VAAZ 2021.02.21

Markos 12:38-40 İsa İkiyüzlü Din Bilginlerini Kınıyor

38-39  İsa öğretirken şöyle dedi: “Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan, meydanlarda selamlanmaktan, havralarda en seçkin yerlere ve şölenlerde başköşelere kurulmaktan hoşlanan din bilginlerinden sakının. 40 Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.”

Gördüğümüz gibi İsa din bilginlerinin, Tanrı’nın gözünde kötü olan bazı davranış biçimlerini gösteriyor ve onların özellikle ikiyüzlülüğüne dikkat çekiyor. Herkesi din bilginlerinin bu davranışlarından sakınmaları konusunda uyarıyor. Bu “ikiyüzlü” davranışlar nelerdir bir bakalım.

  • Uzun kaftanlar içinde dolaşmak (Özel olmak ve gösteriş yapmak)
  • Meydanlarda selamlanmak (Popüler ve egoist olmak)
  • Havralarda en seçkin yerlere kurulmak (Ünlü olmak ve fiziksel konum istemek)
  • Şölenlerde başköşelere kurulmak (Seçkinlik ve öncelik istemek)
  • Dul kadınların malını mülkünü sömürmek (Tanrı için toplanan paralarla zenginleşmek)
  • Gösteriş için uzun uzun dua etmek (Halkın önünde dindarlık taslamak)

Bu davranışları sergileyen kişiler din bilginleridir. Yani dini öğrenmiş olan ve halka öğretebilecek olan kişiler.

Aslında bu bölüm Matta’da detaylı olarak açıklanıyor. O bölüme bakalım.

Matta 23:1-36 Vay Halinize!

1-2 Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar. 3 Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. 4 Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.

 5 “Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. 6 Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. 7 Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.

 8 “Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. 9 Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. 10 Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir. 11 Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun. 12 Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.

 13-14 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği’nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!

 15 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız.

 16 “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 17 Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı? 18 Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 19 Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı? 20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. 21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. 22 Gök üzerine ant içen, Tanrı’nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.

 23 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını –adaleti, merhameti, sadakati– ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi. 24 Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız!

 25 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. 26 Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.

 27 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. 28 Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.

 29 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yapar, doğru kişilerin anıtlarını donatırsınız. 30 ‘Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik’ diyorsunuz. 31 Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza kendiniz tanıklık ediyorsunuz. 32 Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin!

 33 “Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? 34 İşte bunun için size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız. 35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil’in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya’nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız. 36 Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır.

Biraz uzun ama özellikle okumak istedim çünkü İsa’nın neyi istemediği çok net görünüyor. Bu olumsuz özelliklerden tümünü ele almaya vaktimiz yok. Ama bu okuduğumuz bölümde geçen bazı kelimeler:

  • Vay halinize (7 kez)
  • İkiyüzlüler (7 kez)
  • Kör (5 kez)

Tanrı Musa aracılığıyla İsrail halkına Yasa’yı öğretti. İncil’den Yasa’nın amacının, günahın bilincine varmak olduğunu okuyoruz. Kutsal Yasa, insanlara yüreklerinin günahlı durumunu çarpıcı şekilde fark ettirmek içindi. Tanrı’nın insandan beklediği davranış, Yasa’nın gereklerini yaparak kurtuluş olamayacağını fark etmekti. Çünkü Yasa’nın tüm gereklerini yerine getirmek bir insan için imkansızdır. Ama İsrail halkı, özellikle de din bilginleri ve Ferisiler, bunun tam tersini düşündüler. Yani insanlar ne kadar Yasa’yı harfi harfine yerine getirirse, Tanrı’nın gözünde o kadar dindar olacaklarını düşündüler. Tanrı’nın verdiği ruhsal bir buyruğu aldılar, onu ruhsal anlamından çıkarttılar ve sadece kelime anlamıyla uyguladılar. Şimdi İsa’nın da bahsettiği bir örneğe bakalım.

Matta 23:5’te “hamail” kelimesini gördük. Onun anlamını bilen var mı?

Hamail: Eski Antlaşma’dan alınan bazı ayetlerin içine konduğu, alna ya da sol kola takılan kese veya kutu. Bir çeşit muska.

İsa Ferisilerin ve din bilginlerinin büyük hamailler yaptıklarını söylüyor. Peki Ferisiler ve din bilginleri neden böyle bir şey yapma gereği duydular? Tanrı’nın onlardan istediği neydi?

Mısır’dan Çıkış 13:3-9 3 Musa halka, “Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden çıktığınız bugünü anımsayın” dedi, “Çünkü RAB güçlü eliyle sizi oradan çıkardı. Mayalı hiçbir şey yenmeyecek. 4 Bugün Aviv ayında buradan ayrılıyorsunuz. 5 RAB sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus topraklarına, atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman bu ay şu törelere uyacaksınız: 6 Yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün RAB’be bayram yapacaksınız. 7 O yedi gün içinde yalnız mayasız ekmek yiyeceksiniz. Aranızda ve ülkenizin hiçbir yerinde mayalı bir şey görülmeyecek. 8 O gün oğullarınıza, ‘Mısır’dan çıktığımızda RAB’bin bizim için yaptıklarından dolayı bunları yapıyoruz’ diye anlatacaksınız. 9 Bu elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti olacak; öyle ki, RAB’bin yasası hep ağzınızda olsun. Çünkü RAB güçlü eliyle sizi Mısır’dan çıkardı.

9. ayete bakalım. Tanrı ne istiyor? Halkın ellerinde bir belirti ve alınlarında bir anma işareti olsun. Hemen devamında amacını da açıklıyor: Öyle ki, Rab’bin yasası hep ağzınızda olsun.

Yasanın Tekrarı 6:4-9 4 “Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. 5 Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz. 6 Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. 7 Onları çocuklarınıza belletin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 8 Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 9 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın.”

Yasanın Tekrarı 6:4-9 ayetlerine “şema” yani İbranicede “dinle” deniyor ve Yahudiler bazı başka bölümlerle birlikte bu ayetleri her gün ezberden okuyorlar. 8. ayette Tanrı, buyruklarını, bir belirti olarak ellerine bağlamalarını ve alın sargısı olarak takmalarını istiyor.

