VAAZ 2021.01.17

MARKOS 11:15-19 İsa Satıcıları Tapınaktan Kovuyor

‘Oradan Yeruşalim’e geldiler. İsa tapınağın avlusuna girerek oradaki alıcı ve satıcıları dışarı kovdu. Para bozanların masalarını, güvercin satanların sehpalarını devirdi. Yük taşıyan hiç kimsenin tapınağın avlusundan geçmesine izin vermedi. Halka öğretirken şunları söyledi: “ ‘Evime, bütün ulusların dua evi denecek’ diye yazılmamış mı? Ama siz onu haydut inine çevirdiniz.” Başkâhinler ve din bilginleri bunu duyunca İsa’yı yok etmek için bir yol aramaya başladılar. O’ndan korkuyorlardı. Çünkü bütün halk O’nun öğretisine hayrandı. Akşam olunca İsa’yla öğrencileri kentten ayrıldı. ‘

Tapınağın avlusunda ortalık karıştı! İsa avludaki alıcı ve satıcıları, para bozanları, güvercin satanları ve yük taşıyanları engelledi. Onlara çok kızdı. Öyle ki, Yuhanna 2. bölümde İsa’nın ipten bir kamçı yaparak onu kullandığından bahsediyor.

Sahneyi bir an için gözümüzde canlandırırsak, hiç de bizim tanıdığımız İsa’ya benzemediğini hemen fark ederiz. O’nu bu kadar kızdıran neydi?

Tapınağın avlusu bir ticaret alanı gibi kullanılıyordu. Bu başlı başına bir sorundu. Ama bununla beraber bu ticaret, temiz bir ticaret de değildi.

Mesela “para bozanlar”dan bahsediyor. Bunlar tapınak avlusunda tezgah kuruyorlar, mesleğin adından da anlaşılabileceği gibi, para birimlerini değiştiriyorlardı. Bugünkü döviz bürolarına benzer bir şekilde.

Neden para birimini değiştirmeleri gerekiyordu? Çünkü o dönemde yaşasaydınız, yıllık tapınak vergisi ödemeniz gerekirdi. Tapınağı ziyarete gittiğinizde bu vergiyi ödeyebilirdiniz. Ancak bu vergi, sadece yerel para birimiyle ödeniyordu. Yani Roma para birimi ile tapınak vergisi ödenmesi yasaktı. Çünkü Roma parasının üzerinde putperest simgeler yer aldığı için o para kirli sayılırdı. Yani tapınak vergisi ödenmesi için, Roma parasını yerel paraya çevirmek zorunluydu.

Şimdi “Bunda ne sorun var” diyebilirsiniz. Madem zorunluydu, İsa neden onlara kızdı? Az önce belirttiğimiz gibi, bu işlemin hem tapınakta yapılması, hem de temiz bir ticaret olmaması büyük bir problemdi. Çünkü bu işlemlerde bazen halktan çok yüksek fiyatlar talep edildiği biliniyor.

Ayrıca en önemlisi, Tanrı’nın amacına hizmet etmiyordu. Bunu daha iyi anlamak için İsa’nın Yeşaya ve Yeremya’dan yaptığı alıntılara bakalım.

MARKOS 11:17 ‘ Halka öğretirken şunları söyledi: “ ‘Evime, bütün ulusların dua evi denecek’ diye yazılmamış mı? Ama siz onu haydut inine çevirdiniz.” ‘

YEŞAYA 56:6-7 ‘“ RAB ‘be hizmet etmek, O’nun adını sevmek, Kulu olmak için O’na bağlanan yabancıları, Şabat Günü’nü tutan, bayağılaştırmayan, Antlaşmama sımsıkı bağlı kalan herkesi, Kutsal dağıma getirip Dua evimde sevindireceğim. Yakmalık sunularıyla kurbanları Sunağımda kabul edilecek, Çünkü evime ‘Bütün ulusların dua evi’ denecek.” ‘

Ayetlerin anlamı oldukça açıktır. Tanrı, tapınağın bir ticarethane olmasını amaçlamadı. Tapınağın dua evi olmasını amaçladı. Hem de sadece İsraillilerin de değil, bütün ulusların! Peki halk tapınağı ne hale getirdi?

