Vaaz 2020.05.31 Yakup 9 Tanrı’ya Bağımlı Olun 2

YAKUP 4:11-17 TANRI’YA BAĞIMLI OLUN 2

Bu bölüm, önceki vaazda incelemeye başladığımız bölümün devamıdır. Yani o bölümle bağlantılı. Bu yüzden de, üzerinden de biraz süre geçtiği için çok kısa bir şekilde o vaazın konusu neydi, onu hatırlamak iyi olur.

Şu sorunlar üzerinde durmuştuk: kilise içindeki problemler, bunların kaynakları ve çözüm yolları. Kavgalarımızın ve çekişmelerimizin kaynağının: tutkularımız, arzularımız, bunları elde edemediğimizde yaptığımız hırslar, kıskançlığımız, dünyayla dost olmamız, kibrimiz ve Tanrı’dan doğru amaç için istemememiz olduğunu okumuştuk. Okuduğumuz bölüm üzerinden de vardığımız sonuçlar şunlardı:

  • Kibrimizi bırakıp kendimizi alçaltacağız.
  • Tanrı’dan doğru amaç için isteyeceğiz.
  • Tanrı’ya bağımlı olacağız.
  • İblis’e karşı direneceğiz.
  • Tanrı’ya yaklaşacağız.
  • Ellerimizi günahtan temizleyeceğiz.
  • Yüreklerimizi paklayacağız.
  • Tüm bunlarda samimi olacağız.
  • Ve yücelmemizin tek yolunun, Tanrı’nın önünde kendimizi alçaltmaktan geçtiğini hiçbir zaman unutmayacağız.

Rab’bin önünde kendinizi alçaltın, sizi yüceltecektir” ayetiyle vaazımızı sonlandırmıştık.

Şimdi bugün okuyacağımız 11-17 ayetleri iki paragraftan oluşuyor. Önce ilk paragrafı okuyarak başlayalım. (11-12 ayetleri)

11 Kardeşlerim, birbirinizi yermeyin. Kardeşini yeren ya da yargılayan kişi, Yasa’yı yermiş ve yargılamış olur. Yasa’yı yargılarsan, Yasa’nın uygulayıcısı değil, yargılayıcısı olursun. 12 Oysa tek Yasa koyucu, tek Yargıç vardır; kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten O’dur. Ya komşusunu yargılayan sen, kim oluyorsun?

Bölüm, Tanrı’ya bağımlı olabilmemiz için bizlere iki kritik buyrukla devam ediyor: birbirinizi yermeyin ve yargılamayın. Bunu ne kadar sık yaparız, değil mi? Kilisedeki en sık görülen sorunlardan bir tanesi gerçekten budur.

Kardeşler arasında bazen fikir ayrılıkları ve anlaşmazlıklar olabilir. Bizim kilisemizde de olmuştur ve olacaktır. Bunun çözüm yolu için Matta 18:15-20 ayetlerini okuyabilirsiniz. Daha önce kilisede bu konuyu çok işlediğimiz için şimdi detaya girmeyelim ama özetle, önce sorun yaşadığımız kardeşle konuşuyoruz, ve konu aramızda kalıyor. İşe yaramazsa birkaç kardeşle birlikte gidip tekrar konuşuyoruz. Bu da işe yaramazsa durumu topluluğa bildiriyoruz. Ancak bu bile işe yaramazsa o zaman o kişiyi putperest ya da vergi görevlisi sayıyoruz.

Mesela diyelim ki ben Fikoş ablayla bir problem yaşıyorum. Ama kendisiyle bu sorunu konuşmak yerine Cathy ablaya gidiyorum: “Bu Fikoş abla da hep böyle yapıyor, yine aynı şeyi yaptı. Yani o kadar İncil okuyor, İncil’de ‘alçakgönüllü olun’ diyor ama nedense kendisi hiç öyle değil!” Eyvah! Bir de diğer kardeş derse ki: “evet geçen bana da öyle yaptı…” Eyvah eyvah!

Ama 11-12 ayeterine göre, kardeşimizi yermekten ve yargılamaktan kaçınmalıyız. Neden? Tabii ki kardeşimiz kırılmasın diye, komşumuza olan sevgimizden ama asıl sebep bu mu? Asıl sebep şudur: kardeşimizi yargıladığımız zaman, bu aynı zamanda esasında direkt olarak Tanrı’ya karşı işlenmiş bir günahtır. Çünkü tek yargıç var! Kardeşimizi yargılamak demek, aynı zamanda yargıca: “senin yargıçlığını kabul etmiyorum, senin yargına güvenmiyorum, yargıç benim” demektir.