Son bir metne daha bakalım:

Yasanın Tekrarı 11:18-21  18 “Bu sözlerimi aklınızda ve yüreğinizde tutun. Bir belirti olarak ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 19 Onları çocuklarınıza öğretin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 20 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın. 21 Öyle ki, RAB’bin atalarınıza vermeye söz verdiği topraklar üzerinde sizin de, çocuklarınızın da ömrü uzun olsun ve yeryüzünün üstünde gökler olduğu sürece orada yaşayasınız.

18. ayette, Tanrı amacını belirtiyor: Buyruklarını insanların aklında ve yüreğinde tutmalarını istiyor.

Tüm baktığımız bu metinlerde, ayetlerin anlamı açıktır. Tanrı’nın halkından isteği açıktır. Tanrı, halkına buyruklar veriyor. Bu buyrukları her zaman akıllarında ve yüreklerinde tutmalarını, her zaman onları hatırlamalarını, her adımlarını o buyruklara göre atmalarını ve bütün hayatlarını yasasına göre düzenlemelerini buyuruyor. Peki halk, özellikle Ferisiler ve din bilginleri ne yapıyor?

Ayetlerin yazılı olduğu kağıtlardan kutular, keseler veya muskalar yapıyorlar. Yani hamail. Sonra bu hamailleri ellerinin üzerine, ya da gözlerinin arasına alın bağı ile bağlıyorlar. İsa’nın dediğine göre bir de onları gösteriş olsun diye büyük yapıyorlar. Görüntüyü düşünün. Sokakta yürüyorsunuz ve etrafınızda ellerinde, kollarında veya alınlarında sargıyla bağlanmış kocaman muskalar taşıyan insanlar, uzun kıyafetleriyle, böbürlenerek, uzun uzun dualar ederek dolaşıyorlar.

Tanrı ne istemişti? Buyruklarının hatırlanmasını. Buyrukların, insanların hayatına ve davranışlarına yön vermesini istemişti. Ama din bilginleri ve Ferisiler buyruğu aldı, ruhsal anlamını onun içinden çıkardı, geriye kalan sözcük anlamını, hayatlarında uyguladı. Ama gerçekte hayatlarında uygulanması gereken sözcük anlamı değil, ruhsal anlamıydı.

Bu, ruhsal anlamı çıkarılan ve sözcük anlamı uygulanan tek buyruk değildir. Sadece bir örnekti.   Bunun üzerinde uzunca durduk çünkü bu olumsuz bir örnek olsa da, bizler için iyi bir derstir ve İsa bunun aracılığıyla bize öğretiyor. İsa bugün bize ne öğretiyor? 

Eğer bir cümleyle özetlemeye çalışacak olursak, İsa, her birimize emanet edilen kutsal gerçeklerle neler yaptığımıza, bize öğrettiği dersleri nasıl uyguladığımıza büyük önem gösteriyor. Bunun aksini yaparsak ikiyüzlü olacağımızı söylüyor. Özellikle “Ferisilerin ve din bilginlerinin nasıl uyguladığına” değil, ama “bizlerin nasıl uyguladığımıza” diyorum.

Ferisileri ve din bilginlerini işaret edip onları kınamak çok kolaydır. Ama Tanrı bizden bunu mu istiyor?

Sizlere hayatımdan kısa bir örnek aktarayım. Bazılarınız hatırlayacaktır, bir gün Dan abinin bir arkadaşının daveti üzerine, uzunca süre beklenen çocuklarının sonunda dünyaya gelişini kutlamak için bir etkinliğe gittik. Çocuk doğmadan önce ailesi Dan abi aracılığıyla kiliseden de dua istemişti. Çocuk doğunca, onun için dua etmek istediler. Orada hem Müslüman bir din adamı vardı, hem de Dan abi ile ben vardık ve ben o gün pastör gömleği giydim. Sıra bana geldiğinde bebeği kucağıma aldım ve tüm insanların önünde, Tanrı’ya bebek için dua ettim. Gerçekten harika bir zamandı. Yüreğimde derinden Tanrı’nın varlığını hissettiğim bir zamandı.

Ayrıca o gün kendimi çok farklı hissettim. Çünkü oradaki herkes, Müslüman din görevlisi de dahil olmak üzere bana “hocam” şeklinde hitap ettiler. Aralarından “sayın rahip bey”, “sayın papaz” ve “efendim” diye hitap edenler de oldu. Bunu orada Hristiyan bir din görevlisi olduğumu bildikleri için yaptılar. Kesinlikle kötü niyetli oldukları için bu unvanlarla hitap etmediler. Çok saygı gösterdiler, bu onların yüreğindeki iyilikten kaynaklanıyordu. Onlara minnettarım.

Yine de o günden sonra bunun üzerinde çok düşündüm. Elbette biz şimdi bütün saygı ve yücelik hakkını Tanrı’ya bırakıyoruz. Ama şu soruyu kendime sormadan edemedim: Eğer 1985’de değil de 1285’de doğsaydım ve bir rahip olsaydım, o ilgiyi ve saygıyı görseydim, kendimi bir Ferisi gibi hissetmekten ve davranmaktan engelleyebilir miydim?

Ben de o ilgi ve saygıyı görmeye başladıktan sonra, sırf gösteriş için, öncelik için, popüler olmak için, dindar görünmek için, Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını çıkarıp onları sadece sözcük anlamıyla uygulamaya başlar mıydım? Ve bu şekilde diğer insanlara öğretir miydim? Benim de bir Ferisi olmamı ne engelleyebilirdi?

Cevabı nettir: İsa’nın sözüne bağlı kalmak. Bugünkü metnimizde, Markos 12:39’da İsa dedi ki: bu özellikleri yapan… din bilginlerinden sakının.

TDK’ye göre sakınmak şu anlamlara geliyor:

1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak. ​

İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak.

2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak. ​

İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak.

3) Korumak, esirgemek, gözetmek.

Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek.