YEREMYA 7:9-11 ‘“ ‘Çalmak, adam öldürmek, zina etmek, yalan yere ant içmek, Baal ‘a buhur yakmak, tanımadığınız başka ilahların ardınca gitmek, bütün bu iğrençlikleri yapmak için mi bana ait olan tapınağa gelip önümde duruyor, güvenlikteyiz diyorsunuz? Bana ait olan bu tapınak sizin için bir haydut ini mi oldu? Ama ben görüyorum neler yaptığınızı!’ diyor RAB . ‘

İnsanlar çalmak, adam öldürmek, zina etmek, puta tapmak gibi Tanrı’nın gözünde iğrenç sayılan günahları işlemek için Tanrı’nın tapınağına geliyordu. Yozlaşmanın boyutunu görebiliyoruz. Üstelik bunu, orada güvende olacaklarını düşündükleri için yapıyorlardı.

Hesap etmedikleri, veya görmezden geldikleri nokta: Tanrı herkesi görüyor ve yüreklerini biliyor. Diğer insanları kandırabiliriz, hatta bazen kendimizi bile kandırabiliriz. Ama Tanrı’yı kandıramayız.

Bir haydudu düşünelim. Haydut bir suç işler. Mesela birini öldürür. Bundan sonra yakalanmamak için kaçar. Çünkü yakalanırsa ceza alacağını bilir. Kimsenin olmadığı, bulunmanın zor olacağını bildiği için bir mağara bulur. Çünkü orada kendisini güvende hisseder. Haydut ini, bir kişinin işlediği günahtan nasıl çaresizce kaçtığını gösteren bir benzetmedir.

Bugün de dünyanın birçok yerindeki ibadethanelerde benzer durum yok mu? Hangi dinden olursa olsun!

İnsanlar günah işler ve ardından inandıkları dinin ibadethanesine gider. Çünkü günahın cezası olduğunu bilir ve Tanrı karşısında, eğer ibadetini yerine getirirse güvende olacağını düşünür.

Günah işlediğinizi fark ettiğinizde Tanrı’ya yaklaşmak kötüdür demek istemiyorum. Günah işlediğimizde tövbe edip Tanrı’ya yaklaşmamız zaten Tanrı’nın isteğidir. Ama bir günahı işledikten sonra yürekten pişman olup, verdiğimiz zararı onarmaya uğraşmak yerine, dört duvardan oluşan bir binada bir takım ritüelleri yerine getirerek Tanrı’nın bizi affedeceğini ve böylece güvende olacağımızı düşünmek hatadır. Bu, Tanrı’yla bir pazarlık, bir ticaret gibidir. Şuna benzer: Ben anlaşmamın bana düşen kısmını yerine getirdiğime göre, şimdi sıra Tanrı’da!

Tanrı’nın tapınağının kullanılmasını istediği amaç ne bir ticarethane, ne de sadece günah işledikten sonra gidilmesi gereken bir yerdir!

Tanrı, tapınağının bir dua evi olmasını amaçladı. Tanrı’nın tapınağı neresidir? Üzerinde haç olan bir bina mı? Veya Kadıköy’deki bir binanın mutfağı mı? İsa’ya kulak verelim:

YUHANNA 2:16-22 ‘Güvercin satanlara, “Bunları buradan kaldırın, Babam’ın evini pazar yerine çevirmeyin!” dedi. Öğrencileri, “Evin için gösterdiğim gayret beni yiyip bitirecek” diye yazılmış olan sözü hatırladılar. Yahudi yetkililer İsa’ya, “Bunları yaptığına göre, bize nasıl bir belirti göstereceksin?” diye sordular. İsa şu yanıtı verdi: “Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım.” Yahudi yetkililer, “Bu tapınak kırk altı yılda yapıldı, sen onu üç günde mi kuracaksın?” dediler. Ama İsa’nın sözünü ettiği tapınak kendi bedeniydi. İsa ölümden dirilince öğrencileri bu sözü söylediğini hatırladılar, Kutsal Yazı’ya ve İsa’nın söylediği bu söze iman ettiler. ‘

