VAAZ 2021.07.04

MEZMUR 90

Giriş

Özellikle son yıllarda kendimde ve hemen hemen bütün tanıdığım insanlarda şunu gözlemliyorum: Hayatlarımızda genel olarak en çok zorlandığımız konulardan bazıları zamanlama ve zaman yönetimidir.

  • Mesela arkadaş buluşmalarına birkaç dakika önceden gitmek bazı insanlar için çok zor olabiliyor. Bir tanıdığım hiç istisnasız her buluşmaya en az 15-20 dakika geç gelir.
  • Doktor randevusuna gittiğinizde kapıda beklerden, içerideki hasta çıktığında ve ekranda tam sizin adınız yandığında birisi sizden önce doktorun odasına atlayıp: “Benim randevum 15 dakika önceydi, benim girmem gerekiyor” deyip kapıyı yüzünüze kapatıverir.
  • Ya da kredi taksitinizi sadece üç gün geç ödersiniz ama bir bakarsınız ki sizden gecikme bedeli talep edilir. Ayrıca kredi notunuz düşer.

Belki bunların ufak meseleler olduğunu, çok da önemli olmadığını düşünüyoruzdur ama aslında buluşmaya geç kalarak bir arkadaşımızı 15-20 dakika bekletiyor, hastaneye geç giderek doktor-hasta düzenini bozuyor ve zamanında ödenmemiş kredi için ceza ödüyoruz. Zamanlama ve zaman yönetimi konusuna dikkat etmeliyiz ve bunu kendimize bir disiplin olarak kazandırmalıyız. Çünkü zamana dikkat etmek Hristiyanlar için bir erdemdir.

Genel bilgi

Bugün işte bu erdemi bize anlatan bir Mezmur’a bakacağız. 90. Mezmur. Bu Mezmur bizlere zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, hepimizin bir gün öleceğini ve bu yüzden zamanımızı iyi bir şekilde kullanmamızın ve değerlendirmemizin ne kadar önemli olduğunu anlatacak. Zaten bu sebepten olsa gerek ki, 90. Mezmur genellikle Hristiyan cenazelerinde kullanılıyor.

Bu Mezmur Davut değil, Musa tarafından yazılmış. Esasında Musa’nın Tanrı’ya ettiği bir duadır. Mezmur’un içeriğine baktığımızda, Musa’nın bu duayı Tanrı’ya İsrail çölde dolaşırken ettiğini tahmin edebiliyoruz. Kenan ülkesini ele geçirmeden önce orayı araştırmak için giden casuslar geri döndüğünde, Yeşu ve Kalev haricindekiler Tanrı’ya güvenmemiş, Kenan ülkesinde yaşayanlardan korkmuş ve halkı da korkutmuştu. Böylelikle İsrail imansızlığa sürüklenmişti. Bunun sonucunda Tanrı, Kenan’ı araştırmak için harcanan 40 günün her bir günü için bir yıl İsrail’e ceza vermişti. O nesil Kenan diyarını göremeyecekti. Çölde dolaşıyor ve gün ve gün ölüyorlardı. İşte Musa böyle bir ortamda bu duayı etti. Böyle bir ortamda onun yüreğinden neler geçtiğine bakalım.

5 paragraf şeklinde anlatım

            (1-2) ‘Ya Rab, barınak oldun bize Kuşaklar boyunca. Dağlar var olmadan, Daha evreni ve dünyayı yaratmadan, Öncesizlikten sonsuzluğa dek Tanrı sensin. ‘

Tanrı adamı Musa, duasına Tanrı’ya övgüyle başladı. Birçok Tanrı adamı duasına önce Tanrı’yı överek başlar. Rabbimiz kuşaklar boyunca bizlere barınak olmuştur, olmaya da devam edecektir. Birkaç hafta önce okuduğumuz 91. Mezmur’un girişinde şöyle diyordu: “Yüceler Yücesi’nin barınağında oturan, Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınır.” Amin! O sonsuzdur, daha evren bile yaratılmadan önce de Tanrı O’ydu ve sonsuzluk boyunca da öyle olacak. Yüceltilmeye layık bir Tanrı’mız vardır.

            (3-6) ‘İnsanı toprağa döndürürsün, “Ey insanoğulları, toprağa dönün!” diyerek. Çünkü senin gözünde bin yıl Geçmiş bir gün, dün gibi, Bir gece nöbeti gibidir. İnsanları bir düş gibi siler, süpürürsün, Sabah biten ot misali: Sabah filizlenir, büyür, Akşam solar, kurur. ‘

Musa sonsuz olan Tanrı’dan bahsedip O’nu övdükten hemen sonra, insanın sonundan, toprağa döneceğinden bahsediyor. Yani Tanrı’nın sonsuzluğuyla, insanın yaşamının ne kadar kısa olduğunu karşılaştırıyor. Sonsuz Tanrı için, insanın ömrü belki bizim anlayacağımız ifadeyle bir an parçası kadar kısadır. Bize göre bin yıllık bir süreyi Tanrı’nın gözünde bir gece nöbetine benzeterek aradaki farka dikkat çekiyor.

Bir rüyaya benzetiyor. İnsan uykuya dalar, uyur, uyanır ama ne kadar zaman geçtiğinin farkına varmaz. Ve de sabah biten bir ota benzetiyor. Sabahtan akşama kadar süren kısacık bir ömrü olan bir ota. İşte insan ömrü bu kadar kısadır ve ne olduğunu bile anlayamadan hızla akıp geçer.

            (7-10) ‘Eriyip bitiyoruz senin öfkenden, Kızgınlığından dehşete düşüyoruz. Suçlarımızı önüne, Gizli günahlarımızı yüzünün ışığına çıkardın. Gazabından kısalıyor günlerimiz, Bir soluk gibi tükeniyor yıllarımız. Ömrümüz yetmiş yıl sürüyor, Bilemedin seksen, o da sağlıklıysak; En güzel yıllar da zahmetle, kederle geçiyor, Çabucak bitiyor, uçup gidiyoruz. ‘

Genel olarak konuşacak olursak, ölüm, günahın sonucunda hayatımıza girmiş olan acı bir gerçektir. İlk yaratılışta ölüm yoktu. Ama bu Mezmur özelinde bakarsak, Musa burada bahsettiği ölümün neden başlarına geldiğinin farkında görünüyor. Girişte bahsettiğimiz gibi, Kenan ülkesinin sınırındaki imansızlık ve böylelikle Tanrı’yı öfkelendirmeleri sonucunda… O nesil tümüyle ölecek ve vaat edilmiş toprakları göremeyecekti.

Ömürlerinin çok hızlı bir şekilde geçtiğini, eğer sağlık varsa bile en fazla yetmiş veya seksen yıl yaşadıklarını söylüyor. Güzel yıllar bile zahmetle ve kederle geçiyor diyor. Aslında bugün de benzerdir. Gençlik yıllarımız çok hızlı geçiyor. Yaş ilerleyince de tam rahata ereceğiz derken bu sefer de hastalıklar kapımızı çalıyor. Genellikle, gençken hayatı yaşamak için enerjimiz oluyor ama zamanımız olmuyor. Yaşlanınca da zamanımız oluyor ama bu sefer enerjimiz olmuyor.

            (11-12) ‘Kim bilir gazabının gücünü? Çünkü öfken sana duyulan korku kadar güçlüdür. Bu yüzden günlerimizi saymayı bize öğret ki, Bilgelik kazanalım. ‘

Türkçe’de “huşu” denen bir kavram vardır. TDK’ya göre “Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma” anlamını karşılar. Bu ayetleri okuduğumda Musa’nın Tanrı’ya huşu içinde baktığını hissediyorum. Musa Tanrı’dan hayati öneme sahip bir istekte bulunuyor: Günlerimizi saymayı öğret ki, bilgelik kazanalım diyor. Yani “Sen yüce bir Tanrı’sın, bizimle ilgileniyorsun. Ömrümüz kısa. Hızlıca ve zorluklarla geçiyor. Bize bu kısa, hızlı ve zorlu geçen zamanımızı nasıl yaşamamız gerektiğini öğret. Bilgelik ver.” Harika bir dua!

            (13-17) ‘Vazgeç, ya RAB ! Öfken ne zamana dek sürecek? Acı kullarına! Sabah bizi sevginle doyur, Ömrümüz boyunca sevinçle haykıralım. Kaç gün bizi sıkıntıya soktunsa, Kaç yıl çile çektirdinse, O kadar sevindir bizi. Yaptıkların kullarına, Görkemin onların çocuklarına görünsün. Tanrımız Rab bizden hoşnut kalsın. Ellerimizin emeğini boşa çıkarma. Evet, ellerimizin emeğini boşa çıkarma.’

Musa bahsettiğimiz sıkıntılardan dolayı Tanrı’dan kendilerine merhamet göstermesini diliyor. Öfkesini sona erdirip yeniden sevgiyle onlara bakması için yakarıyor. Çünkü biliyor ki Tanrı’nın sevgisi dışında onlara esenlik verebilecek başka hiçbir şey yoktur.

Bana her zaman ilginç gelen bir istekte bulunuyor: Sıkıntıda oldukları gün sayısı kadar sevinç içinde olmak. Tanrı’nın yargısı altında gerçekten zor zamanlar geçiriyorlardı, bu açıdan tabii ki çok anlaşılabilir bir istek. Musa kendisinin ve tüm İsraillilerin, ömürlerinin geri kalan kısımlarında sevinç içinde olmalarını istiyor.

Duasının sonunda da son isteğini bildiriyor. Tanrı’dan, kendilerinden hoşnut kalmasını ve ellerinin emeğini boşa çıkarmamasını istiyor.  

Mesaj (Mezmur’un mesajından İsa’nın zaferine)

Şimdi iki konudan bahsedeceğim. Bunlardan birincisi, bu Mezmur’dan öğrendiğimiz gerçekler ve de Musa’nın Tanrı’dan “günlerimizi saymayı öğretmesini” istemesi ve böylece “bilgelik” dilemesi. Gerçekten de en fazla aşağı yukarı 70-80 yıl yaşayacağız. Bu ömrümüz çok çabuk ve zorluklar içerisinde geçecek. Bu 70-80 yıl, Tanrı’nın sonsuzluğuyla kıyaslanamaz bile. O sonsuzdur. Bu ömür, aynı zamanda, fiziksel olarak öldükten sonra geçireceğimiz sonsuzlukla da kıyaslanamaz. Bu ömürde aldığımız ve alacağımız kararlar, sonsuz yaşamımızı etkileyebilir. Bu yaşamımızda hangi kararları aldığımız ve elimizde olan sınırlı zamanı nasıl geçirdiğimiz, Tanrı için çok önemli. Musa gibi, bu konuda dua etmeliyiz ki Tanrı bize bilgelik versin. Tanrı’yla birlikte, Tanrı sevgisiyle, kardeşlerimize ve çevremize yardım ederek, Rabbin çocuklarına yaraşır, kutsal yaşamlar sürmemiz Tanrı için çok önemli ve zaten O’nun isteğidir.

Bahsetmek istediğim ikinci konu ise, bu Mezmur belirli bir zaman diliminde ve o zamanın şartlarına özel olarak yazıldığı için, Tanrı’nın yargısı altında, ölmekte olanların ruh haliyle ve doğal olarak biraz karamsar ve umutsuz bir açıdan yazılmış. Çünkü Musa’nın ve İsrail’in o anki durumu onu gerektiriyordu. Ama bu Mezmur’un yazıldığı tarihten bugüne kadar olan zaman dilimi içinde çok önemli bir şey gerçekleşti.

  • “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Yuhanna 3:16
  • “Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” 1. Korintliler 15:3
  • “Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, “İmanla aklanan yaşayacaktır.”” Romalılar 1:17
  • “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.” Yuhanna 1:12
  • “İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi.” Romalılar 4:25
  • “Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.” Romalılar 8:25
  • “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” 1. Korintliler 15:55

Tanrı, Oğlu İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi. İsa, çarmıh üzerinde insanların günahının bedeli olan ölüm cezasını ödedi ve bizi Tanrı’yla barıştırdı. Öldü ama mezar onu tutamadı, 3. gün ölümden dirilerek ölümü de yendi. Sadece buna iman ederek, Tanrı’nın gözünde aklanabiliyoruz. Sadece İsa’ya gerçekte olduğu kişi olarak iman ederek, bizler de Tanrı’nın çocukları olabiliyoruz. Ölüm yenildi, zafer kazanıldı. Karamsarlık gitti, umut geldi.

Yani o dönemde bu duayı eden Musa’dan farklı olarak, biz bugün İsa aracılığıyla karamsarlıktan umuda, yenilgiden zafere geçmiş bulunmaktayız. Zamanı bunun bilincinde kullanmalıyız, O’nun istediği şekilde.

Zamanlama ve zaman yönetimini doğru yapabilmek bir Hristiyan erdemidir. Vaazın başında buluşmalarımıza ve doktor randevularına vaktinde gitmenin ve ödemeleri son güne bırakmamanın öneminden bahsetmiştik. Bugün şunu hatırlatmak isterim ki, şimdi bilmediğimiz ama çok da uzak olmayan bir zamanda, hayatımızın en önemli randevusu gerçekleşecek. Evet, Mesih bize “Gel” diyecek ve O’nun istediği zamanda O’nun yanında olacağız.

