Markos 12:38-40 İsa İkiyüzlü Din Bilginlerini Kınıyor
38-39 İsa öğretirken şöyle dedi: “Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan, meydanlarda selamlanmaktan, havralarda en seçkin yerlere ve şölenlerde başköşelere kurulmaktan hoşlanan din bilginlerinden sakının. 40 Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.”
Gördüğümüz gibi İsa din bilginlerinin, Tanrı’nın gözünde kötü olan bazı davranış biçimlerini gösteriyor ve onların özellikle ikiyüzlülüğüne dikkat çekiyor. Herkesi din bilginlerinin bu davranışlarından sakınmaları konusunda uyarıyor. Bu “ikiyüzlü” davranışlar nelerdir bir bakalım.
- Uzun kaftanlar içinde dolaşmak (Özel olmak ve gösteriş yapmak)
- Meydanlarda selamlanmak (Popüler ve egoist olmak)
- Havralarda en seçkin yerlere kurulmak (Ünlü olmak ve fiziksel konum istemek)
- Şölenlerde başköşelere kurulmak (Seçkinlik ve öncelik istemek)
- Dul kadınların malını mülkünü sömürmek (Tanrı için toplanan paralarla zenginleşmek)
- Gösteriş için uzun uzun dua etmek (Halkın önünde dindarlık taslamak)
Bu davranışları sergileyen kişiler din bilginleridir. Yani dini öğrenmiş olan ve halka öğretebilecek olan kişiler.
Aslında bu bölüm Matta’da detaylı olarak açıklanıyor. O bölüme bakalım.
Matta 23:1-36 Vay Halinize!
1-2 Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar. 3 Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. 4 Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.
5 “Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. 6 Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. 7 Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.
8 “Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. 9 Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. 10 Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir. 11 Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun. 12 Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.
13-14 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği’nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!
15 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız.
16 “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 17 Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı? 18 Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 19 Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı? 20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. 21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. 22 Gök üzerine ant içen, Tanrı’nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.
23 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını –adaleti, merhameti, sadakati– ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi. 24 Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız!
25 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. 26 Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.
27 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. 28 Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.
29 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yapar, doğru kişilerin anıtlarını donatırsınız. 30 ‘Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik’ diyorsunuz. 31 Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza kendiniz tanıklık ediyorsunuz. 32 Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin!
33 “Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? 34 İşte bunun için size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız. 35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil’in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya’nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız. 36 Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır.
Biraz uzun ama özellikle okumak istedim çünkü İsa’nın neyi istemediği çok net görünüyor. Bu olumsuz özelliklerden tümünü ele almaya vaktimiz yok. Ama bu okuduğumuz bölümde geçen bazı kelimeler:
- Vay halinize (7 kez)
- İkiyüzlüler (7 kez)
- Kör (5 kez)
Tanrı Musa aracılığıyla İsrail halkına Yasa’yı öğretti. İncil’den Yasa’nın amacının, günahın bilincine varmak olduğunu okuyoruz. Kutsal Yasa, insanlara yüreklerinin günahlı durumunu çarpıcı şekilde fark ettirmek içindi. Tanrı’nın insandan beklediği davranış, Yasa’nın gereklerini yaparak kurtuluş olamayacağını fark etmekti. Çünkü Yasa’nın tüm gereklerini yerine getirmek bir insan için imkansızdır. Ama İsrail halkı, özellikle de din bilginleri ve Ferisiler, bunun tam tersini düşündüler. Yani insanlar ne kadar Yasa’yı harfi harfine yerine getirirse, Tanrı’nın gözünde o kadar dindar olacaklarını düşündüler. Tanrı’nın verdiği ruhsal bir buyruğu aldılar, onu ruhsal anlamından çıkarttılar ve sadece kelime anlamıyla uyguladılar. Şimdi İsa’nın da bahsettiği bir örneğe bakalım.
Matta 23:5’te “hamail” kelimesini gördük. Onun anlamını bilen var mı?
Hamail: Eski Antlaşma’dan alınan bazı ayetlerin içine konduğu, alna ya da sol kola takılan kese veya kutu. Bir çeşit muska.
İsa Ferisilerin ve din bilginlerinin büyük hamailler yaptıklarını söylüyor. Peki Ferisiler ve din bilginleri neden böyle bir şey yapma gereği duydular? Tanrı’nın onlardan istediği neydi?