En doğru ve açık yorum Yuhanna’nın kendisinden geliyor. İsa’nın sözünü ettiği, üç günde kuracağı tapınak, O’nun kendi bedeniydi. Öyle de yaptı. Dediğini yaptı.

Öğrenciler o anda bunu anlamamış olabilir ama İsa ölümden dirildiğinde hatırladılar, ve iman ettiler. Yuhanna şu ifadeyi kullandı: “Öğrencileri … hatırladılar” dedi. Bu önemli, çünkü Yuhanna rastgele bir kişi değil, ama o öğrencilerden biriydi.

Birisi şunu sorabilir: İsa göğe alındığına ve şimdi insan bedeninde yeryüzünde olmadığına göre, tapınak şu an nerededir?

1.KORİNTLİLER 3:16-17 ‘ Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhu’nun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz? Kim Tanrı’nın tapınağını yıkarsa, Tanrı da onu yıkacak. Çünkü Tanrı’nın tapınağı kutsaldır ve o tapınak sizsiniz. ‘

Pavlus, Korintlilere yazdığı mektupta, topluluktaki uyum konusunda konuşurken bu ifadeyi kullandı. O tapınak şimdi biziz. İsa kurdu ve Kutsal Ruh aracılığıyla şimdi yeryüzünde bizleri kullanarak o görevi devam ettiriyor.

Bir gün Tanrı’nın müjdesini paylaştığım bir kişi bana, neden Hristiyanlığı seçtiğim konusunda beni anladığını söyledi. Ona ne demek istediğini sorduğumda bana dedi ki: “Günde şu kadar kez ibadet etmek zorunda olmuyorsun, duaları ezberlemek zorunda olmuyorsun, cennete girmek için sürekli sevap işlemek zorunda değilsin. Bu kadar kolay bir dine mensup olmayı kim istemez ki? Hristiyan olmak ne kadar kolay!”

Öyle mi? Belki bazı açılardan haklı olabilir, ama hiç de düşündüğü gibi değil!

Tanrı’nın tapınağı olmak, İsa’nın yeryüzündeki bedeninin bir parçası olmak, yeryüzünün tuzu ve ışığı olmak, dua evi olmak, Tanrı’nın karakterine benzemek ve O’nu yansıtmak. Gerçekten o kadar kolay mı?

Ve bunları Tanrı’nın ruhuyla olması gerektiği gibi yaptığınızda, bazen oradan kovulmak ya da öldürülmek isteniyorsunuz, aynı İsa’nın o gün tapınakta başkahinler ve din bilginleri tarafından yok edilmek istendiği gibi.

Çünkü Tanrı’nın tapınağı olmak, bazen bir yanağınıza tokat atana diğer yanağınızı dönmeyi, bazen de tezgahları devirmeyi gerektiriyor. Ve bu dünyada tezgahlar çok fazladır. Tezgahları devrilen kişiler, tezgahlarını deviren kişileri yok etmek isterler.

Tanrı’nın her birimize, çağrısına göre hareket edecek yüreği vermesi için dua edelim. Öyle ki, O’nu hoşnut etmekten başka bir kaygımız olmasın. Sonuç bizim için ne olursa olsun, Tanrı’nın tapınağı olabilelim.

Çok zor olduğunu ama bu yolda Tanrı’nın bizimle olacağını biliyoruz.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Dua edelim.

