatta O’nu üzmekten ve sıkıntı vermekten dahi korusun. O’nu her zaman hoşnut eden, kutsal hayatlar yaşayabilmemizi mümkün kılsın.

Şimdi Rab’bin Sofrası bölümüne bakalım, ayetler üzerinde birlikte düşünelim ve aynı zamanda Rab’bin Sofrası’nı birlikte paylaşalım.

Markos 14:22-26

22 İsa yemek sırasında eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve, “Alın, bu benim bedenimdir” diyerek öğrencilerine verdi. 23 Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine verdi. Hepsi bundan içti. 24 “Bu benim kanım” dedi İsa, “Birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. 25 Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı’nın Egemenliği’nde yenisini içeceğim o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.”

 26 İlahi söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin Dağı’na doğru gittiler.

Fısıh yemeği sırasında, İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. 22. ayette bu 3 fiil geçiyor.

Aldı: İsa eline ekmek aldı, İsa’nın eline aldığı ekmek, kendi bedenini simgeliyordu.

Böldü: Böldüğü ekmek, bedeninin bölünmesini, kırılmasını, ölümünü simgeliyordu.

Verdi: Kendisini bizim için vermesini simgeliyordu.

Sonra bir kase alıp şükretti ve onu da öğrencilerine verdi, hepsi de ondan içtiler. O kaseyi de kanıyla özdeşleştirdi, ne kanı? Birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanı.

Akıtılan kanı, kase ile sembolize ediyor ve çok önemli bir şeyi anlatıyordu: antlaşma kanı. Hangi antlaşma? Yeni Antlaşma.

Rab’bin Sofrası, yalnızca bir parça ekmek yediğimiz ve bir yudum şarap veya meyve suyu içtiğimiz bir seremoniden fazlasıdır. Ekmek ve kase sadece bir semboldür ama hayatımızdaki en önemli gerçeklerin sembolüdür. O gerçekler nedir?

İbraniler 9:15 Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için Mesih yeni antlaşmanın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü.

İsa Mesih, yüceliğini bırakıp yeryüzüne gelmiştir, denenmiştir ama hiç günah işlememiştir, çarmıh üzerinde ölerek bizlerin cezasını üstlenmiş ve ödemiştir, üçüncü gün ölümden dirilmiştir. Bu sofrada aldığımız o bir parça ekmek ve bir yudum şarap veya meyve suyu, O’nun aracılığıyla gerçekleşen Yeni Antlaşma’ya dahil olduğumuzu ilan etmemiz anlamına geliyor. Şöyle diyoruz: “Evet Rab, bütün bunların gerçek olduğunu ve kendimin de bu Antlaşma’ya dahil olduğumu, senin ve tüm kilisenin önünde ilan ediyorum.”

Gelin, şimdi birlikte ilan edelim. Kısa bir sessiz zaman yapalım ve ardından Rab’bin Sofrası’ndan birlikte paylaşalım.

– Şükür duası –

Rab’bin uyarısını hatırlayalım: 1. Korintliler 11:27-28 27 Bu nedenle kim uygun olmayan biçimde ekmeği yer ya da Rab’bin kâsesinden içerse, Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. 28 Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmekten yiyip kâseden içsin.

İstemeden de olsa Rab’bin bedenine ve kanına karşı bir suç işlemiş olmamak için, henüz İsa’yı Rabbimiz ve Kurtarıcımız olarak kabul etmediysek ve kendimizi O’nun ellerine vaftiz aracılığıyla teslim etmediysek, ekmek ve kaseden şimdilik paylaşmamamız bizim için daha iyi olabilir.

– Sofradan paylaşım –

Rab’be hamdolsun.

İsa’nın sonda söylediği bir cümle bizlere teşvik versin. İsa, Tanrı’nın Egemenliği’nde tazesini içeceği o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğini söyledi. Bu ilk bakışta hüzünlüdür. Ama düşünürsek, önceden belirlenen o zaman geldiğinde ve Tanrı’nın Egemenliği tam anlamıyla geldiğinde, İsa o gün asmanın ürününün tazesinden yeniden içecektir.

Rab her birimize, o gün O’nunla birlikte asmanın taze ürününden içmeyi sağlasın!

Son olarak, onlar ilahi söylediler ve dışarı çıkıp Zeytin Dağı’na doğru gittiler. Biz de öyle yapalım mı? Yani sonrasında Zeytin Dağı’na gitme şansımız düşüktür, ama ilahi söyleyerek Rab’bi yüceltmemiz mümkündür.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. 

VAAZ 2021.03.14

Geçen hafta Markos 13’ün kendi içinde bir bütün olduğunu ve bu vaazın iki kısımdan oluştuğunu konuşmuştuk ve ilk kısmına bakmıştık. Bugün ikinci kısmına bakacağız. Ama önce, geçen haftaki ilk kısmın en sonunda, Markos 13 ne anlatıyor diye sormuştuk. Onu hatırlayalım.

  1. Bütün bu olaylar ve sıkıntılar yaşanacaktır, aslında her an yaşanabilir ve belki de yaşanmaktadır. Dikkatli olmalıyız.
  2. Bu olayların aslında Mesih’in gelişinin habercisi olduğunu bilelim.
  3. Ayrıca o zamanı hiçbirimiz bilemeyeceğimiz için, her an uyanık kalalım.

İlk kısımda birinci madde üzerinde durmuştuk. Şimdi beraber 2. madde olan, bu olayların aslında Mesih’in ikinci gelişinin habercisi olması konusuna bakalım. Sonrada 3. maddeye bakacağız.