Şimdi diyebilirsiniz ki: “Bu konuda endişelenmeye gerek yok, nasılsa O “Gel” dediğinde gideceğiz yani geç kalmamız mümkün değil.” Böyle düşünen varsa, bu konuda tekrar düşünmeye teşvik ediyorum. Çünkü Mesih’e iman ederek kurtulduysak, randevu gününde O’nun yanında olacağız elbette, ama o demişti ki: “Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz” Yuhanna 14:15. O’nu ne kadar seviyoruz?

Bu ömürde O’na sevgimizi gösterebiliyorsak geç kalmayız, ama sevgimizi gösteremiyorsak O’nun yanına gittiğimizde geç kalmış oluruz çünkü gidip de pişman olan ama geri gelebilen kimse yok. İşte bu yüzden hala zaman varken, o zamanı iyi kullanmak bir Hristiyan erdemidir ve aynı sebepten, bu ömrümüzde O’nu sevdiğimizi iman ve eylemle O’na ve tüm insanlara gösterdiğimizden, zamanı bunun için kullandığımızdan emin olmalıyız. Tanrı için yaşadığımızdan emin olmalıyız.

Dua edelim.

VAAZ 2021.06.27

2. TARİHLER 26

Uzziya hakkında genel bilgi

            Uzziya ne demek?

  • “Yahve benim gücümdür” (Kutsal Kitap Sözlüğü), (Azarya diye de geçiyor – 2. Krallar 14:21-22, 15:1-7).

            Krallığı hakkında genel bilgiler

  • (1,3) Babası: Kral Amatsya, annesi: Yeruşalimli Yekolya.
  • (1,3) Yahuda halkı onu kral yaptığında 16 yaşında.
  • (3) 52 yıl boyunca krallık yaptı (demek ki 68 yaşında öldü).
  • (4) Hayatı 2 bölüme ayrılıyor. İlk bölümünde Rab’bin gözünde doğru olanı yaptı. Babası Amatsya da Rab’bin gözünde doğru olanı yapmıştı.
  • (5) Zekeriya isimli bir kişi (bildiğimiz peygamber Zekeriya değil) ona Tanrı korkusunu öğretiyordu ve bu günlerde Uzziya Tanrı’ya yöneldi.
  • (8,15) Hayatının ilk bölümünde giderek güçlendi, ünü Mısır’a ve uzaklara kadar yayıldı.

Yükselişi- hayatının 1. bölümü   

            Bu zamanlarda hangi başarıları elde etti?

  • (2) Eylat Kenti’ni onarıp Yahuda topraklarına kattı.
  • (6) Filistlilere savaş açtı. Gat, Yavne ve Aşdot’un surlarını yıktırdı (Filist kentleri). Ardından Aşdot yakınlarında ve Filist bölgesinde kentler kurdu.
  • (8) Ammonlular Uzziya’ya haraç vermeye başladılar.
  • (9) Yeruşalim’de Köşe Kapısı, Dere Kapısı ve surun köşesi üzerinde kuleler kurup bunları sağlamlaştırdı.
  • (10) Şefela’da ve ovada çok sayıda hayvanı vardı. Kırda gözetleme kuleleri yaptırdı ve birçok sarnıç açtırdı.
  • (10) Toprağı da severdi, verimli toprakları, ırgatları ve bağcıları vardı.
  • (14) Bütün ordusu için kalkan, mızrak, miğfer, zırh, yay, sapan taşı sağladı.
  • (15a) Yeruşalim’de becerikli adamlarca tasarlanmış gereçler yaptırdı. Okları, büyük taşları fırlatmak için bu gereçleri kulelere ve köşelere yerleştirdi.

Kimler yardım etti?

  • (5) Rab’be yöneldiği sürece Rab onu başarılı kıldı.
  • (7) Filistlilere, Gur-Baal’da yaşayan Araplara ve Meunlular’a karşı Tanrı ona yardım etti.
  • (11-13) Savaşa hazır bir ordusu vardı. Sayım sonuçlarına göre yiğit savaşçıları yöneten 2.600 tane boy başı vardı. Bu boy başlarının komutasında ise krala yardım etmek için düşmanla yiğitçe savaşmaya hazır 307.500 askerden oluşan bir ordu vardı.
  • (15b) Ünü çok uzaklara yayıldı çünkü gördüğü olağanüstü yardım sayesinde büyük güce kavuştu.

Düşüşü- hayatının 2. bölümü

            Ne yaptı ve Tanrı bunu nasıl algıladı?

  • (16) Buhur sunağı üzerinde buhur yakmak için Rab’bin tapınağına girdi.
  • (16) Çok güçlenmişti ve kendisini yıkıma sürükleyecek bir gurura kapıldı.
  • (16) Tanrı’sı Rab’be ihanet etti. Tanrı’ya göre bu bir ihanetti.
  • (17) Uzziya’nın ardından Kahin Azarya ve yanında yürekli 80 kahin de onun ardından tapınağa girdi.
  • (18) Krala karşı çıktılar. Çünkü bunu yapmaya hakkı yoktu.
  • (18) Kahinlere göre Uzziya Rab’be ihanet etti ve karşılığında Rab Tanrı’nın onu onurlandırmayacağını söyledi.

            Neden yaptı? (“Tanrı neden yaptı” için “Uzziya neden yaptı”ya bakalım)

  • (16) Kendini gerçekte olduğundan daha önemli gördü. Bu güce Tanrı’nın, kahinlerin, ordunun ve tüm yardımcılarının olağanüstü yardımları sayesinde kavuşmuştu. Tek başına değil. Ama sonra güçlenince Tanrı dahil tüm yardımcılarını yok saydı. Gururlandı. Başarıyı ve onuru kendisi üstlendi. Gerçekte buhur sunma yetkisi yoktu, o görev kutsanmış kahinlere aitti ve bu yetki alanlarını Tanrı belirlemişti. Tanrı’nın belirlediği yetki alanını aştı.
  • (16) Aynı zamanda Tanrı’nın neyden hoşnut olup olmayacağını düşünüp danışmadan, tahmin ederek davrandı. Tapınakta buhur sunabileceğini ve Tanrı’nın hoşnut olabileceğini varsaydı. Halbuki o davranışı gerçekleştirmeden önce durup düşünmeliydi. Emin olamasa bile Tanrı’ya veya kahinlere danışarak hareket edebilirdi.
  • (16,18) Bunları yapmadı, Tanrı bunu kendisine ihanet saydı ve kral Uzziya’dan onurunu geri aldı.

Tanrı ne yaptı?

  • (19) Uzziya bu sırada kahinlere öfkelendi.
  • (19) Anında deri hastalığına yakalandı.
  • (20) Onu hemen dışarı çıkardılar (ki hastalandığını fark ettiğinde kendisi de çıkmak istedi).
  • (21) Kral Uzziya ölene kadar bu hastalıktan kurtulamadı. Ölene kadar ayrı bir evde yaşadı, sarayı ve ülke halkını kralın oğlu olan Yotam yönetti.
  • (21) Bu gururlu girişi, onun Rab’bin tapınağına son girişi oldu, ömrünün geri kalan kısmında bir daha tapınağa giremedi.

Tanrı’nın karakteri

  • Rab’be kendi isteğimiz herhangi bir yolla değil, sadece O’nun istediği yolla gelebiliriz. Tanrı böyle istiyor. O yol nedir?
    • İsa ile – Daha Rab’bi tanıma aşamasındayken bile, sonsuz yaşama nasıl kavuşabileceğimiz konusunda kendi fikirlerimiz vardır. Ama bunlar ne derece doğrudur? Mesela, iyi bir insan olarak sonsuz yaşama kavuşabileceğimizi düşünürüz (“Dinler aynıdır, hepsi aynı yola çıkar, yeter ki iyi bir insan ol” derler, ama öyle midir?). “Güzel vicdan olursa iyi ahlak sahibi olunur ve iyilikler yaparak sonsuz yaşama kavuşulabilir” derler. Ama vicdan gerçekten böyle mi işler? Gerçek nedir? Yuhanna 3:36 Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul’un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. Gerçek budur. Göksel Babamıza sadece O’nun istediği şekilde gelebiliriz, yani Oğlu İsa aracılığıyla. Bu bir lütuftur, bunu kazanmaya çalışmak aslında Babamıza bunu kendimizin yapabileceğini söylemek, O’nun yardımını reddetmek ve bu lütfa gerek olmadığını söylemek demektir. Uzziya örneğinde gördüğümüz gibi, Tanrı kendi istediği yolun dışında bir yolla O’na gelmemizden hiç hoşnut olmuyor. Zaten kabul de etmiyor. Benzer şekilde neden Habil’in sunusunu kabul etti ama Kain’in sunusunu etmedi?
    • Ayrıca itaat ile – İtaat alçak gönüllü olmaktır. Göksel Babamız kendisini Kutsal Kitap’ta tanıttı. O’nu tanımak için bu kitabı okuyabilir ve neyden hoşnut olup neyden olmadığını öğrenebiliriz. Sonra Kutsal Ruh’a izin verirsek hayatımızı buna göre şekillendirebiliriz. Tanrı’yı hoşnut etmenin en büyük yolu da O’nun sözüne itaat etmektir. Tanrı’nın neyden hoşlanacağını bilmeden, sadece kendi varsayımlarımızla hareket etmek felaket getirir. Tanrı’nın neyden hoşlanıp hoşlanmayacağını varsayamayız. Bunları bilmeli ve bilerek yapmalı veya yapmamalıyız. “Bu parayı şu şekilde kullanırsam Tanrı hoşnut olur mu? Bu işte çalışacak olmam Babayı onurlandırır mı? Aldığım bu araba ile kiliseye hizmet edebilir miyim? Bu hafta bu kişiyle irtibat kurmamı Tanrı istiyor mu? Tanrı kilisemizde hangi hizmetleri yapmamızı istiyor? Gelecek ay Maraş’a gidelim mi? Tanrı kilisemizin vakıf çatısı altında olmasını istiyor mu?” Kendi gerçeğimize göre değil, Tanrı’nın gerçeğine göre hareket edeceğiz. Gururlanmadan yaşamalıyız çünkü bugüne kadar başardığımız ve sahip olduğumuz her ne varsa onları bize Babamız sağladı. Kendimiz sağlamadık. Emek vermiş olabiliriz ama her şeyi sağlayan Tanrı’dır.
  • Sağlıklı yaşam örneği
    • Alanlarında uzman doktorların tavsiyelerine uymasak da bir şekilde yaşayabiliriz ama uyarsak yaşam kalitemiz yükselir. Su, şeker, palm… Bunun gibi, Babamızın buyruklarına uymak yaşam kalitemizi yükseltir. Aksi taktirde kurtuluşumuzu kaybetmeyiz belki ama sığ ve bereketsiz bir yaşamımız olur.
    • Kral Uzziya Rab korkusunu hatırladıkça Rab’be bağlı kaldı ve Rab’be bağlı kaldıkça Rab onu başarılı kıldı. Kutsama aldı, yardım aldı. Gururlanıp Rab’be ihanet edince ise ona verdiği onuru ondan geri aldı. Ruhsal çöküşe ve Rab’bin yargısına uğradı.
    • Hayatımızın geri kalanını nasıl yaşamak istiyoruz? Hangisini seçeceğiz? Tanrı’ya güvenip O’nu izlemeyi mi, yoksa kendi yolumuzdan gitmeyi mi?

VAAZ 2021.06.06

1. Bir Hikaye

Adamın biri babasına karşı isyan eder ve evini terk etmek zorunda kalır. Uzun süre yabancı topraklarda, yabancıların yanında çok ağır şartlarda ve karın tokluğuna çalışır. Yıllar geçtikten sonra adam artık o kadar yorulmuştur ve sıkılmıştır ki, “bir mucize olsa da bu yabancı ülkeden ve yabancıların elinden kurtulsam” diye düşünür. O anda bir mucize olur ve oralı olmayan başka bir yabancı ona gelir. Bu yabancı, aslında genç adamın babası tarafından görevlendirilmiştir. Görevi, babanın oğlunu bulmak ve ona geri getirmektir

Genç adam buna çok sevinir ve hiç zaman kaybetmeden beraber tekneyle yola koyulurlar. Ama merhametsiz yabancılar onun öyle kolayca oradan ayrılmasına izin vermeyecektir. Peşlerine düşerler, fakat yakalayamazlar. Her ne zaman birileri onlara yaklaşsa, bir mucize olur ve tekneleri savrulur. Bir şekilde peşlerine takılanları atlatırlar ama çözülmesi gereken başka sorunlar vardır. Mesela açlık gibi. Ama ne zaman karınları acıksa, başka bir mucize olur ve her gün yemek saatinde oradan geçen bir balık sürüsüne rastlarlar ve onlardan istedikleri kadar alıp karınlarını doyururlar. Buna rağmen sorunlar bitmeyecektir. Bu sefer de fırtınalarla karşılaşırlar ama yine başka mucizeler olur, bir şekilde rüzgardan ve dalgalardan her defasında sağ çıkarlar.

Bu durum bir süre daha devam eder, oğul artık iyice sıkılmıştır ve söylenmeye başlar. Adama söylenir: “Beni bu denizde vurulayım, açlıktan öleyim ya da fırtınada boğulayım diye mi yola çıkardın? Bu denizden ve içindeki balıklardan tiksiniyorum artık! Bu denizde öleceğim ve asla eve dönemeyeceğim!” Ve hastalanır. Yanındaki, genç adamın babası tarafından görevlendirilen yaşlı adam ise olup biteni izlemektedir. Genç adamın isyanlarına dayanamayan görevli, adama sakin olmasını, panik yapmamasını söyler. Genç adama şöyle der: “Ölmeyeceksin, yaşayacaksın! Bu zorluklardan geçip evine sağ salim varacaksın. Merak etme.” Cebinden bir pusula çıkarır. “Bak, bu pusulayı görüyor musun? Bunu baban verdi. Tek yapmamız gereken şey bu pusulaya bakmak ve onun gösterdiği yöne doğru ilerlemek.”