Tanrı buyrukları arasından sözcük anlamıyla uygulamaktan zevk aldığım ama Tanrı’nın asıl mesajını arka plana ittiğim bir buyruk var mı? Kendimi başkalarından üstün görüyor muyum? Elimde olan imkanları Tanrı’nın hoşuna gitmeyecek şekillerde kullanıyor muyum? Şu kişiden veya bu kişiden daha iyi olduğumu düşündüğüm bir konu var mı?

Önce kendimiz sakınmalıyız, sonra bulunduğumuz yerde bu düşünceyle Tanrı sevgisiyle mücadele etmeliyiz. Toplumdaki günahlarla Tanrı sevgisinde mücadele etmek de kutsal olmanın bir parçasıdır. Her bakımdan Mesih’e benzemenin bir gereğidir. Kardeşimizde veya komşumuzda benzer durumlar görüp de onu Tanrı sevgisiyle uyarmıyorsak bu da Tanrı’nın gözünde iyi olmaz.

Tanrı’yı hoşnut eden Hristiyanlar olarak, hem gerektiğinde Papa’ya “Sen yanılıyorsun” diyebilen Martin Luther kadar cesur, hem de Natan’dan duyduktan sonra tövbe eden Davut kadar alçak gönüllü olabilmeliyiz. Unutmayalım ki her iki durumda da çalışan Kutsal Ruh’tur.

Rab bize fark ettirsin diye dua edelim ve O’nun yardımını isteyelim.

SLAYTLAR:

1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak. 
İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak. 

2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak. 
İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak. 

3) Korumak, esirgemek, gözetmek. 
Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek. 

VAAZ 2021.02.14

Dünyanın sevgililer günü ilan edip kutladığı bugün, biz de sevgi hakkında konuşacağız.

Markos 12:28-34 // En Büyük Buyruk

28 Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu.

29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

32 Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “ ‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin. 33 İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.”

34 İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi.

 Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi.

Birçok din bilgini İsa’ya gelip sorular sordu ama bu adam onlar arasında en sevdiklerimden birisidir. Oradaydı, tartışmaları dinliyordu ve İsa’nın verdiği cevaplardan etkileniyordu. Bu sebeple İsa’ya yaklaştı ve O’na sordu: “Buyrukların en önemlisi hangisidir?”

Yasa’da kaç temel buyruk/emir var? Birlikte sayalım:

1- Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim. Benden başka tanrın olmayacak.

2- Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.

3- Tanrın RAB ‘bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü RAB , adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır.

4- Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB ‘be Şabat Günü olarak adanmıştır.

5- Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB ‘bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.

6- Adam öldürmeyeceksin.

7- Zina etmeyeceksin.

8- Çalmayacaksın.

9- Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin.

10- Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.

En önemlisi hangisi? Din bilgini çok güzel bir soru sordu. Öyle ki, cevap, insanın varlığının amacını açıklayacaktı. İnsan neden var?

İlk 5 tanesinin mesajı Tanrı’yı sevmek, ikinci 5 tanesinin mesajı ise komşumuzu sevmek. İsa’ya göre bunlar en büyük buyruklardır. Şimdi bunlardan bahsedelim.

Tanrı’yı ve komşumuzu sevmek ne demektir? Tanrı’yı ve komşumuzu bütün varlığımızla nasıl sevebiliriz? Tanrı bizim bunu nasıl yapmamızı istiyor?

Bu öyle bir konu ki, saatlerce hatta günlerce üzerinde konuşulabilir. Ama bugün özellikle İsa’nın kullandığı 3 Eski Antlaşma referansı üzerinden düşünelim.

1- Markos 12:29-30 29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’

Yasanın tekrarı 6:4-5 4 Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. 5 Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz.

Anlamı açıktır değil mi? Tanrı’yı sevmek bizim Ona karşı sorumluluğumuzdur çünkü bizler Onun sevgiyle yarattığı oğulları ve kızlarıyız! Bazen insanlar bu ifadeleri zorlama bulabilir. Tanrı bizleri yaratmış ama zorla sevdirmek istiyor gibi. Çünkü emirle sevgi olmaz diye düşünülür. Ama bizim tarafımızdan sevilmeyi istemek kendisinin en doğal hakkıdır. Çocuklarımızın anne-babaları olarak, çocuğumuz anne-baba sevgisini bize değil de sokaktaki başka birisine gösterseydi bunu nasıl karşılardık? Bizler de Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan ve Onun özünden gelen çocukları olarak bu hakkı Ona çok göremeyiz.

Tanrı biz insanların yaşamından en üstün yeri almak ister ve bunda haklıdır. Sadece hakkı olanı istiyor, fazlasını değil. Bu konuda bizi uyarması da çok yerindedir çünkü dünyada sevgimizi verebileceğimiz çok fazla alternatif var. Ama hiçbir sevgi, içimizdeki Tanrı sevgisiyle rekabet etmemeli, çünkü en üstün sevgi Tanrı sevgisidir.

2- Markos 12:31 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

Levililer 19:18 Öç almayacaksın. Halkından birine kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin. RAB benim.

Levililer 19. bölümün tamamını eğer imkanınız olursa bugünün geri kalanında 1 kez okumanızı tavsiye ederim. Burada adalet ve kutsallık yolları öğretiliyor. Kısaca aktarmak istiyorum:

  • Kutsal olun
  • Anne-babanıza saygı gösterin
  • Şabat günlerini tutun
  • Putlara tapmayın
  • Tarlanızı sınırına kadar biçmeyin ve kalan başakları toplamayın, aynı şekilde bağınızı tümüyle devşirmeyin ve yere düşen üzümleri toplamayın çünkü onlar yoksulların ve yabancılarındır
  • Çalmayın
  • Hile yapmayın
  • Yalan söylemeyin
  • Benim adımla yalan yere ant içmeyin
  • Komşunuza haksızlık etmeyin
  • İşçinin alacağını sabaha bırakmayın
  • Sağır ve körü gözetin
  • Yargılarken haksızlık yapmayın
  • Yoksulu ve güçlüyü kayırmayın
  • Komşunuzu adaletle yargılayın
  • Halkın arasında birbirinizi çekiştirmeyin
  • Komşunuzun canına zarar vermeyin
  • Kardeşinize yüreğinizde nefret beslemeyin

… ve dahası da vardır. Bunlar nasıl adil ve kutsal olabileceğimiz konusunda Tanrı’nın verdiği yönergeler. Yalnız şuna dikkat edelim: Bu buyruklarda hemen sonra Tanrı şöyle diyor:

Levililer 19:17 17 “ ‘Kardeşine yüreğinde nefret beslemeyeceksin. Komşun günah işlerse onu uyaracaksın. Yoksa sen de günah işlemiş olursun. 18 Öç almayacaksın. Halkından birine kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin. RAB benim.

