Giriş, başlangıç: Geçtiğimiz haftanın vaazında kısaca Yakup mektubundan, Tanrı’dan gelen denenmelerden, ve bunun amaçlarından, moralimizi bozmak yerine Tanrı bizleri Mesih’e benzetmeye çalıştığı için sevinmemiz gerektiğinden bahsetmiştik ve birkaç soru ile imanımızı sınayabiliriz demiştik:
Çeşitli denenmelerle yüz yüze geldiğimizde;
• Bunu şanssızlık olarak görüp şikayet mi ediyorum? – Yoksa Tanrı’ya şükrediyor muyum?
• Sıkıntılarımı herkese ilan mı ediyorum? – Yoksa sakince ve Tanrı’yla (elbette gerektiğinde kardeşlerle konuşarak ve önderlerden yardım alarak) sıkıntılara katlanıyor muyum?
• Denenmenin biteceği günü mü iple çekiyorum? – Yoksa Tanrı’nın amacını anlamaya çalışıyor muyum?
• Kendimi acındırmaya mı çalışıyorum? – Yoksa başkalarına hizmet etmeye devam mı ediyorum?
Şimdi ayetlere kaldığımız yerden bakmaya devam edelim:
13. Biz denenmelerden ve ayartmalardan ve bunların farklı şeyler olduğundan bahsetmiştik.
Denenmeler Tanrı’dan gelen, imanımızın gerçekliğini sınayan, bizi Mesih’e benzer hale getiren KUTSAL denenmelerdir.
Bir de bizleri günaha sürükleyen, KUTSAL OLMAYAN ayartılar var. En temel farkları nedir?
• Denenme Tanrı’dan geliyor (a.12) ama ayartılma Tanrı’dan gelmiyor (a.13) Yani Tanrı insanları dener ama ayartmaz
• Denenme bizi geliştirmeye yönelik (a.3-4) ama ayartılma tökezletmeye yönelik (14-15)
14. Bunun üzerinde durmak lazım çünkü bu ayet bize sorumluluk yüklüyor. Biz insanlar bir günah işlediğimizde onun sorumluluğunu almak istemeyiz. Bu yüzden şu konuda bir sanatçı derecesinde ustayızdır: bahaneler üretmek. Kendimiz dışında herkesi ve her şeyi suçlarız:
• Sabah uykumuz açılmadığında kahve almadığı için eşimiz suçludur
• Çocuğumuz sorumsuz bir davranış yaptığında onu eşimizden öğrenmiştir
• Trafikte yol vermediği için her zaman karşı araç suçludur
• Bir kadın taciz edildiğinde giyim tarzı onu suçlu yapmıştır
• Adem meyveyi yediğinde Havva suçludur ve Havva meyveyi yediğinde Tanrı suçludur, öyle demediler mi?
Ama Yakup ne diyor: “Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır.”
İsa ne dedi: “Kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep kötü yürekten kaynaklanır.” Matta 15:19
Günah, bahane olarak arkasına sığınabileceğimiz bir hastalık gibi bir şey değildir. Midesini üşüten bir hastanın midesi bulanır ve kusar. Bu hastalıktan kaynaklanır ve insanın elinde değildir. Ama iş yerinde sevmediği bir iş arkadaşına zarar vermek isteyen bir kişi, o arkadaşı hakkında dedikodu yaparsa bu “hastalıktandır”, “elinde değildi” diyebilir miyiz? Bunun sorumluluğu o kişiye aittir.
Günaha sürükleyen bu arzular hepimizin içinde mevcuttur çünkü benliğimizin günahlı olan yüreğinden geliyor. Ama bunun içinde biz hapis miyiz? Hayır! Biz iman ettik ve Tanrı bizim yanımızda bize yardım ediyor.
“Sonuç olarak, kardeşlerim, gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran, erdemli ve övülmeye değer ne varsa, onu düşünün.” Filipililer 4:8
Biz Mesih imanlıları için, aklımızı yüreğimizden gelen ve bizi zorlayan düşüncelerden uzaklaştırıp, kutsal değerlere yoğunlaştırmak mümkündür.
15. Günah ve ölüm, şaka yapılacak bir konu değildir. Eğer bu yüreğimizden gelen kötü düşünceleri, kutsal olanlarla değiştirmezsek, onları sürekli beslersek bir süre sonra kendimizi o kötü düşüncenin iyi olduğuna inandırabiliriz. Ve etkisi zincirleme olarak başlar.
Davut ve Bat-Şeva olayını buna örnek olarak verebiliriz. Her şey, orada olmaması gereken bir zamanda orada olmakla başladı, bir kadını gözetlemekle devam etti, sonra onu arzuladı, sonra o arzuyu beslemeye devam etti, sonra onu elde etti, sonra onu gönderdi, önce kocasına düzen kurdu, işe yaramayınca da canını aldırttı… Tövbe edince Tanrı Davut’u affetti ama buna rağmen günahlarının doğal sonuçlarını yaşamak zorunda kaldı değil mi? Günah neredeyse Davut’u alaşağı edecekti.
