Vaaz 2020.04.05 Yakup 3 Kutsal Ayna

BÖLÜM: YAKUP 1:18-27 (SERİNİN 3. VAAZI)

Kilise toplantılarımız ertelenmeden önceki son iki vaazımız Yakup mektubundandı. Yakup mektubunun ilk vaazının en başında, Tanrı’nın kilisemize Yakup mektubu aracılığıyla konuşmak istediğine inandığımı size iletmiştim. İki hafta sonra koronavirüs salgını başladı ve toplantılarımız iptal edilince, Tanrı bize, daha çok o duruma uygun ve teşvik ile dolu güçlü sözlerini aktaran iki vaaz aracılığıyla konuştu. Son iki hafta böyleydi, çünkü salgından dolayı birçok şey değişti. Ancak Tanrımız asla değişmez! O yüzden Rab dilerse, Yakup mektubuna devam edeceğiz. Rab bereketlesin.

AYET 18: O, yarattıklarının bir anlamda ilk meyveleri olmamız için bizleri kendi isteği uyarınca, gerçeğin bildirisiyle yaşama kavuşturdu.

Tanrı bizi yaşama kavuşturdu. Tanrı, dirilenlerin arasında ilk olan İsa Mesih’e iman aracılığıyla bizleri sonsuz yaşama kavuşturdu. (Elçilerin İşleri 26:23)

Tanrı, bizleri gerçeğin bildirisiyle yaşama kavuşturdu. Gerçek bildiri: Tanrı’nın sözleri, ve Tanrı’nın sözleri: Kutsal Kitap’tır. Kutsal Kitap okuduğumuzda, gerçeğin bildirisini okumuş oluyoruz. Mesih’in gelişinin yüzyıllar önceden bildirilmesini, geldiğinde neler olduğunu, neden geldiğini Kutsal Kitap sayesinde bilebiliyoruz. İşte bu yüzden, Kutsal Kitap okumamız ne kadar önemlidir!

Tanrı bizleri kendi isteği uyarınca yaşama kavuşturdu. Yani Tanrı bizi, bizim yaptığımız ya da yapacağımız iyi işlerimizden ya da hak edişimizden dolayı yaşama kavuşturmadı. Tanrı mecbur değildi, ama bize yaşam vermek için gönüllü oldu, bizi sevdi, bizi o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. (Yuhanna 3:16)

Tanrı, bizleri yarattıklarının ilk meyveleri olmamız için yaşama kavuşturdu. İlk meyveler önemlidir. Onlar, olgunlaşmış olan hasatın ilk ürünleridir. Ayrıca ilk ürünler, bir şükran göstergesi olarak Tanrı’ya sunulur, aynı biz imanlıların, kendimizi Tanrı’ya diri birer kurban olarak sunmamız gerektiği gibi (Romalılar 12:1). Elbette Yakup, ilk imanlılara sesleniyordu. Onlar Mesih’in yeryüzündeki hasadının ilk ürünleriydiler. Ama sadece onlar mı? Bizler de tam olarak aynı olmasa da benzer durumdayız, Tanrı bizleri de aynı amaç için, yarattıklarının ilk meyveleri olmamız için yaşama kavuşturdu.

AYET 19-20: 19 Sevgili kardeşlerim, şunu aklınızda tutun: Herkes dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş, öfkelenmekte de yavaş olsun. 20 Çünkü insanın öfkesi Tanrı’nın istediği doğruluğu sağlamaz.

18. ayette ilk meyveler olmaktan bahseden Yakup, bundan sonra okuyacağımız ayetlerde, bunu nasıl yapabileceğimiz konusunda çok pratik tavsiyeler veriyor. Yani Tanrı bizleri yaşama boş yaşayalım diye değil, ilk meyveleri olmamız için yaşama kavuşturdu ve bunu layıkıyla yapmak bizim sorumluluğumuzdur.

