Vaaz 2020.02.23 Pusudaki Tanrı

Bugün sizlere İsrail krallarının tarihinin küçük bir kesitinden, ve o krallardan birisinden kısaca bahsedeceğim. Aslında onlardan değil, ama Tanrı’nın onlar aracılığıyla nasıl çalıştığına bakacağız. Eğer kitaplarınızı şimdi açmak isterseniz, bu kesit 2. Tarihler 20.bölümde geçiyor. Kutsal Kitapta sayfa: 476. 

Biliyorsunuz Tanrı Davut aracılığıyla İsraillileri epey bir rahata kavuşturmuştu. Davut İsrail’in tüm düşmanlarına karşı savaştı ve hepsini kazandı. Sonra Tanrısı Rab için bir tapınak yapmak istedi ama Tanrı O’na izin vermedi. Çünkü çok savaştığı için çok kan dökmüştü. Ama Tanrı, bu iş için Davut oğlu Süleyman’ı uygun gördü. Süleyman, Tanrısı Rab için tapınağı inşa etti ve ülke uzun bir süre huzur içinde yaşadı. Daha önceden Tanrı’dan bilgelik isteyen ve yükselen Süleyman, giderek daha fazla hata yaptı ve sonunda Tanrısından epey bir uzaklaştı. Ama Tanrı, Davut soyuna verdiği söz uyarınca soyundan krallar çıkarmaya devam etti. Süleyman oğlu Rehavam’ın hatalarıyla krallık Yahuda ve İsrail olarak ikiye bölündü. Ve her iki parçaya da dönem dönem farklı krallar hükmetti. Bu krallardan bazıları Tanrı’nın yoluna kısmen de olsa bağlı kaldı, bazıları ise tamamen bağlı kalmadılar, diğer ulusların putlarına tapıp törenlerini uyguladılar ve Tanrı’ya tamamen sırtlarını döndüler. Ve sonunda tüm halk sürgüne  gitti. 

Gidişat kötüydü ama her şey kötü değildi. Arada, Tanrı’yı hatırlayan ve O’ndan korkan bazı krallar da çıktı. Bugün bakacağımız Asa oğlu Yehoşafat, onlardan birisidir.  

Bölüme geçmeden önce, Yehoşafat, babası Asa gibi Tanrı’ya yakındı. Atası Davut’un yollarını izlemeye çalışıyordu. İsrail halkına uymadı, Tanrı’nın buyruklarına uydu. Ünlendi, herkes ona armağanlar getirdi ve zengin oldu. Yehoşafat’ın yaptığı önemli işlerden bazıları, putperestlik yapılan yerleri ve putları kaldırttı. Bazı görevliler atadı, bu kişiler kentleri dolaşarak Yasa Kitabında yazılanları halka öğretiyorlardı. Kentleri sağlamlaştırdı ve yiğit savaşçılar yetiştirdi. Zaman geçtikçe saygınlık ve zenginlik üst seviyelere ulaştı ve çevredeki diğer uluslar Yehoşafat’a karşı savaşamaz duruma geldiler. Sonra İsrail tarafının yüreği Tanrı’da olmayan kralı Ahav’a uyarak Tanrı’nın gözünde hoş olmayan şeyler de yaptı. Hatta bir defa Tanrı’nın bir kahininden azar yedi. 25 yıl krallık yaptı ve sonunda atalarına kavuştu. 

Yehoşafat, mükemmel değildi, ama Tanrı’ya yüreğini vermek isteyen bir adamdı. Bu dolaşarak halka Yasayı öğretme görevi verdiği kişilerin haricinde bizzat kendisi de, halk arasında dolaşarak insanları Tanrı’ya döndürüyordu. Şimdi karakterini anlatabilmek için, krallık için atadığı yargıçlara ve kahinlere verdiği birer öğütten size bahsetmek istiyorum: 

Yargıçlara: “Yaptıklarınıza dikkat edin, çünkü Tanrımız Rab kimsenin haksızlık yapmasına, kimseyi kayırmasına, rüşvet almasına göz yummaz.” 19:6 

