VAAZ 2021.08.22

Korkularımız

Daha yaygın olan korkular

  • Sağlığı kaybetmek – hangi hastaneye gideceğim? Tedaviye param yetecek mi? Canım ne kadar acıyacak? Hayatta kalabilecek miyim yoksa ölecek miyim?
  • Sevilen birisini kaybetmek – onsuz ne yaparım? O olmadan hayat eskisi gibi olamaz. Onu çok özlerim.
  • Finansal olarak muhtaç duruma gelmek – evimin kirasını nasıl öderim? Evden atılır mıyım? Yardımcı olabilecek kimse bulabilir miyim? Karnımı doyurabilir miyim?
  • Çocukların geleceği – İyi imkanlara sahip olabilecekler mi? Ben öldükten sonra iyi olacaklar mı?

Daha az yaygın olan korkular

  • İğne korkusu
  • Kapalı alan korkusu
  • Böcek korkusu…

21. yüzyıl korkuları

  • 16 yaşındaki kızıma sorarsanız telefon şarjının bitmesi korkusu ilk 3’e girebilir

Hristiyan korkuları

  • Acaba Tanrı bana yardım edecek mi?
  • Bu problem başa çıkabileceğimden çok büyük!
  • Bu bölümden Tanrı’nın ne demek istediğini, benden ne istediğini anlamıyorum.
  • Mesih’le ilgili müjdeden bahsedersem başım belaya girer mi?

Korkular çoktur!! Saymakla bitmez. Belki az miktar korku sağlıklıdır ve bizi bazı tehlikelerden korur. Yine de korkularımız çoğu zaman cesaretimizi kırıyor, Tanrı’ya ve kutsal olmaya odaklanmamızı bozuyor, kırılmış bir cesaret ve bozulmuş bir odak bizim çarmıhı yüklenmek istememize engel oluyor.

Gelin, bugün kırılmış cesaretimizi tamir edelim, bozulmuş odağımızı Tanrı’ya doğru yenileyelim. Beni tanırsınız, normalde çok iddialı konuşmayı sevmem. Ama bugün konuşacağım. İddiam şu: Bugün işiteceğiniz Tanrı sözleri yüreklerinize öyle güçlü bir şekilde dokunacak ki, yüreklerinizden bütün korkularınızı silip atacak! Bu toplantıdan sonra ruhunuz tazelenecek!

Bunu yaparken çok konuşmayacağım. Size sadece neden korkmamamız gerektiğine dair Kutsal Kitap’tan 4 sebep göstereceğim. Haydi başlayalım.

1) Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı bizimledir!

İsa’nın “Kaygılanmayın” bölümünü biliriz. Luka’nın anlatımında İsa halka öğretirken onlara ne yiyip ne giyeceği konusunda endişelenmemelerini, Tanrı’nın bu gereksinimleri zaten bildiğini ve onları sağlayacağını, dünya uluslarının hep bunların peşinden gittiklerini, ama öğrencilerin Tanrı’nın egemenliğinin peşinden gitmeleri gerektiğini söyledi. Ve şöyle dedi:

“Korkma, ey küçük sürü! Çünkü Babanız, egemenliği size vermeyi uygun gördü.” Luka 12:32

Sürü küçük olabilir. Ama Tanrı’nın gözünde çok değerli bir sürüdür. Ve dedi ki, dünyada hazineler değil, göklerde hazineler biriktirin. Hazır olun ve her an gelecekmişim gibi yaşayın. Korkmayın.

Bir örnek de Yeşaya peygamberden verelim. Tanrı İsrail halkına seslenerek şöyle diyor:

8 “Ama sen, ey kulum İsrail,

Seçtiğim Yakup soyu,

Dostum İbrahim’in torunları!

9 Sizleri dünyanın dört bucağından topladım,

En uzak yerlerden çağırdım.

Dedim ki, ‘Sen kulumsun, seni seçtim,

Seni reddetmedim.’

10 Korkma, çünkü ben seninleyim,

Yılma, çünkü Tanrın benim.

Seni güçlendireceğim, evet, sana yardım edeceğim;

Zafer kazanan sağ elimle sana destek olacağım. Yeşaya 41:8-10

Tanrı halkına güvence veriyor. Tanrı’nın halkı kimdir? Bu sözler o dönemde Eski Antlaşma altında yaşayan Tanrı’nın halkına söylendi. Şimdi Yeni Antlaşma aracılığıyla Mesih’te yaşayan Tanrı’nın halkı için de geçerlidir.

Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı bizimledir!

2) Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı dış etkenlerden üstündür ve bizi koruyacaktır!

Mesih karşıtı güçlerden bahseden Yuhanna, mektubunda hitap ettiği kitleye şöyle diyor:

Yavrularım, siz Tanrı’dansınız ve sahte peygamberleri yendiniz. Çünkü sizde olan, dünyadakinden üstündür. 1. Yuhanna 4:4

İsa Mesih’e ait olanlarda olan şey, dünyadakinden üstündür.

Tanrı’nın ruhuyla esinlenen Süleyman ise şunları söylüyor:

25 Beklenmedik felaketten,

Ya da kötülerin uğradığı yıkımdan korkma.

26 Çünkü senin güvencen RAB’dir,

Tuzağa düşmekten seni O koruyacaktır. Süleyman’ın Özdeyişleri 3:25-26

Tanrı’nın bizi koruyacağını görebiliyoruz. Çünkü güvencemiz O’nun kendisidir.

Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı dış etkenlerden üstündür ve bizi koruyacaktır!

3) Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı zor insanlardan daha güçlüdür.

Bazen konuşacağımız kişi veya kişilerden çekiniriz. Bu doğal çünkü tek başımıza o kadar da güçlü olmadığımızı biliriz. Tanrı’nın çağrısını aldığımızda tereddüt edebiliriz. O çağrıyı yerine getirirken korku bizim dikkatimizi dağıtabilir. Bu size oldu mu?

Yeremya genç yaşında Tanrı tarafından çağrıldı ve Tanrı bu tecrübesiz adama şöyle cesaret verdi:

“Onlardan korkma, çünkü seni kurtarmak için ben seninleyim.” Yeremya 1:8

Tanrı Hezekiel’i çağırdığında ve kendi deyimiyle dikbaşlı ve inatçı İsrail halkına peygamberlik etmeye gönderdiğinde ise ona şunları söyledi:

“Alnını çakmak taşından daha sert bir kaya gibi yapacağım. Her ne kadar asi bir halksalar da onlardan korkma, yılma.” Hezekiel 3:9

Korkmamıza gerek yok, çünkü Tanrı zor insanlardan daha güçlüdür.

4) Korkmamıza gerek yoktur, çünkü Tanrı bize esenlik vaat etti!

İsa çarmıha gitmeden çok kısa bir süre önce, öğrencilerini topladı ve onlara yakında gideceğini açıkladı. Öğrenciler üzgün olmalıydı. Ama bir müjde de verdi, onlara Kutsal Ruh’u göndereceğini ve bunun için önce gitmesi gerektiğini söyledi.

Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın. Yuhanna 14:27

Sonra o konuşmanın sonunda şu ifadeleri kullandı:

“Bunları size, bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” Yuhanna 16:33

Pavlus, Filipililer mektubunu kapatmadan hemen önce şu son öğütleri verdi:

4 Rab’de her zaman sevinin; yine söylüyorum, sevinin! 5 Uysallığınız bütün insanlarca bilinsin. Rab’bin gelişi yakındır. 6 Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin. 7 O zaman Tanrı’nın her kavrayışı aşan esenliği Mesih İsa aracılığıyla yüreklerinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır. Filipililer 4:4-7

Bütün olayın merkezinde Mesih’in olduğunu görüyoruz değil mi? Göksel Babamızın kurtuluş tasarısı tam bir bütünlük içinde. Nihai hedef Yeni Yeruşalim’deki yeni yaratılış. Her geçen saniye oraya yaklaşıyoruz.

Bu hedef Mesih aracılığıyla gerçek oldu. Eski Antlaşma döneminde yaşayanlar O’nun sadece belirtilerini gördüler. Yeni Antlaşma döneminde yaşayan ayrıcalıklı bir azınlık O’nun kendisini gördü.

Tanrı’nın insan bedeninde yer yüzüne bir yemlikle gelişine tanık oldular. Öğretişinin ne denli yetkili olduğunu kendisinden işittiler. Tanrı’nın egemenliğinin yaklaştığını duyurarak dolaştı. Öğrencilerine ölüp dirilmesi gerektiğini önceden bildirdi. Belirlenen zaman geldiğinde çarmıha çivilendi, her birimizin günahlarının bedeli olan ölüm cezasını ödedi. 3. gün ölümden dirildi. Zaferi kazandı. Günah yenildi, ölüm yenildi, Şeytan yenildi. Pentikost gününde Kutsal Ruh’u imanlıların üzerine döktü. Bizimle her gün ilgileniyor. Yalnız değiliz. Nihai savaşı kazanmış olan bir komutanın himayesindeyiz.