Markos 13:24-31

24-25 “Ama o günlerde, o sıkıntıdan sonra,

‘Güneş kararacak,

Ay ışık vermez olacak,

Yıldızlar gökten düşecek,

Göksel güçler sarsılacak.’

 26 “O zaman İnsanoğlu’nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. 27 İnsanoğlu o zaman meleklerini gönderecek, seçtiklerini yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak.

 28 “İncir ağacından ders alın. Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız. 29 Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki Tanrı’nın Egemenliği yakındır, kapıdadır. 30 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak. 31 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”

Öncelikle, o büyük sıkıntı zamanından sonra bazı korkutucu belirtiler olacağını söylüyor. Güneşin kararması ve ayın ışık vermemesi, sanıyorum ki yeryüzünde bir karanlık olacağını gösteriyor. Yıldızların gökten düşmesi ve göksel güçlerin sarsılması ise, öyle sanıyorum ki gökyüzünde gördüğümüz gök cisimlerini bir arada tutup işleten düzenlerin bozulması anlamına geliyor.

Ama bundan sonra çok büyük bir olay gerçekleşecek. Çok uzun süredir beklenmekte olan bir olay. Rab İsa tekrar gelecek! 26. ayette tekrar geleceğini söylerken, nasıl geleceğini söylüyor? “Büyük güç ve görkemle” gelecek!

Dünyanın ne kadar günahkar olduğunu her gün görebiliriz. Öfke, kin, cinayet, yalan, ikiyüzlülük, her türlü düzenbazlık ve haksızlık her yerdedir. Kendi hayatımız da dahil olmak üzere, sıkıntılar her taraftan bizi sarmıştır. Bunlardan bazılarını yaşamak veya tanık olmak yüreğimizi incitir. Belki Tanrı’ya sorarız: Ne zamana kadar bunlar sürecek? Bunu soruyor musunuz?

Öyle bir zaman var ki, İsa bulutlar içinde büyük güç ve görkemle gelecek. Bir farkla: Bu sefer bir yemlikte doğan İsa gibi gelmeyecek. Başını yaslayacak bir yeri olmayan İsa gibi gelmeyecek. Ama büyük güç ve görkemle gelecek.

Ne yapacak? Meleklerini gönderecek ve seçtiği kişileri yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak. Büyük sıkıntı döneminin sonuna kadar dayananları toplayacak ve bir araya getirecek.

Bunları okurken bir hikaye gibi gelebilir. Ama bu sözlerin gerçek olduğuna iman edebiliriz. Unutmamalıyız ki, Eski Antlaşma zamanında Mesih’in ilk gelişi de bir hikaye gibiydi. Ama belirlenen gün geldiğinde Mesih yeryüzüne geldi. İlk kez nasıl geldiyse, ikinci kez de belirlenen zaman geldiğinde aynı şekilde gelecektir.

İsa incir ağacı örneği ile devam etti. Nasıl ki insan, incir ağacının dallarının filizlenip yapraklarının süründüğünü görünce yaz mevsiminin yakın olduğunu anlar, işte bütün bu olaylar gerçekleştiğinde İsa’nın ikinci gelişinin de yakın olduğunu, hatta kapıda olduğunu anlayabilir.

Burada şunu belirtmek istiyorum. Eğer farklı yazarların yorum kitaplarını incelerseniz, bu ayetlerle ilgili olarak çok çeşitli yorumlar bulabilirsiniz. Bazı yorumcular incir ağacının İsrail’i simgelediğini söylüyor. Bazı başka yorumcular gerçekten de neredeyse İsa’nın ağzından çıkan her bir heceye bir anlam yüklüyorlar.

Elbette hepsi yanlıştır demiyorum. Çok doğru yorumlar vardır. Ama kendi görüşüme göre, her bir heceye bir anlam yüklemek, İsa’nın anlatmak istediği asıl noktaları çarpıtabilir. Bu konuda dikkatli olmamız gerekiyor çünkü günlük hayattaki bazı yanlış uygulamalarımız, İsa’nın sözlerini yanlış anlamaktan kaynaklanabilir.

İsa ayrıca, bütün bunlar gerçekleşmeden bu kuşağın ortadan kalkmayacağını söyledi. Buradaki kuşak kelimesi, soy kelimesinin yerine kullanılıyor. Bu soyun da İsrail olması üzerinden, az önce bahsettiğimiz gibi çok kehanet çıkarılıyor. Ama konuştuğumuz gibi, spekülasyonlara dalıp da İsa’nın mesajını kaçırmaya hiç gerek yoktur. Biz İsa’nın ne demek istediğine odaklanalım.

İsa ne demek istiyor? İncir ağacındaki bazı değişimleri gözlemlediğinizde, mevsimin değişmekte olduğunu anlarsınız. Çöp kovanız dolduğunda onu boşaltmanın zamanı gelmiştir. Bilgisayarınız 15 dakikada açılmaya başladıysa değiştirmenin zamanı gelmiştir. Radara yakalandıysanız, ceza gelecektir ve evlilik yıl dönümünü unuttuysanız, evde sıkıntı çıkacaktır.

İsa’nın söylediği tüm bu olaylar gerçekleştiğinde, İsa tekrar gelecektir.