Bunun üzerine genç adam sakinleşir, morali yerine gelir, hatta iyileşir. Pusulanın gösterdiği doğru yöne doğru sabırla ilerlerler ve sonunda eve sağ salim ulaşırlar. Baba oğul birbirlerine sevgiyle sarılırlar. Genç adam bu maceradan çok önemli dersler çıkarmıştır. En başta babasına isyan ettiği için pişmandır ve babasının onu ne kadar çok sevdiğini artık biliyordur. Eve dönmesi için aslında kendisinin bir şey yapması gerekmediğini, ama babasının zaten gerekli her şeyi sağladığını öğrenmiştir. Tek yapması gereken, babasının gönderdiği o pusulaya bakmak ve o yöne doğru gitmektir. Her türlü sıkıntıda babasının aslında onun yanında olduğunu ve onu korumak istediğini artık anlamıştır.  

2. Vaazın Mesajı

Bu hikayedeki genç adam gibi, bizi seven ve eve dönmemize yardım eden bir Göksel Babamız var. Bizi çok sevdiğini biliyoruz. Eve dönmemiz için aslında bizim bir şey yapmamız gerekmiyor, ama babamız bunun için gerekli her şeyi zaten bizim için sağlamıştır. Bizlere düşen tek şey ise o pusulaya bakmak ve doğru yöne gitmektir. Babamız her türlü sıkıntıda bizim yanımızdadır ve bizi korumak ister.

3. İsrailliler ve Tunç Yılan

Bir dönem İsrailliler Mısır’da köle olarak yaşadılar. Mısırlılar onları büyük angaryalara koştu, onların elinden büyük eziyet çektiler. Ama feryatları Tanrı’ya ulaştı ve Tanrı Musa aracılığıyla ve onun önderliğinde halkını Mısır’dan çıkardı. Firavunu ikna etmek için büyük mucizeler yaptı. Mısır’dan çıktıktan sonra takip edildiler ama Tanrı onları takip eden Mısırlıları denizde boğdu. Yollarını bulamadıklarında onlara gündüz bulutlarla ve gece ateşlerle onlara yol gösterdi. Halk çölde acıktığında onlara yerden ekmek bitirdi ve susadığında onlara kayalardan su sağladı. Tanrı, halkı İsrail’i çocuğu gibi gördü ve bir babanın oğluna baktığı gibi onlara baktı.

Sonra bir gün, vaat edilen topraklara doğru ilerlerken halkın sabrı tükendi. Hem Tanrı’ya hem de Musa’ya karşı şu kelimelerle söylendiler: “Çölde ölelim diye mi bizi Mısır’dan çıkardınız? Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!” (Sayım 21:5). Bunun üzerine halkın arasına zehirli yılanlar geldi. Bu yılanların ısırdığı kişiler ölüyordu. Birçok kişi öldü. Halk Musa’ya geldi ve ondan şöyle bir istekte bulundu: “RAB’den ve senden yakınmakla günah işledik. Yalvar da, RAB aramızdan yılanları kaldırsın” (Sayım 21:7). Musa halkı dinleyip Tanrı’ya yalvardı. Sonucunda ne mi oldu? “RAB Musa’ya, “Bir yılan yap ve onu bir direğin üzerine koy. Isırılan herkes ona bakınca yaşayacaktır” dedi. Böylece Musa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koydu. Yılan tarafından ısırılan kişiler tunç yılana bakınca yaşadı.” (Sayım 21:8-9).

Tanrı neden halkı iyileştirebileceği birçok yol varken böyle bir seçeneği tercih etti? Öncelikle, sorun neydi? İsrailliler kendileri için büyük mucizeler gösteren ve onlarla bir babanın çocuğuyla ilgilendiği gibi ilgilenen Tanrı’nın yaptıklarını unuttular. Unuttular derken, belki olayların oluşunu hatırlıyorlardı ya da duymuşlardı ama o olayların ardında yatan Tanrı’nın sevgisini ve büyüklüğünü hatırlamıyorlardı.

Evet bu yolculuk herhangi birimiz için çok çetin olurdu. Ama onlar o kadar uzun süre ve art arda gelen zorluklarla karşılaştılar ki, odak noktaları artık zorlukların büyüklüğü olmuştu, Tanrı’nın sevgisini ve büyüklüğünü ise hatırlayan pek kalmamıştı.

Asıl sorun, Tanrı’ya bakmayı unutmuş olmalarıydı. Tanrı da onlara bir hatırlatma yaptı. Sizi yılan mı ısırdı? Yılanlardan kaçmaya çalışmanın bir faydası yok, sadece Tanrı’ya bakın. Zorluklar etrafınızı mı sardı? Onlardan kaçmaya çalışmayın, sadece Tanrı’ya bakın. Hedefinizi hatırlayın.

İsraillerin hedefi, Tanrı’nın onları götürmek istediği yere varmaktı. Tanrı bunu yapacak güce sahip olduğunu zaten ispatlamıştı ama onlar problemlere odaklandılar. Sizin hedefiniz nedir? Nereye varmak istiyorsunuz?

4. İsa ve Nikodim

Varmak istediğiniz yer Tanrı’nın Egemenliği mi? Oraya nasıl varabileceğinizi biliyor musunuz? İsa, kendisine hayranlıkla gelen Ferisi mezhebine bağlı olan Yahudi önder Nikodim’e şöyle dediğinde Nikodim çok şaşırdı: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ni göremez.” (Yuh. 3:3). Şaşkın Nikodim, “Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?” diye sordu (Yuh.3:4). Fiziksel düşünüyordu, aynı bugün “İsa Tanrı’nın Oğludur” dediğimizde birçok insanın fiziksel düşündüğü gibi.

İsa şöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ne giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘Yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan herkes böyledir” (Yuh. 3:5-8).

Nikodim’in şaşkınlığı devam ediyordu. “Bunlar nasıl olabilir?” diye sordu (Yuh. 3:9). O zaman “İsa ona şöyle yanıt verdi: “Sen İsrail’in öğretmeni olduğun halde bunları anlamıyor musun? Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz. Sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz. Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız? Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, O’na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuh 3:10-15). Amin.

Ve İsa yukarı kaldırıldı, Pavlus diyor ki: Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi (1. Korintliler 15:3-4).

5. Sonuç

Sevgili kardeşlerim ve büyüklerim, biz Babasıyla tartışan ve evini terk etmek zorunda kalanlarız. Biz Babamızın bütün korumasına rağmen zaman zaman bunun değerini unutan ve isyan eden, dik başlı evlatlarız. Başlangıçta Babamızla yola çıkan ama sonra zorluk seviyesi yükseldikçe O’nun geçmişte bizim için yaptıklarını unutan kişileriz. Zaman zaman bize sağladığı her şeye rağmen, gözleri kör olanlarız.

“Ne yaptı ki” deriz, “Neyimiz var ki” deriz. Biz, O’na bakmayı unutanlarız. Bu yüzden hep kafamız karışıyor. Biz, hikayedeki, sıkıntıda söylenen genç adamız. Biz, Tanrı’nın sağladığı yiyeceklerden tiksinen İsraillileriz. Biz, hayranlıkla İsa’nın yanına gelen, ama söylediklerini anlamayan Nikodim’iz.

Çoğu zaman “Benim ne yapmam gerekiyor” diye soruyoruz. Tek yapmamız gereken, cebimizdeki pusulayı çıkarıp onun gösterdiği yöne doğru gayretle kürek çekmek. Tek yapmamız gereken, hayatın yılanları bizi ısırdığında tunç yılana bakmak. Tek yapmamız gereken, İsa’ya gelmek ve O’nda yeniden doğmak. Tek yapmamız gereken bu adama bakmak. Çünkü o bizim pusulamız, tunç yılanımız ve kurtarıcımız, O Babamızın bizim için sağladığı kurtuluş yolu, O Babamızın biz eve geri dönebilelim diye bizi bulması için gönderdiği kurtarıcı, O, Yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’tir.

Varış noktamız her şeyin başlangıcındaki gerçek evimiz. Varmak istediğimiz yer Tanrı’nın Egemenliği. Bizi oraya götürebilecek tek kişi de İsa. O’nu izlememiz yeterlidir. Bunun için İsa’ya bakmayı her zaman hatırlayalım. Bakalım ki görebilelim.

(Bunu yapmak istiyorsanız ama nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, bu toplantıdan sonra beni arayın ve bu konuda konuşalım. Instagram’dan bizi izleyenler de profildeki telefon numarasından bize ulaşabilirler).

Şimdi dua edelim.

VAAZ 2021.05.02

Markos 15:21-32 İsa Çarmıha Geriliyor

21 Kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adam oradan geçiyordu. İskender ve Rufus’un babası olan bu adama İsa’nın çarmıhını zorla taşıttılar. 22 İsa’yı Golgota, yani Kafatası denilen yere götürdüler. 23 O’na mürle karışık şarap vermek istediler, ama içmedi. 24 Sonra O’nu çarmıha gerdiler. Kim ne alacak diye kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar.

25 İsa’yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu. 26 Üzerindeki suç yaftasında,

YAHUDİLER’İN KRALI

diye yazılıydı. 27-28 İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler. (Birçok Grekçe el yazması, “Böylece ‘O, suçlularla birlikte sayıldı’ diyen Kutsal Yazı yerine geldi” sözlerini de içerir). 29-30 Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!” diyorlardı.

31 Aynı şekilde başkâhinler ve din bilginleri de O’nunla alay ederek aralarında, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diye konuşuyorlardı. 32 “İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görüp iman edelim.” İsa’yla birlikte çarmıha gerilenler de O’na hakaret ettiler.

İsa’nın çarmıha gerilme zamanı geldi. İskender ve Rufus’un babası olan Kireneli Simun adında bir adama İsa’nın çarmıhını zorla taşıttılar. İsa’yı Golgota’ya getirdiler.

Markos işin duygusal kısmına pek değinmiyor. Aslında hayal etmesi bile korkunç olan bu eylemleri, duygularından bahsetmeden sadece olduğu gibi anlatıyor.

Markos 15:24 Sonra O’nu çarmıha gerdiler. Kim ne alacak diye kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar.Mezmur 22:18 Giysilerimi aralarında paylaşıyor, Elbisem için kura çekiyorlar.
Markos 15:27-28 İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler.Yeşaya 53:12 “…canını feda etti, başkaldıranlarla bir sayıldı.”
Markos 15:29-32 Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!” diyorlardı. Aynı şekilde başkâhinler ve din bilginleri de O’nunla alay ederek aralarında, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diye konuşuyorlardı. “İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görüp iman edelim.” İsa’yla birlikte çarmıha gerilenler de O’na hakaret ettiler.Mezmur 22:7-8 Beni gören herkes alay ediyor, Sırıtıp baş sallayarak diyorlar ki, “Sırtını RAB’be dayadı, kurtarsın bakalım onu, Madem onu seviyor, yardım etsin!” Mezmur 109:25 Düşmanlarıma yüzkarası oldum; Beni görünce kafalarını sallıyorlar!

Mürle karışık şarap vermek istediler ama içmedi. Sonra saat sabah 9’da O’nu çarmıha gerdiler ve Mezmurlarda da önceden iletildiği gibi, kura çekerek giysilerini paylaştılar.

Kendisiyle birlikte birisi sağında birisi solunda olacak şekilde iki haydut da çarmıha gerilmişti. Böylelikle başkaldıranlarla birlikte sayıldı, Yeşaya’da önceden belirtilen peygamberlik yerine geldi.

29-30 ayetlerine göre yoldan geçenler, 31. ayete göre başkahinler ve din bilginleri, 32. ayete göre ise kendisiyle birlikte çarmıha gerilen 2 haydut, İsa’yla alay ettiler. Böylelikle yine Mezmurlarda önceden belirtilen peygamberlikler yerine gelmiş oldu.

Yoldan geçenler, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!” dediler. Başkahinler ve din bilginleri ise “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diye konuşuyorlardı. “İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görüp iman edelim” dediler. Halbuki İsa ilkinde ölümü ve dirilişinden bahsediyordu. “Çarmıhtan in” diyorlar ama zaten o tapınağın kurulabilmesi için İsa’nın çarmıha çıkması gerekiyordu. İkincisinde ise, başkaları için kendini feda edeceğini zaten önceden bildirmişti. Ama O’nu anlamadılar.

“İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görüp iman edelim” diyorlar. Yani klasik olarak, önce görmek ve sonra iman etmek istiyorlar. Ama Tanrı genellikle bunun tersi şekilde çalışıyor. Yani önce iman ediyoruz, ondan sonra görüyoruz.

Markos 15:33-41 İsa’nın Ölümü

33 Öğleyin on ikiden üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. 34 Saat üçte İsa yüksek sesle, “Elohi, Elohi, lema şevaktani” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.

35 Orada duranlardan bazıları bunu işitince, “Bakın, İlyas’ı çağırıyor” dediler.

36 Aralarından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın ucuna takarak İsa’ya içirdi. “Dur bakalım, İlyas gelip O’nu indirecek mi?” dedi.

37 Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi.

38 O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. 39 İsa’nın karşısında duran yüzbaşı, O’nun bu şekilde son nefesini verdiğini görünce, “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu” dedi.