Biz insanlar bu tavsiyelerin genellikle tam tersini yaparız, Tanrı bunu biliyor. Bizler dinlemekte yavaş, konuşmakta hızlı ve öfkelenmekte de hızlıyızdır. Konuşmak ve öfkelenmekteki hızımız, dinlemekteki hızımızı çoğu zaman geçer. Konuşmak ve öfkelenmekte yarış arabası gibi, dinlemekte kaplumbağa gibiyiz.

Dinlemekte çabuk olunabilir mi? Nasıl çabucak dinleyebiliriz? Söylemek istediği şey bellidir. Daha çok dinlemeliyiz. Elbette kardeşlerimizi dinlerken bu tavsiyeyi hatırlayabiliriz, aynı zamanda Tanrı’yı dinlerken de bu tavsiyeyi hatırlayabiliriz. Her zaman Kutsal Ruh’un öğretmesine, azarlamasına ve yola getirmesine hazır, Tanrı tarafından eğitilmeye hazır olmalıyız.

Bizler konuşmayı da çok severiz ve bu konuda çok hızlıyızdır. Ama insan konuşurken çok dikkatli olmalıdır. Tanrı bize neden bir tane ağız ama iki tane kulak verdi? Konuştuğumuzun iki katı kadar dinlemek için.

Ayrıca öfkelenmekte de hızlıyızdır. Bu nettir. Hayat tecrübelerimizle de sabittir. Çabuk öfkelendiğimizde Mesih takipçisi imajına çok büyük bir zarar veriyoruz. (İsa hariç) yeryüzünde yaşamış olan tüm krallardan daha bilge olan bir kral (1. Krallar 10:23) aracılığıyla Tanrı bu konularda bizlere şu öğütleri verdi:

Dilini tutan canını korur, ama boş boğazın sonu yıkımdır. Özd. 13:3

Çok konuşanın günahı eksik olmaz. Özd. 10:19

Sabırlı kişi yiğitten üstündür, kendini denetleyen de kentler fethedenden üstündür. Özd. 16:32

AYET 21: Bunun için, her türlü pisliği ve her tarafa yayılmış olan kötülüğü üstünüzden sıyırıp atarak, içinize ekilmiş, canlarınızı kurtaracak güçte olan sözü alçakgönüllülükle kabul edin.

Yeryüzünde her çeşit pislik vardır ve bu pislikler her tarafa yayılmış durumdadır. Yalnız bir konuyu atlamayalım. Pislik, ruhsal ve bedensel olabilir ve kötülük her çeşit olabilir ama bunlar doğasında günah olan eski benliğimizden geliyor. Yani zannettiğimiz kadar dışarıdan bir etken olmayabilirler. Ya kendimizden kaynaklanıyorsa? Kendimizi sınamak bu yüzden önemli. Ayetteki ifadeyle, bunları üzerimizden sıyırıp atmalı, daha az iyi bir ifadeyle, eski bir elbise misali onları üzerimizden çıkarıp atmalıyız.

İçimize ekilmiş, canlarımızı kurtaracak güçte olan bu söz için hamdolsun! Onu bize veren Tanrı’ya şükürler olsun! Kutsal Kitap, canlarımızı kurtaracak olan Tanrı’nın sözleriyle doludur. Kutsal Kitap aracılığıyla Tanrı bizleri sadece günahın cezasından değil, aynı zamanda günahın gücünden de kurtarıyor. Sadece sonsuz hayattaki esenliğimizi garanti altına almıyor, aynı zamanda daha burada hayattayken de bizlere esenlik kaynağı oluyor. Tanrı’nın kurtarışı iman aracılığıyla yeniden doğumla başlıyor ve sonsuza kadar devam ediyor.