Ve İsa yerin ve göğün ortadan kalkacağını, ama kendi sözlerinin asla ortadan kalkmayacağını söyledi. İsa’nın kendisi, sözlerinin asla ortadan kalmayacağını garanti ediyor. Birçok kişi, İncil’in değiştirildiğini iddia ediyor. Ama bunun gerçek olmadığını biliyoruz. Tüm tarihsel kanıtlar bir yana dursun, ama İsa’nın bu sözü bizler için en büyük güvencelerden birisidir. O’nun sözleri kesindir ve dünya yok olsa bile o sözler sapasağlam duracaktır.

Şimdi son alt başlığa bakalım.

Markos 13:32-27

32 “O günü ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez. 33 Dikkat edin, uyanık kalın, dua edin. Çünkü o anın ne zaman geleceğini bilemezsiniz. 34 Bu, yolculuğa çıkan bir adamın durumuna benzer. Evinden ayrılırken kölelerine yetki ve görev verir, kapıdaki nöbetçiye de uyanık kalmasını buyurur. 35 Siz de uyanık kalın. Çünkü ev sahibi ne zaman gelecek, akşam mı, gece yarısı mı, horoz öttüğünde mi, sabaha doğru mu, bilemezsiniz. 36 Ansızın gelip sizi uykuda bulmasın! 37 Size söylediklerimi herkese söylüyorum; uyanık kalın!”    

Biraz önce birçok kişinin İncil’in değiştirildiğini iddia ettiğinden bahsetmiştik. Ama İsa’nın kendisi, yerin ve göğün ortadan kalkacağını ama kendi sözlerinin asla ortadan kalkmayacağını söylemişti. Şimdi ise İsa, geleceği günü gökteki meleklerin veya Oğul’un bilemeyeceğini, sadece Baba’nın bilebileceğini söylüyor. İncil’in değiştirildiğini iddia eden aynı kişiler, bu ayeti de örnek göstererek, İsa’nın aslında Tanrısal doğaya sahip olmadığını iddia ediyorlar.

Ama öyle mi? İsa gerçekten bizler gibi sınırlı mı? Gelin birkaç ayete bakalım.

Filipililer 2:6-7 6 Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. 7-8 Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı.

Ayetin anlamı açıktır. Mesih Tanrı özüne sahiptir. Diğer yandan, Tanrı’ya eşitliğe sımsıkı sarılmadı, kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu, ululuğunu bir yana bıraktı. İsa yeryüzündeyken Baba’ya dua etti, iradesini O’na teslim etti ve itaat etmeyi deneyimledi. Bu nasıl olabilir diye sorarsanız, bu tam anlamıyla bir gizemdir.

Ama şunu söyleyebilirim. İsa öldükten sonra 3. gün dirildi. Birçok kişiye göründü. Göğe alınmadan saniyeler önce, öğrenciler bu sorunun benzerini O’na tekrar sordular.

Elçilerin İşleri 1:6 6 Elçiler bir araya geldiklerinde İsa’ya şunu sordular: “Ya Rab, İsrail’e egemenliği şimdi mi geri vereceksin?”

O zaman İsa şöyle yanıt verdi:

Elçilerin İşleri 1:7 7 İsa onlara, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri bilmenize gerek yok” karşılığını verdi.

Yine aynı soruya geliyoruz: İsa ne demek istedi? İsa demek istedi ki, o günü ve saati bilmiyoruz. Unutmayalım ki, eğer birisi veya birileri çıkıp da, o gün ve saat şu zamandır, bu zamandır derse, inanmamalıyız. Kurtulmak için Şirince (İzmir) köyüne gitmeye gerek yoktur. Çünkü İsa’nın kendisi, kimsenin o günü ve saati bilemeyeceğini söyledi.

Yolculuğa çıkan adamın durumu gibi. Adam yola çıkmadan önce, kölelerine yetki ve görev verdi. Kapıdaki nöbetçiye de uyanık kalmasını buyurdu. Çünkü ne zaman geleceği onlar için belirsizdir. Ansızın gelebilir. Geldiğinde görevlileri uykuda bulmak istemiyor. O yüzden diyor ki: Uyanık kalın!

Bu uyarı hepimiz için büyük önem taşıyor. İsa tekrar gelecek ve geleceği o anın ne zaman olduğunu bilmiyoruz. O zaman İsa her an gelecekmiş gibi uyanık ve hazır olmalıyız.

On kız benzetmesini hatırlarız değil mi? 5 tanesi akıllı, 5 tanesi akılsızdı. Onları akıllı ve akılsız yapan fark neydi? Akıllılar, kandillerinin yanına yağ aldılar. Akılsız olanlarsa almadılar. Güveyin yaklaştığı haberi gelince, akılsızlar akıllılardan kandilleri sönmesin diye yağ istediler. Akıllılar ise onlara, gidip satın almaları gerektiğini söylediler. Ama onlar yoldayken güvey geldi. Akıllılar düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. Akılsızlar içeri girmek istediğinde, Güvey onlara, onları tanımadığını söyledi.

Ve İsa ekledi:

Matta 25:13

13 “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.”

O zaman en başta değindiğimiz 3 noktayı tekrar ederek bugünkü vaazı sonlandıralım ve dua edelim.

Markos 13 bize ne anlatıyor?

  1. Bütün bu olaylar ve sıkıntılar yaşanacaktır, aslında her an yaşanabilir ve belki de yaşanmaktadır. Dikkatli olmalıyız.
  2. Bu olayların aslında Mesih’in gelişinin habercisi olduğunu bilelim.
  3. Ayrıca o zamanı hiçbirimiz bilemeyeceğimiz için, her an uyanık kalalım.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2021.03.07

Bu bölüm öğretiden ziyade daha çok peygamberlik ve yoruma girecektir.