40 Olup bitenleri uzaktan izleyen bazı kadınlar da vardı. Aralarında Mecdelli Meryem, küçük Yakup ile Yose’nin annesi Meryem ve Salome bulunuyordu. 41 İsa daha Celile’deyken bu kadınlar O’nun ardından gitmiş, O’na hizmet etmişlerdi. O’nunla birlikte Yeruşalim’e gelmiş olan daha birçok kadın da olup bitenleri izliyordu.

3 saat boyunca ülkenin üzerine bir karanlık çöktüğünü okuyoruz. Belirtmek lazım, İsa’nın o anda nasıl bir sıkıntı çektiğini hiçbir insan aklının anlaması mümkün değildir. “Neden? Başka kimse çarmıha gerilmedi mi?” diye sorabilirsiniz.

Evet çok insan çarmıha gerilmiştir ve ne kadar acı verici olabileceğini çok iyi bilebilir. Ama hiç kimse İsa gibi, günahsız olarak çarmıha gerilmedi ve çarmıhta bütün insanlığın yargısını üzerine almadı. Günahsız olarak, Tanrı’nın insanlar üzerinde olan tüm yargısını, çarmıhta kendi üzerine alıyordu. Bu yüzden ilahide “Hiç bilemem, neydi bedeli, günahımın, o çarmıhtaki” diyoruz.

Markos 15:33 … “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.Mezmur 22:1 Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?
Markos 15:36 Aralarından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın ucuna takarak İsa’ya içirdi.Mezmur 69:21 Yiyeceğime zehir kattılar, Sirke içirdiler susadığımda.

Ruhsal olarak yalnız bırakıldı, Tanrı’dan ayrı kaldı. Yüksek sesle bağırdı: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” BöyleceMezmur 22’deki duası gerçekleşmiş oldu. Müjde’yi ilk kez okuyan kişiler bu ayeti çok sorar. “İsa gerçekten Tanrı’ysa neden Tanrı’nın kendisini terk ettiğini söyledi?”

Evet, gerçekten Tanrı O’nu çarmıhta terk etti. Çünkü orada o çarmıh üzerinde, bizim yerimize oradaydı ve bizim cezamızı ödüyordu. Zaten insan bedeninde bu yüzden yeryüzüne geldi, geliş sebebi buydu. Bizim cezamızı ödeyebilmesi için bizim yerimize geçmeliydi ve bizler günahlarımızdan ötürü Tanrı’ya yaklaşamaz durumdaydık.  

“Elohi” dediğini duyunca bazıları İlyas’ı çağırdığını sandı.

Ardından bir kişi bir süngeri ekşi şaraba batırdı ve bir kamışın ucuna takarak İsa’ya içirdi. Böylelikle de 69. Mezmur’daki dua gerçekleşti.

Ve İsa çarmıh üzerinde son nefesini verdi. Bu olay üzerinde ne kadar konuşsak yeterli değildir.

İsa’nın son nefesini vermesiyle beraber, O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Tapınaktaki perde ne işe yarıyordu, neyi simgeliyordu? Tapınakta, kutsal yer ve en kutsal yer adında iki bölüm vardı. En kutsal yerde Antlaşma sandığı vardı ve kahinler orada Tanrı’nın huzuruna çıkıyorlardı. Oraya sadece belirlenen kahinler ve onlar bile belirli zamanlarda ve koşullarda girebiliyordu, halksa hiç giremiyordu. Tapınaktaki bu perde en kutsal yer ile kutsal yeri birbirinden ayırıyordu. İşte İsa’nın son nefesini vermesiyle beraber, o perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü.

Yani bundan böyle, bu saniyeden itibaren, bütün imanlılar, Tanrı’nın huzuruna çıkabilirdi. Artık Tanrı’nın huzuruna çıkabilmek için kahin olarak atanmaya, arınmaya, belli zamanları beklemeye gerek yoktu. İsa’nın kahin olarak sonsuza dek o aklanmayı sağladığına iman etmek yeterliydi. Bundan böyle, yeni bir dönem, tarihte yeni bir çağ başladı: Tanrı’ya yaklaşma çağı.

İbraniler 10:19-22 19-20 Bu nedenle, ey kardeşler, İsa’nın kanı sayesinde perdede, yani kendi bedeninde bize açtığı yeni ve diri yoldan kutsal yere girmeye cesaretimiz vardır. 21 Tanrı’nın evinden sorumlu büyük bir kâhinimiz bulunmaktadır. 22 Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım.

Biz günah işleyerek ölmüştük ve Tanrı bizi terk etmişti. Günahsız kuzu ise ölerek bizi Tanrı’yla tekrar barıştırdı. Artık O’na tekrar yaklaşabiliriz.

İsa’nın karşısında duran yüzbaşı “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu” dedi. Ve Markos olup bitenlere tanık olan kadınlardan bahsediyor. Bu kadınlar İsa’nın Celile’de olduğu zamandan beri O’nun ardından gitmiş ve O’na hizmet etmişler.

Markos 15:42-47 İsa’nın Gömülmesi

42-43 O gün Hazırlık Günü, yani Şabat Günü’nden önceki gündü. Artık akşam oluyordu. Bu nedenle, Yüksek Kurul’un saygın bir üyesi olup Tanrı’nın Egemenliği’ni umutla bekleyen Aramatyalı Yusuf geldi, cesaretini toplayarak Pilatus’un huzuruna çıktı, İsa’nın cesedini istedi. 44 Pilatus, İsa’nın bu kadar çabuk ölmüş olmasına şaştı. Yüzbaşıyı çağırıp, “Öleli çok oldu mu?” diye sordu. 45 Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf’a, cesedi alması için izin verdi. 46 Yusuf keten bez satın aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı, kayaya oyulmuş bir mezara yatırarak mezarın girişine bir taş yuvarladı. 47 Mecdelli Meryem ile Yose’nin annesi Meryem, İsa’nın nereye konulduğunu gördüler.

Ertesi gün Şabat günüydü ve cesedin çarmıh üzerinde kalmasını istemediler. O zaman Aramatyalı Yusuf, ki kendisi Yüksek Kurul’ın saygın bir üyesiydi ve Tanrı’nın Egemenliğini umutla bekliyordu, cesaretle Pilatus’un önüne çıkıp İsa’nın cesedini istedi. Pilatus izin verdi.

Yusuf gerekli işlemleri yapıp İsa’nın cesedini mezara koyarak girişine bir taş yuvarladı. Az önce bahsettiğimiz kadınlardan bazıları, İsa’nın nereye konulduğunu gördüler.

Geri kalan bölümü okumayacağız. Çünkü 3 Pazar önce Diriliş bayramını kutlarken okumuştuk. Ama kısaca hatırlarsak,

  • Kadınlar İsa’nın cesediyle ilgilenmek için mezara gittiklerinde mezarı boş buldular
  • Melek onlara İsa’nın dirildiğini bildirdi
  • Öğrenciler başta kadınlara inanmadılar ama sonra İsa onlara göründü
  • İsa öğrencilerini Müjde’yi duyurmak için bütün yaratılışa gönderdi
  • Göğe alındı

Amin.

Burada Markos vaaz serimizi bitiriyoruz. Rabbe hamdolsun, biraz uzun da olsa, çok bereket aldığımız bir seri olduğunu düşünüyorum.

Vaazı şu sözlerle bitirelim:

1. Korintliler 15:3-4 Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.

Dua edelim.

VAAZ 2021.04.18

Markos 14:43-52 İsa Tutuklanıyor

43 Tam o anda, İsa daha konuşurken, Onikiler’den biri olan Yahuda çıkageldi. Yanında başkâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı bir kalabalık vardı. 44 İsa’ya ihanet eden Yahuda, “Kimi öpersem, İsa O’dur. O’nu tutuklayın, güvenlik altına alıp götürün” diye onlarla sözleşmişti. 45 Gelir gelmez İsa’ya yaklaştı, “Rabbî” diyerek O’nu öptü. 46 Onlar da İsa’yı yakalayıp tutukladılar. 47 İsa’nın yanında bulunanlardan biri kılıcını çekti, başkâhinin kölesine vurup kulağını uçurdu.

48 İsa onlara, “Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz?” dedi. 49 “Her gün tapınakta, yanıbaşınızda öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bu, Kutsal Yazılar yerine gelsin diye oldu.” 50 O zaman öğrencilerinin hepsi O’nu bırakıp kaçtı.

51 İsa’nın ardından sadece keten beze sarınmış bir genç gidiyordu. Bu genç de yakalandı. 52 Ama keten bezden sıyrılıp çıplak olarak kaçtı.

İsa Getsemani’de dua etmişti. Öğrenciler O’nunla birlikte 1 saat uyanık kalamamışlardı. İsa, “41 … Hâlâ uyuyor, dinleniyor musunuz? Yeter! Saat geldi. İşte İnsanoğlu günahkârların eline veriliyor. 42 Kalkın, gidelim. İşte bana ihanet eden geldi!”

İşte tam İsa bunları söylerken Onikiler’den biri olan, son yıllarını İsa’yla beraber geçirmiş olan öğrenci Yahuda çıkageldi. Yalnız da gelmedi. Yanında başkâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı bir kalabalık vardı. Dikkat edelim, kılıçlı sopalı kalabalık, kim tarafından gönderilmiş? Zaten en baştan İsa’ya bir suçlu gibi davranıyorlardı, şimdi O’nu kaba kuvvetle yakalamak istiyorlar.

Yahuda onlarla sözleşmişti. İşaret şuydu: “Kimi öpersem, İsa O’dur. O’nu tutuklayın, güvenlik altına alıp götürün.” “Rabbi” diyerek İsa’yı öpünce, İsa’yı yakaladılar. Burada “öpmek” ifadesinin orijinali, Grekçede “kataphileō” şeklinde. Bu kelimenin orijinal anlamı ise, “tekrar eden şekilde öpmek.”

İngilizcede “Judas kiss” diye bir deyim var. (Görsel). Türkçesi ile “Yahuda öpücüğü.” Şuna benzer durumlarda kullanılır: Dışarıdan bakıldığında dostça görünen, ama aslında zarar vermek niyetiyle yapılan davranışları açıklamak için. Çünkü Yahuda’nın yaptığı buydu. Yahuda’nın en büyük talihsizliği ise, bunu “Başlangıçtan beri var olan, Tanrı’yla birlikte olan ve Tanrı olan, her şeyin kendi aracılığıyla var olduğu, var olan hiçbir şeyin O’nsuz olmadığı” Tanrı’nın sözüne karşı yaptığının bilincinde olmamasıydı. Henüz!

Neden bu yol? Bilmiyorum. İsa’yı yakalamak için gelen başkâhinler, din bilginleri ve kalabalık, İsa’yı tanımıyor muydu? O her zaman dolaşıyor ve öğretiyordu. O anda orada yani bahçede İsa dahil 12 kişi var. Bu şekilde bir ele verme planı yapıldığına göre, o 12 kişi içinden hangisinin İsa olduğunu ayırt etmek zor olsa gerek. Demek ki İsa öğrencileriyle benzer kıyafetleri giyiyordu, benzer görünüme sahipti. Günahlarımızı bağışlatacak olan Yüce Kral ve Mesih İsa, kelimenin tam anlamıyla, bizden birisi olmuştu!

Peki Yahuda neden ihanet etti? Tabii ki en başta, öyle olması gerekiyordu. İsa dedi: “Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz? Her gün tapınakta, yanı başınızda öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bu, Kutsal Yazılar yerine gelsin diye oldu.”

Mezmur 41:9 Ekmeğimi yiyen, güvendiğim yakın dostum bile – İhanet etti bana.

Yeşaya 53:7 O baskı görüp eziyet çektiyse de – Ağzını açmadı. – Kesime götürülen kuzu gibi, – Kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi – Açmadı ağzını.

Matta 17:12 Size şunu söyleyeyim, İlyas zaten geldi, ama onu tanımadılar, ona yapmadıklarını bırakmadılar. Aynı şekilde İnsanoğlu da onların elinden acı çekecektir.

Bunun dışında, elbette hayal kırıklığına uğramış olabilirdi. İsa beklenen Kraldı, ama hiç de hayal ettikleri gibi bir kral değildi. Egemenliği Roma’dan alıp İsrail’e verecek güçte ve otoritede bir kral olmak bir yana, bir silahı hatta başını yaslayacak bir yeri bile yoktu. Eğer ileride önemli bir dünyasal mevkiye gelmek isteseydiniz, İsa’nın yanında takılmazdınız. Bugün de öyle değil mi?

Tabii ki gerek geçmişte gerekse şimdi, dünyasal mevkilere sahip olmak için Hristiyanlık kullanılabilir. Hristiyanlık Roma’da resmi din olduktan sonra insanlar devlet kademelerinde yer sahibi olmak için Hristiyanmış gibi davrandılar. Bu her zaman vardı, gelecekte de olabilir. Ama çok önemli bir gerçek gözden kaçırılmamalı.

Yuhanna 18:36 “Benim krallığım bu dünyadan değildir.” Yahuda dahil birçok kişi o gün bunu anlamamıştı, bugün de anlamıyor. İsa bir Kraldır, Krallığı vardır, ama O’nun Krallığı bu dünyadan değildir.

1. Yuhanna 2:15-17 15 Dünyayı da dünyaya ait şeyleri de sevmeyin. Dünyayı sevenin Baba’ya sevgisi yoktur. 16 Çünkü dünyaya ait olan her şey –benliğin tutkuları, gözün tutkuları, maddi yaşamın verdiği gurur– Baba’dan değil, dünyadandır. 17 Dünya da dünyasal tutkular da geçer, ama Tanrı’nın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar.