Ama itiraf ediyorum ki, yine de bazen çok korkuyorum. Bunları bildiğim halde korktuğum zamanlar oluyor. Bazen hastalanıp acı çekmekten, sevdiğim bir insanı kaybetmekten veya başka sebeplerden o kadar korkuyorum ki, devam edemeyeceğimi hissediyorum, cesaretim kırılıyor ve Tanrı’ya odaklanamıyorum. Tanrı’ya odaklanamadığımda çarmıhı hemen kenara bırakıyorum.

Size de bazen böyle oluyor mu?

İsa “Cesur olun” dedi. Cesur olmak korkmamak değil, korkuya rağmen Tanrı’da kalabilmektir. O zaman tekrarlayalım:

1) Tanrı’nın bizimle olduğuna iman ediyor muyuz?

2) Tanrı’nın dış etkenlerden üstün olduğuna ve bizi koruyacağına iman ediyor muyuz?

3) Tanrı’nın zor insanlardan daha güçlü olduğuna iman ediyor muyuz?

4) Tanrı’nın esenlik vaadine iman ediyor muyuz?

Günah, ölüm ve Şeytan yenildiyse, Tanrı bizimleyse, dış etkenlerden üstünse ve bizi koruyorsa, zor insanlardan daha güçlüyse ve esenlik vaat etmişse, geriye korkacak ne kaldı? Belki sorabilirsiniz: Bütün bu gerçekler, şimdiki acılarımızı yok edecek mi? Hayır! Şimdiki bedenimizde nefes aldığımız sürece fiziksel ve ruhsal olarak acılar çekmekten muaf değiliz. İsa “Dünyada sıkıntınız olacak” dedi.

Pavlus bir karşılaştırma yaptı. Romalılar 8:18 Kanım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez.

Hangisine odaklanıyoruz?

Korktuğumuz zamanlarda Tanrı’nın bu sözleri yüreklerimizi doldurup bizi cesaretlendirsin, odağımızı Tanrı’ya geri çeksin ve çarmıhımızı yüklenip Mesih’i izlemeyi hiç bırakmayalım. Unutmayalım ki Tanrı bize korkmamamızı (cesur olmamızı) söylüyor. Amin.

VAAZ 2021.02.28

Markos 12:41-44 Dul Kadının Bağışı

41 İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı. 42 Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.

43 İsa öğrencilerini yanına çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. 44 Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.”

Aslında metnin anlamı açıktır değil mi? İsa biraz önce dul kadınların hakkını yiyen din bilgini ve Ferisilerden ve onların hırslarından, bencilliklerinden ve ikiyüzlülüklerinden bahsediyordu. Şimdi bağış kutusuna para atan dul bir kadından bahsetti.

Kadın, parasal değer açısından çok düşük değerli bir bağış yaptı. Diyelim ki, bugünün parasıyla kutuya 20 TL attı. Diğer taraftan zengin insanlar 200 TL, 400 TL, 500 TL atıyorlardı. Ama buna rağmen İsa bu dul kadının, diğer herkesten daha çok bağış yaptığını söyledi. Çünkü zenginler gibi artan paralarını değil, yoksul olmasına rağmen varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, hepsini attı.

Aslında birçok insan bu kadını eleştirir. Çünkü geleceğini hiç hesap etmedi. Bir insanın geçinmek için sahip olduğu parayı bağış olarak vermesi mantıklı mı, yoksa sadece matematik bilmediğini mi gösteriyor?

Birazdan detaylı bakacağız ama şimdilik şunu söyleyelim ki, bir insanın geçimini sağlayacak kadar parayı hesap etmesi ve kalanını ondalık ve sunu olarak vermesi kesinlikle İncil’e ters değildir. Öyleyse bu metin özelinde baktığımızda, kadının davranışını tek bir şekilde açıklayabiliriz: onun iman hayatıyla.

Yani tüm parasını Tanrı’ya vermeyi seçtiğine göre, kendisini Tanrı’ya adamayı seçtiğini ve geleceği için tamamen Tanrı’ya güvenmeyi seçtiğini anlayabiliriz. Bu dul kadınla hemfikir olabiliriz veya olmayabiliriz, ama Tanrı’ya güvendiği için onu suçlamak gereksiz olacaktır. Sonuçta İsa da onun bu davranışını takdir etti. Hemen İsa’nın sözleri hatırlayalım:

Matta 6:31-34 31 “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. 32 Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. 33 Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. 34 O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”

İsa söz verdiyse, sözünü yerine getirecektir.

Bu bölüme baktıktan sonra, şimdi biraz bağış vermek ve genel olarak Tanrı için vermek konularına bakalım. Öncelikle 15’er ayetten 2 tane metin okuyalım.

2. Korintliler 8:1-15 Kardeşler, sizlere Tanrı’nın Makedonya’daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. 3 Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. 4 Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar. 5 Umduğumuzdan da öte, kendilerini önce Rab’be, sonra Tanrı’nın isteğiyle bize adadılar. 6 Bu nedenle, aranızda daha önce başladığı bu hayırlı işi tamamlaması için Titus’u isteklendirdik. 7 İmanda, söz söylemekte, bilgide, her tür gayrette, bize beslediğiniz sevgide, her şeyde üstün olduğunuz gibi, bu hayırlı işte de üstün olmaya bakın.​

 8 Bunu buyruk olarak söylemiyorum, yalnızca sevginizin içtenliğini ötekilerin gayretiyle karşılaştırarak sınamak istiyorum. 9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu. 10 Bu konuda size yararlı olanı salık veriyorum. Geçen yıl bağış toplamaya ilk girişen, hatta buna ilk heveslenen siz oldunuz. 11 Şimdi bu işi tamamlayın; bunu candan arzuladığınız gibi, elinizden geldiğince tamamlamaya bakın. 12 Çünkü istek varsa, insanın elinde olmayana göre değil, elindekine göre yardımda bulunması uygundur. 13-15 Amacımız sizi sıkıntıya sokup başkalarını rahatlatmak değildir. Ama eşitlik olsun diye, şimdi elinizdeki fazlalık onların eksiğini tamamladığı gibi, başka zaman onların elindeki fazlalık sizin eksiğinizi tamamlasın. Öyle ki, “Çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu” diye yazılmış olduğu gibi, eşitlik olsun.

Çok kısa özetle, Makedonya’daki kiliseler yoksul olmalarına rağmen, Tanrı’nın lütfuyla örnek bir bağış toplama işine girişiyorlar. Korint’teki kilise ise Makedonya’dan önce böyle bir işe kalkışmasına rağmen, işini tamamlamadı. Bu yüzden Pavlus Makedonya’daki kiliseleri örnek vererek, Korint’teki kiliseyi, başladığı bağış toplama işini bitirmesi için cesaretlendiriyor.

Ayetlere bakalım (Bu ayetler ve sorular, HHT 11. dersten alındı).

1-3 ayetler: Bağış toplama işine girişen Makedonya’daki imanlıların maddi durumu nasıldı? Aşırı yoksullardı. Peki aşırı yoksullukları, vermek konusunda onlara nasıl etki etti? Aşırı yoksullukları, onlarda cömertliğe dönüştü. Bu imanlıları hangi açıdan örnek alabiliriz? Aşırı yoksullukta bile Tanrı için vermenin mümkün olduğu konusunda örnek alabiliriz.  

Sizleri teşvik etmek isterim. Paranız veya zamanınız az olabilir. Ama yine de Tanrı’nın gözünde cömert olabilirsiniz. Çünkü açıkça görüyoruz ki Tanrı rakamlara değil, yüreğe bakıyor. 1000 TL kazanıyorsanız 500 TL bağış yapmanız gerekmez. Tanrı’ya sorarsanız sizi yönlendirecektir. Günde en fazla 1 saat Kutsal Kitap okuyacak zamanınız kalıyorsa 3 saat kitap okuma hedefi koymanız gerekmez. Tanrı ne kadar imkanınız olduğunu zaten biliyor. Tanrı’nın gözünde önemli olan, imkanlarımızı nasıl kullandığımızdır. Eğer 50 TL bağış verebiliyorsak, onu verelim. Eğer 15 dakika Kutsal Kitap okuyabiliyorsak, onu okuyalım. Ama yeter ki bunu ihmal etmeyelim, sadık bir şekilde devam edelim. Rakamların küçük gibi görünmesi bizi lütfen yanıltmasın. Az önce gördük, İsa iki bakır para bağışlayan kadının en çok veren olduğunu söyledi.

Ayet 4: Makedonya’daki imanlılar, yapılan bu yardıma katılmayı ne olarak gördüler? Ayrıcalık!

Bu yardıma katılıyor olmak, onlar için yalnızca yerine getirilen bir ibadet gibi değildi, öyle görmediler. Yoksulluklarına rağmen bu yardıma katılmayı bir ayrıcalık olarak gördüler. Umuyor ve dua ediyorum ki bizler de cömertlik fırsatları geldiği zaman bunları ayrıcalık olarak görürüz.

Ayet 5: Makedonya’daki imanlılar, kendilerini önce kime adadılar? Rab’be adadılar.

Az önce okuduk, en önemli şey her şeyden önce kendimizi Rab’be adamaktır. O zaman zaten Rab’bin her şeyin sağlayanı olduğunu ilan etmiş oluyoruz. O’nun bize verdiği lütufları O’nun istediği şekilde harcamaya kararlı olmuş oluyoruz.