1) Markos 13:1-2 Tapınak Yıkılacak

1 İsa tapınaktan çıkarken öğrencilerinden biri O’na, “Öğretmenim” dedi, “Şu güzel taşlara, şu görkemli yapılara bak!”

2 İsa ona, “Bu büyük yapıları görüyor musun? Burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!” dedi.

İsa tapınaktan çıkarken, öğrencilerden biri O’na güzel taşları ve yapıları işaret etti. İsa sürekli ruhsal öğretiler veriyordu ama dışarıdan güzel ve görkemli görünen şeyler öğrencilerin ilgisini daha çok çekiyordu. O zaman İsa o büyük yapıların paramparça olacağını söyledi. Yani o güzel ve görkemli görünen şeyler aslında sadece geçici olarak orada duruyordu. Bir gün gelecek ve artık orada olmayacaklardı ve onlara odaklanmanın bir anlamı yoktu.

Nitekim M.S. 70 yılında Roma ordusu Yeruşalim’i işgal etti. Birçok yorumcu bu işgali İsa’nın buradaki ayetinin gerçekleştiğini göstermek için kullanıyor. Bu doğru olabilir, ama birazdan göreceğiz ki İsa bu yıkım gerçekleşmeden önce meydana gelecek olan bazı başka olaylardan bahsediyor. Birlikte bakalım.

2) Markos 13:3-8 Sonun Başlangıcı

3-4 İsa, Zeytin Dağı’nda, tapınağın karşısında otururken Petrus, Yakup, Yuhanna ve Andreas özel olarak kendisine şunu sordular: “Söyle bize, bu dediklerin ne zaman olacak, bütün bunların gerçekleşmek üzere olduğunu gösteren belirti ne olacak?”

5 İsa onlara anlatmaya başladı: “Sakın kimse sizi saptırmasın” dedi. 6 “Birçokları, ‘Ben O’yum’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi saptıracaklar. 7 Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyunca korkmayın. Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. 8 Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer depremler, kıtlıklar olacak. Bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.

Öğrencilerden Petrus, Yakup, Yuhanna ve Andreas, özel olarak kendisine sordular. İsa’nın bahsettiği şeylerin yaklaşmakta olduğunu gösteren belirtilerin neler olacağını merak ettiler. Belki belirtileri önceden bilirsek o zamanın yaklaşmakta olduğunu anlayabiliriz ve ona göre önlem alabiliriz diye düşünmüş olabilirler.

Gördüğümüz gibi, İsa tapınağın ve mimarilerin yıkımından önce gerçekleşecek olan birçok olaydan bahsetti. İki konuda öğrencilerini uyardı.

İlki, birçok sahte Mesih’in geleceğini, bu sahte Mesih’lerin birçok kişiyi saptıracağını söyledi ve öğrencilerini sapmamaları için uyardı. Zaman zaman dünyanın çeşitli yerlerinden Mesih olduğunu iddia eden kişiler çıktığını duyarız.

İkinci uyarı ise, yeryüzünde savaşlar, depremler ve kıtlıklar olacak. Ancak bunlar sonun geldiği şeklinde yorumlanmamalı. Çünkü bu belirtiler son geldi demek değil, sonun sadece başlangıcını gösteren belirtiler olacak. İsa’nın deyimiyle, doğum sancılarının başlangıcı.

3) Markos 13:9-13 Öğrenciler Zulüm Görecek

9 “Ama siz kendinize dikkat edin! İnsanlar sizi mahkemelere verecek, havralarda dövecekler. Benden ötürü valilerin, kralların önüne çıkarılacak, böylece onlara tanıklık edeceksiniz. 10 Ne var ki, önce Müjde’nin bütün uluslara duyurulması gerekir. 11 Sizi tutuklayıp mahkemeye verdiklerinde, ‘Ne söyleyeceğiz?’ diye önceden kaygılanmayın. O anda size ne esinlenirse onu söyleyin. Çünkü konuşan siz değil, Kutsal Ruh olacak. 12 Kardeş kardeşi, baba çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldürtecek. 13 Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.

Sonun yaklaştığını gösteren başka bir belirti, İsa Mesih’e tanıklık edecek olan kişilerin, çeşitli zulüm ve baskılarla karşılaşmaları olacak. Bu baskılar müjdenin duyurulmasına yarayacak. Ancak öğrencilerin ne söyleyecekleri konusunda kaygılanmaları gerekmeyecek. Çünkü İsa’nın verdiği vaade göre, söyleyecekleri o anda kendilerine Kutsal Ruh aracılığıyla esinlenecek. Aile içinde bile üyeler birbirlerini ispiyon edecekler. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacak.

Birkaç noktaya dikkat etmemiz yerinde olur. İlki, tanıklık eden imanlıların sıkıntı çekecek olmaları tarihin her dönemi için geçerli olsa da, unutmayalım ki İsa burada daha belirli bir zaman ve o zamanda yaşayacak olan insanlar için konuşuyor.

İkinci olarak, bu metindeki “önce Müjde’nin bütün uluslara duyurulması gerekir” ifadesi, birçok yorumcu tarafından, dünyanın sonu gelmeden önce tüm dünya müjdeyi duyacak şeklinde yorumlanıyor. Yani dünyada henüz müjdeyi duymayan insanlar olduğu için sonun başlamayacağını söylüyorlar. Bu doğru olabilir. Ancak Rab dilerse önümüzdeki hafta bakacağız, İsa orada o zamanı Baba’dan başka kimse bilemez diyor, o gün ansızın gelecek diyor. Kısacası daha Müjde’yi duymayanlar var diye, İsa’nın gelişi yakın değil anlamı da çıkartmayalım. O an her an olabilir.