Yoksa İsa neden, Petrus başkâhinin kölesinin kulağını uçurduğunda onu iyileştirdi, Petrus’a kızdı? Bunu Markos’ta değil ama Luka ve Yuhanna’da okuyoruz. Yuhanna 18:11 İsa Petrus’a, “Kılıcını kınına koy! Baba’nın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi?” dedi. Çünkü O’nun için önemli olan savaşarak oradan kaçmak değil, Baba’nın sözünü dinlemekti.

Sonuç olarak bundan sonra öğrencilerinin hepsi O’nu bırakıp kaçtı. “Keten beze sarınmış bir genç” hariç. Bu genç yakalandı, ama sonra keten bezden sıyrılıp o da kaçtı. Tabii ki burada isim yok, bilmek zordur. Ama burada bahsedilen kişinin, bu müjdenin yazarı Markos’un kendisi olduğu düşünülüyor.

Markos 14:53-65 İsa Yüksek Kurul’un Önünde

53 İsa’yı görevli başkâhine götürdüler. Bütün başkâhinler, ileri gelenler ve din bilginleri de orada toplandı. 54 Petrus, İsa’yı başkâhinin avlusuna kadar uzaktan izledi. Avluda nöbetçilerle birlikte ateşin başında oturup ısınmaya başladı.

55 Başkâhinler ve Yüksek Kurul’un öteki üyeleri, İsa’yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı tanık arıyor, ama bulamıyorlardı. 56 Birçok kişi O’na karşı yalan yere tanıklık ettiyse de, tanıklıkları birbirini tutmadı.

57-58 Bazıları kalkıp O’na karşı yalan yere şöyle tanıklık ettiler: “Biz O’nun, ‘Elle yapılmış bu tapınağı yıkacağım ve üç günde, elle yapılmamış başka bir tapınak kuracağım’ dediğini işittik.” 59 Ama bu noktada bile tanıklıkları birbirini tutmadı.

60 Sonra başkâhin topluluğun ortasında ayağa kalkarak İsa’ya, “Hiç yanıt vermeyecek misin? Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?” diye sordu. 61 Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi.

Başkâhin O’na yeniden, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sordu.

62 İsa, “Benim” dedi. “Ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.”

63-64 Başkâhin giysilerini yırtarak, “Artık tanıklara ne ihtiyacımız var?” dedi. “Küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?”

Hepsi İsa’nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdiler. 65 Bazıları O’nun üzerine tükürmeye, gözlerini bağlayarak O’nu yumruklamaya başladılar. “Haydi, peygamberliğini göster!” diyorlardı. Nöbetçiler de O’nu aralarına alıp tokatladılar.

Neler olduğunu görebiliyoruz, değil mi? Bir anda kurul toplandı. İsa’ya karşı yalancı tanıklık yapacak insanlar aramaya başladılar. Onu bile doğru düzgün yapamadılar.

Başkâhin ilk kez sorduğunda İsa ona yanıt vermedi. Kendisini savunmadı. Ama ikinci kez, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sorduğunda, “Benim” dedi ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde: “Ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz” dedi.

İlk gelişinde Mesih, yüceliğini bırakarak geldi. Ama ikinci gelişinde yüceliğini herkes görecek.

Elbette başkâhin deliye döndü, çünkü İsa’nın ne demek istediğini anladı. İsa’nın Tanrısallığının ve Mesihliğinin beyanını küfür saydı ve giysilerini yırttı. Sadece başkâhin değil, “hepsi” diyor, yani bütün kurul oy birliğiyle İsa’nın Tanrı’ya küfrettiğine karar verdiler.

Okuması ve anlatması zor, ama bundan sonra bazı kişiler O’nun üzerine tükürdüler. Gözlerini bağlayıp O’na yumruklar attılar, öyle ki eğer peygamberse, kendisine vuran kişilerin kim olduğunu söyleyebileceğini düşünerek meydan okudular. Nöbetçiler de ona tokat atmaya başladılar.

Bu yüzden Tanrı bizi sıkıntılarımızda İbraniler 12:3 ile cesaretlendiriyor: Yorulup cesaretinizi yitirmemek için, günahkârların bunca karşı koymasına katlanmış Olan’ı düşünün. Bunu yeterince yapmıyorsak, bugünden sonra daha çok duayla bu konuyu Rab’be getirelim. Yorgun hissederseniz ve cesaretinizi yitirdiğinizi hissederseniz, Mesih’i düşünün.

Bir noktaya daha değinerek vaazı sonlandırmak istiyorum. O da İsa’nın, mayasından sakınılması gerektiğini öğrettiği din bilginleri ve Ferisilerin doğasındaki iki yüzlülüktür.

Bu metnin tarihsel arka planını incelediğimiz zaman, ilk bakışta görünmeyen bazı şeyler ortaya çıkıyor. Bunlardan birisi, Yahudilerin yüksek kurulunun iki yüzlülüğüdür. Şimdi size sadece bu apar topar bir araya gelen ve ölüme hükmeden kurulun, bu metinde doğrudan yazılmayan, ama sadece birkaç saat içinde kendi içindeki kuralları nasıl çiğnediğini göstermek istiyorum.

Görsel. (Bu maddelerin tümü William MacDonald’ın, Kutsal Kitap Yorumu isimli kitabından ve Kitabı Mukaddes’in Kutsal Kitap Sözlüğü’nden derlendi).

  • Gece toplanmaları yasaktır
  • Herhangi bir Yahudi bayramında toplanmaları yasaktır
  • Yalancı tanık aramaları yasaktır
  • Beraat kararı hemen verilebilirdi ama üzerinden bir gece geçmeden aleyhte karar vermek yasaktır
  • Tapınağın bulunduğu yerdeki “Yontma Taş” binası denilen yerde toplanmadıkları sürece, aldıkları tüm kararlar hükümsüzdür

Yasaya karşı gelmek ve Tanrı’ya küfretmekle suçladıkları İsa’yı öldürmek için, kendi yasalarını çiğnemekten hiç tereddüt etmediler.

Bugüne gelirsek, 2000 sene içinde dünyayla birlikte çok şey değişti ama insanın yüreği değişmedi.

Burada Yahudi din adamlarını okuyup onları kınayabiliriz, ama biliyoruz ki İsa’dan yüzyıllar sonra bazı Hristiyan din adamları da İsa’nın öğretisinden uzaklaştı ve Yahudi din adamlarının izlediği yolu izlediler. Eğer dikkatli olmazsak biz de aynı yolu izleme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Baba’da kalmak için İsa’ya bağlı olmalı ve her daim Kutsal Ruh’un yönlendirmesine açık olmalıyız. Aksi takdirde kendimizi, kınadığımız kişilerden de beter durumda bulmamız çok kolaydır.

Kendimizi Tanrı’nın gözünde iyi durumda görebiliriz, “şu veya bu günahtan dolayı Tanrı beni cehenneme atacak değil” deyip günahı küçümseyebiliriz ama eminim ki mahvolmaya giden insanların çoğu, bir gün kendisinin o durumda olacağını düşünmezdi.

Kutsal Kitap bunun örnekleriyle dolup taşar.

Rab bu konuda hepimizi yetkinleştirsin diye dua edelim.

Giotto – Scrovegni Şapeli (Padova, İtalya) – Kiss of Judas (Yahuda’nın Öpücüğü) – 1304-1306

VAAZ 2021.03.14

Geçen hafta Markos 13’ün kendi içinde bir bütün olduğunu ve bu vaazın iki kısımdan oluştuğunu konuşmuştuk ve ilk kısmına bakmıştık. Bugün ikinci kısmına bakacağız. Ama önce, geçen haftaki ilk kısmın en sonunda, Markos 13 ne anlatıyor diye sormuştuk. Onu hatırlayalım.

  1. Bütün bu olaylar ve sıkıntılar yaşanacaktır, aslında her an yaşanabilir ve belki de yaşanmaktadır. Dikkatli olmalıyız.
  2. Bu olayların aslında Mesih’in gelişinin habercisi olduğunu bilelim.
  3. Ayrıca o zamanı hiçbirimiz bilemeyeceğimiz için, her an uyanık kalalım.

İlk kısımda birinci madde üzerinde durmuştuk. Şimdi beraber 2. madde olan, bu olayların aslında Mesih’in ikinci gelişinin habercisi olması konusuna bakalım. Sonrada 3. maddeye bakacağız.

Markos 13:24-31

24-25 “Ama o günlerde, o sıkıntıdan sonra,

‘Güneş kararacak,

Ay ışık vermez olacak,

Yıldızlar gökten düşecek,

Göksel güçler sarsılacak.’

 26 “O zaman İnsanoğlu’nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. 27 İnsanoğlu o zaman meleklerini gönderecek, seçtiklerini yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak.

 28 “İncir ağacından ders alın. Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız. 29 Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki Tanrı’nın Egemenliği yakındır, kapıdadır. 30 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak. 31 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”

Öncelikle, o büyük sıkıntı zamanından sonra bazı korkutucu belirtiler olacağını söylüyor. Güneşin kararması ve ayın ışık vermemesi, sanıyorum ki yeryüzünde bir karanlık olacağını gösteriyor. Yıldızların gökten düşmesi ve göksel güçlerin sarsılması ise, öyle sanıyorum ki gökyüzünde gördüğümüz gök cisimlerini bir arada tutup işleten düzenlerin bozulması anlamına geliyor.

Ama bundan sonra çok büyük bir olay gerçekleşecek. Çok uzun süredir beklenmekte olan bir olay. Rab İsa tekrar gelecek! 26. ayette tekrar geleceğini söylerken, nasıl geleceğini söylüyor? “Büyük güç ve görkemle” gelecek!

Dünyanın ne kadar günahkar olduğunu her gün görebiliriz. Öfke, kin, cinayet, yalan, ikiyüzlülük, her türlü düzenbazlık ve haksızlık her yerdedir. Kendi hayatımız da dahil olmak üzere, sıkıntılar her taraftan bizi sarmıştır. Bunlardan bazılarını yaşamak veya tanık olmak yüreğimizi incitir. Belki Tanrı’ya sorarız: Ne zamana kadar bunlar sürecek? Bunu soruyor musunuz?

Öyle bir zaman var ki, İsa bulutlar içinde büyük güç ve görkemle gelecek. Bir farkla: Bu sefer bir yemlikte doğan İsa gibi gelmeyecek. Başını yaslayacak bir yeri olmayan İsa gibi gelmeyecek. Ama büyük güç ve görkemle gelecek.

Ne yapacak? Meleklerini gönderecek ve seçtiği kişileri yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak. Büyük sıkıntı döneminin sonuna kadar dayananları toplayacak ve bir araya getirecek.

Bunları okurken bir hikaye gibi gelebilir. Ama bu sözlerin gerçek olduğuna iman edebiliriz. Unutmamalıyız ki, Eski Antlaşma zamanında Mesih’in ilk gelişi de bir hikaye gibiydi. Ama belirlenen gün geldiğinde Mesih yeryüzüne geldi. İlk kez nasıl geldiyse, ikinci kez de belirlenen zaman geldiğinde aynı şekilde gelecektir.

İsa incir ağacı örneği ile devam etti. Nasıl ki insan, incir ağacının dallarının filizlenip yapraklarının süründüğünü görünce yaz mevsiminin yakın olduğunu anlar, işte bütün bu olaylar gerçekleştiğinde İsa’nın ikinci gelişinin de yakın olduğunu, hatta kapıda olduğunu anlayabilir.

Burada şunu belirtmek istiyorum. Eğer farklı yazarların yorum kitaplarını incelerseniz, bu ayetlerle ilgili olarak çok çeşitli yorumlar bulabilirsiniz. Bazı yorumcular incir ağacının İsrail’i simgelediğini söylüyor. Bazı başka yorumcular gerçekten de neredeyse İsa’nın ağzından çıkan her bir heceye bir anlam yüklüyorlar.

Elbette hepsi yanlıştır demiyorum. Çok doğru yorumlar vardır. Ama kendi görüşüme göre, her bir heceye bir anlam yüklemek, İsa’nın anlatmak istediği asıl noktaları çarpıtabilir. Bu konuda dikkatli olmamız gerekiyor çünkü günlük hayattaki bazı yanlış uygulamalarımız, İsa’nın sözlerini yanlış anlamaktan kaynaklanabilir.

İsa ayrıca, bütün bunlar gerçekleşmeden bu kuşağın ortadan kalkmayacağını söyledi. Buradaki kuşak kelimesi, soy kelimesinin yerine kullanılıyor. Bu soyun da İsrail olması üzerinden, az önce bahsettiğimiz gibi çok kehanet çıkarılıyor. Ama konuştuğumuz gibi, spekülasyonlara dalıp da İsa’nın mesajını kaçırmaya hiç gerek yoktur. Biz İsa’nın ne demek istediğine odaklanalım.

İsa ne demek istiyor? İncir ağacındaki bazı değişimleri gözlemlediğinizde, mevsimin değişmekte olduğunu anlarsınız. Çöp kovanız dolduğunda onu boşaltmanın zamanı gelmiştir. Bilgisayarınız 15 dakikada açılmaya başladıysa değiştirmenin zamanı gelmiştir. Radara yakalandıysanız, ceza gelecektir ve evlilik yıl dönümünü unuttuysanız, evde sıkıntı çıkacaktır.

İsa’nın söylediği tüm bu olaylar gerçekleştiğinde, İsa tekrar gelecektir.