Kardeşini yeren ve yargılayan kişi, kendini yargıç konumuna, yani Tanrı’nın yerine koymuş olur. Biz kimiz ki, bunu yapabilelim? Kurtarmaya da mahvetmeye de gücü yeten tek varlık Tanrı’dır.

Burada çok kısaca, İsa’nın bu konuda kendi ağzından çıkmış olan sözlerini de hatırlayalım:

Mat 7:1-5 “Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. 2 Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. 3 Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin? 4 Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, ‘İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin? 5 Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.

Kilise olarak bu konuda çok öğrenme fırsatlarımız oldu. Bugünden sonra da aynı hassasiyetle devam edelim.

Ve ikinci paragrafla devam edelim: (13-17 ayetleri)

13-14 Dinleyin şimdi, “Bugün ya da yarın filan kente gideceğiz, orada bir yıl kalıp ticaret yapacak, para kazanacağız” diyen sizler, yarın ne olacağını bilmiyorsunuz. Yaşamınız nedir ki? Kısa süre görünen, sonra yitip giden buğu gibisiniz. 15 Bunun yerine, “Rab dilerse yaşayacak, şunu şunu yapacağız” demelisiniz. 16 Ne var ki, şimdi küstahlıklarınızla övünüyorsunuz. Bu tür övünmelerin hepsi kötüdür. 17 Bu nedenle, yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan, günah işlemiş olur.

Bunlar da günlük hayatlarımızda en sık yaptığımız yanlışlardandır. Birazını farkında olarak, birazını da farkında olmayarak.

Verdiği örnekte ne diyor? “Yarın şuraya gideceğiz, şu kadar kalacağız, şunu yapacağız, şunu kazanacağız.” Güzel plan. Bu planın içinde başlangıç zamanı var, geçirilecek toplam zaman var, gidilecek yerde ne yapılacağı var, ve ne amaçla gidileceği var. Bayağı bir detay var. Ama planda bir şey yok, bir şey eksik: planda hiç Tanrı yok!

Bu yüzden bu plan, bencilce bir plan. Bu konuyla ilgili olarak Kutsal Kitap’tan iki örnek verelim:

İlk olarak, son bir yıl içinde biz Luka 12:13-21 ayetlerinde anlatılan “zengin budala” bölümünden bir vaaz vermiştik. Orada bu konuyu derinlemesine incelemiştik. Adamın birinin toprakları bol ürün vermişti. O kadar çok ürünü vardı ki, onları nereye koyacağını düşünüp duruyordu. Bugün sadece zengin adamın dudaklarından dökülen kelimeleri hatırlayalım. Bölümün anlatıldığı paragrafın içinden, sadece zengin adamın söylediklerini kopyala-yapıştır yaptım ve şu ortaya çıktı:

Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok’

Şöyle yapacağım’

Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.’

Yakup’un örneğine benziyor değil mi? Güzel plan, ama içinde Tanrı yok. Zengin adam şu gerçeği unuttu: İnsan bir soluğu andırır, günleri geçici bir gölge gibidir. Mezmur 144:4.Ömrümüz bir nefes gibidir, alıp verene kadar bitiverir. Bir gölge gibidir, güneş çıkıp batana kadar bitiverir. Nasıl geçtiğini anlamayız.

Kutsal Kitap’tan bir diğer örnek ise, Yeşaya 14:13-14 ayetlerinde. Orada plan yapan kişi ise tanıdık bir isim: Lusifer. Planına göz atalım: (Yine sadece kendi kelimeleri)

Yeşaya 14:13-14 “Göklere çıkacağım”, “Tahtımı Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım; İlahların toplandığı dağda, Safon’un doruğunda oturacağım. 14 Bulutların üstüne çıkacak, Kendimi Yüceler Yücesi’yle eşit kılacağım.”

Bu da benziyor, değil mi? Net bir plan, ama direkt olarak Tanrı’ya karşı bir plan. Lusifer şu gerçeği hatırlamadı: Yarınla övünme, çünkü ne getireceğini bilemezsin. Özd. 27:1. Yarın ile övünmek yersizdir çünkü gerçekten de, yarının ne getireceğini bilemiyoruz.

16. ayet, “küstahlıklarınızla övünüyorsunuz” diyor. Bu iki kişinin, ve bizlerin yaptığı budur. “Ben şöyle diyeceğim, ben şöyle yapacağım, şuraya gideceğim, şu meseleyi halledeceğim, şu konuyu çözeceğim, şurada şu kadar çalışacağım…” Sonsuz örnek verebiliriz. Ama Tanrı? O bu planların neresinde?