Üçüncüsü, imanlılara gerektiğinde aracılığıyla konuşabilmeleri için Kutsal Ruh vaat ediliyor ama bu, bugün bizlerin vaazlarını hazırlarken ya da müjdelemeye gitmeden önce, önceden hazırlanmamıza gerek olmadığı anlamına gelmiyor. Bu vaat vaizler için değil, Mesih’e tanıklık uğruna zulüm görecek olan kişiler için geçerlidir.

Dördüncü ve sonuncusu ise, son ayetteki sonuna kadar dayananın kurtulacağını söyleyen ayet hakkındadır. Bu ifade, sıkıntı çeken imanlıların sonuna kadar dayandığı için kurtulacakları anlamına gelmiyor. Çünkü kurtuluş sadece Mesih’e iman etmekle mümkün olabilir. Aynı zamanda bu ifade, sonuna kadar dayanan kişilerin fiziksel ölümden kurtulacakları anlamına da gelmiyor. Vahiy bölümünde ve başka bölümlerde, tanıklıkları ölümle sonuçlanan imanlılar olduğunu görüyoruz. O zaman diyebiliriz ki, gerçek anlamda kurtulacak olan ruhlar, sonuna kadar dayananlar olacaktır.

4) Markos 13:14-23 Büyük Sıkıntı

14 “Yıkıcı iğrenç şeyin, bulunmaması gereken yerde dikildiğini gördüğünüz zaman –okuyan anlasın– Yahudiye’de bulunanlar dağlara kaçsın. 15 Damda olan, evinden bir şey almak için aşağı inmesin, içeri girmesin. 16 Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin. 17 O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline! 18 Dua edin ki, kaçışınız kışa rastlamasın. 19 Çünkü o günlerde öyle bir sıkıntı olacak ki, Tanrı’nın var ettiği yaratılışın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, bundan sonra da olmayacaktır. 20 Rab o günleri kısaltmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama Rab, seçilmiş olanlar, kendi seçtiği kişiler uğruna o günleri kısaltmıştır. 21 Eğer o zaman biri size, ‘İşte Mesih burada’, ya da, ‘İşte şurada’ derse, inanmayın. 22 Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar, belirtiler ve harikalar yapacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse seçilmiş olanları saptıracaklar. 23 Ama siz dikkatli olun. İşte size her şeyi önceden söylüyorum.”

“Yıkıcı iğrenç şey” Daniel kitabından geliyor. Ayrıntılı bilgi için Daniel 9,10,11,12 bölümlerini okuyabilirsiniz. Özetle, gelecek zamanda bir önderin Yeruşalim’deki tapınağa büyük ve iğrenç bir put yerleştireceği ve tüm insanları o puta tapmaya zorlayacağı söyleniyor. O puta tapmayı reddedenlerin ise öldürüleceği belirtiliyor. Şimdi burada İsa, Daniel’in de bahsettiği aynı şeyden bahsediyor.

İsa’nın önerisi, o dönemde yaşayacak olanlar bunun olduğunu gördüğünde, kaçsınlar. Arkalarına bile bakmadan. Çünkü bu öyle bir sıkıntı olacak ki, yaratılışın ilk gününden beri öylesine bir sıkıntı görülmemiş olacak. İşte bu zamana “Büyük Sıkıntı” deniyor. Hamdolsun ki Rab, kendi seçtiği kişiler uğruna o günleri kısaltmış. Kısaltmamış olsaydı kimse kurtulamazdı diyor.

Ardından İsa yine sahte mesihlere karşı öğrencilerini uyarıyor. Orada, burada derlerse inanmayın diyor. Sahte mesihler ve peygamberler belirecek, onlar belirtiler ve harikalar bile yapacaklar. Seçilmiş olanları bile saptırmayı deneyecekler ama bunu başaramayacaklar. İnsanlar sıkıntıdan ve çaresizlikten bir ümit arayışında olacağı için bu kişilere inanacaklar ama imanlılar Mesih’in gelişinin sessizce olmayacağını biliyor olacaklar. Her mucizenin Tanrı’dan gelmeyeceğini de biliyor olacaklar.

Bugün üzerinde düşüneceğimiz bölüm, zaman nedeniyle burada sona eriyor. Ama aslında Markos 13. bölüm, kendi içinde bir bütündür. Bu vaaz 2 kısımdan oluşuyor ve bugünkü kısım sadece 1. kısmıydı. Şimdi ara veriyoruz. Rab dilerse önümüzdeki hafta 2. kısmına bakıp bu vaazı tamamlayacağız.

Ama kapatmadan önce, önümüzdeki haftanın vaazıyla ilgili bir “spoiler” vermeliyiz. Bugünkü vaazdan ne anlamalıyız? Bugün baktığımız kısmın son ayetinde İsa şöyle diyor: 23 “Ama siz dikkatli olun. İşte size her şeyi önceden söylüyorum.” Yani öğrencilerini dikkatli olmaları konusunda uyarmak için onlara her şeyi önceden söylüyor.Bir sonraki bölümde İsa tekrar gelişini anlatıyor. Ondan sonraki son alt başlıktaysa o zamanı Baba’dan başka kimsenin bilemeyeceğini söylüyor. Yani Tanrı bize Markos 13 aracılığıyla şu 3 noktayı anlatıyor:

Son iki maddeye haftaya detaylı bakmayı umuyorum.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2021.02.28

Markos 12:41-44 Dul Kadının Bağışı

41 İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı. 42 Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.