Tanrı’yı ve komşumuzu sevmek, adil ve kutsal olmak bütün bu buyruklarla mümkün oluyor ama aynı zamanda komşumuz günah işlerse onu uyarma sorumluluğumuz da var. Tanrı, aksi halde günah işlemiş olacağımızı söylüyor. Önce kiliseye, sonra tüm dünyaya karşı bir sorumluluğumuz da budur.

Şöyle diyebilirsiniz: İyi ama İsa, birbirimizi yargılamamamız gerektiğini söyledi. Bir yanağımıza tokat atana öbür yanağımızı dönmemizi istedi. Bizi zorla yürütenle daha fazla yürümemizi istedi. Zulüm gördüğünde sesini çıkarmadı. Sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi. Ayrıca İsa çarmıhta öldü ve bizi yasadan özgür kıldı, artık yasadaki buyruklara uymak zorunda değiliz.

Evet, kesinlikle haklısınız. İsa bütün bunları zaten Tanrı sevgisinden dolayı yaptı. İsa’nın dünyaya geliş amacı zaten çarmıh üzerinde günahlarımızın bedelini yüklenmek ve bizi özgür kılmaktı. Denendi ve günah işlemedi. O yüzden kusursuz bir şekilde Tanrı’nın isteğini yerine getirdi. Bunu bize olan sevgisi için ve Tanrı’nın üstün sevgisiyle yaptı. Bu buyrukları yerine getirerek kurtulamayız, sadece İsa’ya iman ederek kurtulabiliriz.

Ama aynı zamanda İsa bize yeryüzünün tuzu ve ışığı olduğumuzu ve birbirimizi sevmemiz gerektiğini de söyledi. O zaman komşumuz günah işlediğinde uyarmak da Tanrı’nın sevgisinden gelmeli. O zaman kutsal olur. Birbirimizi yargılamamak demek, bir haksızlık gördüğümüzde susmak anlamına gelmiyor. Özellikle de bu haksızlık Tanrı adıyla yapılıyorsa.

Eğer her birimiz, komşumuzun günah işlediğini gördüğümüzde onu uyarsaydık, hayal edelim. Mesela Türkiye’de herkes, yanındaki kişinin günah işlediğini görüyor ve onu uyarıyor.

  • Eşim işe girip aileme bakmadığım için beni uyarıyor
  • Ben kızımı gerçek güzelliğin Mesih’e benzemek olduğu konusunda uyarıyorum
  • Kızım bir arkadaşını bir hayvana zulmederken gördüğünde onu uyarıyor
  • İş arkadaşım diğer arkadaşını rüşvet alırken gördüğünde onu uyarıyor
  • Sokakta bir adam karısını döverken bir insan onu uyarıyor
  • Bir genç, haksız kazanç için dolandırıcılık yapan arkadaşını uyarıyor
  • Bir kişi, sürekli dedikodu yapan arkadaşını uyarıyor
  • Başka bir kişi, çalıştırdığı işçisinin hakkını vermeyen arkadaşını uyarıyor

O zaman bu ülke nasıl bir yer olurdu? Bunlar sadece Tanrı’yı ve komşumuzu sevmekle mümkün olabilir.

Bu yüzden bu, Tanrı’yı ve komşumuzu sevmemizin bir parçasıdır. Hristiyanları hem kilisede hem de dünyada daha cesur olmak için teşvik etmek istiyorum. İsa’nın buyurduğu gibi Tanrı’yı ve komşularımızı tüm varlığımızla seven yaşamlar yaşayabilmemiz için teşvik etmek istiyorum.

Öyle ki hem aramızda Tanrı’nın adı yücelsin hem de bizi gören dışarıdaki insanlar Tanrı’yı yüceltsinler.

İsa’yı dinleyen din bilgini, İsa’dan en büyük buyrukların hangileri olduğunu öğrendiğinde O’na 33. ayette şöyle dedi:

3- Markos 12:33 33 İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.”

Toplumumuzda algı çoğunlukla bunun tam tersidir. Hayatımızda her ne yaparsak yapalım, yine de sunu ve kurbanlarımızı vermeliyiz çünkü önemli olan şey Tanrı için yaptığımız bu ibadet ritüelleridir diye düşünülür. İnsan günah işler, sonra kiliseye gidip günah çıkartır. Ama Tanrı Hoşea 6:6’da şöyle dedi:         

“… ben kurbandan değil, bağlılıktan hoşlanırım, Yakmalık sunulardan çok beni tanımanızı isterim.”

Tanrı’nın bizden en çok beklediği şeylerden birisi kendisini tanımak. Aksi durumda zaten kutsal olmamız mümkün olmazdı, çünkü Tanrı’yı ve O’nun karakterini tanımadan neyin kutsal olduğunu nasıl bilebilirdik?

Din bilgini bunu çok iyi anlamıştı. Bu yüzden İsa ona şöyle dedi:

34 İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi.

Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi.

En büyük buyruk, yaratıcımızı bütün varlığımızla sevmemiz ve komşumuzu kendimiz gibi sevmemizdir. Ama bunu görüntüde değil, gerçekte yapmamız gerekiyor. Çünkü bu buyruklar, sunularımız ve kurbanlarımızdan bile daha önemlidir. Zaten İsa Mesih’e iman etmekle O’na kendimizi yaşayan diri kurbanlar olarak sunmuş oluyoruz değil mi?

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Bu üstün sevgi hayatlarımızda gerçekleşsin diye birlikte dua edelim.