Tabii bir de, içimize ekilmiş, canlarımızı kurtaracak güçte olan sözü alçakgönüllülükle kabul etmemiz gerekiyor. Eğer alçakgönüllü olmadan, itaatkar bir yüreğimiz olmadan, Tanrı’ya yaklaşma arzumuz olmadan Kutsal Kitap okursak ne olur? Belki bilgimiz artar, ama sadece bilgimiz artar. Değişmeyiz. İmanda gelişmeyiz, Tanrı’yı tanımakta ilerlemeyiz. Ama Tanrı’nın sözlerini alçakgönüllülükle kabul edersek, en basit görünen buyrukları uygulamak bile bizlere en büyük mutluluk duygusunu verecektir, hayatlarınızda bunu çok tecrübe ettiğinize eminim.

AYET 22: Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz.

Yakup mektubu neden çok sevilmiyor? İşte sebeplerinden birisi: değişmeye zorluyor. Diyor ki: sözü kabul ettiniz, tamam, ama yetmez, itaat de etmelisiniz. Yoksa az önce bahsettiğimiz gibi, Kutsal Kitap sadece bir romandır, bir edebi eserdir.

Kutsal Kitap’ın içindeki sözler, hayatlarımız aracılığıyla eyleme dönüşmeli. Kutsal Kitap’taki her söz, yaşamımızı etkilemeli ve değiştirmeli. Neden? Çünkü ancak bu şekilde öğrenebiliriz. Tanrı’nın sözlerinin amacı bizleri değiştirmektir ve bu sadece, biz onları hayatlarımızda uyguluyorsak mümkün olabilir, aksi takdirde, yani itaat yoksa, Tanrı’yı daha yakından tanıma ve isteğinin ne olduğunu bilme arzusu yoksa, Kutsal Kitap bizim için sadece bir edebi eser olarak kalır. O zaman sadece kendimizi aldatmış oluruz. Tanrı’nın isteği bu değildir. Tanrı’nın isteği bizleri sonsuz yaşama kavuşturmak ve imanda sürekli geliştirmektir.

AYET 23-24 23 Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer. 24 Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur.

Aynalar günlük hayatlarımızda birçok pratik yönden bizler için faydalıdır. Mesela sabah kalkarız ve aynaya bakarız. Gözler şişmiş, saçlarımız kabarmış, dağılmış, saç sakal birbirine girmiş… (Kesinlikle instagram için uygun değil). Ayna bize şöyle der: Saçını taramalı ve düzeltmelisin, traş olmalısın… Aynanın görevi bizlere yanlışımızı veya yapmamız gerekeni göstermektir. Dağınık saç ve kirli sakal ile işe gider ve toplantıya katılırsak ve işler yolunda gitmezse sorun aynada değildir. Öyle yaparsak aynanın bize bir faydası da olmaz.

Kutsal Kitap’ı da sadece okumak için okursak, ayna gibi, bizden yapmamızı istediği şeyi içinde görür ama yapmazsak, bize nasıl bir faydası olabilir? Sabah işe gitmeden önce bir bölümü öylesine okursak, dışarı çıktığımızda onu hemen unuturuz (aynadaki görüntümüzü hemen unuttuğumuz gibi) ve o zaman ruhsal olarak da ilerleyemeyiz.

AYET 25: Oysa mükemmel yasaya, özgürlük yasasına yakından bakıp ona bağlı kalan, unutkan dinleyici değil de etkin uygulayıcı olan kişi, yaptıklarıyla mutlu olacaktır.

Bu ayetlerde, önceki ayetlerde anlatılan kişinin tam tersini görüyoruz. Yani: Tanrı’nın sözlerine yakından bakan ve onu uygulayan kişi. Ne diyor? Mükemmel yasa, özgürlük yasası. Bir kez gerçek bizi özgür kıldığında, artık eski benliği üzerimizden atıyoruz, yeni bir yaratık oluyoruz (2. Korintliler 5:17). Dünyanın yükünü bırakıp, Mesih’in hafif olan buyruklarını yükleniyor (Matta 11:30) ve o buyrukları uyguladığımızda, mutlu oluyoruz. Çoğu insan Tanrı’ya inanmayı kölelik sayar ve mutluluğu farklı faklı yerlerde ararlar. Ama gerçek özgürlüğün ve mutluluğun sırrı Mesih’tedir. Yeter ki O’na bağlı olalım ve öyle kalalım.