Ve İsa yerin ve göğün ortadan kalkacağını, ama kendi sözlerinin asla ortadan kalkmayacağını söyledi. İsa’nın kendisi, sözlerinin asla ortadan kalmayacağını garanti ediyor. Birçok kişi, İncil’in değiştirildiğini iddia ediyor. Ama bunun gerçek olmadığını biliyoruz. Tüm tarihsel kanıtlar bir yana dursun, ama İsa’nın bu sözü bizler için en büyük güvencelerden birisidir. O’nun sözleri kesindir ve dünya yok olsa bile o sözler sapasağlam duracaktır.

Şimdi son alt başlığa bakalım.

Markos 13:32-27

32 “O günü ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez. 33 Dikkat edin, uyanık kalın, dua edin. Çünkü o anın ne zaman geleceğini bilemezsiniz. 34 Bu, yolculuğa çıkan bir adamın durumuna benzer. Evinden ayrılırken kölelerine yetki ve görev verir, kapıdaki nöbetçiye de uyanık kalmasını buyurur. 35 Siz de uyanık kalın. Çünkü ev sahibi ne zaman gelecek, akşam mı, gece yarısı mı, horoz öttüğünde mi, sabaha doğru mu, bilemezsiniz. 36 Ansızın gelip sizi uykuda bulmasın! 37 Size söylediklerimi herkese söylüyorum; uyanık kalın!”    

Biraz önce birçok kişinin İncil’in değiştirildiğini iddia ettiğinden bahsetmiştik. Ama İsa’nın kendisi, yerin ve göğün ortadan kalkacağını ama kendi sözlerinin asla ortadan kalkmayacağını söylemişti. Şimdi ise İsa, geleceği günü gökteki meleklerin veya Oğul’un bilemeyeceğini, sadece Baba’nın bilebileceğini söylüyor. İncil’in değiştirildiğini iddia eden aynı kişiler, bu ayeti de örnek göstererek, İsa’nın aslında Tanrısal doğaya sahip olmadığını iddia ediyorlar.

Ama öyle mi? İsa gerçekten bizler gibi sınırlı mı? Gelin birkaç ayete bakalım.

Filipililer 2:6-7 6 Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. 7-8 Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı.

Ayetin anlamı açıktır. Mesih Tanrı özüne sahiptir. Diğer yandan, Tanrı’ya eşitliğe sımsıkı sarılmadı, kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu, ululuğunu bir yana bıraktı. İsa yeryüzündeyken Baba’ya dua etti, iradesini O’na teslim etti ve itaat etmeyi deneyimledi. Bu nasıl olabilir diye sorarsanız, bu tam anlamıyla bir gizemdir.

Ama şunu söyleyebilirim. İsa öldükten sonra 3. gün dirildi. Birçok kişiye göründü. Göğe alınmadan saniyeler önce, öğrenciler bu sorunun benzerini O’na tekrar sordular.

Elçilerin İşleri 1:6 6 Elçiler bir araya geldiklerinde İsa’ya şunu sordular: “Ya Rab, İsrail’e egemenliği şimdi mi geri vereceksin?”

O zaman İsa şöyle yanıt verdi:

Elçilerin İşleri 1:7 7 İsa onlara, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri bilmenize gerek yok” karşılığını verdi.

Yine aynı soruya geliyoruz: İsa ne demek istedi? İsa demek istedi ki, o günü ve saati bilmiyoruz. Unutmayalım ki, eğer birisi veya birileri çıkıp da, o gün ve saat şu zamandır, bu zamandır derse, inanmamalıyız. Kurtulmak için Şirince (İzmir) köyüne gitmeye gerek yoktur. Çünkü İsa’nın kendisi, kimsenin o günü ve saati bilemeyeceğini söyledi.

Yolculuğa çıkan adamın durumu gibi. Adam yola çıkmadan önce, kölelerine yetki ve görev verdi. Kapıdaki nöbetçiye de uyanık kalmasını buyurdu. Çünkü ne zaman geleceği onlar için belirsizdir. Ansızın gelebilir. Geldiğinde görevlileri uykuda bulmak istemiyor. O yüzden diyor ki: Uyanık kalın!

Bu uyarı hepimiz için büyük önem taşıyor. İsa tekrar gelecek ve geleceği o anın ne zaman olduğunu bilmiyoruz. O zaman İsa her an gelecekmiş gibi uyanık ve hazır olmalıyız.

On kız benzetmesini hatırlarız değil mi? 5 tanesi akıllı, 5 tanesi akılsızdı. Onları akıllı ve akılsız yapan fark neydi? Akıllılar, kandillerinin yanına yağ aldılar. Akılsız olanlarsa almadılar. Güveyin yaklaştığı haberi gelince, akılsızlar akıllılardan kandilleri sönmesin diye yağ istediler. Akıllılar ise onlara, gidip satın almaları gerektiğini söylediler. Ama onlar yoldayken güvey geldi. Akıllılar düğün şölenine girdiler ve kapı kapandı. Akılsızlar içeri girmek istediğinde, Güvey onlara, onları tanımadığını söyledi.

Ve İsa ekledi:

Matta 25:13

13 “Bu nedenle uyanık kalın. Çünkü o günü ve o saati bilemezsiniz.”

O zaman en başta değindiğimiz 3 noktayı tekrar ederek bugünkü vaazı sonlandıralım ve dua edelim.

Markos 13 bize ne anlatıyor?

  1. Bütün bu olaylar ve sıkıntılar yaşanacaktır, aslında her an yaşanabilir ve belki de yaşanmaktadır. Dikkatli olmalıyız.
  2. Bu olayların aslında Mesih’in gelişinin habercisi olduğunu bilelim.
  3. Ayrıca o zamanı hiçbirimiz bilemeyeceğimiz için, her an uyanık kalalım.

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2021.01.03

Markos 10:46-52 Kör Bartimay’ın Gözleri Açılıyor

46 Sonra Eriha’ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. 47 Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı. 48 Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istediyse de o, “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.
49 İsa durdu, “Çağırın onu” dedi.
Kör adama seslenerek, “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. 
50 Adam abasını üstünden atarak ayağa fırladı ve İsa’nın yanına geldi.
51 İsa, “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu.
 Kör adam, “Rabbuni, gözlerim görsün” dedi.
52 İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. Adam o anda yeniden görmeye başladı ve yol boyunca İsa’nın ardından gitti.

Bu hikayeyi çok seviyorum çünkü Tanrı bu kısacık hikayeyle bizlere çok güzel gerçekler anlatıyor.

Adamın hayatını 3 evre olarak düşünelim.

1) İsa’yla karşılaşmadan önce: Fiziksel olarak sakat. Gözleri görmüyor. Dünyası karanlık durumda. Dilencilik yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Bu durumdaki bir insan bugün bile ne kadar zorluk yaşardı, 2000 yıl önceki bir devirde yaşayacağı zorlukları tahmin bile edemiyorum.

2) İsa’nın yakınında olduğunu duyduğu evre: Ne yaptı? Bağırdı! “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” ne demektir? A) Sen Davut Oğlu İsa’sın, Davut’un soyundan gelen Kralsın, Kurtarıcımızsın! B) Ve benim, senin tarafından kurtarılmaya ihtiyacım var! Beni kurtarabilecek güçtesin, kurtar beni!

Ama yetti mi? Hayır. Birçok kimse onu azarlayarak susturmak istedi. İnsanlar onun İsa’yla buluşmasını engellemek istediler. Ama pes etti mi? Ne yaptı? “Ey Davut Oğlu, halime acı!” diyerek daha çok bağırdı.

İsa onu duydu ve durdu. Adamı çağırttı. Adam İsa kendisini çağırdığında abasını üzerinden atarak ayağa fırladı. Sevincini ve umudunu hayal edelim.

Sonra ona sordu: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” Sanki bilmiyormuş gibi! O sevgi doludur.

Adam: “Rabbuni, (öğretmenim) gözlerim görsün” dedi, İsa, “Gidebilirsin, imanın seni kurtardı” dedi. İsa Yeruşalim’e girmek üzereyken bir can daha kurtardı.

İsrail’in gözleri görüyordu ama ruhu körleşmişti. İlginç olan, Bartimay’ın gözleri kördü ama ruhu değil.

3) Kurtulan adam minnet gösterdi. Yol boyunca İsa’nın ardından gitti. Luka 18:43 Adam o anda yeniden görmeye başladı ve Tanrı’yı yücelterek İsa’nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı’ya övgüler sundu.

Son zamanlarda İsa’ya gelmek isteyen ama tereddüt eden insanlar tanıyorum. Tereddüt etmeye gerek yok, İsa Davut’un soyundan gelen Kurtarıcı’nın ta kendisidir, tek yapmak gereken, doğruluğu zaten kanıtlanmış olan bu gerçeği kabul etmek, O’nun yardımına ihtiyacımız olduğunu kabul etmektir.

İsa’ya gelmeye çalışırken engellerle karşılaşıyorsanız, yalnız değilsiniz. Engeller her zaman olacak. Tanrı’ya gelmekte ne kadar engelle karşılaşırsanız, o kadar ısrarcı olun. İlk başta Bartimay İsa’ya gelmek istediği zaman azarlandı, ama sonra İsa onu duyduğunda ve çağırdığında “Ne mutlu sana! Kalk, seni çağırıyor!” dediler. İnsanların dedikleri değişir. İnsanlara değil, sadece İsa’ya bakın.

Bir kez O’na ihtiyacımız olduğunu kabul ettiğimiz zaman, O, aynı soruyu bize soruyor: “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” O’na gelmekten korkmayalım, zayıflıklarımızı saklamaya çalışarak değil, olduğumuz gibi, zayıf ve muhtaç halimizle O’na gelebiliriz. Mükemmel olsaydık zaten O’na ihtiyacımız olmazdı.

Neticede bize ihtiyacımız olan kurtarışı veriyor ve sonrasında O’na minnet duyan hayatlar yaşıyoruz. Nasıl yaşamayalım ki?

Markos 11:1-11 İsa’nın Yeruşalim’e Girişi

11Yeruşalim’e yaklaşıp Zeytin Dağı’nın yamacındaki Beytfaci ile Beytanya’ya geldiklerinde İsa iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, “Karşınızdaki köye gidin” dedi, “Köye girer girmez, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. 3 Biri size, ‘Bunu niye yapıyorsunuz?’ derse, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var, hemen geri gönderecek’ dersiniz.”
4 Gittiler ve yol üzerinde, bir evin sokak kapısının yanında bağlı buldukları sıpayı çözdüler. 5 Orada duranlardan bazıları, “Sıpayı ne diye çözüyorsunuz?” dediler.
6 Öğrenciler İsa’nın kendilerine söylediklerini tekrarlayınca, adamlar onları rahat bıraktı. 7 Sıpayı İsa’ya getirip üzerine kendi giysilerini yaydılar. İsa sıpaya bindi. 8 Birçokları giysilerini, bazıları da çevredeki ağaçlardan kestikleri dalları yola serdiler. 9 Önden gidenler ve arkadan gelenler şöyle bağırıyorlardı:
“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
10 Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”
11 İsa Yeruşalim’e varınca tapınağa gitti, her tarafı gözden geçirdi. Sonra vakit ilerlemiş olduğundan Onikiler’le birlikte Beytanya’ya döndü.

Bu bölümden itibaren olayın seyri gerçekten değişiyor. Bu bölüme kadar, yani Markos 1. bölümden 11. bölüme kadar olan 10 bölümde, Vaftizci Yahya’dan, İsa’nın Yeruşalim’e girişine dek olan bütün hizmeti anlatılıyor. Ama 11. bölümden 16. bölümün sonuna yani Markos kitabının sonuna kadar, sadece son 1 haftayı anlatıyor. Yani bundan sonraki 6 bölüm, İsa’nın bedendeki son 1 haftasıdır.

Çok detaya girmeyeceğim ama İsa’nın öğrencilerden iki tanesini önceden gönderdiğini ve her olacak şeyi nasıl bildiğini görebiliyoruz. İsa’nın öğrencileri daha göndermeden önce onlara söylediği şeyler, öğrenciler yoldayken tam olarak gerçekleşti.

Ve İsa, daha önce üzerine hiç kimsenin binmediği bir sıpanın üzerinde, Yeruşalim girişinde halk tarafından Kral ve Mesih olarak karşılandı!

Zekeriya 9:9 Ey Siyon kızı, sevinçle coş!
Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı!
İşte kralın!
O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğe, evet, sıpaya,
Eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!

Bu bölümde sadece, halkın bağırışına birlikte kulak verelim istiyorum: (slayt)

“Hozana!
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
Atamız Davut’un yaklaşan egemenliği kutlu olsun!
En yücelerde hozana!”

Buradan geliyor: (İlk bakışta benzemese de):

Mezmur 118:25-26 Ne olur, ya RAB, kurtar bizi,
Ne olur, başarılı kıl bizi!
Kutsansın RAB’bin adıyla gelen!
Kutsuyoruz sizi RAB’bin evinden.

İbranice: hosa’ na Grekçe: hosanna Türkçe: hozana
Anlamı: Haydi kurtar! — Şimdi kurtar!

İbranicede 2 kelime ama Grekçeye ve Türkçeye tek kelime olarak geçmiş. Bizler “hamdolsun” anlamında da kullanıyoruz ama orijinal anlamı yukarıdaki şekildedir.

Yahudiler Musa’nın zamanından itibaren Çardak bayramı kutladılar. Çardak Bayramı Tanrı’nın sağladığı kurtuluşu hatırlatan bir bayramdır. Çardak bayramında ilk 6 gün, günde bir kez Mezmur 118:25 okudular. Bayramın 7. günü ise yedi kez okudular. Yani “Hozana” dediler. Ve bu mezmuru her okuduklarında, yapraklar ve dallar salladılar.