VAAZ 2021.01.10

Markos 11:12-14 Meyvesiz İncir Ağacı

‘Ertesi gün Beytanya’dan çıktıklarında İsa acıkmıştı. Uzakta, yapraklanmış bir incir ağacı görünce belki incir bulurum diye yaklaştı. Ağacın yanına vardığında yapraktan başka bir şey bulamadı. Çünkü incir mevsimi değildi. İsa ağaca, “Artık sonsuza dek senden kimse meyve yiyemesin!” dedi. Öğrencileri de bunu duydular. ‘

Öyle sanıyorum ki İncil’i ilk kez araştırırken bu bölümü okuyup da “Bu da ne böyle? Burada ne anlatıyor? İsa neden böyle bir şey yaptı” demeyen yoktur…

Çünkü bu bölüme gelene kadar İsa her zaman bereketledi, her zaman yaşam verdi. Ama şimdi, meyvesi olmadığı için bir incir ağacını lanetledi, hem de ayette açıkça, incir mevsimi olmadığı yazarken!

İsa acıkmıştı. Bazen insanların şekeri düşerse ve yemek yemezlerse çok sinirli olabilirler. Acaba O’nun şekeri mi vardı? Bir reklamda “Açken sen, sen değilsin” diyordu. İnsanlar acıkınca huyları değişebilir. Bazı günler çok acıkıyorum. Seval hazırlaması uzun süren bir yemek yapmayı planlıyorsa, içimden onu bereketlemek gelmiyor. Ta ki yemeği tadana kadar!

Ama İsa böyle mi? Bu çok garip görünüyor. Adeta İsa mantıksız davranmış gibi, hatta benim gibi huysuz biriymiş gibi. Böyle olmadığını iyi biliyoruz. Öyleyse bu olayı nasıl açıklayabiliriz?

Aslında buradaki karmaşıklığın çözümü çok basit bir botanik gerçekte yatıyor. Orta Doğu’da incir ağaçları, genel olarak bildiğimiz ağaçlardan farklı olarak, henüz yapraklanmadan öncesinde, ana hasattan önce, az miktarda meyve veriyor. Buna “ilk meyve” diyorlar. Fısıh zamanında bile o meyvelerden bulunabiliyor. Yani eğer iklim uygunsa, hasat zamanından öncesinde incir ağacında meyve bulmak mümkündür.

Peki, eğer incir ağacı yapraklanmadan önce ilk meyvesini vermemişse bu ne anlama geliyor? Bu, o ağacın çorak olduğu anlamına geliyordu. İyi bir bağcı, çorak bir ağacı ne yapar? Onu kesip atar. Bu bilgi için çok uzağa değil, Luka 13:6-7’ye gidelim:

‘İsa şu benzetmeyi anlattı: “Adamın birinin bağında dikili bir incir ağacı vardı. Adam gelip ağaçta meyve aradı, ama bulamadı. Bağcıya, ‘Bak’ dedi, ‘Ben üç yıldır gelip bu incir ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?’ ‘

Şimdi daha iyi anlayabiliriz değil mi?

Bu meyve vermeyen incir ağacı ve İsrail arasındaki bağlantı hakkında düşünelim. İsa Yeruşalim’e girdiğinde O’nu bir Kral ve Mesih olarak karşıladılar. Ama bir hafta sonra O’nu çarmıha gereceklerini İsa biliyordu.

İnsanlar, çevredeki ağaçlardan kestikleri dalları İsa’nın yoluna seriyorlardı. Beklenen Kral ve Mesih olduğunu görüntüde ilan ediyorlardı. Ama meyveleri var mıydı, yani yürekten buna iman ediyorlar mıydı? Sadece yaprakları olduğunu, ama meyveleri olmadığını, yani sadece görüntüde iman ettiklerini ama yürekte iman etmediklerini gösteren bir kanıt, bir hafta sonra “Çarmıha ger” diye bağırmaları olacaktı.

Nitekim İsa’nın ölümünden yaklaşık 40 yıl kadar sonra, İsrail yargılandı. İsrail, İsa için, uzaktan bakıldığında incir ağacı görüntüsü veren, ama yanına geldiğinizde meyvesini bulamadığınız bir incir ağacı gibiydi.