AYET 26-27: 26 Dindar olduğunu sanıp da dilini dizginlemeyen kişi kendini aldatır. Böylesinin dindarlığı boştur. 27 Baba Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık, kişinin sıkıntı çeken öksüzler ve dullarla ilgilenmesi ve kendini dünyanın lekelemesinden korumasıdır.

Burada iki resim görüyoruz. Boş dindarlık ve gerçek dindarlık. Şimdi biz dilimizi dizginleyemiyorsak (ki dilimiz, bizler için dizginlemesi en zor şeylerden biridir) o zaman dindarlığımız da boştur. Aslında, sadece dilimizi dizginlememek değil, ölçü bu kadar yukarıda olduğu için, Mesih’e yaraşmayacak herhangi bir konu hayatımızda varsa, dindarlığımız boştur. Bu konularda daha önce konuşuyorduk, eylemlerimiz inancımızı yansıtmıyorsa, ikna ediciliğimiz de yoktur.

Gerçek dindarlık ise, Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz olan dindarlıktır. Tanrı’nın ilgilendiği dindarlık, O’nun gözünde uygun ve temiz bir yaşam sürmek ve diğer insanlarla içtenlikle ilgilenmemizdir. Dünyanın lekelemesinden kendimizi korumak çok zor olabilir, ama bunun için gösterdiğimiz gayreti Tanrı destekleyecek ve zayıflıklarımızda bizi güçlendirecek olan da O’dur. O bizimle böylesine ilgilendiğine göre, bizler de öksüz ve dullarla, fakir ve garibanlarla, muhtaç olanlarla ilgilenmeliyiz. Çünkü biz de muhtaçtık ama sevgi ve merhamet Tanrısı Rab bizimle ilgilendi. İşte Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık budur. Yeniden doğmuş olan kişi, diğer insanların da yeniden doğması için gayret gösteren kişidir. Hem onların yaşamında, hem de kendi yaşamında.

Denenme ve ayartılma için kendimizi test edebileceğimiz sorularımız vardı. Şimdi bu konuda da kendimizi test edebilmek için kendimize şu soruları sorabilir ve samimiyetle Tanrı’nın huzurunda cavaplayabiliriz:

Kutsal Yazıları’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. 2. Timoteos 3:16

  • Bu ayeti de hatırlayarak, Tanrı’nın, Kutsal Kitap’ı hayatımda bu amaçla kullanmasına izin veriyor muyum, yoksa O’na karşı bu konuda direniyor muyum?
  • Tanrı’nın sözleri bir ayna gibi (Kutsal Ayna) bana ne yapmam ya da neyi değiştirmem gerektiğini söylediğinde onu yapıyor muyum, yoksa önemsemeyip ve hayatıma devam edip onu unutuyor muyum?
  • Dilimi dizginlemek için dua ediyor ve çaba gösteriyor muyum?
  • Muhtaçlara nasıl yardım edebileceğimi Tanrı’ya soruyor muyum?
  • Dünyanın binbir türlü lekelerine karşı Tanrı’nın sözleriyle temiz kalabiliyor muyum? Bunu ne kadar yapabiliyorum ve aslında ne kadar yapabilirim?

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.

Vaaz 2020.03.08 Yakup 1 Kutsal Denenme

Bugün ve bundan sonraki haftalarda -RAB dilerse- Kutsal Kitap’taki “önemsiz bir mektup üzerinde düşüneceğiz. 