Her bayram bunu yaptılar ve bir süre sonra bu mezmur, artık onlar için, Mesih’in geleceğini ifade etmeye başladı.

Bu yüzden İsa sıpa üzerinde Yeruşalim’e girerken halk, Mezmur 118:25-26’yı söyleyerek ve çevredeki ağaçlardan kestikleri dallarla onu karşıladı. Bunun temsilini her Çardak Bayramında yapıyorlardı ve yüzyıllarca yaptıkları o temsil şimdi, önlerinde etten kemikten vücut almıştı. Tanrı’nın yüzyıllar öncesinden söylediği söz, işte önlerinde duruyordu.

Bu bize ne anlatıyor? Orada bulunan herkes, İsa’yı beklenen Kral ve beklenen Mesih olarak karşıladı.

Bu imanla ne yaptıkları konusu, başka bir konudur. Rab dilerse gelecek haftalarda hepsine bakacağız.

Bugünlük şu kadarını söyleyebiliriz ki, İsa’yı o gün Yeruşalim’de karşılayan halkın söylediği sözler, hayatımızda gerçekleşti ve gerçekleşiyor.

İsa gerçekten de beklenen Mesih ve beklenen Kral’dır, görkemli tahtında Egemenliğini sürecek. O’na övgüler olsun!

(Melek Meryem’e diyor) Luka 1:32-33 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.

Vahiy 11:15 Yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu:
“Dünyanın egemenliği
Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu.
O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.”

Mesih’e ve Kral’a sonsuza dek övgüler olsun!

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

VAAZ 2020.11.08

MARKOS 8:27-30 PETRUS’UN MESİH’İ TANIMASI

‘İsa, öğrencileriyle birlikte Filipus Sezariyesi’ne bağlı köylere gitti. Yolda öğrencilerine, “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu. Öğrencileri O’na şu karşılığı verdiler: “Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de peygamberlerden biri olduğunu söylüyor.” O da onlara, “Siz ne dersiniz, sizce ben kimim?” diye sordu. Petrus, “Sen Mesih ‘sin” yanıtını verdi. Bunun üzerine İsa bu konuda kimseye bir şey söylememeleri için onları uyardı. ‘ MARKOS 8:27-30 https://my.bible.com/bible/170/MRK.8.27-30

‘ Kral Hirodes de olup bitenleri duydu. Çünkü İsa’nın ünü her tarafa yayılmıştı. Bazıları, “Bu adam, ölümden dirilen Vaftizci Yahya’dır. Olağanüstü güçlerin onda etkin olmasının nedeni budur” diyordu. Başkaları, “O İlyas’tır” diyor, yine başkaları, “Eski peygamberlerden biri gibi bir peygamberdir” diyordu. ‘ MARKOS 6:14-15 https://my.bible.com/bible/170/MRK.6.14-15

‘İsa onlara şöyle dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba’nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak. İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.” İsa bu sözleri Kefarnahum’da havrada öğretirken söyledi. Öğrencilerinin birçoğu bunu işitince, “Bu söz çok çetin, kim kabul edebilir?” dediler. Bunun üzerine öğrencilerinin birçoğu geri döndüler, artık O’nunla dolaşmaz oldular. İsa o zaman Onikiler ‘e, “Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz?” diye sordu. Simun Petrus şu yanıtı verdi: “Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı’nın Kutsalı’sın.” ‘ YUHANNA 6:53-60,66-69 https://my.bible.com/bible/170/JHN.6.53-60,66-69

İSA’NIN KİM OLDUĞUNA DAİR HERKESİN BİR FİKRİ VARDI VE HERKES O’NA SAYGIDEĞER BİR UNVAN VERİYORDU. KİMSE KÖTÜ BİR ŞEY SÖYLEMİYORDU, BUGÜN DE BÖYLEDİR.

MARKOS 4:14-15 // YUHANNA 6:53-60,66-69

O GERÇEKTE KİMDİR? – MESİH’TİR! İSA YAŞAM EKMEĞİDİR – ACI ÇEKTİ, REDDEDİLDİ, ÇARMIH ÜZERİNDE KIRILAN BEDENİ VE AKITILAN KANI ARACILIĞIYLA GÜNAHLARIMIZI BAĞIŞLADI, ÖLÜMÜ YENİP DİRİLDİ VE İMAN EDEN HERKESE SONSUZ YAŞAMI VERDİ

İSA’NIN ÖĞRENCİLERİ OLARAK BİRÇOK ÖĞRETİ VE TEOLOJİ ÜZERİNDE TARTIŞABİLİRİZ – KİTAPLAR YAZABİLİRİZ – VAAZLAR VEREBİLİRİZ… AMA EN ÖNEMLİ İHTİYACIMIZ O’NU GERÇEK KİMLİĞİYLE TANIMAKTIR – DİĞER HER ŞEY BUNDAN SONRA GELİYOR – BU OLMADAN DİĞER HER ŞEY ANLAMSIZ OLUYOR – BİZİ BİRLEŞTİREN MESİH OLAN İSA’DIR – O’NUN SEVGİSİDİR

İSA’YI MESİH OLARAK TANIMAK O’NA BAĞLI KALMAYI GEREKTİRİR – KİMSE BAĞLI KALMIYORKEN BİLE!

RAB’BİN SOFRASINDAN PAYLAŞARAK SEVGİYLE O’NA OLAN BAĞLILIĞIMIZI İLAN EDELİM! – TANRI’NIN KUTSALINDAN BAŞKA GİDECEK BİR YERİMİZ YOK – O’NUN SOFRASINA OTURALIM – BEDENİ VE KANI ARACILIĞIYLA, GÖKTEN İNMİŞ EKMEKLE GELEN ZAFERİ VE SONSUZ YAŞAMI İLAN EDELİM VE KUTLAYALIM

MARKOS 8:31-38 İSA ÖLÜP DİRİLECEĞİNİ ÖNCEDEN BİLDİRİYOR

‘İsa, İnsanoğlu ‘nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginleri nce reddedilmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı. Bunları açıkça söylüyordu. Bunun üzerine Petrus O’nu bir kenara çekip azarlamaya başladı. İsa dönüp öteki öğrencilerine baktı; Petrus’u azarlayarak, “Çekil önümden, Şeytan!” dedi. “Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür.” Öğrencileriyle birlikte halkı da yanına çağırıp şöyle konuştu: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim ve Müjde’nin uğruna yitiren ise onu kurtaracaktır. İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir? Bu vefasız ve günahkâr kuşağın ortasında, kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da, Babası’nın görkemi içinde kutsal meleklerle birlikte geldiğinde o kişiden utanacaktır.”’ MARKOS 8:31-38 https://my.bible.com/bible/170/MRK.8.31-38

‘ Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir. ‘ MATTA 10:38 https://my.bible.com/bible/170/MAT.10.38

‘ Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, öğrencim olamaz. ‘ LUKA 14:27 https://my.bible.com/bible/170/LUK.14.27

İSA, RAB’BİN SOFRASINDA DA BAHSETTİĞİMİZ 4 UNSURUN GERÇEKLEŞMESİ GEREKTİĞİNİ BELİRTTİ: 1) ACI ÇEKMESİ 2) REDDEDİLMESİ 3) ÖLDÜRÜLMESİ 4) DİRİLMESİ. – MÜJDE BUDUR – KURTULUŞUMUZ İÇİN GEREKLİ OLANLAR BUNLARDI VE İSA HER BİRİNİ YERİNE GETİREREK BİZİ SONSUZ ÖLÜMDEN KURTARDI

İSA’NIN DÜŞMANLARI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMESİ DÜŞÜNCESİ PETRUS’UN HOŞUNA GİTMEDİ – İSA’YI AZARLADI! ELBETTE İSA’YI SEVDİ VE KAYBETMEK İSTEMEDİĞİ İÇİN ÖYLE SÖYLEDİ – İSA DA ONUN DÜŞÜNCELERİN TANRI’DAN DEĞİL ŞEYTAN’DAN OLDUĞUNU SÖYLEDİ

İSA’YI BU KADAR KIZDIRAN NEYDİ? ÇARMIH YOLU ZOR BİR YOLDU, İSA İNSAN DOĞASIYLA TANRI’YA O KASEDEN İÇMEMEK İÇİN YALVARDI, KEDERLENDİ… ACI, REDDEDİLME, ÖLÜM VE DİRİLİŞ GEREKİYORDU VE BUNLAR ÇOK ZORDU…

PETRUS İSE ÇARMIH YOLUNUN YERİNE DAHA KOLAY YOLU İSTEDİ. ÖLÜM OLMASIN, ACI ÇEKME OLMASIN, REDDEDİLME OLMASIN, DİRİLİŞ OLMASIN… AMA O ZAMAN KURTULUŞ NASIL OLACAKTI?

BİZ ELBETTE ÖLEREK GÜNAHLARI BAĞIŞLATMIYORUZ AMA İSA’NIN DEDİĞİ GİBİ “ÇARMIHIMIZI YÜKLENİP O’NU İZLEMEMİZ” GEREKİYOR. BU NE DEMEKTİR? ACI ÇEKMEK, REDDEDİLMEK, BAZEN DE ÖLDÜRÜLMEKTİR. DİRİLTİLMEKTİR. KENDİNİ İNKAR ETMEKTİR.

İSA’NIN ÖĞRENCİSİ KENDİNİ DÜNYADAN SOYUTLAR DEMEK DEĞİL AMA DÜNYASAL DEĞERLERE TUTUNMAMAK DEMEKTİR. BİZE SORU SORAN BİRİNE İSA’YA TANIKLIK ETMEMİZDEN DOLAYI PATRONUMUZ BİZİ İŞTEN ÇIKARTABİLİR. AİLEMİZ BİZİ REDDEDEBİLİR. HİZMET ETME FIRSATI YERİNE UYUMAK VEYA KUTSAL KİTAP OKUYUP DUA ETMEK YERİNE MISIR VE KOLA İLE FİLM SEYRETMEK DAHA ÇEKİCİ GELEBİLİR. UYKUSUZ KALIP KARDEŞLERİMİZİN SORUNLARINI DİNLEMEK RAHATIMIZI BOZABİLİR. DOĞRU OLANI YAPIP KARDEŞİMİZDEN ÖZÜR DİLEMEK ÇOK ZORLAYICI OLABİLİR. HAKSIZLIĞA DUR DEMEK PAHALI SONUÇLAR DOĞURABİLİR VE HUZURUMUZU KAÇIRABİLİR. ÇARMIH YOLUNDAN GİTMEK BÜYÜK KAYIPLAR VERDİREBİLİR VE BİZE DÜNYASAL OLARAK ÇOK PAHALIYA MAL OLABİLİR – OLACAKTIR DA.

FAKAT BİZ HAYATLARIMIZDA BUNLAR OLSUN İSTEMEYİZ. SADECE PETRUS’UN DEĞİL, HEPİMİZİN KANDIĞI TUZAKTIR. HAYATIMIZDA RAHATLIK, BOLLUK, ZENGİNLİK, HER TÜRLÜ İMKANLAR OLSUN İSTİYORUZ. HİÇBİRİMİZ ACI ÇEKMEK, REDDEDİLMEK VE ÖLMEK İSTEMİYORUZ. – AMA HEPİMİZ DİRİLMEK İSTİYORUZ.

MATTA 10:38 // LUKA 14:27

ÇARMIHIMIZI YÜKLENMEDEN NASIL O’NA LAYIK OLACAĞIZ? ÇARMIHIMIZI YÜKLENMEDEN NASIL O’NUN ÖĞRENCİSİ OLACAĞIZ? İSA’NIN YANINDA KALMAK KENDİNİ İNKAR ETMEYİ, DÜNYASAL ZEVKLERİ BIRAKMAYI, ZENGİNLİKTEN VAZGEÇMEYİ GEREKTİRİR – BAZEN HAYATIMIZI BİLE BIRAKMAYI GEREKTİREBİLİR.

İSA BİZİM UĞRUMUZA CANINI VERDİ, BİZ O’NUN ÖĞRENCİSİ OLMAK İÇİN NELERİMİZİ BIRAKMAYA HAZIRIZ?

“KEFENİN CEBİ YOK” DERLER. KAZANDIĞIMIZ MADDESEL HİÇBİR ŞEYİ BİZİMLE BERABER GÖTÜREMEYECEĞİZ. AMA SAHİP OLDUĞUMUZ CANLARIMIZI BİLE VERECEK KADAR İSA’YA TUTUNURSAK İSA MESİH ARACILIĞIYLA CANLARIMIZI KURTARACAĞIZ.

BAZEN EVET, AMA CANLARIMIZI VERECEK KADAR İSA’YA TUTUNMAK DEMEK HER ZAMAN GİDİP O’NUN İÇİN ÖLMEK DEMEK DEĞİLDİR. O’NDAN UTANMAMAK, KENDİ İSTEĞİMİZİ DEĞİL O’NUN İSTEĞİNİ YAPMAK, HAYATLARIMIZI İSA MERKEZLİ OLARAK, O’NUN SEVGİSİNDE VE BİRBİRİMİZİ SEVEREK YAŞAMAK VE GEREKTİĞİNDE HER ŞEYİ BIRAKACAK KADAR İSA’YI VE BİRBİRİMİZİ SEVMEK DEMEKTİR. GENEL OLARAK, DÜNYAYA ÖLMEK DEMEKTİR.