Mısır’dan Çıkış 13:3-9 3 Musa halka, “Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden çıktığınız bugünü anımsayın” dedi, “Çünkü RAB güçlü eliyle sizi oradan çıkardı. Mayalı hiçbir şey yenmeyecek. 4 Bugün Aviv ayında buradan ayrılıyorsunuz. 5 RAB sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus topraklarına, atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman bu ay şu törelere uyacaksınız: 6 Yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün RAB’be bayram yapacaksınız. 7 O yedi gün içinde yalnız mayasız ekmek yiyeceksiniz. Aranızda ve ülkenizin hiçbir yerinde mayalı bir şey görülmeyecek. 8 O gün oğullarınıza, ‘Mısır’dan çıktığımızda RAB’bin bizim için yaptıklarından dolayı bunları yapıyoruz’ diye anlatacaksınız. 9 Bu elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti olacak; öyle ki, RAB’bin yasası hep ağzınızda olsun. Çünkü RAB güçlü eliyle sizi Mısır’dan çıkardı.
9. ayete bakalım. Tanrı ne istiyor? Halkın ellerinde bir belirti ve alınlarında bir anma işareti olsun. Hemen devamında amacını da açıklıyor: Öyle ki, Rab’bin yasası hep ağzınızda olsun.
Yasanın Tekrarı 6:4-9 4 “Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. 5 Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz. 6 Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. 7 Onları çocuklarınıza belletin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 8 Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 9 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın.”
Yasanın Tekrarı 6:4-9 ayetlerine “şema” yani İbranicede “dinle” deniyor ve Yahudiler bazı başka bölümlerle birlikte bu ayetleri her gün ezberden okuyorlar. 8. ayette Tanrı, buyruklarını, bir belirti olarak ellerine bağlamalarını ve alın sargısı olarak takmalarını istiyor.
Son bir metne daha bakalım:
Yasanın Tekrarı 11:18-21 18 “Bu sözlerimi aklınızda ve yüreğinizde tutun. Bir belirti olarak ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 19 Onları çocuklarınıza öğretin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 20 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın. 21 Öyle ki, RAB’bin atalarınıza vermeye söz verdiği topraklar üzerinde sizin de, çocuklarınızın da ömrü uzun olsun ve yeryüzünün üstünde gökler olduğu sürece orada yaşayasınız.
18. ayette, Tanrı amacını belirtiyor: Buyruklarını insanların aklında ve yüreğinde tutmalarını istiyor.
Tüm baktığımız bu metinlerde, ayetlerin anlamı açıktır. Tanrı’nın halkından isteği açıktır. Tanrı, halkına buyruklar veriyor. Bu buyrukları her zaman akıllarında ve yüreklerinde tutmalarını, her zaman onları hatırlamalarını, her adımlarını o buyruklara göre atmalarını ve bütün hayatlarını yasasına göre düzenlemelerini buyuruyor. Peki halk, özellikle Ferisiler ve din bilginleri ne yapıyor?
Ayetlerin yazılı olduğu kağıtlardan kutular, keseler veya muskalar yapıyorlar. Yani hamail. Sonra bu hamailleri ellerinin üzerine, ya da gözlerinin arasına alın bağı ile bağlıyorlar. İsa’nın dediğine göre bir de onları gösteriş olsun diye büyük yapıyorlar. Görüntüyü düşünün. Sokakta yürüyorsunuz ve etrafınızda ellerinde, kollarında veya alınlarında sargıyla bağlanmış kocaman muskalar taşıyan insanlar, uzun kıyafetleriyle, böbürlenerek, uzun uzun dualar ederek dolaşıyorlar.
Tanrı ne istemişti? Buyruklarının hatırlanmasını. Buyrukların, insanların hayatına ve davranışlarına yön vermesini istemişti. Ama din bilginleri ve Ferisiler buyruğu aldı, ruhsal anlamını onun içinden çıkardı, geriye kalan sözcük anlamını, hayatlarında uyguladı. Ama gerçekte hayatlarında uygulanması gereken sözcük anlamı değil, ruhsal anlamıydı.
Bu, ruhsal anlamı çıkarılan ve sözcük anlamı uygulanan tek buyruk değildir. Sadece bir örnekti. Bunun üzerinde uzunca durduk çünkü bu olumsuz bir örnek olsa da, bizler için iyi bir derstir ve İsa bunun aracılığıyla bize öğretiyor. İsa bugün bize ne öğretiyor?
Eğer bir cümleyle özetlemeye çalışacak olursak, İsa, her birimize emanet edilen kutsal gerçeklerle neler yaptığımıza, bize öğrettiği dersleri nasıl uyguladığımıza büyük önem gösteriyor. Bunun aksini yaparsak ikiyüzlü olacağımızı söylüyor. Özellikle “Ferisilerin ve din bilginlerinin nasıl uyguladığına” değil, ama “bizlerin nasıl uyguladığımıza” diyorum.