Önemsiz dediğim için bana kızmayın, “önemsiz bir mektup” ifadesini, Yakup mektubu için kullanan kişi Martin Luther’dir. M. Luther, Tanrı’nın çok büyük işler yapmak için kullandığı, tarihe geçen bir adamdı. Ama neticede bir “adam”dı ve her adam gibi o da kusurluydu. Yakup mektubu hakkında böyle bir ifade kullandı, çünkü hayatını ve mücadelesini iyi biliyorsunuz, onun mücadele ettiği kişiler, kurtuluş için iman kadar iyi işlerin de gerekli olduğuna inanıyordu. Diğer taraftan Yakup mektubu ise iyi işlerle ilgili öğretilerle doluydu. Luther, ve tabi ki onunla birlikte pek çok kişi Yakup mektubunu eksik yorumladı ve “önemsiz” yakıştırmasını yaptı.  

Gerçekte Yakup mektubunun bir başyapıt olduğunu söylersek abartmış olmayız. Küçük ve eğiticidir ve çok pratik konulara değinir. Gerçekten de çok sevilmeyen bir mektuptur, çünkü şu konulara değiniyor: İnsanın dilini denetlemesi, zenginlere zengin oldukları için saygı gösterilmesi, imanımızın gerçek olduğunu yaşamlarımızda göstermemizin gerekliliği. Bu konular kimsenin kolay kolay hoşuna gitmeyecek konulardır.   

Geçen hafta biraz bahsetmiştim. Kilisede hangi konularda ve hangi bölümlerden vaaz vereceğim konusunda Tanrı’ya dua ettim ve yüreğimde Yakup mektubuna doğru çok güçlü bir yönlendirme hissettim. Yakup mektubu kişisel olarak benim de tercihim olmazdı. Ama yürekten inanıyorum ki, Tanrımız bizlerden bu dönemde, bu mektuptaki “önemli” uyarılarını hatırlamamızı ve dikkate almamızı istiyor. 

Ayetlere geçmeden önce kısa birkaç bilgi vermek istiyorum. İncil’de dört farklı Yakup var ama birçok sebepten bu mektubun yazarının İsa’nın kardeşi olan Yakup olduğuna inanılıyor. Sebeplerini vaaza eklemiyorum ama toplantıdan sonra sebebini sormak isteyen olursa sohbet zamanında konuşabiliriz. Yakup hakkında bildiklerimiz, Yahudiliğe bağlı bir adamdı. Yeruşalim’de İ.S. 48-49 yıllarında, yasa konusunda kararlar alınan bir toplantıyı yönetti. Tarihçi Josephus’a göre ise, yasaya bağlılığı sebebiyle Yahudiler arasında sevilen birisi olmasına rağmen, yasak olduğunu bile bile Mesih’e tanıklık ettiğinden dolayı İ.S. 62 yılında şehit edildi. Bu yıllar göz önüne alındığında da, İncil’in kaleme alınan ilk bölümü olduğu düşünülüyor. 

Şimdi 1. ayetten başlayarak mektuba geçelim: 

Ayet 1: Tanrı’nın ve Rab İsa Mesih’in kulu ben Yakup, dağılmış olan on iki oymağa selam ederim. 

Yakup kendisini “Tanrı’nın ve Rab İsa Mesih’in kulu” olarak tanımlıyor. Eğer bu Yakup, bahsettiğimiz gibi ve genel olarak inanılan gibi, İsa’nın kardeşi olan Yakup ise, ilginç bir nokta ortaya çıkıyor. 

Yu.7:5’te Yuhanna, İsa için şu cümleyi kullanıyor: “Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı.” 

Ve Markos 3:21’de benzer bir şekilde şu cümle var: “Yakınları bunu duyunca, ‘Aklını kaçırmış’ diyerek O’nu almaya geldiler.” 

Yani İsa Müjde’yi duyururken, kardeşleri ve yakınları bile O’na iman etmiyor ve aklını kaçırmış olduğunu düşünüyorlardı. Ama o zaman pek önemsenmese de, Tanrı’nın sözleri, herkesin yüreklerinde kök salıyordu. Bugün de böyledir. Tanrı’nın sözü çok sayıda kuşkucu kişiyi “Tanrı’nın kulları” haline getirdi. Bizler de Müjde’yi paylaşırken bunu hatırlayabiliriz. 