43 İsa öğrencilerini yanına çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. 44 Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.”

Aslında metnin anlamı açıktır değil mi? İsa biraz önce dul kadınların hakkını yiyen din bilgini ve Ferisilerden ve onların hırslarından, bencilliklerinden ve ikiyüzlülüklerinden bahsediyordu. Şimdi bağış kutusuna para atan dul bir kadından bahsetti.

Kadın, parasal değer açısından çok düşük değerli bir bağış yaptı. Diyelim ki, bugünün parasıyla kutuya 20 TL attı. Diğer taraftan zengin insanlar 200 TL, 400 TL, 500 TL atıyorlardı. Ama buna rağmen İsa bu dul kadının, diğer herkesten daha çok bağış yaptığını söyledi. Çünkü zenginler gibi artan paralarını değil, yoksul olmasına rağmen varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, hepsini attı.

Aslında birçok insan bu kadını eleştirir. Çünkü geleceğini hiç hesap etmedi. Bir insanın geçinmek için sahip olduğu parayı bağış olarak vermesi mantıklı mı, yoksa sadece matematik bilmediğini mi gösteriyor?

Birazdan detaylı bakacağız ama şimdilik şunu söyleyelim ki, bir insanın geçimini sağlayacak kadar parayı hesap etmesi ve kalanını ondalık ve sunu olarak vermesi kesinlikle İncil’e ters değildir. Öyleyse bu metin özelinde baktığımızda, kadının davranışını tek bir şekilde açıklayabiliriz: onun iman hayatıyla.

Yani tüm parasını Tanrı’ya vermeyi seçtiğine göre, kendisini Tanrı’ya adamayı seçtiğini ve geleceği için tamamen Tanrı’ya güvenmeyi seçtiğini anlayabiliriz. Bu dul kadınla hemfikir olabiliriz veya olmayabiliriz, ama Tanrı’ya güvendiği için onu suçlamak gereksiz olacaktır. Sonuçta İsa da onun bu davranışını takdir etti. Hemen İsa’nın sözleri hatırlayalım:

Matta 6:31-34 31 “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. 32 Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. 33 Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. 34 O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”

İsa söz verdiyse, sözünü yerine getirecektir.

Bu bölüme baktıktan sonra, şimdi biraz bağış vermek ve genel olarak Tanrı için vermek konularına bakalım. Öncelikle 15’er ayetten 2 tane metin okuyalım.

2. Korintliler 8:1-15 Kardeşler, sizlere Tanrı’nın Makedonya’daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. 3 Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. 4 Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar. 5 Umduğumuzdan da öte, kendilerini önce Rab’be, sonra Tanrı’nın isteğiyle bize adadılar. 6 Bu nedenle, aranızda daha önce başladığı bu hayırlı işi tamamlaması için Titus’u isteklendirdik. 7 İmanda, söz söylemekte, bilgide, her tür gayrette, bize beslediğiniz sevgide, her şeyde üstün olduğunuz gibi, bu hayırlı işte de üstün olmaya bakın.​

 8 Bunu buyruk olarak söylemiyorum, yalnızca sevginizin içtenliğini ötekilerin gayretiyle karşılaştırarak sınamak istiyorum. 9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu. 10 Bu konuda size yararlı olanı salık veriyorum. Geçen yıl bağış toplamaya ilk girişen, hatta buna ilk heveslenen siz oldunuz. 11 Şimdi bu işi tamamlayın; bunu candan arzuladığınız gibi, elinizden geldiğince tamamlamaya bakın. 12 Çünkü istek varsa, insanın elinde olmayana göre değil, elindekine göre yardımda bulunması uygundur. 13-15 Amacımız sizi sıkıntıya sokup başkalarını rahatlatmak değildir. Ama eşitlik olsun diye, şimdi elinizdeki fazlalık onların eksiğini tamamladığı gibi, başka zaman onların elindeki fazlalık sizin eksiğinizi tamamlasın. Öyle ki, “Çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu” diye yazılmış olduğu gibi, eşitlik olsun.

Çok kısa özetle, Makedonya’daki kiliseler yoksul olmalarına rağmen, Tanrı’nın lütfuyla örnek bir bağış toplama işine girişiyorlar. Korint’teki kilise ise Makedonya’dan önce böyle bir işe kalkışmasına rağmen, işini tamamlamadı. Bu yüzden Pavlus Makedonya’daki kiliseleri örnek vererek, Korint’teki kiliseyi, başladığı bağış toplama işini bitirmesi için cesaretlendiriyor.

Ayetlere bakalım (Bu ayetler ve sorular, HHT 11. dersten alındı).

1-3 ayetler: Bağış toplama işine girişen Makedonya’daki imanlıların maddi durumu nasıldı? Aşırı yoksullardı. Peki aşırı yoksullukları, vermek konusunda onlara nasıl etki etti? Aşırı yoksullukları, onlarda cömertliğe dönüştü. Bu imanlıları hangi açıdan örnek alabiliriz? Aşırı yoksullukta bile Tanrı için vermenin mümkün olduğu konusunda örnek alabiliriz.  