Bu yargılanma İsrail’in sonsuza dek lanetlendiği anlamına gelmiyor, ama imansızlığından dolayı yargılandığı anlamına geliyor. Tanrı o günden beri, bugün ve her gün kendi halkını oluşturmaya devam ediyor.

İsrail üzerinden konuştuk ama bu olayda bizim için de bir şeyler olabilir mi? Kesinlikle!

Yuhanna 15:8,16 ‘Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz. Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin. ‘

Meyve vermenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz! Hem Tanrı yüceltiliyor, hem biz öğrencileri olabiliyoruz, hem de dualarımız kabul ediliyor!

Meyvelerimiz neler olabilir? Galatyalılar 5:22-23 ‘Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur.

İsa’nın tekrar geleceğini biliyoruz. O zaman ana hasadı o toplayacak. Şimdi bizler için meyve vereceğimizi göstermenin zamanıdır. Şimdi ilk meyveleri vermezsek, bu çorak olduğumuz anlamına gelir, ve ana hasatta meyvemiz olmayacağı anlamına gelir.

Hafta boyunca hayatlarımızda sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim görülsün diye dua edelim. Bu konudaki eksikliklerimizi Tanrı bize göstersin diye dua edelim. Hangileri bizde daha az? Neden? Onları nasıl geliştirebileceğimiz üzerinde düşünelim.

Markos 11:20-26 İncir Ağacından Alınacak Ders

‘Sabah erkenden incir ağacının yanından geçerlerken, ağacın kökten kurumuş olduğunu gördüler. Olayı hatırlayan Petrus, “ Rabbî , bak! Lanetlediğin incir ağacı kurumuş!” dedi. İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Tanrı’ya iman edin. Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‘Kalk, denize atıl!’ der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir. Bunun için size diyorum ki, duayla dilediğiniz her şeyi daha şimdiden almış olduğunuza inanın, dileğiniz yerine gelecektir. Kalkıp dua ettiğiniz zaman, birine karşı bir şikâyetiniz varsa onu bağışlayın ki, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlasın.”

Ağacın kurumuş olduğunu gördüler ve İsa iki şeyden bahsediyor: İmanla dua etmek ve bağışlamak. Bunlar da ilk bakışta ağaçla ilgisiz gibi görünüyor ama düşündüğümüz zaman ilgisiz olmadıklarını anlıyoruz.

İsa “Tanrı’ya iman edin” diyor çünkü eğer Tanrı’ya yürekten iman varsa, meyvesizlikle ve diğer çözülemez görünen sorunlarla uğraşılabilir. Bir dağ kadar büyük engeller ortadan kaldırılabilir çünkü güç, iman aracılığıyla Tanrı’dan geliyor.

Dua ederken doğal olarak hep bir sonuç bekleriz. Ama bunun kendi rahatlığımız için olmadığından emin olmalıyız. Ya da Tanrı’yla pazarlık olmadığından. Dualarımız kendi rahatımıza veya çıkarımıza odaklanıyorsa gerçekleşmeyecek, gerçekleşse bile kalıcı bir bereket ve esenlik vermeyecek.

Dualarımız Tanrı’nın isteğine dayanmalı. Sonucun bizim isteğimizin olacağına değil. O zaman imanla dua edebiliriz. Adeta gerçekleşmiş gibi dua edebiliriz.

Gerçek bir mucizeye tanık olmak ister misiniz? Şimdi? Bir dağı yerinden oynatamam, bir değneği yılana da çeviremem. Ama Tanrı bugün bize bunlardan daha büyük bir mucize yapabileceğimizi söylüyor. Sadece iki şey yaparak:

1) Dua konularınızı hatırlayın ve hangilerini gerçekten Tanrı’nın iradesine bıraktığınızı ve hangilerini kendi rahatlığınız için istediğinizi ayırt edin. 2) Gerçekten Tanrı’nın iradesine bıraktığınız konuda, dileğinizi şimdiden almış gibi dua edin. Ve mucizeyi görün.   