Aslında sadece “Tanrı’nın” değil de, “Tanrı’nın ve Rab İsa Mesih’in kulu” diyor. Yani o ayetteki gibi (Yuh.5:23) Baba’yı onurlandırdığı gibi Oğul’u da onurlandırıyor.  

Ve hemen devamında mektubun kime hitaben yazıldığını okuyoruz: “Dağılmış olan on iki oymağa.” 

Yani kime? Asıl dağılma, iki hafta öncenin vaazında bahsettiğimiz o peş peşe gelen İsrail ve Yahuda krallarının ve halklarının günahları sonucunda Tanrı’nın onları sürgüne göndermesiyle oldu. Bunlardan az bir bölümü, yine o vaazda okuduğumuz gibi, Ezra ve Nehemya’nın günlerinde ülkelerine döndü. Ama İsa’dan sonra başka bir dağılma daha oldu. Mesih’e inanan Yahudiler de dağılmak zorunda kaldılar.  

Elçilerin İşleri 8:1 İstefanos’un ölümünü Saul da onaylamıştı. O gün Yeruşalim’deki kiliseye karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç bütün imanlılar Yahudiye ve Samiriye’nin her yerine dağıldılar.  

Ve bazı tarihçiler, dağılan imanlıların Fenike, Kıbrıs ve Antakya bölgelerine kadar sürüldüğünü yazıyor. Bu mektup onlara yazıldığı için bizi ilgilendirmez mi? Bizler de bu dünyada yabancı ve konuk değil miyiz? Belki bu mektup doğrudan değil, ama yine de bize yazıldı. 

Ayet 2: Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın. 

Denenmeyle yüz yüze geldiğinde sevinçle karşılayan kimse var mı? 

Bölümün geneline baktığımızda, Yakup iki farklı denenmeden bahsediyor: Öncelikle 2-12 ayetlerinde “Tanrı’dan gelen, imanımızın gerçekliğini sınayan ve bizi Mesih’e benzer hale getiren, kutsal denenmelerden, sonra da 13-17 ayetlerinde “Kutsal olmayan ayartılardan” bahsediyor. Biz bugün Kutsal denenmelere bakacağız. 

Hepimiz iyi biliyoruz ki bir Hristiyan’ın yaşamı problemlerle doludur. Çok çeşitlidirler: kimi zaman beklenmedik anda gelir, kimi zaman üst üste gelir, ama bir konuda ortaktırlar ki: mutlaka gelirler! Yakup, “yüz yüze gelirseniz” değil, “yüz yüze geldiğinizde” diyor. Hristiyanlar olarak denenmelerden kaçamıyoruz. Önemli olan, denenme geldiğinde ne yapacağımızdır. 

Bir denenmeyle karşılaştığımızda genel tepkilerimiz nelerdir? Hafife alırız, cesaretimizi kaybederiz, söyleniriz (neden böyle, neden şöyle), şikayet ederiz, kaderci bir insana dönüşürüz. Bazen Tanrı’yı bile sorgularız. Bunun kronikleştiği durumlarda ise, öyle bir insan haline geliriz ki, sürekli kendisine acıyan, sürekli ilginin kendi üzerinde olmasını isteyen insanlar haline geliriz. Tanrı bu tepkilerimizden hoşnut olmayacak. Bunun yerine şu ayeti hatırlayabiliriz:  

İbraniler 12:11 Terbiye edilmek  başlangıçta hiç tatlı gelmez, acı gelir. Ne var ki, böyle eğitilenler için bu sonradan esenlik veren doğruluğu üretir.   