Diğer metne geçelim:

2. Korintliler 9:1-15 Kutsallara yapılacak bu yardımla ilgili olarak size yazmama gerek yok. 2 Çünkü yardıma hazır olduğunuzu biliyorum. Ahaya’daki sizlerin geçen yıldan beri hazırlıklı olduğunu söyleyerek Makedonyalılar karşısında sizinle övünmekteyim. Gayretiniz onların çoğunu harekete geçirdi. 3 Bu konuda sizinle övünmemiz boşa çıkmasın; dediğim gibi, hazırlıklı olasınız diye kardeşleri yanınıza gönderiyorum. 4 Öyle ki, bazı Makedonyalılar benimle birlikte gelir ve sizi hazırlıksız bulurlarsa, sizler bir yana, bizler duyduğumuz güvenden ötürü utanmayalım. 5 Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat ettiğiniz armağanları hazırlamaları için kardeşlere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, armağanınız cimrilik değil, cömertlik örneği olarak hazır olsun.​

 6 Şunu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer. 7 Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever. 8 Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir. 9 Nitekim şöyle yazılmıştır:​

“Armağanlar dağıttı, yoksullara verdi;​

Doğruluğu sonsuza dek kalıcıdır.”​

 10 Ekinciye tohum ve yiyecek ekmek sağlayan Tanrı, sizin de ekeceğinizi sağlayıp çoğaltacak, doğruluğunuzun ürünlerini artıracaktır. 11 Her durumda cömert olmanız için her bakımdan zenginleştiriliyorsunuz. Cömertliğiniz bizim aracılığımızla Tanrı’ya şükran nedeni oluyor. 12 Yaptığınız bu hizmet yalnız kutsalların eksiklerini gidermekle kalmıyor, birçoklarının Tanrı’ya şükretmesiyle de zenginleşiyor. 13 Onlar, içtenliğinizi kanıtlayan bu hizmetten ötürü, açıkça benimsediğiniz Mesih Müjdesi’ne uyarak kendileriyle ve herkesle malınızı cömertçe paylaştığınız için Tanrı’yı yüceltiyorlar. 14 Tanrı’nın size bağışladığı olağanüstü lütuftan dolayı sizler için dua ediyor, sizi özlüyorlar.​

15 Sözle anlatılamayan armağanı için Tanrı’ya şükürler olsun!

6-7 ayetler: Tanrı, sahip olduklarımızdan verirken nasıl bir tutumla vermemizi istiyor? Yüreğimizde niyet ettiğimiz gibi vermemizi, isteksizce veya zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı’nın sevinçle vereni sevdiğini söylüyor.

Ne kadarını vermemiz gerektiğini hep düşünürüz. Bir gün Hasat’ta Justin abi ile bu konuda sohbet ediyorduk. Bana şöyle dedi: “Ne kadara kadar vermek lazım için iyi bir ölçütüm var: Acıtana kadar. Eğer bağış yaptığım miktar, bağışı yaptıktan sonra hiç acıtmıyorsa, yeterli değil demektir. Ama acıtmaya başlıyorsa, o zaman o doğru miktardır.”

Elbette Tanrı sevinçle vermemiz gerektiğini söylüyor. İsteksizce veya zorlanmış gibi değil. Ama bu açıdan Justin abiye katılıyorum, o sınırı iyi ölçmek lazım. Çünkü böyle yaptığınızda doğru miktar olduğunu anlıyorsanız, o zaman Tanrı gereken esenliği de veriyor.

Ayet 8/11: Tanrı bizlere her nimeti neden bol bol sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için sağlıyor.

Bu gerçekten çok önemlidir. Bunu hiç hayatınızda tecrübe ettiniz mi? Ben çok ettim. Ne kadar cimri olursam, finansal bereketim o kadar azalıyor. Tutumlu olmayı abartıp cimrilik boyutuna getiriyorum. Ama ne kadar cömert olursam, Tanrı ondan kat kat bereketliyor.

Kutsal Kitap ayetlerinin yanında, bunun yaşayan bir tanığı olarak sizleri cömertlik konusunda teşvik etmek istiyorum. Tanrı birçok kez bana ve aileme, çalışarak asla sahip olamayacağımız lütuflar ve bereketler verdi. Sadece bir örnek vermek gerekirse, şu anda yurt dışında okumakta olduğum üniversitenin yüksek lisans programının, Amerika Birleşik Devletlerindeki 4 yıllık maliyeti 15000 dolardır. Siz beni tanıyorsunuz, siz de iyi bilirsiniz ki, böyle bir programı Tanrı’nın lütfu olmadan almak isteseydim, içinde yaşadığımız şartlarda bunun hayalini bile kuramazdım. Ama Tanrı sağladı. Bu sadece bir örnektir, hepsini saymak isteseydim bu vaaz bitmezdi.

Tanrı bunları neden sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmemiz için. Bu aldıklarımızdan aynı zamanda vermemiz de gerekiyor. Tanrı’nın bugüne kadar size sağladığı her şeyi düşünün. Bunları işte bu amaç için sağlıyor. Rab bu konuda yüreğimize dokunsun.

12-13 ayetler: Cömertçe yaptığımız bağışlar, ihtiyaçları karşılamaktan başka hangi amaca hizmet ediyor? Onlar aracılığıyla birçok kişi Tanrı’ya şükrediyor! Cömertliğimiz, Mesih’e olan imanımızın içtenliğinin bir kanıtı oluyor. Sahip olduklarımızı, ihtiyacı olanlarla paylaştığımızı görünce, Tanrı’yı yüceltiyorlar. Rab her birimize bunu nasip etsin diye dua ediyorum.

Şimdi, artık asıl önemli olan noktaya gelelim. Vermek konusunda örneğimiz kimdir?

2. Korintliler 8:9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.

Bizler Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış insanlar olarak, başka bir insanı sevdiğimizde o insan için cömert oluruz. Bir koca kazancını karısı ve çocukları için harcar, aynı şekilde bir anne de tüm gücünü ve zamanını kocası ve çocukları için harcar. Bir çocuk sahip olduklarını kardeşiyle paylaşır. Bir insanı sevdiğimizde ona her şeyimizi vermek isteriz, bunu zorla yapmayız, sevdiğimiz için yaparız. Bu bizim için bir yük değildir, çünkü yüreğimizden gelir.

Şimdi bir an için her şeyi bir kenara koyalım ve İsa’yı düşünelim. İsa dünyaya gelmeden öncesini düşünelim. O neredeydi? Yuhanna 1. bölüme göre O, başlangıçtaki Söz’dü. Tanrı’yla birlikteydi ve O, Tanrı’ydı. Yaratılan her şey O’nun aracılığıyla var oldu. Baba’yla beraber yücelik içindeydi. Sonra ne oldu? Yüceliğini bıraktı, yeryüzüne geldi.

Beytlehem’de bir yemlikte doğdu. Yaklaşık olarak yaşadığı 33 yıl içinde de zengin değildi. Kendisi dedi: “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok.” İşte böyle yaşadı. Ve o kısa yaşamın sonunda da, korkunç acılar içinde bir çarmıh üzerinde öldü.

Neden? Ne gerek vardı? Bu soruyu çok duyarım. Tanrı neden buna izin verdi? Başka yolu yok muydu? Tanrı neden İsa’nın bu kadar acı çekmesine izin verdi, neden O’nu kurtarmadı?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır:

Yuhanna 3:16 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi.

Çünkü Tanrı sevdi! Bizler bugünün vaazı üzerinde düşünürken, paramızın, yiyeceğimizin, giyeceğimizin ve diğer varlıklarımızın, sadece birazını vermek için cesaret buluyoruz. Peki Tanrı, sevgisinden dolayı ne verdi? Tanrı’nın biricik Oğlu, sevgisinden dolayı, kendisini verdi.

Bunu neden yaptı? “Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” diye Oğlu’nu verdi. İsa, “O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.”

İsa ne kadar lütufkardı? İsa ne kadar cömertti? Sonsuz! Ve bunların hepsi sadece bizim için yapıldı. O zaman sahip olduğumuz her şeyden Tanrı için harcamak, bizim için hala çok mu? Hayatımızı O’na adamak, çok mu?

Tanrı, sevgisi için Oğlu’nu verdi. Oğul, sevgisi için hayatını verdi. İsa’nın elçileri, O’nun için canlarını verdiler. Hal böyleyken bizler de, hayatlarımızı bizi seven Tanrı’mızın ellerine bırakalım. Onun bize verdiği bütün bol bereketlerden, ihtiyacı olanlara gerektiğinde vermekten sakınmayalım.

Sadece finansal varlıklarımız için değil, sahip olduğumuz her şey için bu şekilde düşünebiliriz. Çünkü vermek parasal değerlerle ilgili bir konu değil, yüreğimizle ilgili bir konudur.

Tanrı’yı tüm kalbimizle seviyor ve komşumuzu da kendimiz gibi seviyorsak, ve bunda samimiysek, hala yaşıyorken cömert olarak bunu kanıtlama fırsatımız vardır.

Tanrı bu konuda her birimize dokunsun ve kilisesini bereketlesin.

Dünyaya gelmeden önce yücelik içindeydi, dünyada o yüceliği bıraktı ve çarmıhta öldü. Ama meleklerle birlikte tekrar gelecek. O gün bizden hoşnut olsun.

VAAZ 2021.01.31

Sezar’ın Hakkı Sezar’a

MARKOS 12:13-17 ‘Daha sonra İsa’yı söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla Ferisiler’den ve Hirodes yanlılarından bazılarını O’na gönderdiler. Bunlar gelip İsa’ya, “Öğretmenimiz” dediler, “Senin dürüst biri olduğunu, kimseyi kayırmadan, insanlar arasında ayrım yapmadan Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar ‘a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi? Verelim mi, vermeyelim mi?” Onların ikiyüzlülüğünü bilen İsa şöyle dedi: “Beni neden deniyorsunuz? Bana bir dinar getirin bakayım.” Parayı getirdiler. İsa, “Bu resim, bu yazı kimin?” diye sordu. “Sezar’ın” dediler. İsa da, “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” dedi. İsa’nın sözlerine şaşakaldılar. ‘

Biraz önce / önceki bölümde ne olmuştu? Bağ kiracıları benzetmesi ile İsa, Yahudi önderlere, kendi yüreklerinin durumunu onların yüzüne vurmuştu. Yahudi önderler İsa’nın kendilerinden bahsettiğini hemen anlamış ve onu tutuklamak istemişler, ama yapamamışlardı.

Şimdi Ferisiler, Hirodes yanlıları ile birlikte İsa’yı tuzağa düşürmek istiyorlar. Nasıl? İsa’ya tuzaklı sorular sorarak. Neden? Ağzından yanlış bir cümle çıksın ki onu yetkililere teslim edelim düşüncesiyle.

Buna yabancı değiliz. Örneğin iyi niyetli olmayan insanlar, sanki haberci veya araştırmacı gibi size gelip sorular sorabilir, aslında iyi bir niyetle açıklamak için söylediğiniz cümlelerden cımbızla kelimeleri çeker ve sonra sizi kötü gösterebilir. Bu gibi durumlara bazen tanık oluruz, hatta bazen kendi başımıza gelir.

Şimdi vereceğim örnek lütfen yanlış anlaşılmasın. Asla siyasi bir olay olduğu için değil, sadece bizzat tanık olduğun bir olay olduğu için bunu anlatıyorum. Zaten bir siyasi olay da sayılmaz ama yine de bunu söylemiş olayım.

Bir gün tesadüf eseri denk geldiğim bir tartışma programında, ismini hatırlamadığım bir tarihçi, Atatürk’ün gerçekte İngiltere için çalışan bir ajan olduğu iddialarını çürütmeye çalışıyordu. Bazı noktalarda belgeler göstererek Atatürk’ün öyle olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. O programın tamamını değil ama uzunca bir kısmını seyrettim. Sonra aradan saatler geçti. Sosyal medya hesabıma bakarken, bir video fark ettim. Tıkladığımda gördüğüme inanamadım. Videoda, o tarihçinin, farklı anlarda söylediği farklı cümleler, montaj yoluyla sanki art arda söylenmiş gibi birleştirilmiş ve bir dakikalık o videoyu seyrettiğinizde, tarihçi, Atatürk’ün aslında İngiltere için çalışan bir ajan olduğunu söylüyor!

İyi niyetli olmayan insanlar, bunun aynısını Kutsal Kitap için, Hristiyanlar için ve Tanrı için yapıyorlar. Bu kişilerin gerçekte iki yüzlü olduğunu söyleyebiliriz. İsa da onlara öyle dedi. Çünkü size gösterdikleri bir yüz vardır, haberci veya araştırmacı yüzü. Ya da konu her neyse. Ama bir de gerçek yüzü vardır, gerçekte size zarar vermek isteyen, kötü niyetli. Çok kolay tuzağa düşülebilir. Rab hepimize bilgelik versin. Öğretmenimiz bunu çok yaşadı ve bu olay onlardan bir tanesi.

İlginç bir nokta: Ferisiler özünde dini bir grup, İsrail halkının dini önderleri. Ama aynı zamanda onlar bir siyasi gruptu.

İsrail toprakları, İsa’nın yaşadığı bu dönemde Roma imparatorluğunun işgali altındaydı. İsrail halkına Romalılar hükmediyordu. Belli noktalarda kendi içlerinde bir özerklik olabilir, ama son sözü Roma söylüyordu. Doğal olarak Ferisiler bundan hiç hoşnut değillerdi.

Diğer tarafta da Hirodes yanlıları var. Onlar kimdir? Onlar da İsrailli, ve onlar da bir siyasi grup. Ama onların farkı şudur: o dönemin Roma yönetimine tamamen bağlılardı. Bu yüzden Hirodes’in çıkarlarını kolluyorlardı. Ve bu yüzden, Ferisilere düşmanlardı.

Ama bu bölümde ve Kutsal Kitap’ın başka yerlerinde ne görüyoruz? Ferisiler ve Hirodes yanlıları, İsa’yı yakalamak ve öldürmek için birlikte hareket ediyorlar. Düşmanlar, birlikte hareket ediyorlar.

Siyasetten konu açtılar: Sezar’a vergi ödemek yasaya uygun mu? Hangi yasaya? Kutsal Yasa’ya.

Tabii ki Ferisi olsun Hirodes yanlısı olsun, hiçbir Yahudi, Roma’nın hükmü altında olmaktan mutlu değildi. Ferisiler bundan hiç memnun değildi ama Hirodes yanlıları, yönetimi destekledikleri için biraz daha ılımlıydı.

Eğer İsa açıkça Sezar’a vergi vermenin yasaya tamamen uygun olduğunu söyleseydi, oradaki kimse bir daha İsa’yı dinlemezdi. Diğer taraftan, eğer Sezar’a vergi vermemeyi öğretseydi, zaten hemen tutuklanırdı.

Ne yapacaktı? İsa’nın hikayesinde şunu söylediğim birçok yer var: “Ben olsaydım hikayem burada bitmişti.” Bu da o noktalardan birisi. İsa bir dinar istedi ve “Bu resim, bu yazı kimin?” diye sordu. “Sezar’ın” cevabını alınca o meşhur cümleyi söyledi.

“Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin.”

Yine tuzağa düşüremediler. Plan yine tutmadı.

Sizce cümlenin hangi yarısında daha başarısız oldular? Siyasi olarak bir grup hükmettiğinde, vatandaş istese de istemese de vergisini öder. Herkes vergi öder. İsrailliler de öyle yaptı, vergisini ödedi. Ama Tanrı’nın hakkını ödediler mi?

Sezar hakkı olanı nasıl hak etti? Çünkü orayı fethetti, para kendisine aittir ve paranın üzerinde kendi resmi vardır.

Tanrı hakkı olanı nasıl hak etti? Çünkü dünyayı yarattı, insan kendisine aittir ve insanın üzerinde kendi benzeyişi vardır.

Para yönetime aittir, insan Tanrı’ya aittir, Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır.

Bu 2000 yıllık anlatıdan, bazı evrensel gerçekler öğreniyoruz.

Bir Hristiyan, yönetenlere itaat etmelidir. Asla yönetimi devirmeye çalışmamalıdır. Yöneticiler için her zaman dua etmelidir. Vergisini ödemeli ve örnek bir vatandaş olmalıdır.

Bu, tabii ki her durumda her koşulda yönetim her ne derse desin ardından gitmek demek değil.

Yönetim bir Hristiyanı, Tanrı’ya ve O’nun buyruklarına karşı durmaya zorlarsa, Hristiyan bunu reddetmelidir. Hatta bu yüzden ceza alacaksa, cezasını çekmelidir. Kendi rahatlığını değil, Tanrı’nın kendisinden isteği, Hristiyan için ilk sıradadır. Kutsal Kitap bunun örnekleriyle dolu.

Her konu bu kadar siyah ve beyaz netliğinde olmayabilir, bazı konular gri olabilir, buna katılıyorum ve tabii ki tartışabiliriz. Ama şu hiçbir zaman değişmez ki, birinci öncelik her zaman Tanrı’dadır. Tanrı’nın yanına hangi isim veya sıfatı koyarsak koyalım, Tanrı her zaman öncelikli olmalıdır.

Bir insanın, İncil’i bilsin veya bilmesin bu sözü kullandığını duyuyorum. Toplumumuzda da bu sözü kullananların birçoğu bu sözün İsa’ya ait olduğunu bilmeden kullanır. Çünkü cümlenin ikinci yarısını bilmez. Bu sorun değil. 

Ama şu bir sorun: Genellikle bu sözü, bir hakkı elde eden kişiye o hakkı vermek gerektiğini öğretmek için kullanıyorlar ve bu hak sahibi genellikle bir insan olarak düşünülür. Mesela rakibime maçı kaybediyorum ama “Sezar’ın hakkını Sezar’a veririm” diyerek onu tebrik ediyorum.

Bugün, cümlenin ikinci yarısının daha önemli olduğu konusunda teşvik etmek istiyorum. İlk yarısı önemsiz demiyorum, ama ikinci yarısı daha önemlidir ve asıl mesaj odur demek istiyorum.

Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya nasıl verebiliriz? Bu zaten mümkün mü? Lütfun karşılığı olur mu?

Elbette olmaz. Zaten karşılığını verebiliyor olsaydık, o en başta lütuf olmazdı. Tanrı bizi iyi işlerimizden ötürü değil, lütfuyla kurtardı.

Ama şu var ki, kendi benzeyişinde yaratıldığımız, kendisine ait olduğumuz bir Tanrımız var ve bizi çok seviyor. Ve bizi kutsal olmaya çağırıyor, bizden kendisinin olduğu gibi kutsal olmamızı istiyor.

Levililer 11:45 Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.

Lütfunun karşılığını Tanrı’ya asla veremeyiz, ama O’nun benzeyişinde yarattığı sevgili oğulları ve kızları olarak, O’na hakkı olanı verebiliriz. Kutsal Ruh’un yardımıyla, kutsal ve O’nu hoşnut eden bir yaşam sürebiliriz. En azından bunun için tüm gayretimizle dua edebilir ve emek verebiliriz.

Daha somut olalım. Nasıl kutsal olacağız, nasıl Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya vereceğiz?

  • Evimizin kirasını veya elektrik faturasını ödemeyi unutmadığımız gibi, ondalığımızı da ödeyeceğiz.
  • Televizyon izlemeyi veya gezmeyi ihmal etmediğimiz gibi, Tanrı’yla baş başa kalıp dua etmeyi de ihmal etmeyeceğiz.
  • Kendi ihtiyacımız olduğunda ihtiyaçlarımızı karşıladığımız gibi, kardeşimizin ihtiyacı olduğunda onu da hatırlayacağız. Rab diyor: Matta 10:42 Bu sıradan kişilerden birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır.
  • Daha başka birçok şekilde, örneğin sahip olduğumuz şeyleri Tanrı hizmetinde kullanarak (para, zaman, bedenimiz), her durumda şükrederek, sıkıntıdan geçerken söylenmeyerek, Tanrı’ya tam bir güvenle yürüyerek, birbirimizi severek, Tanrı’yı severek, kutsal olarak O’na hakkını verebiliriz.

Sezar’ın hakkını Sezar’a verdiğimiz gibi, Tanrı’ya da kendisine ait olan hakkını vermeliyiz. Hayatlarımızda öyle olsun!

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Dua edelim.

Vaaz 2020.06.21 Yakup 11 Tanrı’nın Çiftçileri

Vaaz 2020.06.21 Yakup 11 Tanrı’nın Çiftçileri (Kutsal Kitap bölüm başlığı: Sabredin)


Öyleyse kardeşler, Rab’bin gelişine dek sabredin. Bakın, çiftçi ilk ve son yağmurları alıncaya dek toprağın değerli ürününü nasıl sabırla bekliyor! Siz de sabredin. Yüreklerinizi güçlendirin. Çünkü Rab’bin gelişi yakındır. Kardeşler, yargılanmamak için birbirinize karşı homurdanmayın. İşte, Yargıç kapının önünde duruyor. Kardeşler, Rab’bin adıyla konuşmuş olan peygamberleri sıkıntılarda sabır örneği olarak alın. Sıkıntıya dayanmış olanları mutlu sayarız. Eyüp’ün nasıl dayandığını duydunuz. Rab’bin en sonunda onun için neler yaptığını bilirsiniz. Rab çok şefkatli ve merhametlidir. Kardeşlerim, öncelikle şunu söyleyeyim: Ne gök üzerine, ne yer üzerine, ne de başka bir şey üzerine ant için. “Evet”iniz evet, “hayır”ınız hayır olsun ki, yargıya uğramayasınız.


YAKUP 5:7‭-‬12 TCL02‬‬
https://bible.com/bible/170/jas.5.7-12.TCL02


Başlığından ve bölüm içeriğinden net olarak anlaşıldığı gibi, bu pasajın bize verdiği mesaj: sabredin!


Beklemek konusunda örnekleme yaparken çiftçiyi kullanmış olması çok hoşuma gidiyor. Tabii ki ben çiftçilik yapmadım, ama televizyonda izledim, kitaplarda okudum ve birkaç çiftçiyle konuştum. Yani biraz hayal edebiliyorum. Özellikle bazı özel mahsullerin yetiştirilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyorum.


Bir çiftçi ektiği ürünün hasadını hemen biçemez. Hasat için uzunca bir bekleme dönemi var. Tabii bu aktif bir bekleme, yani hiçbir şey yapmadan beklemek değil, çalışarak bekleme. Hem de çok çalışarak.


Birkaç yıl önce bununla ilgili 20 dakikalık bir video seyretmiştim. Sabah çok erkenden kalkıyorsunuz, güneşle birlikte. Tüm gün aralıklarla çalışıyorsunuz, önemli bir zaman dilimi güneşin alnına denk geliyor.

Sadece sizinle de ilgili değil, tohumun büyümesi için uygun derecede yağmurlar yağması lazım. Ziyan olmaması için dolu gibi olaylar olmaması lazım… Ektiğiniz ürüne göre de, o ürüne özel olarak dikkat edilmesi gereken bir çok nokta var. Sonuçta o izlediğim videodan neredeyse hiçbir şey anlamamıştım. Anladığım tek şey, çiftçilik çok uzun ve zorlu bir iş.


Size de öyle oluyor mu bilmiyorum, ama ben herhangi bir şeyi gerçekleştirmek için bir adım attığımda, hemen onun sonucunu almak istiyorum. Bir iş başlattığımda hemen kar elde etmek istiyorum. Bir kursa gittiğimde hemen belge almak istiyorum. Bir plan yaptığımda hemen başarılı olayım istiyorum.


Ama bir iş başlattığımızda kara geçmek için, bir kursa gittiğimizde belge almak için ve bir plan yaptığımızda başarılı olmak için bir çiftçi gibi beklemeye ihtiyacımız var. Beklerken çalışmaya ihtiyacımız var. Bizi sonuca götürebilmesi için Tanrı’nın yağmurlarına ihtiyacımız var. Sonucunu alabilmek için sıkıntıdan geçmeye ihtiyacımız var.


İsa bize müthiş bir şey vaat etti:
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.


YUHANNA 5:24 TCL02
https://bible.com/bible/170/jhn.5.24.TCL02


Önümüzde sahip olacağımız en üst hedef var, bizi bekliyor. O hedefe ulaşacağız, ona doğru gidiyoruz. Her gün ona daha da yaklaşıyoruz. Ama daha bekleyeceğiz, çalışacağız, sıkıntı çekeceğiz. Sıkıntı çekmeden o hedefe ulaşabilen hiç kimse olmadı, olmayacak.


Hayat büyük sıkıntılar getirdi, getiriyor ve getirecek. Biz, Tanrı’nın çiftçileri olabilmemiz için, sabredeceğiz.


Bu yüzden 8. Ayet bizleri teşvik ediyor. Sabredin ve yüreklerinizi güçlendirin diyor. Sabretmemize ve yüreklerimizi güçlendirmeye teşvik etmesinin sebebi olarak da şöyle diyor: “Çünkü Rab’bin gelişi yakındır.”
Umudunuzla sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin.


ROMALILAR 12:12 TCL02
https://bible.com/bible/170/rom.12.12.TCL02


Neden sabrediyoruz? Çünkü umudumuz var. Neden umudumuz var? Çünkü Rab’bin gelişi yakındır. O gelince ne olacak? Önceki vaazda konuşmuştuk, dünyadaki bozukluklar hakkında. Biz insanlar bu dünyayı ve Tanrı’nın düzenini bozduk. Ama Rab geldiğinde, işte o bozuklukları giderecek. Yargıç buraya geldiğinde müdürün masası, patronun parası, başkanın makamı, zorbanın kas gücü artık onu güçlü yapmayacak.


Adil olan yargılamaya geldiğinde, herkese hakkını, hakkıyla verecek.


Dokuzuncu ayete geldiğimizde, “homurdanmak” ifadesiyle karşılaşıyoruz. Birbirimize karşı homurdanmak pratik olarak ne demektir?


Hepimiz iyi biliriz ki, hayatlarımızda işler nispeten yolundayken her şey daha kolaydır. Daha mutluyuzdur, toleransımız daha yüksektir. Ama sıkıntılı zamanlardan geçerken her şey bu kadar kolay olmaz. Ve bizler işler ters giderken genellikle homurdanırız.


Birbirimizi çekiştiririz. Birbirimizi yargılarız. Kendi hatalarımız olsa bile onları kabul etmekten kaçınır ve her durumda her yanlış için karşımızdaki kardeşimizi suçlarız.


Ama bu durumda Tanrı’yı hoşnut edecek olan davranış, Rab’bin adıyla bir araya gelip, hislerimizi paylaşıp, birbirimizi affetmek ve birbirimiz için dua etmektir. İçimizde vicdanımızı zorlayan saklı bir şey kalmadığından emin olana kadar konuyu Tanrı’ya ve/veya kardeşimize paylaşmamız lazım ki, problemler büyümesin. Tanrı’nın sözü, aksi halde yargılanacağımızı söylüyor.


Şu ifadeyi çok seviyorum: İşte, Yargıç kapının önünde duruyor.


Yani, aslında ne kadar yakın! 1 gün sonra o kapıdan girebilir, 1 hafta sonra, ya da 1 yıl sonra girebilir. Ama işin güzel tarafı şu: esasında her an o kapıdan girebilir.


Biz yakın gelecekte İstanbul’da büyük bir deprem olacağını biliyoruz. Fay hattının çok yakınındayız ve jeologlar bunun bir gün gerçekleşeceğinden eminler. Gün veremiyorlar. Ama bir gün olacağını biliyorlar. Onlar aracılığıyla bizler de biliyoruz. Ve o gün için bir çok hazırlık yapıyoruz. Mesela düşerse problem olabilecek eşyalar duvara sabitleniyor, deprem anında yapılması gerekenler anlatılıyor, deprem çantası yapıyoruz, bazı firmalar yapıları zararlı olan binaları güçlendiriyor… Bir sürü hazırlık yapılıyor ve para harcanıyor. O gün geldiğinde en az kayıpla atlatmak ve kurtulmak için.


Yargıç kapının önünde duruyor! Ve her an içeri girebilir. An meselesi. Yaşantımızı O’nun içeri gireceği anda en az kayıpla atlatmak ve kurtulmak için, Tanrı’dan en fazla armağanı alabilmeyi düşünerek düzenliyor muyuz? O’ndan payımıza düşen övgüyü alabilmek için hayatımızı düzenliyor muyuz?


Bu nedenle, belirlenen zamandan önce hiçbir şeyi yargılamayın. Rab’bin gelişini bekleyin. O, karanlığın gizlediklerini aydınlığa çıkaracak, yüreklerdeki amaçları açığa vuracaktır. O zaman herkes Tanrı’dan payına düşen övgüyü alacaktır.


1.KORİNTLİLER 4:5 TCL02
https://bible.com/bible/170/1co.4.5.TCL02


Bu sözlere iman ederek umutla bekleyebiliriz.


10-11 ayetlerinde sıkıntılara dayanan peygamberlerden ve Eyüp’ten bahsediyor. Bu vaazı hazırlarken, tam bu noktada, Eski Antlaşma peygamberlerinin hayatlarından örnekler aktarmak istedim. Ama vazgeçtim çünkü eğer bunu yaparsam, vaaz için 1 saat, hatta birkaç saat bile yetmezdi.


Tanrı adamlarının çektiği sıkıntılar bu kadar çoktur. Bunun yerine İbraniler 11. Bölümden, bu durumu mükemmel şekilde özetleyen bir kesit okuyalım:


Önce Musa hakkında şöyle diyor:


Kralın öfkesinden korkmadan imanla Mısır’dan ayrıldı. Görünmez Olan’ı görür gibi dayandı.


İBRANİLER 11:27 TCL02
https://bible.com/bible/170/heb.11.27.TCL02


Ve birkaç ayet sonra şöyle devam ediyor:
Daha ne diyeyim? Gidyon, Barak, Şimşon, Yiftah, Davut, Samuel ve peygamberlerle ilgili olanları anlatsam, zaman yetmeyecek. Bunlar iman sayesinde ülkeler ele geçirdiler, adaleti sağladılar, vaat edilenlere kavuştular, aslanların ağzını kapadılar. Kızgın ateşi söndürdüler, kılıcın ağzından kaçıp kurtuldular. Güçsüzlükte kuvvet buldular, savaşta güçlendiler, yabancı orduları bozguna uğrattılar. Kadınlar dirilen ölülerini geri aldılar. Başkalarıysa salıverilmeyi reddederek dirilip daha iyi bir yaşama kavuşma umuduyla işkencelere katlandılar. Daha başkaları alaya alınıp kamçılandı, hatta zincire vurulup hapsedildi. Taşlandılar, testereyle biçildiler , kılıçtan geçirilip öldürüldüler. Koyun postu, keçi derisi içinde dolaştılar, yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler. Dünya onlara layık değildi. Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular. İmanları sayesinde bunların hepsi Tanrı’nın beğenisini kazandıkları halde, hiçbiri vaat edilene kavuşmadı. Bizden ayrı olarak yetkinliğe ermesinler diye, Tanrı bizim için daha iyi bir şey hazırlamıştı.


İBRANİLER 11:32‭-‬40 TCL02‬‬
https://bible.com/bible/170/heb.11.32-40.TCL02


Tanrı adamlarının sıkıntıları bunlardan bile daha çoktur. En mükemmel örnek İsa’nın da ne acılar ve sıkıntılar çektiğini hatırlayabiliriz.


Eyüp’e değinmeden geçmeyelim. Eyüp kitabından, onun sıkıntılar karşısındaki tutumunu gösteren birkaç ayet okuyalım:


Dedi ki, “Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. RAB verdi, RAB aldı, RAB ‘bin adına övgüler olsun!” Bütün bu olaylara karşın Eyüp günah işlemedi ve Tanrı’yı suçlamadı.


EYÜP 1:21‭-‬22 TCL02‬‬
https://bible.com/bible/170/job.1.21-22.TCL02


Karısı, “Hâlâ doğruluğunu sürdürüyor musun?” dedi, “Tanrı’ya söv de öl bari!” Eyüp, “Aptal kadınlar gibi konuşuyorsun” diye karşılık verdi, “Nasıl olur? Tanrı’dan gelen iyiliği kabul edelim de kötülüğü kabul etmeyelim mi?” Bütün bu olaylara karşın Eyüp’ün ağzından günah sayılabilecek bir söz çıkmadı.


EYÜP 2:9‭-‬10 TCL02‬‬
https://bible.com/bible/170/job.2.9-10.TCL02


RAB Eyüp’ün sonunu başından bereketli kıldı. On dört bin koyuna, altı bin deveye, bin çift öküze, bin eşeğe sahip oldu. Bundan sonra Eyüp yüz kırk yıl daha yaşadı, oğullarını, dört göbek torunlarını gördü. Kocayıp yaşama doyarak öldü.


EYÜP 42:12‭, ‬16‭-‬17 TCL02‬‬‬‬
https://bible.com/bible/170/job.42.12-17.TCL02


Yakın bir geçmişte Eyüp kitabını okudum. Hatırlar mısınız? İçinde ufak bir kesit var. Haberciler ardı ardına gelip yıkım haberlerini ona veriyorlar. Biri haber veriyor ve öteki geliyor, biri haber veriyor ve öteki geliyor… Yeryüzünde yaşamış hiç kimse, üst üste bu kadar kötü haberi, bu kadar kısa bir sürede, Eyüp gibi almamıştır. Ve yukarıda okuduğumuz ayetler aynı adam hakkındadır. O, -sözlük anlamıyla- her şeyini kaybetmişti.


Tanrı’nın gerçek gücü ve mucizesi, bu adamın tüm bunları yaşadıktan sonra dört göbek torunlarını görmesi ve kocayıp yaşama doyarak ölebilmiş olmasıdır. Tanrı gerçekten çok şefkatli ve merhametlidir.


Son ayetimiz ant içmek hakkında. Sıkıntılı zamanlarımızda bu yönteme de başvururuz. Aslında içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bir nevi kurtulmak için bu yöntemi kullanırız. Mesela, “Şunun üzerine yemin olsun ki bu sıkıntıdan sonra şunu yapacağım” gibi… Bu ayette geçen kelimeler, aslında İsa’nın kelimeleridir:


‘Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır .”


MATTA 5:37 TCL02
https://bible.com/bible/170/mat.5.37.TCL02


Bugün bu bölüm aracılığıyla Tanrı bize ne öğretiyor?
• Bir çiftçinin ürününü ektiğinde, toprağının değerli ürününü alabilmek için çalışarak aktif bir şekilde beklediği gibi, bizler de Tanrı’nın çiftçileri olarak, bizi sıkıntılarla yetkinleştiren Tanrı’yı hoşnut etmek için, sıkıntılara dayanalım, sabredelim ve yüreklerimizi güçlendirelim.
• Rab’in gelişi yakın olduğu için ve yargılanmamak için, birbirimize karşı homurdanmayalım. Sorunlarımızı birbirimizle konuşarak ve dua ederek, aynı ruhta birleşip çözelim.
• Geçmiş dönemlerde yaşayan peygamberlerin sıkıntılarını ve hayatlarını, Tanrı’yla olan ilişkilerini kendimize sabır örneği olarak alalım. Hepsi önemli ama sıkıntılı dönemlerden geçerken özellikle Eyüp’ün sıkıntılarını, sıkıntılar karşısındaki tutumunu ve Tanrı’ya nasıl bağlı kaldığını, ve sonunda nasıl bereketlendiğini hatırlayalım.
• Ve ant içmekten kaçınalım, ‘evet’imiz evet, ‘hayır’ımız hayır olsun.

Tanrı’nın şu sözleriyle vaazımızı sonlandıralım:


İşte çevremizi bu denli büyük bir tanıklar bulutu sardığına göre, biz de her yükü ve bizi kolayca kuşatan günahı üzerimizden sıyırıp atalım ve önümüze konan yarışı sabırla koşalım.


İBRANİLER 12:1 TCL02
https://bible.com/bible/170/heb.12.1.TCL02


Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin, bizleri sadık çiftçileri yapsın.

Vaaz 2020.03.22 Tanrı’nın Yaklaşımı

Aralık ayının sonlarında, Çin’de bir hastalık belirdi. Kısa sürede tüm ülkede bir salgına dönüştü ve beraberinde ölümler getirdi. “Acaba başka ülkelere yayılır mı” diye düşünürken, korktuğumuz oldu ve özellikle son birkaç hafta içinde, Avrupa kıtası merkezli olarak dünyanın geneline yayıldı. Son günlerde ise tüm dünyanın gündemi neredeyse değişti, artık yeni tip koronavirüsü hepimiz tanıyoruz.

Artık ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Durum böyle olunca da tüm ülkeler kendi çaplarında bir mücadeleye giriştiler. Yöntemler değişse de hedef aynı: Bu salgınla mücadele etmek ve bunun için tavsiye vermek. Birçok insan büyük mücadele ve tavsiye veriyor:

• İlk önceliği sağlık çalışanlarına vermek lazım. Onlar için Tanrı’ya şükrediyorum. Hastalarla direkt temas mecburiyetindeler ve bu yüzden en yüksek risk grubundalar, keza toplam ölümlerin önemli bir yüzdesini onlar oluşturuyor. Hayatları pahasına, dinlenmeden insanlara hizmet ediyorlar, büyük mücadele veriyorlar. Bilimsel bilgiler ışığında da tavsiyeler veriyorlar. RAB hepsini korusun. Onlar için çok dua edelim.
• Hastalığa yakalananlar için de dua edelim. Onların mücadelesi hayatta kalabilmek için. Henüz bir aşısı veya kesin tedavisi bulunmayan bu hastalıktan RAB onları kurtarsın ve adını yüceltsin, şifa versin.
• Hastalanan ve hayatını kaybeden kişilerin aileleri/yakınları için dua edelim. Onlar da sevdikleri için acı çekiyor ve mücadele veriyorlar. Yaşadıkları olumlu/olumsuz tecrübelerden yola çıkarak onlar da tavsiyeler veriyorlar. RAB onlara dokunsun ve biz de hatırlayalım ki, temasla bulaşan bir hastalık olduğu için sevdiklerimizi korumak için onlara dokunmamamız gereken bir dönemdeyiz.
• Elbette devlet büyüklerimiz için de dua edelim. Bu kriz daha başlamadan önce hazırlanmaya başladılar, başladığından beri de tüm mücadeleyi veriyorlar. Bunun için çok önemli tavsiyeleri var. Yorgunlukları yüzlerinden okunuyor ama bir yandan mücadelelerine devam ederken bir yandan da tüm topluma birlik ve beraberlik mesajı vermeye devam ediyorlar.

Tüm bu mücadele edenler ve tavsiyeler verenler için Tanrı’ya şükrediyorum. Seküler dünya tavsiye konusunda hiç fakir değil. Bununla birlikte, biz Hristiyanlara da büyük bir sorumluluk düşüyor: Bu hastalık ve çeşitli sıkıntılar konusunda, birbirimizi Tanrı’nın mücadelesi ve tavsiyesi hakkında bilgilendirmek ve birbirimizi bu konuda teşvik/teselli etmek. Yeni tip koronavirüs konusuna Kutsal Kitap’ın bakış açısından yaklaşmalıyız.

Bu yüzden lütfen 91. Mezmur’u okuyunuz.

Tanrı, yavrularının üzerine, onlara zarar gelmesin diye onları korumak için üzerine kanatlarını geren bir kuş gibidir. Tanrı’nın sadakati O’na sığınanlar ve güvenenler için kalkan ve siperdir. Tanrı’nın kanatları bizim için kalkan ve siperdir, bizleri gelen tehlikelerden korur. Böylece ne gece ne gündüz, korkacak hiçbir şey yoktur. Çünkü Tanrı sığınağımızdır, kalemizdir. O’na övgüler olsun.

Yeni tip koronavirüse ve aslında tüm diğer sorunlarımıza bu bakış açısıyla yaklaşabiliriz. Tanrı’nın bu mezmurda vermiş olduğu vaatlere sımsıkı tutunabiliriz. O’nun vaatleri her zaman yerine gelmemiş midir? Şu gerçekleri her zaman hatırlayalım:

• Etrafımızda her ne kadar işler kontrolden çıkmış gibi görünse de, kontrol hala ve her zaman Tanrı’dadır.
• Tüm bu yaşanan olaylar içinde de Tanrı’nın bir amacı vardır.
• Günlük hayatlarımız için bazı şeyler bulunamaz hale bile gelse, Tanrı hala ve her zaman sağlayıcıdır.
• Tanrı’nın vaatleri her zaman gerçekleşmiştir. Tanrı’ya kurtarışı ve sonsuz yaşam armağanı için şükredelim!
• Tanrı’nın Müjdesi değişmedi, o zaman anlatmaya devam edelim!

Dünya genelinde koronavirüsün etkili olduğu ve birçok mücadele şeklinin, tavsiyelerin ve yaklaşımların giderek arttığı bugünlerde, bizler konuya biraz da Tanrı’nın gözüyle bakmaya çalışalım. Kendimize basit olarak gördüğümüz bazı gerçekleri hatırlatmakta fayda var: Tanrı kimdir? Bizden ne istiyor? Nasıl çalışır ve bizim için neler yaptı?

Tanrımız, Her Şeye Gücü Yeten Tek Tanrı’dır. Bizlerden kendisiyle yakın ve içten bir ilişki içinde olmamızı istiyor. Tanrı aklımızın yetmeyeceği şekillerde çalışır çünkü düşünceleri bizimkilerden üstündür, ve insan bedeninde yeryüzüne gelip çarmıhta günahlarımızın bedelini ödeyerek ve üçüncü gün dirilerek bizlere sonsuz yaşamı vermiştir. Sonra da Kutsal Ruh’unu göndermiştir ve her birimizi her gün bereketlemektedir. Her gün kendisine sığınanlar için bir kaledir.

Tanrı zor zamanda bizler için mücadele veriyor. Bizi her zaman koruyor. Bizim için tavsiyeler veriyor. Bu zor zamanlarda bu gerçekleri kendimize hatırlatmanın ve dua ve şükür ile Tanrı’ya daha çok yaklaşmanın zamanıdır.

Son olarak şu ayetler üzerinde düşünelim ve dua edelim:

Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin. O zaman Tanrı’nın her kavrayışı aşan esenliği Mesih İsa aracılığıyla yüreklerinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır.
FİLİPİLİLER 4:6‭-‬7‬

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

Vaaz 2020.02.23 Pusudaki Tanrı

Bugün sizlere İsrail krallarının tarihinin küçük bir kesitinden, ve o krallardan birisinden kısaca bahsedeceğim. Aslında onlardan değil, ama Tanrı’nın onlar aracılığıyla nasıl çalıştığına bakacağız. Eğer kitaplarınızı şimdi açmak isterseniz, bu kesit 2. Tarihler 20.bölümde geçiyor. Kutsal Kitapta sayfa: 476. 

Biliyorsunuz Tanrı Davut aracılığıyla İsraillileri epey bir rahata kavuşturmuştu. Davut İsrail’in tüm düşmanlarına karşı savaştı ve hepsini kazandı. Sonra Tanrısı Rab için bir tapınak yapmak istedi ama Tanrı O’na izin vermedi. Çünkü çok savaştığı için çok kan dökmüştü. Ama Tanrı, bu iş için Davut oğlu Süleyman’ı uygun gördü. Süleyman, Tanrısı Rab için tapınağı inşa etti ve ülke uzun bir süre huzur içinde yaşadı. Daha önceden Tanrı’dan bilgelik isteyen ve yükselen Süleyman, giderek daha fazla hata yaptı ve sonunda Tanrısından epey bir uzaklaştı. Ama Tanrı, Davut soyuna verdiği söz uyarınca soyundan krallar çıkarmaya devam etti. Süleyman oğlu Rehavam’ın hatalarıyla krallık Yahuda ve İsrail olarak ikiye bölündü. Ve her iki parçaya da dönem dönem farklı krallar hükmetti. Bu krallardan bazıları Tanrı’nın yoluna kısmen de olsa bağlı kaldı, bazıları ise tamamen bağlı kalmadılar, diğer ulusların putlarına tapıp törenlerini uyguladılar ve Tanrı’ya tamamen sırtlarını döndüler. Ve sonunda tüm halk sürgüne  gitti. 

Gidişat kötüydü ama her şey kötü değildi. Arada, Tanrı’yı hatırlayan ve O’ndan korkan bazı krallar da çıktı. Bugün bakacağımız Asa oğlu Yehoşafat, onlardan birisidir.  

Bölüme geçmeden önce, Yehoşafat, babası Asa gibi Tanrı’ya yakındı. Atası Davut’un yollarını izlemeye çalışıyordu. İsrail halkına uymadı, Tanrı’nın buyruklarına uydu. Ünlendi, herkes ona armağanlar getirdi ve zengin oldu. Yehoşafat’ın yaptığı önemli işlerden bazıları, putperestlik yapılan yerleri ve putları kaldırttı. Bazı görevliler atadı, bu kişiler kentleri dolaşarak Yasa Kitabında yazılanları halka öğretiyorlardı. Kentleri sağlamlaştırdı ve yiğit savaşçılar yetiştirdi. Zaman geçtikçe saygınlık ve zenginlik üst seviyelere ulaştı ve çevredeki diğer uluslar Yehoşafat’a karşı savaşamaz duruma geldiler. Sonra İsrail tarafının yüreği Tanrı’da olmayan kralı Ahav’a uyarak Tanrı’nın gözünde hoş olmayan şeyler de yaptı. Hatta bir defa Tanrı’nın bir kahininden azar yedi. 25 yıl krallık yaptı ve sonunda atalarına kavuştu. 

Yehoşafat, mükemmel değildi, ama Tanrı’ya yüreğini vermek isteyen bir adamdı. Bu dolaşarak halka Yasayı öğretme görevi verdiği kişilerin haricinde bizzat kendisi de, halk arasında dolaşarak insanları Tanrı’ya döndürüyordu. Şimdi karakterini anlatabilmek için, krallık için atadığı yargıçlara ve kahinlere verdiği birer öğütten size bahsetmek istiyorum: 

Yargıçlara: “Yaptıklarınıza dikkat edin, çünkü Tanrımız Rab kimsenin haksızlık yapmasına, kimseyi kayırmasına, rüşvet almasına göz yummaz.” 19:6 

Kahinlere: “Görevinizi Rab korkusuyla, bağlılıkla, bütün yüreğinizle yapmalısınız.” 19:9 

Ayrıca genel olarak bütün görevlilerine şu öğüdü verdi: “Yürekli olun, bu buyrukları uygulayın. Rab doğru kişiyle olsun!” 19:11 

Öğütlerinden de anlayabileceğimiz gibi, Tanrı’yı düşünen bir adamdı. Adanmıştı. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz? Çevredeki 3 ulus, birleşerek çok büyük bir ordu oluşturdu ve onlara karşı savaşmak için yola çıktı. Bazen hayatınızı adarsınız ama tam bir adanmışlık bile, hayatınızdaki her şeyin harika ve sorunsuz olacağı anlamına gelmez. Şimdi parça parça ama hızlıca bölümü okuyalım: 

(a.1-2) Bahsettiğimiz gibi, ilk iki ayette, 3 ulusun ordularının birleşerek Yehoşafat’a karşı savaşmak için onun üzerine doğru yola çıktığını görüyoruz. Şimdi 3-4 ayetleri okuyarak kralın tepkisine bakalım: 

(a.3-4) Korktu. Kim korkmazdı ki? Ama bir karar verdi. Bu karar neydi? Rab’be danışmak. Bunun yanı sıra oruç tuttu ve tüm halk için oruç ilan etti. Tanrı’nın isteğini ararken ve O’nun yardımına sığınırken bunu oruçla güçlendirebiliriz. Ve onlar bütün bir halk olarak bir araya toplanıp Rab’den yardım dilediler. Kral sonra bir dua ile Tanrı’ya yaklaştı. Şimdi bu duayı okuyalım: 

(a.5-13) A.9: Süleyman’ın bu duasını hatırlıyor musunuz? 1. Krallar 8:22-61 ayetlerinde o duanın tamamını okuyabilirsiniz. A.10: Bu bölümleri de okumak isterseniz Yasanın Tekrarı 2:4-19 ayetlerinden okuyabilirsiniz.  

Ne harika bir dua, değil mi? 6-7 ayetlerinde, Tanrı’nın egemen olduğunu ilan ediyor, böyle başlıyor duasına. Sonra 7-9 ayetlerinde vaatleri veren kişinin Tanrı’nın kendisi olduğunu ilan ediyor, yani “Sen egemensin ve bu vaatleri bize Sen verdin” diyor. Ve 12.ayette ne diyor? Kendini alçaltıyor. “Bizim gücümüz yok. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gözümüz sende. Bize yardım et.” Bütün halk çocuklarıyla birlikte orada. Tanrı’nın cevabını okuyalım: 

(a.14-17) Tanrı iyidir. Tanrı’nın bu cevabına karşılık, halkın tepkisini okuyalım: 

(a.18-19) Tanrı’ya tapındılar, O’nun önünde kendilerini alçalttılar, ve yüksek sesle O’nu övdüler. Şimdi hikayenin geri kalanını okuyalım: 

(a.20-30) Tanrı adını yüceltti. Uluslar arasında yüceldi. O’na iman edenler aracılığıyla. 

Yehoşafat’ın üzerine onu yok etmek için gelen 3 ulus büyüklüğünde bir ordu vardı. Zafer imkansız görünüyordu. Korktu, ama Tanrı’ya yaklaştı. Çünkü savaş aslında Tanrı’nındır. O, halkına kurtuluş sağladı. Yahuda’nın düşmanları için Tanrı “pusu” kurdu. Toplam 3 topluluktan, önce iki tanesi birleşip bir tanesini yok etti ve sonra kalan ikisi birbirini yok etti. Gözetleme kulesinden bir baktılar ki, her yer onların cesetleriyle dolmuş. Biraz önce ne kadar büyük bir korku, heyecan ve çaresizlik vardı değil mi? Ama şimdi, sadece zafer! Çünkü Tanrı pusu kurmuştu. Ve adını yüceltmişti. 29.ayette dediği gibi, diğer uluslar duydular ki Rab İsrail’in düşmanlarına karşı savaşıyor, onları bir korku aldı. Tanrı korkusu. Ve bundan sonra Yehoşafat ve ülkesi her yandan kuşatılmıştı. Ama düşmanlarla değil, (a.30) – esenlikle. 

Aden bahçesinden beri peşimizde olan bir düşman, bugün hala bize zor anlar yaşatıyor değil mi? O gün yılan kılığında hayatlarımıza giren bu düşman, bu hikayede okuduğumuz 3 ulusun birleşiminden oluşan bu büyük ordudan bile daha büyük ve güçlüdür. Ve bugün hala bizi yok etmek için üzerimize geliyor. Bizler bugün günümüzde de savaş veriyoruz, tek farkı, bu savaş kılıç, kalkan veya tabancalarla değil, ama ruhsal olarak veriliyor.  

Ama sakin olabiliriz, çünkü Tanrı aynı o gün düşmanlarına karşı pusuda olduğu gibi, bugün de pusuda. İmkansız durumlarda bile O’na güvenenler için Tanrı pusudadır. Cesur olabiliriz, cesaret korkmamak demek değildir. Cesaret, korkuyor olmamıza rağmen, Yehoşafat gibi, Tanrı’ya bakmaya karar vermektir. O’nda kalmaya karar vermektir.  

Tanrı her zorluktan bizi çekip alacak demiyorum. Hiçbir zaman hiçbir acı çekmemize izin vermeyecek demiyorum. Biz oturacağız ve o her şeyi yoluna koyacak demiyorum. Bazen uzun süre deneneceğiz bazen acı çekeceğiz ve bazen işler yoluna girmeyecek. Ama Tanrı ruhlarımızı esenliğe kavuşturacak çünkü işin gerçeği, zafer çoktan kazanıldı. 

Düşman Yehoşafat’ın üzerine doğru gelirken, onu paramparça edeceğini düşünmüştür. Pusuda olan Tanrı eminim ki onların denklemlerinde yer almadı. Eminim ki çarmıhta da bu böyleydi. Düşmanları çarmıha çivilenmiş olan İsa’yı gördüklerinde zafer kazandıklarını düşünüyorlardı. Kafasında dikenli taç ile birlikte akan kanı gördüklerinde… Ama bilmiyorlardı ki, Tanrı pusu kurmuştu. Bilmiyorlardı ki, İsa’yı o çarmıhta tutan şey çiviler değildi. O’nun sevgisiydi. 3.gün dirilerek sonsuza dek geçerli olan zaferi kazandı.  

Tanrı’nın sağladığı bu zafer, bizim için de hiçbir şey yapmadan kurtulmak anlamına geldi. O gün Yahuda ülkesine yaptığı gibi. Onlar kurtulmak için hiçbir şey yapmadı. Ama Tanrı’yı hoşnut etmek için bir şeyler yaptılar. Sıkıntıya düşmeden önce Tanrı’ya baktılar. Sıkıntıya düştüklerinde de aynısını yaptılar. Tanrı’nın egemen olduğunu ilan ettiler, O olmadan güçsüz ve çaresiz olduklarını kabul ettiler, O’u her fırsatta övdüler ve yücelttiler, ve O’ndan duyduklarında tereddüt etmeden itaat ettiler. Sonuna ne oldu? Tanrı orada ve tüm uluslar içinde kendisini yüceltti ve ülkelerine esenlik geldi. 

Biz de kurtulmak için hiçbir şey yapmadık. Ama Tanrı’yı hoşnut etmek istiyorsak bir şeyler yapmamız  gerekiyor. Umarım bugün incelediğimiz bu hikaye yüreklerimize dokunur ve Tanrı’yı daha çok hoşnut edip O’ndan daha çok bereket almamız konusunda bize rehber olur.  

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.