Eğer gerçekten Rab’le beraber yaşıyorsak ve hayatlarımızda O’nu hoşnut etmek birinci önceliğimizse, daha yanıtı bile gelmeden duanın karşılığını aldığımızı biliriz, çünkü zaten irademizi O’na bırakmışız demektir. Duamızda İsa’nın öğrettiği gibi “Benim değil, Senin isteğin olsun” diyorsak, dua ettiğimiz olayın sonucunda her ne olursa olsun, sonunda olacak olan şeyin zaten Tanrı’nın isteği olduğuna iman etmişiz demektir. Yani daha en başında dileğimiz gerçekleşmiş demektir.

Hastalığım iyileşmese de, finansal durumum düzelmese de, ev sahibi olamasam da, emekli olmaya hak kazanamasam da,  

Tomurcuklanmasa incir ağaçları,
Asmalar üzüm vermese,
Boşa gitse de zeytine verilen emek,
Tarlalar ürün vermese de,
Boşalsa da davar ağılları,
Sığır kalmasa da ahırlarda,
Ben yine RAB sayesinde sevineceğim,
Kurtuluşumun Tanrısı sayesinde sevinçten coşacağım.
(Habakkuk 3:17-18)

Zaten Tanrı’yı hoşnut eden meyve dolu bir hayat yaşamıyorsam, uzaktan yaprakları görünen ama yanına gittiğinizde meyvesi olmayan incir ağacı olacaksam, zaten diğer şeylerin ne anlamı var ki?

Hazinemiz göklerdedir. En büyük duamız, bu karanlık dünyada Tanrı’nın ışığının her gün daha fazla parlamasıdır. Rab’bi yüz yüze göreceğimiz o zaman geldiğinde, karşılıklı tebessüm edebilmektir.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

Son bir nokta da bağışlamadan bahsetmeliyiz. Kendi suçlarımızın bağışlanmasını istiyorsak, biz de şikayetimiz olan insanların suçlarını bağışlamalıyız. Zaten öğrettiği duada da öyle diyor değil mi?

Birçok Grekçe el yazmasında şu ifadeler de yer alıyor:

“Ama siz bağışlamazsanız, göklerdeki Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”

Belki bugün kapanış ilahisinde Rab’bin duasını okumak için iyi bir gündür. Ama şimdi dua edelim.

VAAZ 2021.01.03

Markos 10:46-52 Kör Bartimay’ın Gözleri Açılıyor

46 Sonra Eriha’ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. 47 Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı. 48 Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istediyse de o, “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.
49 İsa durdu, “Çağırın onu” dedi.
Kör adama seslenerek, “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. 
50 Adam abasını üstünden atarak ayağa fırladı ve İsa’nın yanına geldi.
51 İsa, “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu.
 Kör adam, “Rabbuni, gözlerim görsün” dedi.
52 İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. Adam o anda yeniden görmeye başladı ve yol boyunca İsa’nın ardından gitti.

Bu hikayeyi çok seviyorum çünkü Tanrı bu kısacık hikayeyle bizlere çok güzel gerçekler anlatıyor.

Adamın hayatını 3 evre olarak düşünelim.

1) İsa’yla karşılaşmadan önce: Fiziksel olarak sakat. Gözleri görmüyor. Dünyası karanlık durumda. Dilencilik yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Bu durumdaki bir insan bugün bile ne kadar zorluk yaşardı, 2000 yıl önceki bir devirde yaşayacağı zorlukları tahmin bile edemiyorum.

2) İsa’nın yakınında olduğunu duyduğu evre: Ne yaptı? Bağırdı! “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” ne demektir? A) Sen Davut Oğlu İsa’sın, Davut’un soyundan gelen Kralsın, Kurtarıcımızsın! B) Ve benim, senin tarafından kurtarılmaya ihtiyacım var! Beni kurtarabilecek güçtesin, kurtar beni!