Sizleri teşvik etmek isterim. Paranız veya zamanınız az olabilir. Ama yine de Tanrı’nın gözünde cömert olabilirsiniz. Çünkü açıkça görüyoruz ki Tanrı rakamlara değil, yüreğe bakıyor. 1000 TL kazanıyorsanız 500 TL bağış yapmanız gerekmez. Tanrı’ya sorarsanız sizi yönlendirecektir. Günde en fazla 1 saat Kutsal Kitap okuyacak zamanınız kalıyorsa 3 saat kitap okuma hedefi koymanız gerekmez. Tanrı ne kadar imkanınız olduğunu zaten biliyor. Tanrı’nın gözünde önemli olan, imkanlarımızı nasıl kullandığımızdır. Eğer 50 TL bağış verebiliyorsak, onu verelim. Eğer 15 dakika Kutsal Kitap okuyabiliyorsak, onu okuyalım. Ama yeter ki bunu ihmal etmeyelim, sadık bir şekilde devam edelim. Rakamların küçük gibi görünmesi bizi lütfen yanıltmasın. Az önce gördük, İsa iki bakır para bağışlayan kadının en çok veren olduğunu söyledi.

Ayet 4: Makedonya’daki imanlılar, yapılan bu yardıma katılmayı ne olarak gördüler? Ayrıcalık!

Bu yardıma katılıyor olmak, onlar için yalnızca yerine getirilen bir ibadet gibi değildi, öyle görmediler. Yoksulluklarına rağmen bu yardıma katılmayı bir ayrıcalık olarak gördüler. Umuyor ve dua ediyorum ki bizler de cömertlik fırsatları geldiği zaman bunları ayrıcalık olarak görürüz.

Ayet 5: Makedonya’daki imanlılar, kendilerini önce kime adadılar? Rab’be adadılar.

Az önce okuduk, en önemli şey her şeyden önce kendimizi Rab’be adamaktır. O zaman zaten Rab’bin her şeyin sağlayanı olduğunu ilan etmiş oluyoruz. O’nun bize verdiği lütufları O’nun istediği şekilde harcamaya kararlı olmuş oluyoruz.

Diğer metne geçelim:

2. Korintliler 9:1-15 Kutsallara yapılacak bu yardımla ilgili olarak size yazmama gerek yok. 2 Çünkü yardıma hazır olduğunuzu biliyorum. Ahaya’daki sizlerin geçen yıldan beri hazırlıklı olduğunu söyleyerek Makedonyalılar karşısında sizinle övünmekteyim. Gayretiniz onların çoğunu harekete geçirdi. 3 Bu konuda sizinle övünmemiz boşa çıkmasın; dediğim gibi, hazırlıklı olasınız diye kardeşleri yanınıza gönderiyorum. 4 Öyle ki, bazı Makedonyalılar benimle birlikte gelir ve sizi hazırlıksız bulurlarsa, sizler bir yana, bizler duyduğumuz güvenden ötürü utanmayalım. 5 Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat ettiğiniz armağanları hazırlamaları için kardeşlere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, armağanınız cimrilik değil, cömertlik örneği olarak hazır olsun.​

 6 Şunu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer. 7 Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever. 8 Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir. 9 Nitekim şöyle yazılmıştır:​

“Armağanlar dağıttı, yoksullara verdi;​

Doğruluğu sonsuza dek kalıcıdır.”​

 10 Ekinciye tohum ve yiyecek ekmek sağlayan Tanrı, sizin de ekeceğinizi sağlayıp çoğaltacak, doğruluğunuzun ürünlerini artıracaktır. 11 Her durumda cömert olmanız için her bakımdan zenginleştiriliyorsunuz. Cömertliğiniz bizim aracılığımızla Tanrı’ya şükran nedeni oluyor. 12 Yaptığınız bu hizmet yalnız kutsalların eksiklerini gidermekle kalmıyor, birçoklarının Tanrı’ya şükretmesiyle de zenginleşiyor. 13 Onlar, içtenliğinizi kanıtlayan bu hizmetten ötürü, açıkça benimsediğiniz Mesih Müjdesi’ne uyarak kendileriyle ve herkesle malınızı cömertçe paylaştığınız için Tanrı’yı yüceltiyorlar. 14 Tanrı’nın size bağışladığı olağanüstü lütuftan dolayı sizler için dua ediyor, sizi özlüyorlar.​

15 Sözle anlatılamayan armağanı için Tanrı’ya şükürler olsun!

6-7 ayetler: Tanrı, sahip olduklarımızdan verirken nasıl bir tutumla vermemizi istiyor? Yüreğimizde niyet ettiğimiz gibi vermemizi, isteksizce veya zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı’nın sevinçle vereni sevdiğini söylüyor.

Ne kadarını vermemiz gerektiğini hep düşünürüz. Bir gün Hasat’ta Justin abi ile bu konuda sohbet ediyorduk. Bana şöyle dedi: “Ne kadara kadar vermek lazım için iyi bir ölçütüm var: Acıtana kadar. Eğer bağış yaptığım miktar, bağışı yaptıktan sonra hiç acıtmıyorsa, yeterli değil demektir. Ama acıtmaya başlıyorsa, o zaman o doğru miktardır.”

Elbette Tanrı sevinçle vermemiz gerektiğini söylüyor. İsteksizce veya zorlanmış gibi değil. Ama bu açıdan Justin abiye katılıyorum, o sınırı iyi ölçmek lazım. Çünkü böyle yaptığınızda doğru miktar olduğunu anlıyorsanız, o zaman Tanrı gereken esenliği de veriyor.

Ayet 8/11: Tanrı bizlere her nimeti neden bol bol sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için sağlıyor.

Bu gerçekten çok önemlidir. Bunu hiç hayatınızda tecrübe ettiniz mi? Ben çok ettim. Ne kadar cimri olursam, finansal bereketim o kadar azalıyor. Tutumlu olmayı abartıp cimrilik boyutuna getiriyorum. Ama ne kadar cömert olursam, Tanrı ondan kat kat bereketliyor.