Bu denenmeler bizim yararımızadır. Bu tepkiler yerine şunu söyleyebiliriz kendimize: “Bu denenmeler benim yararımadır. Bunun olmasına Tanrı izin veriyor. Tanrı’nın benim için iyi bir amacı olduğunu biliyorum ama bunun ne olduğunu bilmiyorum. Benden ne istediğini öğreneceğim. Hayatımda Tanrı’nın amacı gerçekleşsin!”  

Bu yüzden Yakup diyor: Sevinin! Cesaretinizi kaybetmeyin, isyan etmeyin. Tanrı bizimledir çünkü Tanrı bizlerin Mesih’e benzemesi için hayatımızla uğraşıyor. Bu denenmeler düşmanımız değil. Ruhun meyvelerinin çıkması için bazen olumsuz koşullar da gerekiyor. “Fırtınasız denizden iyi kaptan çıkmaz.” 

Kaç kez şunu duydunuz: “Çok zordu benim için, ama Tanrı iyi ki bu tecrübeyi yaşamama izin verdi.” Ben bunu çok söylerim. Aynı tecrübeleri tekrar yaşamak istemem, ama ondan öğrendiklerimi inkar edemem. 

Ayet 3-4: Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır. Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun, yetkin kişiler olmanız için tam bir etkinliğe erişsin. 

Dayanma gücüne sahip olabilmemiz için bazen imanımızın sınanması gerekiyor. Sorunlar bizleri iman hayatımızda güçlendiren şeylerdir, her şey sorunsuz olsaydı gelişmemiz de mümkün olmazdı.  

Dayanma gücünün tam bir etkinliğe erişmesi gerekiyor. Ama bazen biz kendimiz buna engel oluyoruz. Nasıl? Bir denenme geldiğinde, odak noktamız şudur: Hemen denenmeden kurtulmak. Çünkü sorunlardan bunalıyoruz ama Tanrı’nın amacının ne olduğunu sormadan önce sıkıntıdan çıkmak zordur. Tanrı bizi o denenmeyle bir sonuca ulaştırmak istiyor ama biz O’nun planını engelliyoruz. Bu sebepten de bir kısır döngü yaratıyoruz çünkü ileride Tanrı bize o konuda yine bir şey öğretmek istiyor ama bu sefer eskisinden daha fazla sorun yaşıyoruz çünkü sorun daha da kök salmış oluyor. Diş hekimine gitmek için ağzımızın mahvolmasını bekleseydik, ne kadar acı çekerdik? Ama ilk başta gidersek, ne kadar acı çekeriz? Dayanma gücümüzü geliştiren olaylardan kaçarsak, Tanrı’nın amacı hayatlarımızda gerçekleşmeyecek. 

Cesaretimiz kırılmasın. Esenlik, sadece Tanrı’ya gerçekten boyun eğdiğimizde geliyor. Tanrı’nın amacına odaklanalım, hiçbir sorun zaten Tanrı’dan büyük değildir. Bazı sorunlar hiçbir zaman geçmeyecek. Pavlus “Bu hastalığı benden al” dediğinde Tanrı “Lütfun sana yeter” karşılığını verdi.  

Ayet 5-8 İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir. Yalnız hiç kuşku duymadan, imanla istesin. Çünkü kuşku duyan kişi rüzgarın sürükleyip savurduğu deniz dalgasına benzer. Her bakımdan değişken, kararsız olan kişi Rab’den bir şey alacağını ummasın. 

Tanrı’nın bizi azarlayacağından korkmaya gerek yoktur. Tanrı, amacının ne olduğunu anlamak isteyen kişilere her zaman yardım ediyor. İhtiyacımız olan bilgeliği O’ndan isteyelim. Kutsal Kitap’ta kiminle evlenmek istediğimiz ya da finansal durumumuzu nasıl yöneteceğimize dair spesifik yanıtlar yok ama O’nun içinde Tanrı’nın ilkeleri var. Tanrı’nın ilkelerini hayatlarımıza uygulamak için de bilgeliğe ihtiyacımız var. 