Ama yetti mi? Hayır. Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istedi. İnsanlar onun İsa’yla buluşmasını engellemek istediler. Ama pes etti mi? Ne yaptı? “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.

İsa onu duydu ve durdu. Adamı çağırttı. Adam İsa kendisini çağırdığında abasını üzerinden atarak ayağa fırladı. Sevincini ve umudunu hayal edelim.

Sonra ona sordu: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” Sanki bilmiyormuş gibi! O sevgi doludur.

Adam: “Rabbuni, (öğretmenim) gözlerim görsün” dedi, İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. İsa Yeruşalim’e girmek üzereyken bir can daha kurtardı.

İsrail’in gözleri görüyordu ama ruhu körleşmişti. İlginç olan, Bartimay’ın gözleri kördü ama ruhu değil.

3) Kurtulan adam minnet gösterdi. Yol boyunca İsa’nın ardından gitti. Luka 18:43 Adam o anda yeniden görmeye başladı ve Tanrı’yı yücelterek İsa’nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı’ya övgüler sundu.

Son zamanlarda İsa’ya gelmek isteyen ama tereddüt eden insanlar tanıyorum. Tereddüt etmeye gerek yok, İsa Davut’un soyundan gelen Kurtarıcı’nın ta kendisidir, tek yapmak gereken, doğruluğu zaten kanıtlanmış olan bu gerçeği kabul etmek, O’nun yardımına ihtiyacımız olduğunu kabul etmektir.

İsa’ya gelmeye çalışırken engellerle karşılaşıyorsanız, yalnız değilsiniz. Engeller her zaman olacak. Tanrı’ya gelmekte ne kadar engelle karşılaşırsanız, o kadar ısrarcı olun. İlk başta Bartimay İsa’ya gelmek istediği zaman azarlandı, ama sonra İsa onu duyduğunda ve çağırdığında “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. İnsanların dedikleri değişir. İnsanlara değil, sadece İsa’ya bakın.

Bir kez O’na ihtiyacımız olduğunu kabul ettiğimiz zaman, O, aynı soruyu bize soruyor: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” O’na gelmekten korkmayalım, zayıflıklarımızı saklamaya çalışarak değil, olduğumuz gibi, zayıf ve muhtaç halimizle O’na gelebiliriz. Mükemmel olsaydık zaten O’na ihtiyacımız olmazdı.

Neticede bize ihtiyacımız olan kurtarışı veriyor ve sonrasında O’na minnet duyan hayatlar yaşıyoruz. Nasıl yaşamayalım ki?

Markos 11:1-11 İsa’nın Yeruşalim’e Girişi

11Yeruşalim’e yaklaşıp Zeytin Dağı’nın yamacındaki Beytfaci ile Beytanya’ya geldiklerinde İsa iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, “Karşınızdaki köye gidin” dedi, “Köye girer girmez, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. 3 Biri size, ‘Bunu niye yapıyorsunuz?’ derse, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var, hemen geri gönderecek’ dersiniz.”
4 Gittiler ve yol üzerinde, bir evin sokak kapısının yanında bağlı buldukları sıpayı çözdüler. 5 Orada duranlardan bazıları, “Sıpayı ne diye çözüyorsunuz?” dediler.
6 Öğrenciler İsa’nın kendilerine söylediklerini tekrarlayınca, adamlar onları rahat bıraktı. 7 Sıpayı İsa’ya getirip üzerine kendi giysilerini yaydılar. İsa sıpaya bindi. 8 Birçokları giysilerini, bazıları da çevredeki ağaçlardan kestikleri dalları yola serdiler. 9 Önden gidenler ve arkadan gelenler şöyle bağırıyorlardı:
“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
10 Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”
11 İsa Yeruşalim’e varınca tapınağa gitti, her tarafı gözden geçirdi. Sonra vakit ilerlemiş olduğundan Onikiler’le birlikte Beytanya’ya döndü.