Kutsal Kitap ayetlerinin yanında, bunun yaşayan bir tanığı olarak sizleri cömertlik konusunda teşvik etmek istiyorum. Tanrı birçok kez bana ve aileme, çalışarak asla sahip olamayacağımız lütuflar ve bereketler verdi. Sadece bir örnek vermek gerekirse, şu anda yurt dışında okumakta olduğum üniversitenin yüksek lisans programının, Amerika Birleşik Devletlerindeki 4 yıllık maliyeti 15000 dolardır. Siz beni tanıyorsunuz, siz de iyi bilirsiniz ki, böyle bir programı Tanrı’nın lütfu olmadan almak isteseydim, içinde yaşadığımız şartlarda bunun hayalini bile kuramazdım. Ama Tanrı sağladı. Bu sadece bir örnektir, hepsini saymak isteseydim bu vaaz bitmezdi.

Tanrı bunları neden sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmemiz için. Bu aldıklarımızdan aynı zamanda vermemiz de gerekiyor. Tanrı’nın bugüne kadar size sağladığı her şeyi düşünün. Bunları işte bu amaç için sağlıyor. Rab bu konuda yüreğimize dokunsun.

12-13 ayetler: Cömertçe yaptığımız bağışlar, ihtiyaçları karşılamaktan başka hangi amaca hizmet ediyor? Onlar aracılığıyla birçok kişi Tanrı’ya şükrediyor! Cömertliğimiz, Mesih’e olan imanımızın içtenliğinin bir kanıtı oluyor. Sahip olduklarımızı, ihtiyacı olanlarla paylaştığımızı görünce, Tanrı’yı yüceltiyorlar. Rab her birimize bunu nasip etsin diye dua ediyorum.

Şimdi, artık asıl önemli olan noktaya gelelim. Vermek konusunda örneğimiz kimdir?

2. Korintliler 8:9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.

Bizler Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış insanlar olarak, başka bir insanı sevdiğimizde o insan için cömert oluruz. Bir koca kazancını karısı ve çocukları için harcar, aynı şekilde bir anne de tüm gücünü ve zamanını kocası ve çocukları için harcar. Bir çocuk sahip olduklarını kardeşiyle paylaşır. Bir insanı sevdiğimizde ona her şeyimizi vermek isteriz, bunu zorla yapmayız, sevdiğimiz için yaparız. Bu bizim için bir yük değildir, çünkü yüreğimizden gelir.

Şimdi bir an için her şeyi bir kenara koyalım ve İsa’yı düşünelim. İsa dünyaya gelmeden öncesini düşünelim. O neredeydi? Yuhanna 1. bölüme göre O, başlangıçtaki Söz’dü. Tanrı’yla birlikteydi ve O, Tanrı’ydı. Yaratılan her şey O’nun aracılığıyla var oldu. Baba’yla beraber yücelik içindeydi. Sonra ne oldu? Yüceliğini bıraktı, yeryüzüne geldi.

Beytlehem’de bir yemlikte doğdu. Yaklaşık olarak yaşadığı 33 yıl içinde de zengin değildi. Kendisi dedi: “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok.” İşte böyle yaşadı. Ve o kısa yaşamın sonunda da, korkunç acılar içinde bir çarmıh üzerinde öldü.

Neden? Ne gerek vardı? Bu soruyu çok duyarım. Tanrı neden buna izin verdi? Başka yolu yok muydu? Tanrı neden İsa’nın bu kadar acı çekmesine izin verdi, neden O’nu kurtarmadı?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır:

Yuhanna 3:16 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi.

Çünkü Tanrı sevdi! Bizler bugünün vaazı üzerinde düşünürken, paramızın, yiyeceğimizin, giyeceğimizin ve diğer varlıklarımızın, sadece birazını vermek için cesaret buluyoruz. Peki Tanrı, sevgisinden dolayı ne verdi? Tanrı’nın biricik Oğlu, sevgisinden dolayı, kendisini verdi.

Bunu neden yaptı? “Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” diye Oğlu’nu verdi. İsa, “O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.”

İsa ne kadar lütufkardı? İsa ne kadar cömertti? Sonsuz! Ve bunların hepsi sadece bizim için yapıldı. O zaman sahip olduğumuz her şeyden Tanrı için harcamak, bizim için hala çok mu? Hayatımızı O’na adamak, çok mu?

Tanrı, sevgisi için Oğlu’nu verdi. Oğul, sevgisi için hayatını verdi. İsa’nın elçileri, O’nun için canlarını verdiler. Hal böyleyken bizler de, hayatlarımızı bizi seven Tanrı’mızın ellerine bırakalım. Onun bize verdiği bütün bol bereketlerden, ihtiyacı olanlara gerektiğinde vermekten sakınmayalım.

Sadece finansal varlıklarımız için değil, sahip olduğumuz her şey için bu şekilde düşünebiliriz. Çünkü vermek parasal değerlerle ilgili bir konu değil, yüreğimizle ilgili bir konudur.

Tanrı’yı tüm kalbimizle seviyor ve komşumuzu da kendimiz gibi seviyorsak, ve bunda samimiysek, hala yaşıyorken cömert olarak bunu kanıtlama fırsatımız vardır.

Tanrı bu konuda her birimize dokunsun ve kilisesini bereketlesin.

Dünyaya gelmeden önce yücelik içindeydi, dünyada o yüceliği bıraktı ve çarmıhta öldü. Ama meleklerle birlikte tekrar gelecek. O gün bizden hoşnut olsun.