VAAZ 2021.02.07

Ölümden sonra diriliş olmadığını söyleyen Sadukiler İsa’ya gelip şunu sordular: “Öğretmenimiz, Musa yazılarında bize şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bir adam ölür, geride bir dul bırakır, ama çocuk bırakmazsa, kardeşi onun karısını alıp soyunu sürdürsün.’ Yedi kardeş vardı. Birincisi evlendi ve çocuk bırakmadan öldü. İkincisi aynı kadını aldı, o da çocuk sahibi olmadan öldü. Üçüncüsüne de öyle oldu. Yedisi de çocuksuz öldü. Hepsinden sonra kadın da öldü. Diriliş günü, ölümden dirildiklerinde kadın bunlardan hangisinin karısı olacak? Çünkü yedisi de onunla evlendi.” İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Ne Kutsal Yazılar’ı ne de Tanrı’nın gücünü biliyorsunuz. Yanılmanızın nedeni de bu değil mi? İnsanlar ölümden dirilince ne evlenir ne evlendirilir, göklerdeki melekler gibidirler. Ölülerin dirilmesi konusuna gelince, Musa’nın Kitabı’nda, alevlenen çalıyla ilgili bölümde Tanrı’nın Musa’ya söylediklerini okumadınız mı? ‘Ben İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’yım’ diyor. Tanrı ölülerin değil, dirilerin Tanrısı’dır. Siz büyük bir yanılgı içindesiniz.” ‘ 

MARKOS 12:18-27 

Dirilişle ilgili soru 

18-23 Ayetleri: 

1 – Sadukilerin dirilişe inanmaması: Sadukiler ölümden sonra diriliş olmadığını söylüyor. Sadece bu değil, başka bazı gerçekleri de kabul etmiyorlar. Elçilerin işleri 23. bölümde Pavlus kurulda yargılanırken oradakilerden bazılarının Ferisi bazılarının Saduki olduğunu anlıyor ve ona göre bir konuşma yapıyor, sebebini Luka şöyle açıklıyor: 

‘ Sadukiler, ölümden diriliş, melek ve ruh yoktur derler; Ferisiler ise bunların hepsine inanırlar. ‘ 

ELÇİLERİN İŞLERİ 23:8 

2 – Hikayenin içeriği – komikliği / hiç böyle bir şey duydunuz mu? Onlar aslında alay ediyorlar gibi görünüyor. Günümüzde de “akılcılar” veya bilime inandığını iddia edenler tanrısal gerçekleri komik örneklerle anlatırlar. Hikayedeki yasa nedir, Musa gerçekte ne buyurmuştu: 

‘ “Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak. Kadının doğuracağı ilk oğul, ölen kardeşin adını sürdürsün. Öyle ki, ölenin adı İsrail’den silinmesin. Ama adam kardeşinin dul karısıyla evlenmek istemiyorsa, dul kadın kent kapısında görev yapan ileri gelenlere gidip şöyle diyecek: ‘Kayınbiraderim İsrail’de kardeşinin adını yaşatmayı kabul etmiyor. Bana kayınbiraderlik görevini yapmak istemiyor.’ Kentin ileri gelenleri adamı çağırıp onunla konuşacaklar. Eğer adam, ‘Onunla evlenmek istemiyorum’ diye üstelerse, kardeşinin dul karısı ileri gelenlerin önünde adamın yanına gidecek, onun ayağındaki çarığı çıkaracak, yüzüne tükürecek ve, ‘Kardeşine soy yetiştirmek istemeyen adama böyle yapılır’ diyecek. Adamın soyu İsrail’de ‘Çarığı çıkarılanın soyu’ diye bilinecek. ‘ 

YASA’NIN TEKRARI 25:5-10 

Yasanın özeti 

İşte bu yasaya göre konuştuğunu düşünen Sadukiler şimdi İsa’ya soruyor: diriliş günü bu kadın 7 kardeşten hangisinin karısı olacak? 

24-27 Ayetleri: 

1- İsa’ya göre Sadukiler neden yanıldılar? Kutsal yazıları ve tanrının gücünü bilmiyorlar. Bildiklerini düşünerek geldikleri için rab onlara bilmediklerini gösterdi. Bilmediklerini düşünerek gelselerdi bildiklerini anlatırdı:  

‘Egemen RAB şöyle diyor: Sarığı çıkar, tacı kaldır. Artık eskisi gibi olmayacak. Alçakgönüllü yükseltilecek, gururlu alçaltılacak. ‘ 

HEZEKİEL 21:26 

Bugün de bu durumda birçok kişi vardır. Kutsal Yazıları ve Tanrı’nın gücünü bilmeyen insanlar için her zaman dua yüreği taşıyalım onlar için dua edelim. 

2- 25. ayette bir sır öğreniyoruz: evlilik konuları cennette devam etmiyor. Yani imanlılar birbirini tanımayacak veya kadın ya da erkek olma özelliklerini kaybedecekler demiyor ama aynı melekler gibi olacaklarını evlenmeyeceklerini evlendirilmeyeceklerini söylüyor.  

3- Ve İsa’ya Musa’dan yola çıkarak geldikleri için İsa da onlara Musa’dan örnek gösteriyor ve hem Kutsal Yazılar dersi veriyor hem de diriliş dersi veriyor.  

‘ Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’yım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu. ‘ 

MISIR’DAN ÇIKIŞ 3:6 

İsa ne demek istedi? Amacı: Tanrının ölülerin değil yaşayanların tanrısı olduğunu onlara göstermek istiyor. Ama mantıksal bir sorun var orada (fikri olan??). Çalıda Tanrı Musa’ya göründüğünde ve bu cümleyle kendini tanıttığında İbrahim de İshak da Yakup da ölüydü! O zaman İsa neden Tanrı’nın hem ölülerin değil dirilerin Tanrı’sı olduğunu göstermek isterken hem ölülerin isimlerini söyledi? 

Şöyle düşünelim Tanrı hem İbrahim’e hem İshak’a hem de Yakup’a vaat verdi. (Aslında İbrahim’e vaat etti). Ne vaat etti? Bu toprakları alacaksınız. Kendimizi onların yerine koyalım. Bu üçü de bu vaadin gerçekleştiğini gördü mü? Görmedi. Hatta konuştuğumuz gibi Tanrı yanan çalıda Musa’ya kendisini tanıtırken bu üçü de çoktan ölmüştü. Ama İsa yine de Tanrı’nın ölülerin değil dirilerin Tanrı’sı olduğunu söylüyor.  

Bu şundan başka hiçbir şey demek olamaz: Tanrı İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a verdiği vaadi yerine getirecektir, çoktan fiziksel olarak ölmüş olsalar bile! Yani onların fiziksel olarak ölmüş olması Tanrı için ölmüş oldukları anlamına gelmiyor. Onların fiziksel olarak ölmüş durumda olmaları yine de Tanrı’nın vaatlerini yerine getiremeyeceği anlamına gelmiyor. Çünkü Tanrı için onlar diridir! İşte İsa’nın bahsettiği gibi Tanrı’nın gücünü görebiliriz ve onu yüceltebiliriz! Böyle bir Tanrımız vardır. 

Fikoş abla beni Yunanistan’a götüreceğine söz verse ama bundan önce ben ölsem bitmiştir. Artık bunun bir daha gerçekleşme şansı yok. Ama Tanrı için böyle değildir. O sözlerini yerine getirir ve dirilişi söz verdi. 

Tanrı dirilerin Tanrısı’dır ve ölümden diriliş vardır. 

4- İsa’nın son cümlesi “siz büyük bir yanılgı içindesiniz” oldu. Rab yüreklerimizin yanılgılarını düzeltsin diye dua edelim. Belki burada hepimiz dirilişe zaten inanıyor olabiliriz ama hem hala inanmayanlar için dua edebiliriz hem de farkında olmadığımız kendi başka yanılgılarımız varsa rab bize onları göstersin ve düzeltmemizi sağlasın diye dua edebiliriz.  

Rabbin sofrası için: Yuhanna 1:29-34 

VAAZ 2021.01.31

Sezar’ın Hakkı Sezar’a

MARKOS 12:13-17 ‘Daha sonra İsa’yı söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla Ferisiler’den ve Hirodes yanlılarından bazılarını O’na gönderdiler. Bunlar gelip İsa’ya, “Öğretmenimiz” dediler, “Senin dürüst biri olduğunu, kimseyi kayırmadan, insanlar arasında ayrım yapmadan Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar ‘a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi? Verelim mi, vermeyelim mi?” Onların ikiyüzlülüğünü bilen İsa şöyle dedi: “Beni neden deniyorsunuz? Bana bir dinar getirin bakayım.” Parayı getirdiler. İsa, “Bu resim, bu yazı kimin?” diye sordu. “Sezar’ın” dediler. İsa da, “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” dedi. İsa’nın sözlerine şaşakaldılar. ‘

Biraz önce / önceki bölümde ne olmuştu? Bağ kiracıları benzetmesi ile İsa, Yahudi önderlere, kendi yüreklerinin durumunu onların yüzüne vurmuştu. Yahudi önderler İsa’nın kendilerinden bahsettiğini hemen anlamış ve onu tutuklamak istemişler, ama yapamamışlardı.

Şimdi Ferisiler, Hirodes yanlıları ile birlikte İsa’yı tuzağa düşürmek istiyorlar. Nasıl? İsa’ya tuzaklı sorular sorarak. Neden? Ağzından yanlış bir cümle çıksın ki onu yetkililere teslim edelim düşüncesiyle.

Buna yabancı değiliz. Örneğin iyi niyetli olmayan insanlar, sanki haberci veya araştırmacı gibi size gelip sorular sorabilir, aslında iyi bir niyetle açıklamak için söylediğiniz cümlelerden cımbızla kelimeleri çeker ve sonra sizi kötü gösterebilir. Bu gibi durumlara bazen tanık oluruz, hatta bazen kendi başımıza gelir.

Şimdi vereceğim örnek lütfen yanlış anlaşılmasın. Asla siyasi bir olay olduğu için değil, sadece bizzat tanık olduğun bir olay olduğu için bunu anlatıyorum. Zaten bir siyasi olay da sayılmaz ama yine de bunu söylemiş olayım.

Bir gün tesadüf eseri denk geldiğim bir tartışma programında, ismini hatırlamadığım bir tarihçi, Atatürk’ün gerçekte İngiltere için çalışan bir ajan olduğu iddialarını çürütmeye çalışıyordu. Bazı noktalarda belgeler göstererek Atatürk’ün öyle olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. O programın tamamını değil ama uzunca bir kısmını seyrettim. Sonra aradan saatler geçti. Sosyal medya hesabıma bakarken, bir video fark ettim. Tıkladığımda gördüğüme inanamadım. Videoda, o tarihçinin, farklı anlarda söylediği farklı cümleler, montaj yoluyla sanki art arda söylenmiş gibi birleştirilmiş ve bir dakikalık o videoyu seyrettiğinizde, tarihçi, Atatürk’ün aslında İngiltere için çalışan bir ajan olduğunu söylüyor!

İyi niyetli olmayan insanlar, bunun aynısını Kutsal Kitap için, Hristiyanlar için ve Tanrı için yapıyorlar. Bu kişilerin gerçekte iki yüzlü olduğunu söyleyebiliriz. İsa da onlara öyle dedi. Çünkü size gösterdikleri bir yüz vardır, haberci veya araştırmacı yüzü. Ya da konu her neyse. Ama bir de gerçek yüzü vardır, gerçekte size zarar vermek isteyen, kötü niyetli. Çok kolay tuzağa düşülebilir. Rab hepimize bilgelik versin. Öğretmenimiz bunu çok yaşadı ve bu olay onlardan bir tanesi.

İlginç bir nokta: Ferisiler özünde dini bir grup, İsrail halkının dini önderleri. Ama aynı zamanda onlar bir siyasi gruptu.

İsrail toprakları, İsa’nın yaşadığı bu dönemde Roma imparatorluğunun işgali altındaydı. İsrail halkına Romalılar hükmediyordu. Belli noktalarda kendi içlerinde bir özerklik olabilir, ama son sözü Roma söylüyordu. Doğal olarak Ferisiler bundan hiç hoşnut değillerdi.