Kahinlere: “Görevinizi Rab korkusuyla, bağlılıkla, bütün yüreğinizle yapmalısınız.” 19:9 

Ayrıca genel olarak bütün görevlilerine şu öğüdü verdi: “Yürekli olun, bu buyrukları uygulayın. Rab doğru kişiyle olsun!” 19:11 

Öğütlerinden de anlayabileceğimiz gibi, Tanrı’yı düşünen bir adamdı. Adanmıştı. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz? Çevredeki 3 ulus, birleşerek çok büyük bir ordu oluşturdu ve onlara karşı savaşmak için yola çıktı. Bazen hayatınızı adarsınız ama tam bir adanmışlık bile, hayatınızdaki her şeyin harika ve sorunsuz olacağı anlamına gelmez. Şimdi parça parça ama hızlıca bölümü okuyalım: 

(a.1-2) Bahsettiğimiz gibi, ilk iki ayette, 3 ulusun ordularının birleşerek Yehoşafat’a karşı savaşmak için onun üzerine doğru yola çıktığını görüyoruz. Şimdi 3-4 ayetleri okuyarak kralın tepkisine bakalım: 

(a.3-4) Korktu. Kim korkmazdı ki? Ama bir karar verdi. Bu karar neydi? Rab’be danışmak. Bunun yanı sıra oruç tuttu ve tüm halk için oruç ilan etti. Tanrı’nın isteğini ararken ve O’nun yardımına sığınırken bunu oruçla güçlendirebiliriz. Ve onlar bütün bir halk olarak bir araya toplanıp Rab’den yardım dilediler. Kral sonra bir dua ile Tanrı’ya yaklaştı. Şimdi bu duayı okuyalım: 

(a.5-13) A.9: Süleyman’ın bu duasını hatırlıyor musunuz? 1. Krallar 8:22-61 ayetlerinde o duanın tamamını okuyabilirsiniz. A.10: Bu bölümleri de okumak isterseniz Yasanın Tekrarı 2:4-19 ayetlerinden okuyabilirsiniz.  

Ne harika bir dua, değil mi? 6-7 ayetlerinde, Tanrı’nın egemen olduğunu ilan ediyor, böyle başlıyor duasına. Sonra 7-9 ayetlerinde vaatleri veren kişinin Tanrı’nın kendisi olduğunu ilan ediyor, yani “Sen egemensin ve bu vaatleri bize Sen verdin” diyor. Ve 12.ayette ne diyor? Kendini alçaltıyor. “Bizim gücümüz yok. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gözümüz sende. Bize yardım et.” Bütün halk çocuklarıyla birlikte orada. Tanrı’nın cevabını okuyalım: 

(a.14-17) Tanrı iyidir. Tanrı’nın bu cevabına karşılık, halkın tepkisini okuyalım: 

(a.18-19) Tanrı’ya tapındılar, O’nun önünde kendilerini alçalttılar, ve yüksek sesle O’nu övdüler. Şimdi hikayenin geri kalanını okuyalım: 

(a.20-30) Tanrı adını yüceltti. Uluslar arasında yüceldi. O’na iman edenler aracılığıyla. 

Yehoşafat’ın üzerine onu yok etmek için gelen 3 ulus büyüklüğünde bir ordu vardı. Zafer imkansız görünüyordu. Korktu, ama Tanrı’ya yaklaştı. Çünkü savaş aslında Tanrı’nındır. O, halkına kurtuluş sağladı. Yahuda’nın düşmanları için Tanrı “pusu” kurdu. Toplam 3 topluluktan, önce iki tanesi birleşip bir tanesini yok etti ve sonra kalan ikisi birbirini yok etti. Gözetleme kulesinden bir baktılar ki, her yer onların cesetleriyle dolmuş. Biraz önce ne kadar büyük bir korku, heyecan ve çaresizlik vardı değil mi? Ama şimdi, sadece zafer! Çünkü Tanrı pusu kurmuştu. Ve adını yüceltmişti. 29.ayette dediği gibi, diğer uluslar duydular ki Rab İsrail’in düşmanlarına karşı savaşıyor, onları bir korku aldı. Tanrı korkusu. Ve bundan sonra Yehoşafat ve ülkesi her yandan kuşatılmıştı. Ama düşmanlarla değil, (a.30) – esenlikle. 