ŞİMDİLERDE BU DÜŞÜNCELERE ÜTOPYA DİYORLAR. YANİ GERÇEKLEŞMESİ OLANAKSIZ OLAN DÜŞÜNCE. İSA MESİH GERÇEKTEN BİZDEN GERÇEKLEŞMESİ OLANAKSIZ ŞEYLER Mİ İSTEDİ? EVET, KENDİ GÜCÜMÜZE DAYANIRSAK BU ÜTOPYADIR. AMA TANRI İÇİN ÖYLE DEĞİLDİR.

O’NUN SEVGİSİNDE KALALIM. BİRBİRİMİZİ TEŞVİK EDELİM. BİRBİRİMİZ İÇİN DUA EDELİM. KENDİMİZİ ÇARMIH YOLUNA ADAYALIM. KUTSAL OLALIM.

HAFTA İÇERİSİNDE KARDEŞLERİMİZİ ARAYALIM MESAJ ATALIM HAL HATIR SORALIM. KARDEŞLERİMİZİN NE SORUNU NE DERDİ VAR ÖĞRENELİM. ONLAR İÇİN DUA EDELİM. BİRBİRİMİZE TEŞVİK EDİCİ AYETLER PAYLAŞALIM. BİRBİRİMİZE SAHİP OLDUĞUMUZ ŞEYLERDEN VERELİM, CÖMERT OLALIM. ZAMAN VERELİM, GEREKİYORSA KİLİSE YOLUYLA PARA VERELİM, ÇARMIH YOLUNDA EMEK VERELİM. TÜM İNSANLARA NASIL YARDIM EDEBİLİRİZ DÜŞÜNELİM, TANRI’YA SORALIM. MÜJDEYİ PAYLAŞMAYA HER ZAMAN HAZIR OLALIM. ADANMIŞ BİR HAYAT YAŞAMAK ÜTOPYA DEĞİLDİR – İSA’DA MÜMKÜNDÜR

BUGÜNDEN İTİBAREN İSA’YA LAYIK OLMAK VE ÖĞRENCİSİ OLMAK İSTEDİĞİMİZİ O’NA VE BİRBİRİMİZE DAHA FAZLA GÖSTERELİM.

UNUTMAYALIM Kİ İSA MESİH GÖRKEMLİ BİR ŞEKİLDE GELECEK. KENDİMİZİ O’NUN GELİŞİNE HAZIRLAYALIM. DUA EDELİM.

Vaaz 2020.03.01 Toprak Sahibi

Matta 20:1-16 (bağcı benz.) İsteyen şimdi açabilir. (sf1035) 

 

Son zamanlarda Eyüp kitabını okuyorum. Bu bölüm birçok konuda ve Tanrı’nın adaleti hakkında düşündürüyor. Bazen çevreme baktığımda bazı “insan canlısı olmayan” kişilerin çok ciddi derecede varlık, sağlık, çoluk çocuk sahibi olduklarını ama bazı alçak gönüllü, bizim tabirimizle “gariban” insanların yokluk içinde ve her çeşit sıkıntılar içinde olduklarını görüyorum. İnsan olarak baktığımda, yaşayış olarak baktığımda hiçbir fark göremiyorum, hatta bazen kendimin bile başka insanlardan daha çok ve daha gönülden çalıştığımı ama yine de onların -daha az emeklerine karşılık- daha fazlasına sahip olduklarını görüyorum ve kendimin bundan daha fazlasını hak ettiğimi düşünüyorum ve Tanrı’nın adaletini sorguluyorum. (bu bir benzetmedir, herkesin bildiği gibi vaizler günahsızdır!! 🙂   

 

…Kötülerin hak ettiği doğruların, doğruların hak ettiğiyse kötülerin başına geliyor… 

VAİZ 8:14 TCL02 

https://bible.com/bible/170/ecc.8.14.TCL02 

 

Tanrı’nın adaletini sorguladığınız oldu mu? 

 

Bugün okuyacağımız benzetmede, Tanrı’nın adaletini sorgulayan işçilerin söylenmelerine ve Tanrı’nın o söylenmelere nasıl karşılık verdiğine, ve böylelikle Tanrı’nın egemenliğinde işlerin nasıl tahmin ettiğimizden daha farklı yürüdüğüne bakacağız. 

 

İlk iki ayeti okuyalım: (a.1-2)  

Hangi karakterler var? Toprak sahibi ve işçiler.  

Toprak sahibi kimdir? Tanrı.  

İşçiler kimdir? Hizmet eden insanlar. Siz ve ben. Benzetmenin devamını bunları hatırlayarak okuyalım. 

Toprak sahibi ne yapıyor? Bağında çalışacak işçi tutmak amacıyla sabah erkenden kalkıyor. Amacı işlerini yapacak işçiler bulmaktır. Ve sabahın erken saatlerinde bazı işçiler bulup onlarla anlaşıyor. Ne kadarlık ücret karşılığında anlaşıyor? Günlüğü 1 dinar. Devam edelim. 

 

(a.3-7) Toprak sahibi, sabah erkenden bulduğu işçilerin haricinde, sabah dokuza doğru tekrar dışarı çıkıp bu sefer başka işçiler daha buldu. Aynı şekilde, öğlen tekrar, saat üçe doğru tekrar, saat beşe doğru tekrar başka işçiler buldu. Bu toprak sahibinin çok büyük bir bağı olmalı. 

 

Bu noktada şu  konuya dikkat çekmek istiyorum: Toprak sahibinin sabahın erken saatinde çıkıp bulduğu ilk işçiler ile, daha sonra bulduğu tüm işçiler arasında bir fark var. Bu fark nedir? İlk işçilerle bir pazarlık oldu değil mi? Onlar konuştular ve bir ücret yani 1 dinar için anlaştılar. Ama sonraki işçiler? Onlar bir pazarlık yapmadılar. Toprak sahibi şöyle dedi: “Hakkınız ne ise veririm.” Devam edelim. 

 

(a.8) Akşam oldu, gün bitti. Eski dönemlerde Eski Antlaşma’daki Yasa kuralları uyarınca işçilere ücreti sabah olmadan veriliyordu. Toprak sahibi kahyasına buyurdu, kahyası da sonunculardan başlayarak birincilere doğru, hepsine ücretlerini verdi. Neden? Toprak sahibi zekidir. Böylede daha erken tutulanların hepsi, daha geç tutulanların aldıkları ücreti gördüler. Ve isyan çıktı. 

 

(a.9-12) Haksızlar mı? Hepsi nasıl aynı ücreti alabilir? Doğal olarak, sabahın erken saatlerinden beri çalışanlar daha fazla alacaklarını sandılar. Ama onlara da 1 dinar verildi. Doğal olarak gücendiler. Bütün gün çalışmış olmanın ağır yükü, öğlen sıcağında çalışmış olmanın yorgunluğunu taşıyor olmalıydılar. Ama toprak sahibi şöyle cevap verdi: 

 

(a.13-16) Şimdi gelin birkaç dakikalığına toprak sahibinin bakışından bakalım olaya. Ne dedi isyan eden birincilere? “Size haksızlık etmiyorum ki!! Sizinle 1 dinara anlaşma yapmadık mı?” Haksız mı? Bunu ben de iş dünyasında çok gördüm. İş görüşmesinde söylenen maaşı kabul edip işe başlıyor ve 2 hafta sonra maaşım çok düşük diye şikayet ediyor. Bu gerçek. Ama iş yeri sahibi, bu benzetmedeki toprak sahibi ona en baştan ücreti söyledi ve işçiler de kabul ettiler. Ve ekliyor: “Sana verdiğimi bu sonuncuya da vermek istiyorum.” Tamam. Toprak ve para onundur. Son işçiler birincilerin aksine, (farkları neydi?) pazarlık etmediler, toprak sahibinin “hakkınız neyse veririm” sözüne güvendiler. Alacaklarını, toprak sahibinin lütfuna bıraktılar.  

 

Şimdi şunu sormak istiyorum: Bir işçi olarak, lütfu mu tercih ederdiniz yoksa adaleti mi? Eğer adaleti tercih ediyorsanız, belirtmek isterim ki, eğer adaleti yani hak ettiğimizi alsaydık, hepimiz ölüydük. Günahın bedeli ölüm değil miydi? Tanrı o bedeli kendisi ödemedi mi? Biz hak ettiğimiz için mi Tanrı o bedeli ödedi? Yoksa bizi sevdiği için bizi lütfuyla mı kurtardı? İman yoluyla, lütufla kurtuluyoruz. Bunu Tanrı sağladı. 

 

Bunu sağlayan Tanrı, birinci işçilere ve onlar gibi düşünenlere diyor ki: “Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Elim açık diye kıskanıyor musun?” Şunu sözde ve gerçekte kabul edelim: Tanrı mutlak egemendir. Bu toprağın sahibi O’dur. İstediğini yapar ve yaptığı her şey, -bazen bize öyle gibi gelmese bile- adildir. Doğrudur. Güzeldir.  

 

Sabahın en erken saatinde çalışmak isteyen işçiler tam olarak hak ettiklerini aldılar. Anlaştıklarından 1 gram daha az ya da daha fazla almadılar. Ama yine de diğer işçiler onlardan daha az çalışıp aynı ücreti aldıkları için onları kıskandılar. Kabul edelim ki, bu haksızlık gibi görünüyor. Bunu inkar edemeyiz. Ama İsa benzetmenin başında ne dedi? “Göklerin Egemenliği …. benzer.” Göklerin Egemenliğinden bahsettiğimizde yeni bir düşünce şeklinden, bu dünyada alışkın olduğumuzun dışında bir egemenlikten bahsederiz. Bu benzetmede ise şudur: Aç gözlü, yarışçı ve rekabetçi kıskanç ruhumuzu bırakmalı ve artık İsa gibi düşünmeliyiz. (Yarış ve rekabet edebiliriz ama mesela birbirimiz için iyilik yapmakta, birbirimizi sevmekte…) 

 

Toprak sahibi bağını işleyecek işçiler arıyordu, Tanrı işlerini bizler aracılığıyla yapmak istiyor. Toprak sahibi tüm işçilerine aç gözlülüklerine göre değil ama Kendi lütfuna göre ödeme yaptı. Tanrı büyük bir bedel ödeyerek bizleri ölümden çekip yaşama aldı. Ve hala bizim hayatlarımız ve gereksinimlerimizle ilgileniyor. 

 

Şunu belirtmek istiyorum: Tanrı’dan alacağımız son ödüllerle ilgili olarak pazarlık yapmayalım. Her ne olursa. Pazarlık yapmayalım çünkü bizim yapacağımız pazarlık ve isteyeceğimiz şeyler, sonunda Tanrı’nın bize vermek istediklerinden her zaman daha az olacak. Bunun yerine Tanrı’nın “Hakkın neyse sana veririm” sözüne güvenmek bizim için daha iyi olacak. 

 

Belki o zaman kardeşlerimizden daha çok çalışacağız. Belki o zaman, bizden daha az çalışan kişilerin daha zengin olduklarını, daha popüler olduklarını ve daha saygı gördüklerine tanık olacağız. Belki biz daha çok hizmet edeceğiz ve daha çok şey kaybedeceğiz (ya da bir şey kazanmayacağız) ama daha az hizmet eden hatta hizmet bile etmeyenler varlık içinde yaşayacak. Tamam. Şunun hiç değeri yok  mu? Diğer insanlara bakmayı bırakıp, kendimize bakıp, o toprak sahibinin işinde çalışmanın bile kendi kendine ne kadar paha biçilmez bir lütuf olduğunu anımsayarak zevkle ve azimle çalışmaya devam etmek? Bir darbe yediğimizde, elimizden tutup kaldıranın kim olduğunu hatırlamak. Tanrı’nın bağında çalışmaya fiyat biçilemez. Ve unutmamak lazım ki, günahın ücreti herkes için ödendi. Benim için, sizin için ve herkes için. 

 

Son ayet çok önemli. (a.16). İsa bunu başka yerlerde de söyledi. Ödül konusunda sürprizler olacaktır. Burada birinci olanlar ve öyle hayat yaşayanlar, alacakların ödeneceği günde sırada sonlarda kalacaklar ve burada sonuncu olanlar ve öyle hayat yaşayanlar, orada ilk sıralarda olacaklar. Gurur, bencillik ve hırsla yaşayanlar da, sevgi ve minnettarlıkla hizmet edenler de, karşılıkları neyse onu alacaklar. 

 

Özetlemek gerekirse, Tanrı, bize verdiği lütuf uyarınca bizi bu dünyada bir yerlere getirmiş, bize varlık vermiş olabilir. Bundan dolayı diğerlerini küçük görüp, gurur yapıp övünmemeliyiz. Ya da çok çalışmamıza rağmen bize fazla bir varlık vermemiş olabilir ve çevremizde varlık sahibi başka kişiler görüyoruzdur. Bundan dolayı da onları kıskanmamamız gerekir. Tanrı’nın farklı ölçülerde lütuflar verdiği kimseyi kıskanmamalıyız. Çünkü bize bazen adaletsiz gelse bile, Tanrı egemendir ve O’nun lütfu herkes içindir. Ve unutmayalım ki sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacaklar. Tanrı’nın egemenliği böyledir. Bunu İsa diyor.  

 

Ayrıca işlerimiz de zengin olmak, kendimizi üstün görmek ve göstermek için, saygı görmek için, insanların gözünde doğru kişiler olmaya çalışmak için olmasın. İşlerimiz, bizim değil, ama biz Tanrı’da olduğumuz için, O’nun doğruluğundan gelen işler olsun. 

 

Tanrı her birimizi ve kilisesini bereketlesin.