Planlar kuruyoruz, ve onlara o kadar güveniyoruz ki! Onlarla o kadar övünüyoruz ki! Halbuki biz, kendi hayatlarımızı kendimiz kontrol edebiliyor muyuz? Elbette belirli şeyler vardır, elbette plan yapmak iyidir. Ama Tanrı’ya danışmadan, kendi planlarımızı yapmak ve onları uygulamaya çalışmak, ve sanki bizi hedefe ulaştıracak olan şey Tanrı değil de o planlarımızmış gibi yaşamak? Bu kibirdir, küstahlığımızla övünmektir ve bu kötüdür.

Bundan altı ay kadar önce, şu an yaşadığımız kovid-19 salgınının geleceğini ve aylarca kilise binamızda toplanamayacağımızı hangimiz bilebilirdik? Altı ay önce zoom diye bir program olduğunu bile bilmiyordum.

Bu hafta içinde şöyle bir şey yaşadım: sonraki pazartesi günü hastaneye gideceğim için, uzun süredir de motosikletimi kullanmadığım için, salı günü onu yıkamaya karar verdim. Karar verdim! Aklımdaki saat geldiğinde hava kararmaya başladı, ama yağmur yoktu. Yıkayabilirim dedim, hazırlanmayı düşünürken dışarıdan yağmur sesi geldi. Yarın öğleden sonra yıkarım dedim, ama yine yağmur yağdı. Hiç abartısız, perşembe ve cuma günü tam müsait olduğum saatlerde yine yağmur yağdı. Tabii bu çok yetersiz bir örnek ama, bazen biz kendi planlarımızı yapsak da, Tanrı’nın başka planları olabilir!

Bu yüzden planlarımızı bazen değil, ama her zaman Tanrı’ya danışarak yapmalı, ve her zaman “Rab dilerse” ifadesini hatırlamalıyız. İçinde Tanrı olmayan bir plan, kısa vadede kazanç gibi görünse bile, eninde sonunda bereketsizliğe mahkumdur.

Son iki vaazda okuduğumuz “Tanrı’ya bağımlı olun” başlıklı bölüm, şu ayetle bitiyor:

17 Bu nedenle, yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan, günah işlemiş olur.

Bu ayetin, tüm Yakup mektubunun özet ayeti olduğunu düşünüyorum. Ben de şunu sorayım: Yapılması gereken iyi şey nedir?

Belki durumlara göre spesifik olarak değerlendirilebilir, ama her durumda yapılması gereken iyi bir şey varsa, o da hayatlarımızın kontrolünü Tanrı’ya bırakmaktır. Tanrı’ya bağımlı olun derken, Yakup’un bunu kastettiğini hayal ediyorum. Yani kendine bu kadar güvenme, kendini bu kadar yüceltme, kendini Tanrı’ya bırak, o zaman zaten güvende olursun, o zaman zaten yücelik kazanırsın.

Yukarıda kendi planlarımıza güvenmekten bahsederken, Kutsal Kitap’tan iki örnek vermiştik. İsa’nın benzetmesindeki zengin adamın ve Lusifer’in ağızlarından çıkan sözlere bakmıştık. Bugünün vaazını şöyle bitirelim: Bu iki örnekteki iki kişinin söylediklerini söyledikten hemen sonra o anda ne oldu? Yani dudaklarından dökülen o sözlerden hemen bir sonraki ayet nedir?

Zengin adam konuştuktan bir sonraki ayet:

Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’ Luka 12:20

Lusifer konuştuktan bir sonraki ayet:

Ancak ölüler diyarına,
Ölüm çukurunun dibine
İndirilmiş bulunuyorsun.
Yeşaya 14:15

Kendi kendine planını hazırlayan, Tanrı’ya planlarında yüceltmeyen iki kişi, ve onların yıkımı.

Bugün bizim yapmamız gereken, bu iki kişiyi akılsız olarak görmek değil, Tanrı’nın bugün bizden istediği bu değil. Tanrı’nın isteği, kendi hayatlarımızda ve planlarımızda bizlerin de aynı tutumu sergilediğimizi kabul etmek, itiraf ve tövbe etmek, ve bugünden sonra yapacağımız tüm planları Tanrı’ya danışarak yapmak, ve “Rab dilerse” düşüncesini hayatlarımızda gerçekleştirmek.

4. bölümün geneli için düşünürsek, açgözlü olmamak, aramızda çekişmemek, kıskanmamak, Tanrı’dan neden ve nasıl dileyeceğimizi bilmek, kardeşimizi yermemek ve yargılamamak, planlarımızda Tanrı’ya yer vermek.

Tek cümlelik özetle: Hayatlarımızın kontrolünü Tanrı’ya bırakmak, O’nunla yaşamak, O’na güvenmek, O’na bağımlı olmak.

Rab her birimizi ve tüm kilisesini artan ölçüde bereketlesin, bizleri Kutsal Ruh’uyla doldursun ve O’na bağımlı olmak için yanıp tutuşan yürekler versin.

Bir cevap yazın