Ölümü genellikle fiziksel olarak düşünürüz ama bunun yanında ruhsal ölüm ve sonsuz ölüm de var. Ölüm bir Mesih imanlısını bile ele geçirebilir mi? Doktrinsel tartışmalara girmeye gerek yok ama bütün imanlılar şunda hemfikirdir: Bu konuda çok dikkatli olmalıyız, çünkü, sonsuz ölüme yenik düşer miyiz bu ayrı bir konu ama gerçekten de Tanrı’nın bizi kurtarmasındaki amacı unutursak ve Mesih’e iman etmiş olmamıza rağmen O’nsuz bir hayat yaşıyorsak, aslında yaşayan bir ölüyüz demektir.
Doktrinsel olarak tartışmaktansa şunu sorabiliriz: Yargı kürsüsüne gittiğimizde Yargıç’ı hangi davranış hoşnut edecek, hangisi etmeyecek? Kutsal olmaya çalışmak bizim sorumluluğumuzdur.
16-17. Yakup “Aldanmayın” diyor. Çok kolaydır, hepimiz hayatlarımızdan bunu biliyoruz. Tanrı’yı suçlarız: “Neden bunu böyle yaptın, bunun olmasına neden izin verdin, neden beni böyle yarattın, neden beni bu kadar sınıyorsun?…” Bu, kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildir. Tanrı, her mükemmel armağanın kaynağıdır.
“Işık Babası” ve “Değişkenlik ya da döneklik gölgesi olmayan” diyor. Ne demek istiyor? Işık yani güneş ve yıldızlar. Ama aynı zamanda ruhsal ışığın da kaynağı, evrendeki her türlü ışığın kaynağı Tanrı’dır.
Mesela güneş bir yıldızdır ve evrende yıldızlar doğar, gelişir ve yakıtı bitip ömrünün sonuna geldiğinde büyür, içe doğru patlar ve ölür. Değişkendir.
Ya da güneş tutulması olur, ay güneş ile dünyanın arasına girer ve ayın gölgesi dünyanın üzerine düşer. Dünyanın üzerinde gökcisimlerinin dönmesinden kaynaklanan döneklik gölgesi olur.
Veya da dönek, Türkçede “sözüne güvenilmeyen” anlamına gelir.
Ama Tanrı bunların hiçbirisi değildir. Tanrı nedir? O mükemmeldir. Kendisi mükemmel olduğu için, armağanları da mükemmeldir. Kendisi ve armağanları mükemmel olan bir Tanrı, o kadar büyük bir sevgiyle sevdiği, kendi yaratıkları olan biz insanları ölelim diye günah kuyusuna atmaz. Ayartılmalarımızın sorumluluğu bize aittir ve ancak bunu kabul edersek ruhsal olarak gelişebiliriz.
Denenmelerde kendimizi test etmek için sorduğumuz sorular vardı ya? Şimdi ayartılmalar için de bazı basit sorularla imanımızı test edebiliriz:
• Kötü düşünceler geldiğinde, onları içimizde besliyor muyuz, yoksa kötü arzulara ve günahlara dönüşmeden önce, kutsal olan düşüncelerle ve duayla onları değiştirmeye çalışıyor muyuz? Örnek: Mesela 10 emirden bir tanesi “Çalmayacaksın.” Bunun üzerinden düşünelim. Bir sebepten bu düşünce yüreğimize girdi diyelim. O zaman çalmak istediğimiz o şeyi çaldığımızı ve onunla yapabileceğimiz şeyleri mi hayal edeceğiz, yoksa bu düşünceyi hemen kutsal olanlarla ve duayla değiştirecek miyiz? Filipililerde okuduğumuz gibi “Bunu yaparsam övülmeye değer mi?” diye sorup bu düşünceyi uzaklaştıracak mıyız?
• Yüreğimizde günah işlemeye doğru giderken, Tanrı’yı mı suçluyoruz, yoksa bunun sorumluluğunu alıyor muyuz? Yine “çalmayacaksın” ile devam edelim. Çalma günahını yaparken, “Tanrı beni fakir yarattığı için ben de çaldım” mı diyeceğiz? Yoksa sorumluluğun bizde olduğunu kabul mu edeceğiz?
• Günah işlediğimizde, geçekten de, “Buna engel olmak için yapabilecek bir şeyim yoktu” diyebiliyor muyuz? Gerçekten çalmayabilir miydim? Mesela “Çalmamak için, çok hoşlanmasam bile, geçici olarak bile olsa yapabileceğim bazı işler yok muydu? Çalmak yerine gerçekten çalışıp doğru yollardan para kazanamaz mıydım?”
Buna evet diyebiliyorsak, tövbe yüreğiyle ve değişerek Tanrı’ya yaklaşabiliriz. Ama diyemiyorsak, belki de içinde bulunduğumuz durum bir denenme değil ama ayartılma olabilir. Bunun hangisi olduğunu ayırt etmek, bizim için yaşam ve ölüm kadar önemlidir. Bugünden itibaren bu konuda uyanık olmak için dua edelim.
Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Dua edelim.