Aden bahçesinden beri peşimizde olan bir düşman, bugün hala bize zor anlar yaşatıyor değil mi? O gün yılan kılığında hayatlarımıza giren bu düşman, bu hikayede okuduğumuz 3 ulusun birleşiminden oluşan bu büyük ordudan bile daha büyük ve güçlüdür. Ve bugün hala bizi yok etmek için üzerimize geliyor. Bizler bugün günümüzde de savaş veriyoruz, tek farkı, bu savaş kılıç, kalkan veya tabancalarla değil, ama ruhsal olarak veriliyor.  

Ama sakin olabiliriz, çünkü Tanrı aynı o gün düşmanlarına karşı pusuda olduğu gibi, bugün de pusuda. İmkansız durumlarda bile O’na güvenenler için Tanrı pusudadır. Cesur olabiliriz, cesaret korkmamak demek değildir. Cesaret, korkuyor olmamıza rağmen, Yehoşafat gibi, Tanrı’ya bakmaya karar vermektir. O’nda kalmaya karar vermektir.  

Tanrı her zorluktan bizi çekip alacak demiyorum. Hiçbir zaman hiçbir acı çekmemize izin vermeyecek demiyorum. Biz oturacağız ve o her şeyi yoluna koyacak demiyorum. Bazen uzun süre deneneceğiz bazen acı çekeceğiz ve bazen işler yoluna girmeyecek. Ama Tanrı ruhlarımızı esenliğe kavuşturacak çünkü işin gerçeği, zafer çoktan kazanıldı. 

Düşman Yehoşafat’ın üzerine doğru gelirken, onu paramparça edeceğini düşünmüştür. Pusuda olan Tanrı eminim ki onların denklemlerinde yer almadı. Eminim ki çarmıhta da bu böyleydi. Düşmanları çarmıha çivilenmiş olan İsa’yı gördüklerinde zafer kazandıklarını düşünüyorlardı. Kafasında dikenli taç ile birlikte akan kanı gördüklerinde… Ama bilmiyorlardı ki, Tanrı pusu kurmuştu. Bilmiyorlardı ki, İsa’yı o çarmıhta tutan şey çiviler değildi. O’nun sevgisiydi. 3.gün dirilerek sonsuza dek geçerli olan zaferi kazandı.  

Tanrı’nın sağladığı bu zafer, bizim için de hiçbir şey yapmadan kurtulmak anlamına geldi. O gün Yahuda ülkesine yaptığı gibi. Onlar kurtulmak için hiçbir şey yapmadı. Ama Tanrı’yı hoşnut etmek için bir şeyler yaptılar. Sıkıntıya düşmeden önce Tanrı’ya baktılar. Sıkıntıya düştüklerinde de aynısını yaptılar. Tanrı’nın egemen olduğunu ilan ettiler, O olmadan güçsüz ve çaresiz olduklarını kabul ettiler, O’u her fırsatta övdüler ve yücelttiler, ve O’ndan duyduklarında tereddüt etmeden itaat ettiler. Sonuna ne oldu? Tanrı orada ve tüm uluslar içinde kendisini yüceltti ve ülkelerine esenlik geldi. 

Biz de kurtulmak için hiçbir şey yapmadık. Ama Tanrı’yı hoşnut etmek istiyorsak bir şeyler yapmamız  gerekiyor. Umarım bugün incelediğimiz bu hikaye yüreklerimize dokunur ve Tanrı’yı daha çok hoşnut edip O’ndan daha çok bereket almamız konusunda bize rehber olur.  

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.