Ferisileri ve din bilginlerini işaret edip onları kınamak çok kolaydır. Ama Tanrı bizden bunu mu istiyor?
Sizlere hayatımdan kısa bir örnek aktarayım. Bazılarınız hatırlayacaktır, bir gün Dan abinin bir arkadaşının daveti üzerine, uzunca süre beklenen çocuklarının sonunda dünyaya gelişini kutlamak için bir etkinliğe gittik. Çocuk doğmadan önce ailesi Dan abi aracılığıyla kiliseden de dua istemişti. Çocuk doğunca, onun için dua etmek istediler. Orada hem Müslüman bir din adamı vardı, hem de Dan abi ile ben vardık ve ben o gün pastör gömleği giydim. Sıra bana geldiğinde bebeği kucağıma aldım ve tüm insanların önünde, Tanrı’ya bebek için dua ettim. Gerçekten harika bir zamandı. Yüreğimde derinden Tanrı’nın varlığını hissettiğim bir zamandı.
Ayrıca o gün kendimi çok farklı hissettim. Çünkü oradaki herkes, Müslüman din görevlisi de dahil olmak üzere bana “hocam” şeklinde hitap ettiler. Aralarından “sayın rahip bey”, “sayın papaz” ve “efendim” diye hitap edenler de oldu. Bunu orada Hristiyan bir din görevlisi olduğumu bildikleri için yaptılar. Kesinlikle kötü niyetli oldukları için bu unvanlarla hitap etmediler. Çok saygı gösterdiler, bu onların yüreğindeki iyilikten kaynaklanıyordu. Onlara minnettarım.
Yine de o günden sonra bunun üzerinde çok düşündüm. Elbette biz şimdi bütün saygı ve yücelik hakkını Tanrı’ya bırakıyoruz. Ama şu soruyu kendime sormadan edemedim: Eğer 1985’de değil de 1285’de doğsaydım ve bir rahip olsaydım, o ilgiyi ve saygıyı görseydim, kendimi bir Ferisi gibi hissetmekten ve davranmaktan engelleyebilir miydim?
Ben de o ilgi ve saygıyı görmeye başladıktan sonra, sırf gösteriş için, öncelik için, popüler olmak için, dindar görünmek için, Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını çıkarıp onları sadece sözcük anlamıyla uygulamaya başlar mıydım? Ve bu şekilde diğer insanlara öğretir miydim? Benim de bir Ferisi olmamı ne engelleyebilirdi?
Cevabı nettir: İsa’nın sözüne bağlı kalmak. Bugünkü metnimizde, Markos 12:39’da İsa dedi ki: bu özellikleri yapan… din bilginlerinden sakının.
TDK’ye göre sakınmak şu anlamlara geliyor:
1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak.
İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak.
2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak.
İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak.
3) Korumak, esirgemek, gözetmek.
Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek.
Tanrı buyrukları arasından sözcük anlamıyla uygulamaktan zevk aldığım ama Tanrı’nın asıl mesajını arka plana ittiğim bir buyruk var mı? Kendimi başkalarından üstün görüyor muyum? Elimde olan imkanları Tanrı’nın hoşuna gitmeyecek şekillerde kullanıyor muyum? Şu kişiden veya bu kişiden daha iyi olduğumu düşündüğüm bir konu var mı?
Önce kendimiz sakınmalıyız, sonra bulunduğumuz yerde bu düşünceyle Tanrı sevgisiyle mücadele etmeliyiz. Toplumdaki günahlarla Tanrı sevgisinde mücadele etmek de kutsal olmanın bir parçasıdır. Her bakımdan Mesih’e benzemenin bir gereğidir. Kardeşimizde veya komşumuzda benzer durumlar görüp de onu Tanrı sevgisiyle uyarmıyorsak bu da Tanrı’nın gözünde iyi olmaz.
Tanrı’yı hoşnut eden Hristiyanlar olarak, hem gerektiğinde Papa’ya “Sen yanılıyorsun” diyebilen Martin Luther kadar cesur, hem de Natan’dan duyduktan sonra tövbe eden Davut kadar alçak gönüllü olabilmeliyiz. Unutmayalım ki her iki durumda da çalışan Kutsal Ruh’tur.
Rab bize fark ettirsin diye dua edelim ve O’nun yardımını isteyelim.
SLAYTLAR:
1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak.
İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak.
2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak.
İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak.
3) Korumak, esirgemek, gözetmek.
Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek.