VAAZ 2021.08.15

Mesih’in sevgisini anlayabiliyor musunuz? Aslında belki de soruyu “İnsan aklımızla böylesine bir sevgiyi kavrayabilmemiz gerçekten mümkün mü?” diye de sorabiliriz!

Kutsal Kitap’taki bir kişi bunun mümkün olduğunu düşünüyor. Onu dinleyelim.

Efesliler 3:14-21 14-15 Bunun için, yerde ve gökte her ailenin adını kendisinden aldığı Baba’nın önünde diz çökerim. 16-19 Baba’nın kendi yüceliğinin zenginliği uyarınca Ruhu’yla sizi iç varlığınızda kudretle güçlendirmesini ve Mesih’in iman yoluyla yüreklerinizde yaşamasını dilerim. Öyle ki, Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmanız için, sevgide köklenmiş ve temellenmiş olarak bütün kutsallarla birlikte Mesih’in sevgisinin ne denli geniş ve uzun, yüksek ve derin olduğunu anlamaya, bilgiyi çok aşan bu sevgiyi kavramaya gücünüz yetsin.

20 Tanrı, bizde etkin olan kudretiyle, dilediğimiz ya da düşündüğümüz her şeyden çok daha fazlasını yapabilecek güçtedir. 21 Kilisede ve Mesih İsa’da bütün kuşaklar boyunca sonsuzlara dek O’na yücelik olsun! Amin.

Bu, bir Tanrı adamının, hem bir Hristiyan hem de bir kilise topluluğu için ettiği bir duadır. Bu adam, önceden O’nun halkına eziyet eden birisi olmasına rağmen sonradan diyar diyar dolaşıp O’nun müjdesini paylaşarak, bu diyarlarda bazen hapis ve zulümler gören ve en sonunda O’nun için ölerek Tanrı’yı ne kadar sevdiğini kanıtlamış bir kişidir. Pavlus, Mesih’in sevgisini bir ölçüde de olsa anlamıştı ve kilisenin de bu sevgiyi anlaması için dua ediyordu.

Pavlus duasında Tanrı’dan ne istedi? Önce diz çöktü, kendini alçalttı. Sonra Baba’dan kendi yüceliğinin zenginliği uyarınca Kutsal Ruh’u aracılığıyla onları iç varlıklarında kudretle güçlendirmesini, ve iman yoluyla Mesih’in onların yüreklerinde yaşamasını istedi.

  • Hristiyanların Kutsal Ruh aracılığıyla iç varlıklarında güçlenmeye ihtiyacı vardır. Dış varlığın değil, iç varlığın güçlenmesi için dua ediyor. Dış varlık sadece geçicidir. Bir süreliğine var, bir süre sonra artık olmayacak. Eskiyor. Ama iç varlık öyle değil. O her zaman gelişebilir ve her zaman yeni kalabilir. Hristiyanların imanda sağlam olabilmesi için Kutsal Ruh ile iç varlıklarında yenilenmeleri gereklidir. Bu nasıl yapılır? Devamlı Tanrı’nın sözünden beslenerek, sürekli dua ederek ve her gün O’nunla yaşayarak.
  • Hristiyanların ayrıca iman yoluyla Mesih’in yüreklerinde yaşamasına ihtiyaçları vardır. Kutsal Ruh bizi güçlendirince bu mümkün olur. Ama burada şundan da bahsedelim, yürekte yaşamaktan yürekte yaşamaya da fark var. Orada nasıl yaşadığı da çok önemlidir. Biz geçen yıl taşınmadan önce, kedimiz oldukça hareketliydi, çok konuşur ve çok oyun oynardı. Evin her yerinde rahatlıkla patron gibi gezerdi. Enerjisi çok iyiydi. Ama şimdi taşınalı 9 ay oldu ve o hala eskisi gibi enerjik değil. Az yiyor, az konuşuyor ve az oyun oynuyor. Evin bazı odalarına hiç girmiyor. Araştırdığımızda gördük ki sebebi, eski evimizi kendi evi olarak kabul ediyordu ve sonuç olarak kendini evinde hissediyordu. Ama yeni evde asla eskisi gibi olmadı çünkü burada hala kendini evinde hissetmiyor. Doktora götürdüğümüzde doktor iyileşmesi için ilaçtan daha çok, bizim onunla daha fazla onunla oynamamıza, konuşmamıza, ilgilenmemize, vakit geçirmemize ihtiyacı olduğunu söyledi. Çok mantıklı, değil mi? Evet, Tanrı beni affetsin, kedimi örnek göstererek Mesih’i anlatıyorum. Teşbihte hata olmaz demişler. Mesih hangi evde oturduğunuzla o kadar fazla ilgilenmeyebilir. Ama O’nu yüreklerinizde nasıl ağırladığınızla çok ilgilidir! Yüreklerimizde O’nu oraya ait hissedecek şekilde ağırlıyor muyuz? Mesih’i yüreklerimizde öyle ağırlamalıyız ki, orada kendisini evinde hissetmeli. Her odaya rahatça girebiliyor mu? Günahlı yerlere, karanlık yerlere girmesine ve oraları temizleyip aydınlatmasına izin veriyor muyuz? İzin verelim, Mesih yüreklerimize yerleşsin ve orada kendisini evinde hissetsin. İman yoluyla, O’nun yüreklerimizde yaşamasına izin verelim.
  • Pavlus bunları “Baba’dan kendi yüceliğinin zenginliği uyarınca” istedi. Bu kelimenin “zenginliğince” değil de, “zenginliği uyarınca” olmasına dikkat edelim. Bu ifade bize Tanrı’nın bizi ne kadar büyük bir ölçüde bereketlemek istediğini anlatıyor. Bir kişi “zenginliğince” zenginliğinden arta kalan küçük bir miktarda hediye verebilir. Ama bir kişi “zenginliği uyarınca” hediye vermek isterse, bu hediye zenginliğiyle orantılı olmaz, çok fazla olur! Tanrı bize bu güçlendirmeyi ve Mesih’i bu büyük ölçüde vermek istiyor, az bir miktarını değil.

Pavlus “Öyle ki” diyor ve devam ediyor: “Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmanız için, sevgide köklenmiş ve temellenmiş olarak bütün kutsallarla birlikte Mesih’in sevgisinin ne denli geniş ve uzun, yüksek ve derin olduğunu anlamaya, bilgiyi çok aşan bu sevgiyi kavramaya gücünüz yetsin.”

Pavlus Hristiyanların ve tüm kilisenin Mesih’in sevgisini anlayabilmeleri için dua ediyor. Bilgiyi çok aşan, bu tarifsiz sevgiyi kavramaları için. Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmaları için, bütün kutsallarla birlikte ve sevgide köklenmiş ve temellenmiş olarak. Köklenmek ve temellenmek! Maalesef, hafta içinde Türkiye’nin birçok şehrinde sel felaketleri yaşandı. Bir süre gelişmeleri takip ettim. Haberlerde gördüğüm sel görüntüleri inanılmazdı! Yüksek yerlerden akan sular önlerine çıkan her şeyi yıktı. Bazı ağaçları ve arabaları alıp götürdü, hatta sel bittiğinde ve asfalt göründüğünde fark edildi ki, sel suları asfaltı çatlatmış. Ama dikkatimi çeken bir şey vardı: Bazı ağaçlar akan sel sularının ortasında bütün heybetiyle sapasağlam duruyordu. Sel bazı ağaçları, arabaları alıp götürürken ve hatta asfaltı çatlatırken, o ağaçlar nasıl sapasağlam duruyordu? Çünkü çok iyi köklenmişler. Kökleri çok derin. Bu onları çok sağlam yapıyor ve felaketler onları yıkamıyor. Eğer köklerimiz sağlamsa, Mesih’in sevgisinden sürekli beslenip büyüyorsa, felaketler bizi yıkamaz! Felaketin ortasında, sular ve rüzgarlar önüne aldığını beraberinde götürüp parçalarken, bütün heybetiyle orada duran o ağaç gibi Mesih’te sapasağlam durabiliriz. Eğer her bir Hristiyan böyle Mesih’in sevgisiyle köklenmiş olarak sağlam durursa, kilise sağlam durur. Kilise sağlam durursa, dünyada Tanrı sözü sağlam durur. Bu kişisel bir gereklilik olduğu kadar, kilise için ve Tanrı’nın sözü için de gereklidir. Çünkü felaketler onları da yok etmek istiyor. Tarih boyunca Kutsal Kitap ve kilise yıkılmak istendi ama o sağlam köklenmiş ağaçlar sayesinde onları kimse yıkamadı. Sağlam köklenmiş ağaçlar, yüreğini Mesih’e veren, O’nun sevgisini anlayan ve hayatını ona göre değiştiren, her gün çarmıhını yüklenip İsa’nın ardından giden, O’nun için hayatını bile verebilecek kişilerdir. Onlardan biri miyiz? Öyleysek, nasıl gelişebiliriz, değilsek, nasıl öyle olabilmek için neleri değiştirmeliyiz?

Hristiyan olmak, sadece kimlik kartımızı değiştirmek olmamalı. Onu da yapalım, ama hayatımızın her alanında önceliği Mesih’e verelim. Kilise Pazar gününden Pazar gününe gelinen ve gidilen bir yer olmamalı. Her üyesinin düzenli işleyişiyle sevgide gelişen ve toplumsal meselelere duyarlı olan tek bir beden olmalı. Bunu nasıl yapabilirim, nasıl köklenebilirim, Mesih’in sevgisini nasıl daha çok anlayabilirim diye her birimiz düşünmeli ve dua etmeliyiz.

İmanda ve kilisede köklenmek ve temellenmek, Mesih’in sevgisini anlamakla olur. Mesih’in sevgisini anlamak da O’nun sözünde köklenerek ve temellenerek mümkün olur.

Mesih’in sevgisini anlamak ve anlatmak hangi ölçüde mümkün bilmiyorum. Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmak ne kadar mümkün bilmiyorum. Ama bir şeyi biliyorum ki, bu yazıları Pavlus’a esinleyen ve bize ileten Tanrı, bir derece bile olsa bunun mümkün olduğunu düşünüyor. Pavlus’un sonraki ifadesine bakalım:

20 Tanrı, bizde etkin olan kudretiyle, dilediğimiz ya da düşündüğümüz her şeyden çok daha fazlasını yapabilecek güçtedir. 21 Kilisede ve Mesih İsa’da bütün kuşaklar boyunca sonsuzlara dek O’na yücelik olsun! Amin.

VAAZ 2021.04.11

Markos 14:32-42

Getsemani Bahçesinde

32 Sonra Getsemani denilen yere geldiler. İsa öğrencilerine, “Ben dua ederken siz burada oturun” dedi.

33 Petrus’u, Yakup’u ve Yuhanna’yı yanına aldı. Hüzünlenmeye ve ağır bir sıkıntı duymaya başlamıştı. 34 Onlara, “Ölesiye kederliyim” dedi. “Burada kalın, uyanık durun.”

35 Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Mümkünse o saati yaşamayayım” dedi. 36 “Abba, Baba, senin için her şey mümkün, bu kâseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun.”

37 Öğrencilerinin yanına döndüğünde onları uyumuş buldu. Petrus’a, “Simun” dedi, “Uyuyor musun? Bir saat uyanık kalamadın mı? 38 Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.”

39 Yine uzaklaştı, aynı sözleri tekrarlayarak dua etti. 40 Geri geldiğinde öğrencilerini yine uyumuş buldu. Onların göz kapaklarına ağırlık çökmüştü. İsa’ya ne diyeceklerini bilemiyorlardı.

41 İsa üçüncü kez yanlarına döndü, “Hâlâ uyuyor, dinleniyor musunuz?” dedi. “Yeter! Saat geldi. İşte İnsanoğlu günahkârların eline veriliyor. 42 Kalkın, gidelim. İşte bana ihanet eden geldi!”

Önceki bölüm / Petrus’un kendine güvenmesi

Şimdi Getsemani bahçesi / Aramice gat şemen = zeytin basma yeri / Yu.18:2 (bahçenin ismini vermiyor ama ele verildiği aynı bahçe için): İsa, öğrencileriyle orada sık sık buluşurdu.

Bu metinde öğrenciler, İsa ve Baba var. Bu 3 pencereden bakacağız.

1) Öğrencilerin penceresi: Bahçeye gelindiğinde İsa öğrencilerden istedi: “Ben dua ederken siz burada oturun.” Sonra yanına Petrus, Yakup, Yuhanna’yı aldı ve onlara dedi: “Burada kalın, uyanık durun.”

İsa dua edip geri geldiğinde onları uykuda buldu. İsa ikinci kez uzaklaşıp dua ettikten sonra geri geldiğinde yine onları uykuda buldu. Markos: Göz kapaklarına ağırlık çöktü, İsa’ya ne diyeceklerini bilemediler. / Markos’a güvenebiliriz, Petrus’a çok yakındı / İsa üçüncü kez dua edip geldiğinde onları yine uykuda buldu.

Bize de böyle olmuyor mu? / Hayatın zorlukları, beklenmedik sorunlar, çeşitli denenmeler geldiğinde duaya ne kadar yer ayırıyoruz? / Aslında bunlarla yüzleşirken yapılacak en önemli şey duadır ama bazen biz ona en az önem veririz.

Petrus, “Herkes sendeleyip düşse bile ben düşmem. Seninle birlikte ölmem gerekse bile seni asla inkar etmem” demişti / Şimdi İsa ona: “Uyuyor musun? Bir saat uyanık kalamadın mı?” dedi. / İsa için canını bile verebileceğini söylüyordu ama aynı zamanda O isteyince 1 saat uyanık kalamıyordu / İçimizde İsa için her şeyimizi feda edebileceğimizi söyleyebiliriz ama O bizden bundan çok daha azını istediğinde neden yapamayız?

İsa hepsine dedi: “Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.” / Ruhumuz çok şey yapmak ister ama beden güçsüz / İsa’nın isteği zayıflığımızı kabul etmemiz, uyanık durmamız ve dua etmemiz – bu şekilde ayartılmaktan korunacağız.

Üçüncü dönüşünde İsa: “Hâlâ uyuyor, dinleniyor musunuz? Yeter! Saat geldi. İşte İnsanoğlu günahkârların eline veriliyor. Kalkın, gidelim. İşte bana ihanet eden geldi!”

İsa bu büyük sıkıntıdan geçerken, öğrencilerinden 1 saat boyunca kendisiyle birlikte dua etmesini istedi ama öğrenciler öğretmenleri için bunu yapamadı / 1 saat dua edemeyen bir öğrenci, denenme ve baskı geldiği zaman nasıl ayakta kalabilir?

Hamdolsun ki İsa öldü ve dirildi, zafer kazanıldı / Bugün iman hayatlarımızda hangi konularda sıkıntı yaşıyoruz? / Hangi denenmelerden geçiyoruz? / Tüm bu zorluklarla yüzleşirken, ne kadar zamanımızı duaya ayırıyoruz?

Dua edelim.

2) İsa’nın penceresi: Markos: İsa hüzünleniyor ve ağır bir sıkıntı duyuyordu. İsa: “Ölesiye kederliyim.” İsa’nın burada ne hissettiğini size anlatabilmek isterdim ama bunu anlamak mümkün değil / Acı ve utanç içinde öleceğini biliyor. Günahsız bir kişi için günah sunusu olmak nasıl hissettirir? / Günahsız olmaktan çok uzaktayız.

İsa yüzüstü yere kapandı ve dua etti / İlginç şeyler söyledi: “Mümkünse o saati yaşamayayım. Abba, Baba, senin için her şey mümkün, bu kâseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun.”

İsa çarmıhtan vaz mı geçmek istiyor? / Bu mümkün değil – İsa ne için yeryüzünde olduğunu iyi biliyor / Yine de nasıl bir sıkıntı yaşayacağını bildiği için, başka bir yol olup olmadığını Baba’ya soruyor. Mümkünse o saati yaşamayayım.”

Başka bir yol aradı / Baba için her şey mümkündü ve O’ndan başka bir yol istedi / Gökyüzünden bir ses gelmedi / Başka yol olmadığında çarmıha gitmekten vazgeçmedi / İradesini tam anlamıyla Baba’ya teslim etti: “benim değil, senin istediğin olsun.” / Bu sayede günahlarımızı bağışlatabildi ve bize de aynısını yapmamız için örnek oldu

Şu anda hayatta en çok istediğimiz ve beklediğimiz şeyler nelerdir? Bunların kaç tanesinde dua ettikten sonra “benim değil, senin istediğin olsun” diyebiliyoruz?

Bir meydan okuma (challenge) / test: En çok istediğiniz şeyi düşünün. Gerçekleşmesi için dua ettikten sonra bu cümleyi söyleyin ve sessizce bekleyin / Eğer iradenizi gerçekten Tanrı’ya bıraktıysanız, bu cümlenin ağzınızdan değil yüreğinizden geldiğini hissedeceksiniz

Bu bir mucizedir çünkü istediğiniz şey nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın artık her durumda Tanrı’yı hoşnut edeceğinizi bilirsiniz

Eğer öyle hissetmiyorsanız (ki çok olasıdır-kendimden biliyorum), Tanrı’dan iradenizi O’na bırakmanız için yardım isteyin.

Aynı zamanda duanın önemi / İsa “ölesiye kederli” olduğu bir zamanda, dua etti. Öğrencilerini seçerken, sabah erken saatlerde, önemli olayların öncesinde hep dua etti / Tanrı’yla iletişim içinde yaşamak ve irademizi O’na teslim etmek konularında örnek oldu.

O’nu izleyelim.

3) Baba’nın penceresi. İsa Baba’ya dua etti. Baba ne yaptı?

Hiçbir şey / Aslında hiçbir şey yapmayarak bir şey yaptı

İsa sordu: “Mümkünse o saati yaşamayayım.” / İnsanların günahlarının bağışlanması için İsa’nın ölmesinden, gömülmesinden ve dirilmesinden başka bir yol var mıydı?

Cevap sadece sessizlikti. Elbette İsa’nın da dediği gibi Baba için her şey mümkündü. Ama O, insanlığın kurtulabilmesi için bu yolu seçti. İsa çarmıh üzerinde ölerek günahlarımızın bedeli olan ölüm cezasını ödeyecek, gömülecek ve 3. gün dirilecekti. / Zafer yolu buydu, Şeytan bu şekilde yenilecekti

Tanrı’yı gereğinden çok fazla insanlaştırmayı sevmiyorum / Ama Yar.1:27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. / Bazı açılardan Tanrı’ya benziyoruz

Mesela sevebiliyoruz (ki bence bundan daha büyük bir mucize yoktur) / Vaftizden sonra Baba, İsa için Mat.3:17 “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” / Baba, Oğlu İsa’yı çok seviyor, O’ndan hoşnut

Getsemani’ye dönelim. Sevgili Oğlu, kendisine dua ediyor. “Mümkünse o saati yaşamayayım.” / Seven Baba, sevgili Oğlu’nun bu duasına cevap vermiyor

Birisi “Bu nasıl bir seven babadır?” diyebilir. Aramızda babalar ve anneler var / Hangi baba veya anne, çocuğu bir ameliyata girmek üzereyken onun görüntüsüne veya oradan kurtarılma isteğine yüreği dayanabilir? / Hayatımda babamı ağlarken gördüğüm tek zamanlar, benim ve kardeşimin ameliyatlarıydı

İşin gerçeği bir ameliyat, sağlığımız düzelsin diye yapılır. Bizler babalar ve anneler olarak, sağlığımız düzelsin diye yapılan ameliyatlarda bile çocuklarımıza kıyamayız ve isteklerine sessiz kalamayız.

Baba neden İsa’nın acı içinde ölmesinden hemen önceki bu isteğine sessiz kaldı? Göksel Babamız İsa o duayı ederken ne hissediyordu? Neden sessiz kaldı?

Yuh.3:16 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.”

Tanrı, bizleri biricik Oğlu’nu verecek kadar seven bir Baba’dır. Belki de en değerlisini bizim için verecek kadar bizi sevdi / Neden? İman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun diye

Bir baba ve anne için evladından daha kıymetli bir şey olamaz. Ama Tanrı’mız bizim için Onu verecek kadar bizi sevdi.

Şükürler olsun.

İsa sözlerini bitirir bitirmez Yahuda oraya geldi ve İsa tutuklandı. Rab dilerse sonraki hafta bakacağız.

Şimdi dua edelim.

VAAZ 2021.02.28

Markos 12:41-44 Dul Kadının Bağışı

41 İsa tapınakta bağış toplanan yerin karşısında oturmuş, kutulara para atan halkı seyrediyordu. Birçok zengin kişi kutuya bol para attı. 42 Yoksul bir dul kadın da geldi, birkaç kuruş değerinde iki bakır para attı.

43 İsa öğrencilerini yanına çağırarak, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı. 44 Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.”

Aslında metnin anlamı açıktır değil mi? İsa biraz önce dul kadınların hakkını yiyen din bilgini ve Ferisilerden ve onların hırslarından, bencilliklerinden ve ikiyüzlülüklerinden bahsediyordu. Şimdi bağış kutusuna para atan dul bir kadından bahsetti.

Kadın, parasal değer açısından çok düşük değerli bir bağış yaptı. Diyelim ki, bugünün parasıyla kutuya 20 TL attı. Diğer taraftan zengin insanlar 200 TL, 400 TL, 500 TL atıyorlardı. Ama buna rağmen İsa bu dul kadının, diğer herkesten daha çok bağış yaptığını söyledi. Çünkü zenginler gibi artan paralarını değil, yoksul olmasına rağmen varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, hepsini attı.

Aslında birçok insan bu kadını eleştirir. Çünkü geleceğini hiç hesap etmedi. Bir insanın geçinmek için sahip olduğu parayı bağış olarak vermesi mantıklı mı, yoksa sadece matematik bilmediğini mi gösteriyor?

Birazdan detaylı bakacağız ama şimdilik şunu söyleyelim ki, bir insanın geçimini sağlayacak kadar parayı hesap etmesi ve kalanını ondalık ve sunu olarak vermesi kesinlikle İncil’e ters değildir. Öyleyse bu metin özelinde baktığımızda, kadının davranışını tek bir şekilde açıklayabiliriz: onun iman hayatıyla.

Yani tüm parasını Tanrı’ya vermeyi seçtiğine göre, kendisini Tanrı’ya adamayı seçtiğini ve geleceği için tamamen Tanrı’ya güvenmeyi seçtiğini anlayabiliriz. Bu dul kadınla hemfikir olabiliriz veya olmayabiliriz, ama Tanrı’ya güvendiği için onu suçlamak gereksiz olacaktır. Sonuçta İsa da onun bu davranışını takdir etti. Hemen İsa’nın sözleri hatırlayalım:

Matta 6:31-34 31 “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. 32 Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. 33 Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. 34 O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”

İsa söz verdiyse, sözünü yerine getirecektir.

Bu bölüme baktıktan sonra, şimdi biraz bağış vermek ve genel olarak Tanrı için vermek konularına bakalım. Öncelikle 15’er ayetten 2 tane metin okuyalım.

2. Korintliler 8:1-15 Kardeşler, sizlere Tanrı’nın Makedonya’daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. 3 Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. 4 Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar. 5 Umduğumuzdan da öte, kendilerini önce Rab’be, sonra Tanrı’nın isteğiyle bize adadılar. 6 Bu nedenle, aranızda daha önce başladığı bu hayırlı işi tamamlaması için Titus’u isteklendirdik. 7 İmanda, söz söylemekte, bilgide, her tür gayrette, bize beslediğiniz sevgide, her şeyde üstün olduğunuz gibi, bu hayırlı işte de üstün olmaya bakın.​

 8 Bunu buyruk olarak söylemiyorum, yalnızca sevginizin içtenliğini ötekilerin gayretiyle karşılaştırarak sınamak istiyorum. 9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu. 10 Bu konuda size yararlı olanı salık veriyorum. Geçen yıl bağış toplamaya ilk girişen, hatta buna ilk heveslenen siz oldunuz. 11 Şimdi bu işi tamamlayın; bunu candan arzuladığınız gibi, elinizden geldiğince tamamlamaya bakın. 12 Çünkü istek varsa, insanın elinde olmayana göre değil, elindekine göre yardımda bulunması uygundur. 13-15 Amacımız sizi sıkıntıya sokup başkalarını rahatlatmak değildir. Ama eşitlik olsun diye, şimdi elinizdeki fazlalık onların eksiğini tamamladığı gibi, başka zaman onların elindeki fazlalık sizin eksiğinizi tamamlasın. Öyle ki, “Çok toplayanın fazlası, az toplayanın da eksiği yoktu” diye yazılmış olduğu gibi, eşitlik olsun.

Çok kısa özetle, Makedonya’daki kiliseler yoksul olmalarına rağmen, Tanrı’nın lütfuyla örnek bir bağış toplama işine girişiyorlar. Korint’teki kilise ise Makedonya’dan önce böyle bir işe kalkışmasına rağmen, işini tamamlamadı. Bu yüzden Pavlus Makedonya’daki kiliseleri örnek vererek, Korint’teki kiliseyi, başladığı bağış toplama işini bitirmesi için cesaretlendiriyor.

Ayetlere bakalım (Bu ayetler ve sorular, HHT 11. dersten alındı).

1-3 ayetler: Bağış toplama işine girişen Makedonya’daki imanlıların maddi durumu nasıldı? Aşırı yoksullardı. Peki aşırı yoksullukları, vermek konusunda onlara nasıl etki etti? Aşırı yoksullukları, onlarda cömertliğe dönüştü. Bu imanlıları hangi açıdan örnek alabiliriz? Aşırı yoksullukta bile Tanrı için vermenin mümkün olduğu konusunda örnek alabiliriz.  

Sizleri teşvik etmek isterim. Paranız veya zamanınız az olabilir. Ama yine de Tanrı’nın gözünde cömert olabilirsiniz. Çünkü açıkça görüyoruz ki Tanrı rakamlara değil, yüreğe bakıyor. 1000 TL kazanıyorsanız 500 TL bağış yapmanız gerekmez. Tanrı’ya sorarsanız sizi yönlendirecektir. Günde en fazla 1 saat Kutsal Kitap okuyacak zamanınız kalıyorsa 3 saat kitap okuma hedefi koymanız gerekmez. Tanrı ne kadar imkanınız olduğunu zaten biliyor. Tanrı’nın gözünde önemli olan, imkanlarımızı nasıl kullandığımızdır. Eğer 50 TL bağış verebiliyorsak, onu verelim. Eğer 15 dakika Kutsal Kitap okuyabiliyorsak, onu okuyalım. Ama yeter ki bunu ihmal etmeyelim, sadık bir şekilde devam edelim. Rakamların küçük gibi görünmesi bizi lütfen yanıltmasın. Az önce gördük, İsa iki bakır para bağışlayan kadının en çok veren olduğunu söyledi.

Ayet 4: Makedonya’daki imanlılar, yapılan bu yardıma katılmayı ne olarak gördüler? Ayrıcalık!

Bu yardıma katılıyor olmak, onlar için yalnızca yerine getirilen bir ibadet gibi değildi, öyle görmediler. Yoksulluklarına rağmen bu yardıma katılmayı bir ayrıcalık olarak gördüler. Umuyor ve dua ediyorum ki bizler de cömertlik fırsatları geldiği zaman bunları ayrıcalık olarak görürüz.

Ayet 5: Makedonya’daki imanlılar, kendilerini önce kime adadılar? Rab’be adadılar.

Az önce okuduk, en önemli şey her şeyden önce kendimizi Rab’be adamaktır. O zaman zaten Rab’bin her şeyin sağlayanı olduğunu ilan etmiş oluyoruz. O’nun bize verdiği lütufları O’nun istediği şekilde harcamaya kararlı olmuş oluyoruz.

Diğer metne geçelim:

2. Korintliler 9:1-15 Kutsallara yapılacak bu yardımla ilgili olarak size yazmama gerek yok. 2 Çünkü yardıma hazır olduğunuzu biliyorum. Ahaya’daki sizlerin geçen yıldan beri hazırlıklı olduğunu söyleyerek Makedonyalılar karşısında sizinle övünmekteyim. Gayretiniz onların çoğunu harekete geçirdi. 3 Bu konuda sizinle övünmemiz boşa çıkmasın; dediğim gibi, hazırlıklı olasınız diye kardeşleri yanınıza gönderiyorum. 4 Öyle ki, bazı Makedonyalılar benimle birlikte gelir ve sizi hazırlıksız bulurlarsa, sizler bir yana, bizler duyduğumuz güvenden ötürü utanmayalım. 5 Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat ettiğiniz armağanları hazırlamaları için kardeşlere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, armağanınız cimrilik değil, cömertlik örneği olarak hazır olsun.​

 6 Şunu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer. 7 Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever. 8 Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir. 9 Nitekim şöyle yazılmıştır:​

“Armağanlar dağıttı, yoksullara verdi;​

Doğruluğu sonsuza dek kalıcıdır.”​

 10 Ekinciye tohum ve yiyecek ekmek sağlayan Tanrı, sizin de ekeceğinizi sağlayıp çoğaltacak, doğruluğunuzun ürünlerini artıracaktır. 11 Her durumda cömert olmanız için her bakımdan zenginleştiriliyorsunuz. Cömertliğiniz bizim aracılığımızla Tanrı’ya şükran nedeni oluyor. 12 Yaptığınız bu hizmet yalnız kutsalların eksiklerini gidermekle kalmıyor, birçoklarının Tanrı’ya şükretmesiyle de zenginleşiyor. 13 Onlar, içtenliğinizi kanıtlayan bu hizmetten ötürü, açıkça benimsediğiniz Mesih Müjdesi’ne uyarak kendileriyle ve herkesle malınızı cömertçe paylaştığınız için Tanrı’yı yüceltiyorlar. 14 Tanrı’nın size bağışladığı olağanüstü lütuftan dolayı sizler için dua ediyor, sizi özlüyorlar.​

15 Sözle anlatılamayan armağanı için Tanrı’ya şükürler olsun!

6-7 ayetler: Tanrı, sahip olduklarımızdan verirken nasıl bir tutumla vermemizi istiyor? Yüreğimizde niyet ettiğimiz gibi vermemizi, isteksizce veya zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı’nın sevinçle vereni sevdiğini söylüyor.

Ne kadarını vermemiz gerektiğini hep düşünürüz. Bir gün Hasat’ta Justin abi ile bu konuda sohbet ediyorduk. Bana şöyle dedi: “Ne kadara kadar vermek lazım için iyi bir ölçütüm var: Acıtana kadar. Eğer bağış yaptığım miktar, bağışı yaptıktan sonra hiç acıtmıyorsa, yeterli değil demektir. Ama acıtmaya başlıyorsa, o zaman o doğru miktardır.”

Elbette Tanrı sevinçle vermemiz gerektiğini söylüyor. İsteksizce veya zorlanmış gibi değil. Ama bu açıdan Justin abiye katılıyorum, o sınırı iyi ölçmek lazım. Çünkü böyle yaptığınızda doğru miktar olduğunu anlıyorsanız, o zaman Tanrı gereken esenliği de veriyor.

Ayet 8/11: Tanrı bizlere her nimeti neden bol bol sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için sağlıyor.

Bu gerçekten çok önemlidir. Bunu hiç hayatınızda tecrübe ettiniz mi? Ben çok ettim. Ne kadar cimri olursam, finansal bereketim o kadar azalıyor. Tutumlu olmayı abartıp cimrilik boyutuna getiriyorum. Ama ne kadar cömert olursam, Tanrı ondan kat kat bereketliyor.

Kutsal Kitap ayetlerinin yanında, bunun yaşayan bir tanığı olarak sizleri cömertlik konusunda teşvik etmek istiyorum. Tanrı birçok kez bana ve aileme, çalışarak asla sahip olamayacağımız lütuflar ve bereketler verdi. Sadece bir örnek vermek gerekirse, şu anda yurt dışında okumakta olduğum üniversitenin yüksek lisans programının, Amerika Birleşik Devletlerindeki 4 yıllık maliyeti 15000 dolardır. Siz beni tanıyorsunuz, siz de iyi bilirsiniz ki, böyle bir programı Tanrı’nın lütfu olmadan almak isteseydim, içinde yaşadığımız şartlarda bunun hayalini bile kuramazdım. Ama Tanrı sağladı. Bu sadece bir örnektir, hepsini saymak isteseydim bu vaaz bitmezdi.

Tanrı bunları neden sağlıyor? Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmemiz için. Bu aldıklarımızdan aynı zamanda vermemiz de gerekiyor. Tanrı’nın bugüne kadar size sağladığı her şeyi düşünün. Bunları işte bu amaç için sağlıyor. Rab bu konuda yüreğimize dokunsun.

12-13 ayetler: Cömertçe yaptığımız bağışlar, ihtiyaçları karşılamaktan başka hangi amaca hizmet ediyor? Onlar aracılığıyla birçok kişi Tanrı’ya şükrediyor! Cömertliğimiz, Mesih’e olan imanımızın içtenliğinin bir kanıtı oluyor. Sahip olduklarımızı, ihtiyacı olanlarla paylaştığımızı görünce, Tanrı’yı yüceltiyorlar. Rab her birimize bunu nasip etsin diye dua ediyorum.

Şimdi, artık asıl önemli olan noktaya gelelim. Vermek konusunda örneğimiz kimdir?

2. Korintliler 8:9 Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.

Bizler Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış insanlar olarak, başka bir insanı sevdiğimizde o insan için cömert oluruz. Bir koca kazancını karısı ve çocukları için harcar, aynı şekilde bir anne de tüm gücünü ve zamanını kocası ve çocukları için harcar. Bir çocuk sahip olduklarını kardeşiyle paylaşır. Bir insanı sevdiğimizde ona her şeyimizi vermek isteriz, bunu zorla yapmayız, sevdiğimiz için yaparız. Bu bizim için bir yük değildir, çünkü yüreğimizden gelir.

Şimdi bir an için her şeyi bir kenara koyalım ve İsa’yı düşünelim. İsa dünyaya gelmeden öncesini düşünelim. O neredeydi? Yuhanna 1. bölüme göre O, başlangıçtaki Söz’dü. Tanrı’yla birlikteydi ve O, Tanrı’ydı. Yaratılan her şey O’nun aracılığıyla var oldu. Baba’yla beraber yücelik içindeydi. Sonra ne oldu? Yüceliğini bıraktı, yeryüzüne geldi.

Beytlehem’de bir yemlikte doğdu. Yaklaşık olarak yaşadığı 33 yıl içinde de zengin değildi. Kendisi dedi: “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok.” İşte böyle yaşadı. Ve o kısa yaşamın sonunda da, korkunç acılar içinde bir çarmıh üzerinde öldü.

Neden? Ne gerek vardı? Bu soruyu çok duyarım. Tanrı neden buna izin verdi? Başka yolu yok muydu? Tanrı neden İsa’nın bu kadar acı çekmesine izin verdi, neden O’nu kurtarmadı?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır:

Yuhanna 3:16 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi.

Çünkü Tanrı sevdi! Bizler bugünün vaazı üzerinde düşünürken, paramızın, yiyeceğimizin, giyeceğimizin ve diğer varlıklarımızın, sadece birazını vermek için cesaret buluyoruz. Peki Tanrı, sevgisinden dolayı ne verdi? Tanrı’nın biricik Oğlu, sevgisinden dolayı, kendisini verdi.

Bunu neden yaptı? “Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” diye Oğlu’nu verdi. İsa, “O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu.”

İsa ne kadar lütufkardı? İsa ne kadar cömertti? Sonsuz! Ve bunların hepsi sadece bizim için yapıldı. O zaman sahip olduğumuz her şeyden Tanrı için harcamak, bizim için hala çok mu? Hayatımızı O’na adamak, çok mu?

Tanrı, sevgisi için Oğlu’nu verdi. Oğul, sevgisi için hayatını verdi. İsa’nın elçileri, O’nun için canlarını verdiler. Hal böyleyken bizler de, hayatlarımızı bizi seven Tanrı’mızın ellerine bırakalım. Onun bize verdiği bütün bol bereketlerden, ihtiyacı olanlara gerektiğinde vermekten sakınmayalım.

Sadece finansal varlıklarımız için değil, sahip olduğumuz her şey için bu şekilde düşünebiliriz. Çünkü vermek parasal değerlerle ilgili bir konu değil, yüreğimizle ilgili bir konudur.

Tanrı’yı tüm kalbimizle seviyor ve komşumuzu da kendimiz gibi seviyorsak, ve bunda samimiysek, hala yaşıyorken cömert olarak bunu kanıtlama fırsatımız vardır.

Tanrı bu konuda her birimize dokunsun ve kilisesini bereketlesin.

Dünyaya gelmeden önce yücelik içindeydi, dünyada o yüceliği bıraktı ve çarmıhta öldü. Ama meleklerle birlikte tekrar gelecek. O gün bizden hoşnut olsun.

VAAZ 2021.02.21

Markos 12:38-40 İsa İkiyüzlü Din Bilginlerini Kınıyor

38-39  İsa öğretirken şöyle dedi: “Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan, meydanlarda selamlanmaktan, havralarda en seçkin yerlere ve şölenlerde başköşelere kurulmaktan hoşlanan din bilginlerinden sakının. 40 Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.”

Gördüğümüz gibi İsa din bilginlerinin, Tanrı’nın gözünde kötü olan bazı davranış biçimlerini gösteriyor ve onların özellikle ikiyüzlülüğüne dikkat çekiyor. Herkesi din bilginlerinin bu davranışlarından sakınmaları konusunda uyarıyor. Bu “ikiyüzlü” davranışlar nelerdir bir bakalım.

  • Uzun kaftanlar içinde dolaşmak (Özel olmak ve gösteriş yapmak)
  • Meydanlarda selamlanmak (Popüler ve egoist olmak)
  • Havralarda en seçkin yerlere kurulmak (Ünlü olmak ve fiziksel konum istemek)
  • Şölenlerde başköşelere kurulmak (Seçkinlik ve öncelik istemek)
  • Dul kadınların malını mülkünü sömürmek (Tanrı için toplanan paralarla zenginleşmek)
  • Gösteriş için uzun uzun dua etmek (Halkın önünde dindarlık taslamak)

Bu davranışları sergileyen kişiler din bilginleridir. Yani dini öğrenmiş olan ve halka öğretebilecek olan kişiler.

Aslında bu bölüm Matta’da detaylı olarak açıklanıyor. O bölüme bakalım.

Matta 23:1-36 Vay Halinize!

1-2 Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar. 3 Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. 4 Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.

 5 “Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. 6 Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. 7 Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.

 8 “Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. 9 Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. 10 Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir. 11 Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun. 12 Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.

 13-14 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği’nin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz!

 15 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız.

 16 “Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, ‘Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 17 Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı? 18 Yine diyorsunuz ki, ‘Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.’ 19 Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı? 20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. 21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. 22 Gök üzerine ant içen, Tanrı’nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.

 23 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa’nın daha önemli konularını –adaleti, merhameti, sadakati– ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi. 24 Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız!

 25 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, oysa bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. 26 Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar.

 27 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. 28 Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.

 29 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yapar, doğru kişilerin anıtlarını donatırsınız. 30 ‘Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik’ diyorsunuz. 31 Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza kendiniz tanıklık ediyorsunuz. 32 Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin!

 33 “Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? 34 İşte bunun için size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız. 35 Böylelikle, doğru kişi olan Habil’in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya’nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız. 36 Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır.

Biraz uzun ama özellikle okumak istedim çünkü İsa’nın neyi istemediği çok net görünüyor. Bu olumsuz özelliklerden tümünü ele almaya vaktimiz yok. Ama bu okuduğumuz bölümde geçen bazı kelimeler:

  • Vay halinize (7 kez)
  • İkiyüzlüler (7 kez)
  • Kör (5 kez)

Tanrı Musa aracılığıyla İsrail halkına Yasa’yı öğretti. İncil’den Yasa’nın amacının, günahın bilincine varmak olduğunu okuyoruz. Kutsal Yasa, insanlara yüreklerinin günahlı durumunu çarpıcı şekilde fark ettirmek içindi. Tanrı’nın insandan beklediği davranış, Yasa’nın gereklerini yaparak kurtuluş olamayacağını fark etmekti. Çünkü Yasa’nın tüm gereklerini yerine getirmek bir insan için imkansızdır. Ama İsrail halkı, özellikle de din bilginleri ve Ferisiler, bunun tam tersini düşündüler. Yani insanlar ne kadar Yasa’yı harfi harfine yerine getirirse, Tanrı’nın gözünde o kadar dindar olacaklarını düşündüler. Tanrı’nın verdiği ruhsal bir buyruğu aldılar, onu ruhsal anlamından çıkarttılar ve sadece kelime anlamıyla uyguladılar. Şimdi İsa’nın da bahsettiği bir örneğe bakalım.

Matta 23:5’te “hamail” kelimesini gördük. Onun anlamını bilen var mı?

Hamail: Eski Antlaşma’dan alınan bazı ayetlerin içine konduğu, alna ya da sol kola takılan kese veya kutu. Bir çeşit muska.

İsa Ferisilerin ve din bilginlerinin büyük hamailler yaptıklarını söylüyor. Peki Ferisiler ve din bilginleri neden böyle bir şey yapma gereği duydular? Tanrı’nın onlardan istediği neydi?

Mısır’dan Çıkış 13:3-9 3 Musa halka, “Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden çıktığınız bugünü anımsayın” dedi, “Çünkü RAB güçlü eliyle sizi oradan çıkardı. Mayalı hiçbir şey yenmeyecek. 4 Bugün Aviv ayında buradan ayrılıyorsunuz. 5 RAB sizi Kenan, Hitit, Amor, Hiv ve Yevus topraklarına, atalarınıza vereceğine ant içtiği süt ve bal akan ülkeye götürdüğü zaman bu ay şu törelere uyacaksınız: 6 Yedi gün mayasız ekmek yiyecek, yedinci gün RAB’be bayram yapacaksınız. 7 O yedi gün içinde yalnız mayasız ekmek yiyeceksiniz. Aranızda ve ülkenizin hiçbir yerinde mayalı bir şey görülmeyecek. 8 O gün oğullarınıza, ‘Mısır’dan çıktığımızda RAB’bin bizim için yaptıklarından dolayı bunları yapıyoruz’ diye anlatacaksınız. 9 Bu elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti olacak; öyle ki, RAB’bin yasası hep ağzınızda olsun. Çünkü RAB güçlü eliyle sizi Mısır’dan çıkardı.

9. ayete bakalım. Tanrı ne istiyor? Halkın ellerinde bir belirti ve alınlarında bir anma işareti olsun. Hemen devamında amacını da açıklıyor: Öyle ki, Rab’bin yasası hep ağzınızda olsun.

Yasanın Tekrarı 6:4-9 4 “Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. 5 Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz. 6 Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. 7 Onları çocuklarınıza belletin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 8 Bir belirti olarak onları ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 9 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın.”

Yasanın Tekrarı 6:4-9 ayetlerine “şema” yani İbranicede “dinle” deniyor ve Yahudiler bazı başka bölümlerle birlikte bu ayetleri her gün ezberden okuyorlar. 8. ayette Tanrı, buyruklarını, bir belirti olarak ellerine bağlamalarını ve alın sargısı olarak takmalarını istiyor.

Son bir metne daha bakalım:

Yasanın Tekrarı 11:18-21  18 “Bu sözlerimi aklınızda ve yüreğinizde tutun. Bir belirti olarak ellerinize bağlayın, alın sargısı olarak takın. 19 Onları çocuklarınıza öğretin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. 20 Evlerinizin kapı sövelerine, kentlerinizin kapılarına yazın. 21 Öyle ki, RAB’bin atalarınıza vermeye söz verdiği topraklar üzerinde sizin de, çocuklarınızın da ömrü uzun olsun ve yeryüzünün üstünde gökler olduğu sürece orada yaşayasınız.

18. ayette, Tanrı amacını belirtiyor: Buyruklarını insanların aklında ve yüreğinde tutmalarını istiyor.

Tüm baktığımız bu metinlerde, ayetlerin anlamı açıktır. Tanrı’nın halkından isteği açıktır. Tanrı, halkına buyruklar veriyor. Bu buyrukları her zaman akıllarında ve yüreklerinde tutmalarını, her zaman onları hatırlamalarını, her adımlarını o buyruklara göre atmalarını ve bütün hayatlarını yasasına göre düzenlemelerini buyuruyor. Peki halk, özellikle Ferisiler ve din bilginleri ne yapıyor?

Ayetlerin yazılı olduğu kağıtlardan kutular, keseler veya muskalar yapıyorlar. Yani hamail. Sonra bu hamailleri ellerinin üzerine, ya da gözlerinin arasına alın bağı ile bağlıyorlar. İsa’nın dediğine göre bir de onları gösteriş olsun diye büyük yapıyorlar. Görüntüyü düşünün. Sokakta yürüyorsunuz ve etrafınızda ellerinde, kollarında veya alınlarında sargıyla bağlanmış kocaman muskalar taşıyan insanlar, uzun kıyafetleriyle, böbürlenerek, uzun uzun dualar ederek dolaşıyorlar.

Tanrı ne istemişti? Buyruklarının hatırlanmasını. Buyrukların, insanların hayatına ve davranışlarına yön vermesini istemişti. Ama din bilginleri ve Ferisiler buyruğu aldı, ruhsal anlamını onun içinden çıkardı, geriye kalan sözcük anlamını, hayatlarında uyguladı. Ama gerçekte hayatlarında uygulanması gereken sözcük anlamı değil, ruhsal anlamıydı.

Bu, ruhsal anlamı çıkarılan ve sözcük anlamı uygulanan tek buyruk değildir. Sadece bir örnekti.   Bunun üzerinde uzunca durduk çünkü bu olumsuz bir örnek olsa da, bizler için iyi bir derstir ve İsa bunun aracılığıyla bize öğretiyor. İsa bugün bize ne öğretiyor? 

Eğer bir cümleyle özetlemeye çalışacak olursak, İsa, her birimize emanet edilen kutsal gerçeklerle neler yaptığımıza, bize öğrettiği dersleri nasıl uyguladığımıza büyük önem gösteriyor. Bunun aksini yaparsak ikiyüzlü olacağımızı söylüyor. Özellikle “Ferisilerin ve din bilginlerinin nasıl uyguladığına” değil, ama “bizlerin nasıl uyguladığımıza” diyorum.

Ferisileri ve din bilginlerini işaret edip onları kınamak çok kolaydır. Ama Tanrı bizden bunu mu istiyor?

Sizlere hayatımdan kısa bir örnek aktarayım. Bazılarınız hatırlayacaktır, bir gün Dan abinin bir arkadaşının daveti üzerine, uzunca süre beklenen çocuklarının sonunda dünyaya gelişini kutlamak için bir etkinliğe gittik. Çocuk doğmadan önce ailesi Dan abi aracılığıyla kiliseden de dua istemişti. Çocuk doğunca, onun için dua etmek istediler. Orada hem Müslüman bir din adamı vardı, hem de Dan abi ile ben vardık ve ben o gün pastör gömleği giydim. Sıra bana geldiğinde bebeği kucağıma aldım ve tüm insanların önünde, Tanrı’ya bebek için dua ettim. Gerçekten harika bir zamandı. Yüreğimde derinden Tanrı’nın varlığını hissettiğim bir zamandı.

Ayrıca o gün kendimi çok farklı hissettim. Çünkü oradaki herkes, Müslüman din görevlisi de dahil olmak üzere bana “hocam” şeklinde hitap ettiler. Aralarından “sayın rahip bey”, “sayın papaz” ve “efendim” diye hitap edenler de oldu. Bunu orada Hristiyan bir din görevlisi olduğumu bildikleri için yaptılar. Kesinlikle kötü niyetli oldukları için bu unvanlarla hitap etmediler. Çok saygı gösterdiler, bu onların yüreğindeki iyilikten kaynaklanıyordu. Onlara minnettarım.

Yine de o günden sonra bunun üzerinde çok düşündüm. Elbette biz şimdi bütün saygı ve yücelik hakkını Tanrı’ya bırakıyoruz. Ama şu soruyu kendime sormadan edemedim: Eğer 1985’de değil de 1285’de doğsaydım ve bir rahip olsaydım, o ilgiyi ve saygıyı görseydim, kendimi bir Ferisi gibi hissetmekten ve davranmaktan engelleyebilir miydim?

Ben de o ilgi ve saygıyı görmeye başladıktan sonra, sırf gösteriş için, öncelik için, popüler olmak için, dindar görünmek için, Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını çıkarıp onları sadece sözcük anlamıyla uygulamaya başlar mıydım? Ve bu şekilde diğer insanlara öğretir miydim? Benim de bir Ferisi olmamı ne engelleyebilirdi?

Cevabı nettir: İsa’nın sözüne bağlı kalmak. Bugünkü metnimizde, Markos 12:39’da İsa dedi ki: bu özellikleri yapan… din bilginlerinden sakının.

TDK’ye göre sakınmak şu anlamlara geliyor:

1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak. ​

İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak.

2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak. ​

İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak.

3) Korumak, esirgemek, gözetmek.

Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek.

Tanrı buyrukları arasından sözcük anlamıyla uygulamaktan zevk aldığım ama Tanrı’nın asıl mesajını arka plana ittiğim bir buyruk var mı? Kendimi başkalarından üstün görüyor muyum? Elimde olan imkanları Tanrı’nın hoşuna gitmeyecek şekillerde kullanıyor muyum? Şu kişiden veya bu kişiden daha iyi olduğumu düşündüğüm bir konu var mı?

Önce kendimiz sakınmalıyız, sonra bulunduğumuz yerde bu düşünceyle Tanrı sevgisiyle mücadele etmeliyiz. Toplumdaki günahlarla Tanrı sevgisinde mücadele etmek de kutsal olmanın bir parçasıdır. Her bakımdan Mesih’e benzemenin bir gereğidir. Kardeşimizde veya komşumuzda benzer durumlar görüp de onu Tanrı sevgisiyle uyarmıyorsak bu da Tanrı’nın gözünde iyi olmaz.

Tanrı’yı hoşnut eden Hristiyanlar olarak, hem gerektiğinde Papa’ya “Sen yanılıyorsun” diyebilen Martin Luther kadar cesur, hem de Natan’dan duyduktan sonra tövbe eden Davut kadar alçak gönüllü olabilmeliyiz. Unutmayalım ki her iki durumda da çalışan Kutsal Ruh’tur.

Rab bize fark ettirsin diye dua edelim ve O’nun yardımını isteyelim.

SLAYTLAR:

1) Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak. 
İkiyüzlü olmak korkusu ve düşüncesi ile Tanrı buyruklarının ruhsal anlamını unutmaktan uzak durmak. 

2) Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak. 
İkiyüzlü olmak kötülüğüne karşı Tanrı buyruklarının ruhsal anlamlarını düşünerek ve uygulayarak uyanık olmak. 

3) Korumak, esirgemek, gözetmek. 
Tanrı buyruklarının ruhsal anlamları üzerinde düşünerek, uygulayarak ve o şekilde öğreterek kendimi ve tüm kardeşlerimi kötü olandan korumak, esirgemek ve gözetmek. 

VAAZ 2021.02.14

Dünyanın sevgililer günü ilan edip kutladığı bugün, biz de sevgi hakkında konuşacağız.

Markos 12:28-34 // En Büyük Buyruk

28 Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu.

29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

32 Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “ ‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin. 33 İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.”

34 İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi.

 Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi.

Birçok din bilgini İsa’ya gelip sorular sordu ama bu adam onlar arasında en sevdiklerimden birisidir. Oradaydı, tartışmaları dinliyordu ve İsa’nın verdiği cevaplardan etkileniyordu. Bu sebeple İsa’ya yaklaştı ve O’na sordu: “Buyrukların en önemlisi hangisidir?”

Yasa’da kaç temel buyruk/emir var? Birlikte sayalım:

1- Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim. Benden başka tanrın olmayacak.

2- Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.

3- Tanrın RAB ‘bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü RAB , adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır.

4- Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB ‘be Şabat Günü olarak adanmıştır.

5- Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB ‘bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.

6- Adam öldürmeyeceksin.

7- Zina etmeyeceksin.

8- Çalmayacaksın.

9- Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin.

10- Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.

En önemlisi hangisi? Din bilgini çok güzel bir soru sordu. Öyle ki, cevap, insanın varlığının amacını açıklayacaktı. İnsan neden var?

İlk 5 tanesinin mesajı Tanrı’yı sevmek, ikinci 5 tanesinin mesajı ise komşumuzu sevmek. İsa’ya göre bunlar en büyük buyruklardır. Şimdi bunlardan bahsedelim.

Tanrı’yı ve komşumuzu sevmek ne demektir? Tanrı’yı ve komşumuzu bütün varlığımızla nasıl sevebiliriz? Tanrı bizim bunu nasıl yapmamızı istiyor?

Bu öyle bir konu ki, saatlerce hatta günlerce üzerinde konuşulabilir. Ama bugün özellikle İsa’nın kullandığı 3 Eski Antlaşma referansı üzerinden düşünelim.

1- Markos 12:29-30 29 İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. 30 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’

Yasanın tekrarı 6:4-5 4 Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir. 5 Tanrınız RAB’bi bütün yüreğinizle, bütün canınızla, bütün gücünüzle seveceksiniz.

Anlamı açıktır değil mi? Tanrı’yı sevmek bizim Ona karşı sorumluluğumuzdur çünkü bizler Onun sevgiyle yarattığı oğulları ve kızlarıyız! Bazen insanlar bu ifadeleri zorlama bulabilir. Tanrı bizleri yaratmış ama zorla sevdirmek istiyor gibi. Çünkü emirle sevgi olmaz diye düşünülür. Ama bizim tarafımızdan sevilmeyi istemek kendisinin en doğal hakkıdır. Çocuklarımızın anne-babaları olarak, çocuğumuz anne-baba sevgisini bize değil de sokaktaki başka birisine gösterseydi bunu nasıl karşılardık? Bizler de Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan ve Onun özünden gelen çocukları olarak bu hakkı Ona çok göremeyiz.

Tanrı biz insanların yaşamından en üstün yeri almak ister ve bunda haklıdır. Sadece hakkı olanı istiyor, fazlasını değil. Bu konuda bizi uyarması da çok yerindedir çünkü dünyada sevgimizi verebileceğimiz çok fazla alternatif var. Ama hiçbir sevgi, içimizdeki Tanrı sevgisiyle rekabet etmemeli, çünkü en üstün sevgi Tanrı sevgisidir.

2- Markos 12:31 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

Levililer 19:18 Öç almayacaksın. Halkından birine kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin. RAB benim.

Levililer 19. bölümün tamamını eğer imkanınız olursa bugünün geri kalanında 1 kez okumanızı tavsiye ederim. Burada adalet ve kutsallık yolları öğretiliyor. Kısaca aktarmak istiyorum:

  • Kutsal olun
  • Anne-babanıza saygı gösterin
  • Şabat günlerini tutun
  • Putlara tapmayın
  • Tarlanızı sınırına kadar biçmeyin ve kalan başakları toplamayın, aynı şekilde bağınızı tümüyle devşirmeyin ve yere düşen üzümleri toplamayın çünkü onlar yoksulların ve yabancılarındır
  • Çalmayın
  • Hile yapmayın
  • Yalan söylemeyin
  • Benim adımla yalan yere ant içmeyin
  • Komşunuza haksızlık etmeyin
  • İşçinin alacağını sabaha bırakmayın
  • Sağır ve körü gözetin
  • Yargılarken haksızlık yapmayın
  • Yoksulu ve güçlüyü kayırmayın
  • Komşunuzu adaletle yargılayın
  • Halkın arasında birbirinizi çekiştirmeyin
  • Komşunuzun canına zarar vermeyin
  • Kardeşinize yüreğinizde nefret beslemeyin

… ve dahası da vardır. Bunlar nasıl adil ve kutsal olabileceğimiz konusunda Tanrı’nın verdiği yönergeler. Yalnız şuna dikkat edelim: Bu buyruklarda hemen sonra Tanrı şöyle diyor:

Levililer 19:17 17 “ ‘Kardeşine yüreğinde nefret beslemeyeceksin. Komşun günah işlerse onu uyaracaksın. Yoksa sen de günah işlemiş olursun. 18 Öç almayacaksın. Halkından birine kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin. RAB benim.

Tanrı’yı ve komşumuzu sevmek, adil ve kutsal olmak bütün bu buyruklarla mümkün oluyor ama aynı zamanda komşumuz günah işlerse onu uyarma sorumluluğumuz da var. Tanrı, aksi halde günah işlemiş olacağımızı söylüyor. Önce kiliseye, sonra tüm dünyaya karşı bir sorumluluğumuz da budur.

Şöyle diyebilirsiniz: İyi ama İsa, birbirimizi yargılamamamız gerektiğini söyledi. Bir yanağımıza tokat atana öbür yanağımızı dönmemizi istedi. Bizi zorla yürütenle daha fazla yürümemizi istedi. Zulüm gördüğünde sesini çıkarmadı. Sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi. Ayrıca İsa çarmıhta öldü ve bizi yasadan özgür kıldı, artık yasadaki buyruklara uymak zorunda değiliz.

Evet, kesinlikle haklısınız. İsa bütün bunları zaten Tanrı sevgisinden dolayı yaptı. İsa’nın dünyaya geliş amacı zaten çarmıh üzerinde günahlarımızın bedelini yüklenmek ve bizi özgür kılmaktı. Denendi ve günah işlemedi. O yüzden kusursuz bir şekilde Tanrı’nın isteğini yerine getirdi. Bunu bize olan sevgisi için ve Tanrı’nın üstün sevgisiyle yaptı. Bu buyrukları yerine getirerek kurtulamayız, sadece İsa’ya iman ederek kurtulabiliriz.

Ama aynı zamanda İsa bize yeryüzünün tuzu ve ışığı olduğumuzu ve birbirimizi sevmemiz gerektiğini de söyledi. O zaman komşumuz günah işlediğinde uyarmak da Tanrı’nın sevgisinden gelmeli. O zaman kutsal olur. Birbirimizi yargılamamak demek, bir haksızlık gördüğümüzde susmak anlamına gelmiyor. Özellikle de bu haksızlık Tanrı adıyla yapılıyorsa.

Eğer her birimiz, komşumuzun günah işlediğini gördüğümüzde onu uyarsaydık, hayal edelim. Mesela Türkiye’de herkes, yanındaki kişinin günah işlediğini görüyor ve onu uyarıyor.

  • Eşim işe girip aileme bakmadığım için beni uyarıyor
  • Ben kızımı gerçek güzelliğin Mesih’e benzemek olduğu konusunda uyarıyorum
  • Kızım bir arkadaşını bir hayvana zulmederken gördüğünde onu uyarıyor
  • İş arkadaşım diğer arkadaşını rüşvet alırken gördüğünde onu uyarıyor
  • Sokakta bir adam karısını döverken bir insan onu uyarıyor
  • Bir genç, haksız kazanç için dolandırıcılık yapan arkadaşını uyarıyor
  • Bir kişi, sürekli dedikodu yapan arkadaşını uyarıyor
  • Başka bir kişi, çalıştırdığı işçisinin hakkını vermeyen arkadaşını uyarıyor

O zaman bu ülke nasıl bir yer olurdu? Bunlar sadece Tanrı’yı ve komşumuzu sevmekle mümkün olabilir.

Bu yüzden bu, Tanrı’yı ve komşumuzu sevmemizin bir parçasıdır. Hristiyanları hem kilisede hem de dünyada daha cesur olmak için teşvik etmek istiyorum. İsa’nın buyurduğu gibi Tanrı’yı ve komşularımızı tüm varlığımızla seven yaşamlar yaşayabilmemiz için teşvik etmek istiyorum.

Öyle ki hem aramızda Tanrı’nın adı yücelsin hem de bizi gören dışarıdaki insanlar Tanrı’yı yüceltsinler.

İsa’yı dinleyen din bilgini, İsa’dan en büyük buyrukların hangileri olduğunu öğrendiğinde O’na 33. ayette şöyle dedi:

3- Markos 12:33 33 İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.”

Toplumumuzda algı çoğunlukla bunun tam tersidir. Hayatımızda her ne yaparsak yapalım, yine de sunu ve kurbanlarımızı vermeliyiz çünkü önemli olan şey Tanrı için yaptığımız bu ibadet ritüelleridir diye düşünülür. İnsan günah işler, sonra kiliseye gidip günah çıkartır. Ama Tanrı Hoşea 6:6’da şöyle dedi:         

“… ben kurbandan değil, bağlılıktan hoşlanırım, Yakmalık sunulardan çok beni tanımanızı isterim.”

Tanrı’nın bizden en çok beklediği şeylerden birisi kendisini tanımak. Aksi durumda zaten kutsal olmamız mümkün olmazdı, çünkü Tanrı’yı ve O’nun karakterini tanımadan neyin kutsal olduğunu nasıl bilebilirdik?

Din bilgini bunu çok iyi anlamıştı. Bu yüzden İsa ona şöyle dedi:

34 İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi.

Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi.

En büyük buyruk, yaratıcımızı bütün varlığımızla sevmemiz ve komşumuzu kendimiz gibi sevmemizdir. Ama bunu görüntüde değil, gerçekte yapmamız gerekiyor. Çünkü bu buyruklar, sunularımız ve kurbanlarımızdan bile daha önemlidir. Zaten İsa Mesih’e iman etmekle O’na kendimizi yaşayan diri kurbanlar olarak sunmuş oluyoruz değil mi?

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin. Bu üstün sevgi hayatlarımızda gerçekleşsin diye birlikte dua edelim.

VAAZ 2020.11.22

Markos 9:14-29 Cinli Bir Çocuğun İyileştirilmesi

Nokta 1: SORUN İSA’NIN YETENEĞİNDE DEĞİL. İMANA BAĞLI.
• Güçlü bir iman. Matta 17:20-21 İsa, “İmanınız kıt olduğu için” karşılığını verdi. “Size doğrusunu söyleyeyim, bir hardal tanesi kadar imanınız olsa şu dağa, ‘Buradan şuraya göç’ derseniz, göçer; sizin için imkânsız bir şey olmayacaktır.” – kendi isteklerimiz konusunda değil (yeni bir arabam olacağına iman ediyorum…), isteğimiz Tanrı’nın vaadine veya buyruğuna dayanıyorsa. Mucizeler Tanrı’nın yüceltilmesi için oluyor. Bu amaç için iman varsa Tanrı gereken her şeyi sağlar.

Nokta 2: PARADOX: “İMAN EDİYORUM, İMANSIZLIĞIMI YENMEME YARDIM ET.
• İman nedir? – Bizi harekete geçiren şeydir. İbraniler 11:1 İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır. İman ediyoruz ama yine de kuşku duyuyoruz. Luka 17:5 Elçiler Rab’be, “İmanımızı artır!” dediler.

Nokta 3: HİZMETTE BAŞARISIZLIK YAŞAYABİLİRİZ.
• Bazen başaramıyoruz. Yeniliyoruz. Sorun İsa’da değil. Dua ve oruç. Markos 14:34 Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Sevginin (Tanrı sevgisinin) önemi. 1. Korintliler 13:2 Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam, dağları yerinden oynatacak kadar büyük imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.

Mesaj: BU DÜNYADA SEVGİYLE TANRI YOLUNDA YÜRÜMEK İMAN ARACILIĞIYLA MÜMKÜNDÜR.
• Markos 10:27 İsa onlara bakarak, “İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için değil. Tanrı için her şey mümkündür” dedi.

Dua: RAB İMANIMIZI ARTTIR!