Ama bunu isterken kuşku duymadan istemeliyiz. Esenlik içinde olmak için O’nun Hey Şeye Gücü Yeten Tek Tanrı olduğuna iman etmeliyiz. O zaman esenlik buluruz çünkü şüphe duyduğumuzda rüzgarla savrulan deniz dalgası gibi değişken ve kararsız oluruz. Bir o tarafa bir bu tarafa gider geliriz. 

Ayet 9-11 Düşkün olan kardeş kendi yüksekliğiyle, zengin olansa kendi düşkünlüğüyle övünsün. Çünkü zengin kişi kır çiçeği gibi solup gidecek. Güneş yakıcı sıcağıyla doğar ve otu kurutur. Otun çiçeği düşer, görünüşünün güzelliği yok olur. Zengin de bunun gibi kendi uğraşları içinde kaybolup gidecektir. 

İlk bakışta bu ayetler konuyla ilgisiz gibi geliyor ama Yakup burada “denenme” konusunda örnek veriyor. Özetle söylemek istediği şey şudur: İnsan hangi durumda olursa olsun, bu durumdan ruhsal yararlar sağlayabilir. Örnek: fakir birisi, her durumda tembel demektir diyemeyiz. Tanrı onun belli bir düzeyde kazanmasını uygun görmüştür. Geçen hafta bunu işledik. Tanrı her birimize farklı bereketler veriyor. Ama biz ne yapıyoruz? 

Bir çok Hristiyan sürekli şikayet eder. Cinsiyetinden, boyundan, yaşından. Erkekler kadınları daha şanslı görür kadınlar da erkekleri. Uzun boylu insanlar kısa olmak ister kısa boylu insanlar uzun. Gençler yaşlı olmak ister yaşlılar genç olmak ister. Pavlus diyor ki: “…şimdi ne isem, Tanrı’nın lütfuyla öyleyim.” Bizim için doğru bakış bu olmalı. Tanrı’dan gelen ve değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul etmeliyiz. Bu örnekte zenginlik kötülenmiyor. Göksel değerlerin değil de dünyasal değerlerin peşinden gidenlerin sonu resmediliyor. Yoksa alçakgönüllüyü yücelten de lütuftur, zengini alçakgönüllü yapan da yine lütuftur. Son olarak: 

Ayet 12: Ne mutlu denemeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla çıktığı zaman Rab’bin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır. 

Tanrı sıkıntılara dayanan kişileri kutsuyor. Bu taç, bizim için büyük bir ödüldür değil mi? Bu taç, Mesih’in yargı gününde alacağımız ödüldür. Tabi ki sonsuz yaşam, bu denenmelerden başarıyla  geçecek olanlara verilecek olan ödül değildir. Ama şimdiki zamanda gösterdiğimiz iman ve sabrın, yargı kürsüsünde onurlandırılmasıdır.  

İsa Mesih’e iman aracılığıyla sonsuz yaşama kavuştuk. Ama yargı kürsüsünde söylenip duran da, sevgiyle katlanan da kendi ödüllerini alacak. 

Şimdi bugünden itibaren bu ilkeleri hayatlarımıza uygulayalım mı? Şu soruları soralım: Değişik denenmelerle yüz yüze geldiğimde: 

Bunu şanssızlık olarak görüp şikayet mi ediyorum? – Yoksa Tanrı’ya şükrediyor muyum? 

Sıkıntılarımı herkese  ilan mı ediyorum? – Yoksa sakince ve Tanrı’yla sıkıntılara katlanıyor muyum? 

Denenmenin biteceği günü mü iple çekiyorum? – Yoksa Tanrı’nın amacını anlamaya çalışıyor muyum? 

Kendimi acındırmaya mı çalışıyorum? – Yoksa başkalarına hizmet etmeye mi çalışıyorum? 

Rab her birimizi ve kilisesini bereketlesin.