Diğer tarafta da Hirodes yanlıları var. Onlar kimdir? Onlar da İsrailli, ve onlar da bir siyasi grup. Ama onların farkı şudur: o dönemin Roma yönetimine tamamen bağlılardı. Bu yüzden Hirodes’in çıkarlarını kolluyorlardı. Ve bu yüzden, Ferisilere düşmanlardı.

Ama bu bölümde ve Kutsal Kitap’ın başka yerlerinde ne görüyoruz? Ferisiler ve Hirodes yanlıları, İsa’yı yakalamak ve öldürmek için birlikte hareket ediyorlar. Düşmanlar, birlikte hareket ediyorlar.

Siyasetten konu açtılar: Sezar’a vergi ödemek yasaya uygun mu? Hangi yasaya? Kutsal Yasa’ya.

Tabii ki Ferisi olsun Hirodes yanlısı olsun, hiçbir Yahudi, Roma’nın hükmü altında olmaktan mutlu değildi. Ferisiler bundan hiç memnun değildi ama Hirodes yanlıları, yönetimi destekledikleri için biraz daha ılımlıydı.

Eğer İsa açıkça Sezar’a vergi vermenin yasaya tamamen uygun olduğunu söyleseydi, oradaki kimse bir daha İsa’yı dinlemezdi. Diğer taraftan, eğer Sezar’a vergi vermemeyi öğretseydi, zaten hemen tutuklanırdı.

Ne yapacaktı? İsa’nın hikayesinde şunu söylediğim birçok yer var: “Ben olsaydım hikayem burada bitmişti.” Bu da o noktalardan birisi. İsa bir dinar istedi ve “Bu resim, bu yazı kimin?” diye sordu. “Sezar’ın” cevabını alınca o meşhur cümleyi söyledi.

“Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin.”

Yine tuzağa düşüremediler. Plan yine tutmadı.

Sizce cümlenin hangi yarısında daha başarısız oldular? Siyasi olarak bir grup hükmettiğinde, vatandaş istese de istemese de vergisini öder. Herkes vergi öder. İsrailliler de öyle yaptı, vergisini ödedi. Ama Tanrı’nın hakkını ödediler mi?

Sezar hakkı olanı nasıl hak etti? Çünkü orayı fethetti, para kendisine aittir ve paranın üzerinde kendi resmi vardır.

Tanrı hakkı olanı nasıl hak etti? Çünkü dünyayı yarattı, insan kendisine aittir ve insanın üzerinde kendi benzeyişi vardır.

Para yönetime aittir, insan Tanrı’ya aittir, Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır.

Bu 2000 yıllık anlatıdan, bazı evrensel gerçekler öğreniyoruz.

Bir Hristiyan, yönetenlere itaat etmelidir. Asla yönetimi devirmeye çalışmamalıdır. Yöneticiler için her zaman dua etmelidir. Vergisini ödemeli ve örnek bir vatandaş olmalıdır.

Bu, tabii ki her durumda her koşulda yönetim her ne derse desin ardından gitmek demek değil.

Yönetim bir Hristiyanı, Tanrı’ya ve O’nun buyruklarına karşı durmaya zorlarsa, Hristiyan bunu reddetmelidir. Hatta bu yüzden ceza alacaksa, cezasını çekmelidir. Kendi rahatlığını değil, Tanrı’nın kendisinden isteği, Hristiyan için ilk sıradadır. Kutsal Kitap bunun örnekleriyle dolu.

Her konu bu kadar siyah ve beyaz netliğinde olmayabilir, bazı konular gri olabilir, buna katılıyorum ve tabii ki tartışabiliriz. Ama şu hiçbir zaman değişmez ki, birinci öncelik her zaman Tanrı’dadır. Tanrı’nın yanına hangi isim veya sıfatı koyarsak koyalım, Tanrı her zaman öncelikli olmalıdır.

Bir insanın, İncil’i bilsin veya bilmesin bu sözü kullandığını duyuyorum. Toplumumuzda da bu sözü kullananların birçoğu bu sözün İsa’ya ait olduğunu bilmeden kullanır. Çünkü cümlenin ikinci yarısını bilmez. Bu sorun değil. 

Ama şu bir sorun: Genellikle bu sözü, bir hakkı elde eden kişiye o hakkı vermek gerektiğini öğretmek için kullanıyorlar ve bu hak sahibi genellikle bir insan olarak düşünülür. Mesela rakibime maçı kaybediyorum ama “Sezar’ın hakkını Sezar’a veririm” diyerek onu tebrik ediyorum.

Bugün, cümlenin ikinci yarısının daha önemli olduğu konusunda teşvik etmek istiyorum. İlk yarısı önemsiz demiyorum, ama ikinci yarısı daha önemlidir ve asıl mesaj odur demek istiyorum.

Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya nasıl verebiliriz? Bu zaten mümkün mü? Lütfun karşılığı olur mu?

Elbette olmaz. Zaten karşılığını verebiliyor olsaydık, o en başta lütuf olmazdı. Tanrı bizi iyi işlerimizden ötürü değil, lütfuyla kurtardı.

Ama şu var ki, kendi benzeyişinde yaratıldığımız, kendisine ait olduğumuz bir Tanrımız var ve bizi çok seviyor. Ve bizi kutsal olmaya çağırıyor, bizden kendisinin olduğu gibi kutsal olmamızı istiyor.

Levililer 11:45 Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.

Lütfunun karşılığını Tanrı’ya asla veremeyiz, ama O’nun benzeyişinde yarattığı sevgili oğulları ve kızları olarak, O’na hakkı olanı verebiliriz. Kutsal Ruh’un yardımıyla, kutsal ve O’nu hoşnut eden bir yaşam sürebiliriz. En azından bunun için tüm gayretimizle dua edebilir ve emek verebiliriz.

Daha somut olalım. Nasıl kutsal olacağız, nasıl Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya vereceğiz?