Bu bölümden itibaren olayın seyri gerçekten değişiyor. Bu bölüme kadar, yani Markos 1. bölümden 11. bölüme kadar olan 10 bölümde, Vaftizci Yahya’dan, İsa’nın Yeruşalim’e girişine dek olan bütün hizmeti anlatılıyor. Ama 11. bölümden 16. bölümün sonuna yani Markos kitabının sonuna kadar, sadece son 1 haftayı anlatıyor. Yani bundan sonraki 6 bölüm, İsa’nın bedendeki son 1 haftasıdır.

Çok detaya girmeyeceğim ama İsa’nın öğrencilerden iki tanesini önceden gönderdiğini ve her olacak şeyi nasıl bildiğini görebiliyoruz. İsa’nın öğrencileri daha göndermeden önce onlara söylediği şeyler, öğrenciler yoldayken tam olarak gerçekleşti.

Ve İsa, daha önce üzerine hiç kimsenin binmediği bir sıpanın üzerinde, Yeruşalim girişinde halk tarafından Kral ve Mesih olarak karşılandı!

Zekeriya 9:9 Ey Siyon kızı, sevinçle coş!
Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı!
İşte kralın!
O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğe, evet, sıpaya,
Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!

Bu bölümde sadece, halkın bağırışına birlikte kulak verelim istiyorum: (slayt)

“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”

Buradan geliyor: (İlk bakışta benzemese de):

Mezmur 118:25-26 Ne olur, ya RAB, kurtar bizi,
Ne olur, başarılı kıl bizi!
Kutsansın RAB’bin adıyla gelen!
Kutsuyoruz sizi RAB’bin evinden.

İbranice: hosa’ na Grekçe: hosanna Türkçe: hozana
Anlamı: Haydi kurtar! — Şimdi kurtar!

İbranicede 2 kelime ama Grekçeye ve Türkçeye tek kelime olarak geçmiş. Bizler “hamdolsun” anlamında da kullanıyoruz ama orijinal anlamı yukarıdaki şekildedir.

Yahudiler Musa’nın zamanından itibaren Çardak bayramı kutladılar. Çardak Bayramı Tanrı’nın sağladığı kurtuluşu hatırlatan bir bayramdır. Çardak bayramında ilk 6 gün, günde bir kez Mezmur 118:25 okudular. Bayramın 7. günü ise yedi kez okudular. Yani “Hozana” dediler. Ve bu mezmuru her okuduklarında, yapraklar ve dallar salladılar.

Her bayram bunu yaptılar ve bir süre sonra bu mezmur, artık onlar için, Mesih’in geleceğini ifade etmeye başladı.

Bu yüzden İsa sıpa üzerinde Yeruşalim’e girerken halk, Mezmur 118:25-26’yı söyleyerek ve çevredeki ağaçlardan kestikleri dallarla onu karşıladı. Bunun temsilini her Çardak Bayramında yapıyorlardı ve yüzyıllarca yaptıkları o temsil şimdi, önlerinde etten kemikten vücut almıştı. Tanrı’nın yüzyıllar öncesinden söylediği söz, işte önlerinde duruyordu.

Bu bize ne anlatıyor? Orada bulunan herkes, İsa’yı beklenen Kral ve beklenen Mesih olarak karşıladı.

Bu imanla ne yaptıkları konusu, başka bir konudur. Rab dilerse gelecek haftalarda hepsine bakacağız.

Bugünlük şu kadarını söyleyebiliriz ki, İsa’yı o gün Yeruşalim’de karşılayan halkın söylediği sözler, hayatımızda gerçekleşti ve gerçekleşiyor.

İsa gerçekten de beklenen Mesih ve beklenen Kral’dır, görkemli tahtında Egemenliğini sürecek. O’na övgüler olsun!

(Melek Meryem’e diyor) Luka 1:32-33 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.

Vahiy 11:15 Yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu:
“Dünyanın egemenliği
Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu.
O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.”

Mesih’e ve Kral’a sonsuza dek övgüler olsun!

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.