  • Evimizin kirasını veya elektrik faturasını ödemeyi unutmadığımız gibi, ondalığımızı da ödeyeceğiz.
  • Televizyon izlemeyi veya gezmeyi ihmal etmediğimiz gibi, Tanrı’yla baş başa kalıp dua etmeyi de ihmal etmeyeceğiz.
  • Kendi ihtiyacımız olduğunda ihtiyaçlarımızı karşıladığımız gibi, kardeşimizin ihtiyacı olduğunda onu da hatırlayacağız. Rab diyor: Matta 10:42 Bu sıradan kişilerden birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır.
  • Daha başka birçok şekilde, örneğin sahip olduğumuz şeyleri Tanrı hizmetinde kullanarak (para, zaman, bedenimiz), her durumda şükrederek, sıkıntıdan geçerken söylenmeyerek, Tanrı’ya tam bir güvenle yürüyerek, birbirimizi severek, Tanrı’yı severek, kutsal olarak O’na hakkını verebiliriz.

Sezar’ın hakkını Sezar’a verdiğimiz gibi, Tanrı’ya da kendisine ait olan hakkını vermeliyiz. Hayatlarımızda öyle olsun!

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Dua edelim.

VAAZ 2021.01.24

Bağ Kiracıları Benzetmesi 

MARKOS 12:1-12 ‘ İsa onlara benzetmelerle konuşmaya başladı. “Adamın biri bağ dikti, çevresini çitle çevirdi, üzüm sıkmak için bir çukur kazdı, bir de bekçi kulesi yaptı. Sonra bağı bağcılara kiralayıp yolculuğa çıktı. Mevsimi gelince bağın ürününden payına düşeni almak üzere bağcılara bir köle yolladı. Bağcılar köleyi yakalayıp dövdü ve eli boş gönderdi. Bağ sahibi bu kez onlara başka bir köle yolladı. Onu da başından yaralayıp aşağıladılar. Birini daha yolladı, onu öldürdüler. Daha birçok köle yolladı. Kimini dövüp kimini öldürdüler. “Bağ sahibinin yanında tek kişi kaldı, o da sevgili oğluydu. ‘Oğlumu sayarlar’ diyerek bağcılara en son onu yolladı. “Ama bağcılar birbirlerine, ‘Mirasçı budur, gelin onu öldürelim, miras bizim olur’ dediler. Böylece onu yakaladılar, öldürüp bağdan dışarı attılar. “Bu durumda bağın sahibi ne yapacak? Gelip bağcıları yok edecek, bağı da başkalarına verecek. Şu Kutsal Yazı’yı okumadınız mı? ‘Yapıcıların reddettiği taş, İşte köşenin baş taşı oldu. Rab’bin işidir bu, Gözümüzde harika bir iş!’ ” İsa’nın bu benzetmede kendilerinden söz ettiğini anlayan Yahudi önderler O’nu tutuklamak istediler; ama halkın tepkisinden korktukları için O’nu bırakıp gittiler. ‘ 

Bu benzetmede, bağ diken ve onu bağcılara kiraya veren adam Tanrı’yı simgeliyor. Tanrı ne yaptı? Gereken her şeyi hazırladı ve sonra kiraya verdi. 

Bağ, Tanrı’nın İsrail’e verdiği topraklar. Onlar Tanrı’nın halkıydı, ayrıcalıklıydılar. Yeryüzünde Tanrı’yı simgelemek için, Tanrı tarafından seçilen halktı. Tanrı onlarla çocuğuyla ilgilenir gibi ilgilendi. 

Bağcılar, işte onlardır. O topraklara sahip olan, Tanrı’nın ayrıcalıklı halkı. Ve tabii ki onların önderleri. Ferisiler ve din bilginleri. 

Mevsim geldi. Bağın sahibi, bağın ürününden payına düşeni istiyor. Ne istiyor? Ürün istiyor, meyve istiyor. Hakkı olanı istiyor. Ben size bunları verdim, şimdi bana ürününü verin diyor. Size verdiğimi nasıl kullanıyorsunuz diyor. Bağcılar ne yapıyor? 

Aşağılama, dövme, öldürme. Bağcılara gönderdiği köleler, peygamberlerdir. Tanrı tekrar ve tekrar bağcılara, yani İsrail halkına uyarıcılar gönderdi. Ne bekledi? Kutsallık bekledi, sevgi bekledi, kabul edilme bekledi. Yanlışlarından dönmelerini bekledi. Tövbe etmelerini bekledi. Ama olmadı. 

En sonunda saygı gösterirler diye kendi oğlunu gönderdi. O tabii ki İsa’dır. Ama onu da öldürdüler.  

Bağın sahibi, yani Tanrı ne yapacak bu durum karşısında? Tabii ki gelecek, bağcıları yok edecek ve bağı da başkalarına verecek. Başkaları kimdir? Diğer uluslar, ve tövbe eden İsrailliler.  

Peygamberlik: Mezmur 118:22-23 ‘ Yapıcıların reddettiği taş, Köşenin baş taşı oldu. RAB ‘bin işidir bu, Gözümüzde harika bir iş! ‘ 

Böyle olacağı önceden bildirilmişti. O taş, yapıcılar tarafından değerli görünmedi. Bu yüzden yapılarında o taşa yer vermediler. Ama İsa ölüp dirildiğinde o taş, yeni yapının, yeni tapınağın, yeni düzenin, Tanrı’nın egemenliğinin baş taşı oldu.  

Yahudi önderler Mezmur 118:22-23’teki taşın Mesih’ten bahsettiğini biliyorlardı ve şimdi İsa o ayetleri kendisi için kullandı. Şaşırmayacağımız gibi, onu tutuklamak istediler. Ama halkın tepkisinden korktukları için (aslında henüz zamanı gelmediği için) bunu yapamadılar. 

Yapıcıların planında değerli olmayan taş, Tanrı’nın planında köşenin baş taşı oldu. İsa bizim için de köşenin baş taşı mıdır? Eğer cevabımız evetse, bu değeri O’na hayatlarımızda gösteriyor muyuz? Eğer İsa’yı hayatlarımızda köşenin baş taşı olarak kabul ediyorsak, ama öğretilerine uygun bir yaşam sürmüyorsak, Tanrı bu hafta bize hangi konularda eksik olduğumuzu göstersin. 

ROMALILAR 3:22 ‘ Tanrı insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. ‘