VAAZ 2021.07.04

MEZMUR 90

Giriş

Özellikle son yıllarda kendimde ve hemen hemen bütün tanıdığım insanlarda şunu gözlemliyorum: Hayatlarımızda genel olarak en çok zorlandığımız konulardan bazıları zamanlama ve zaman yönetimidir.

  • Mesela arkadaş buluşmalarına birkaç dakika önceden gitmek bazı insanlar için çok zor olabiliyor. Bir tanıdığım hiç istisnasız her buluşmaya en az 15-20 dakika geç gelir.
  • Doktor randevusuna gittiğinizde kapıda beklerden, içerideki hasta çıktığında ve ekranda tam sizin adınız yandığında birisi sizden önce doktorun odasına atlayıp: “Benim randevum 15 dakika önceydi, benim girmem gerekiyor” deyip kapıyı yüzünüze kapatıverir.
  • Ya da kredi taksitinizi sadece üç gün geç ödersiniz ama bir bakarsınız ki sizden gecikme bedeli talep edilir. Ayrıca kredi notunuz düşer.

Belki bunların ufak meseleler olduğunu, çok da önemli olmadığını düşünüyoruzdur ama aslında buluşmaya geç kalarak bir arkadaşımızı 15-20 dakika bekletiyor, hastaneye geç giderek doktor-hasta düzenini bozuyor ve zamanında ödenmemiş kredi için ceza ödüyoruz. Zamanlama ve zaman yönetimi konusuna dikkat etmeliyiz ve bunu kendimize bir disiplin olarak kazandırmalıyız. Çünkü zamana dikkat etmek Hristiyanlar için bir erdemdir.

Genel bilgi

Bugün işte bu erdemi bize anlatan bir Mezmur’a bakacağız. 90. Mezmur. Bu Mezmur bizlere zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, hepimizin bir gün öleceğini ve bu yüzden zamanımızı iyi bir şekilde kullanmamızın ve değerlendirmemizin ne kadar önemli olduğunu anlatacak. Zaten bu sebepten olsa gerek ki, 90. Mezmur genellikle Hristiyan cenazelerinde kullanılıyor.

Bu Mezmur Davut değil, Musa tarafından yazılmış. Esasında Musa’nın Tanrı’ya ettiği bir duadır. Mezmur’un içeriğine baktığımızda, Musa’nın bu duayı Tanrı’ya İsrail çölde dolaşırken ettiğini tahmin edebiliyoruz. Kenan ülkesini ele geçirmeden önce orayı araştırmak için giden casuslar geri döndüğünde, Yeşu ve Kalev haricindekiler Tanrı’ya güvenmemiş, Kenan ülkesinde yaşayanlardan korkmuş ve halkı da korkutmuştu. Böylelikle İsrail imansızlığa sürüklenmişti. Bunun sonucunda Tanrı, Kenan’ı araştırmak için harcanan 40 günün her bir günü için bir yıl İsrail’e ceza vermişti. O nesil Kenan diyarını göremeyecekti. Çölde dolaşıyor ve gün ve gün ölüyorlardı. İşte Musa böyle bir ortamda bu duayı etti. Böyle bir ortamda onun yüreğinden neler geçtiğine bakalım.

5 paragraf şeklinde anlatım

            (1-2) ‘Ya Rab, barınak oldun bize Kuşaklar boyunca. Dağlar var olmadan, Daha evreni ve dünyayı yaratmadan, Öncesizlikten sonsuzluğa dek Tanrı sensin. ‘

Tanrı adamı Musa, duasına Tanrı’ya övgüyle başladı. Birçok Tanrı adamı duasına önce Tanrı’yı överek başlar. Rabbimiz kuşaklar boyunca bizlere barınak olmuştur, olmaya da devam edecektir. Birkaç hafta önce okuduğumuz 91. Mezmur’un girişinde şöyle diyordu: “Yüceler Yücesi’nin barınağında oturan, Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınır.” Amin! O sonsuzdur, daha evren bile yaratılmadan önce de Tanrı O’ydu ve sonsuzluk boyunca da öyle olacak. Yüceltilmeye layık bir Tanrı’mız vardır.

            (3-6) ‘İnsanı toprağa döndürürsün, “Ey insanoğulları, toprağa dönün!” diyerek. Çünkü senin gözünde bin yıl Geçmiş bir gün, dün gibi, Bir gece nöbeti gibidir. İnsanları bir düş gibi siler, süpürürsün, Sabah biten ot misali: Sabah filizlenir, büyür, Akşam solar, kurur. ‘

Musa sonsuz olan Tanrı’dan bahsedip O’nu övdükten hemen sonra, insanın sonundan, toprağa döneceğinden bahsediyor. Yani Tanrı’nın sonsuzluğuyla, insanın yaşamının ne kadar kısa olduğunu karşılaştırıyor. Sonsuz Tanrı için, insanın ömrü belki bizim anlayacağımız ifadeyle bir an parçası kadar kısadır. Bize göre bin yıllık bir süreyi Tanrı’nın gözünde bir gece nöbetine benzeterek aradaki farka dikkat çekiyor.

Bir rüyaya benzetiyor. İnsan uykuya dalar, uyur, uyanır ama ne kadar zaman geçtiğinin farkına varmaz. Ve de sabah biten bir ota benzetiyor. Sabahtan akşama kadar süren kısacık bir ömrü olan bir ota. İşte insan ömrü bu kadar kısadır ve ne olduğunu bile anlayamadan hızla akıp geçer.

            (7-10) ‘Eriyip bitiyoruz senin öfkenden, Kızgınlığından dehşete düşüyoruz. Suçlarımızı önüne, Gizli günahlarımızı yüzünün ışığına çıkardın. Gazabından kısalıyor günlerimiz, Bir soluk gibi tükeniyor yıllarımız. Ömrümüz yetmiş yıl sürüyor, Bilemedin seksen, o da sağlıklıysak; En güzel yıllar da zahmetle, kederle geçiyor, Çabucak bitiyor, uçup gidiyoruz. ‘

Genel olarak konuşacak olursak, ölüm, günahın sonucunda hayatımıza girmiş olan acı bir gerçektir. İlk yaratılışta ölüm yoktu. Ama bu Mezmur özelinde bakarsak, Musa burada bahsettiği ölümün neden başlarına geldiğinin farkında görünüyor. Girişte bahsettiğimiz gibi, Kenan ülkesinin sınırındaki imansızlık ve böylelikle Tanrı’yı öfkelendirmeleri sonucunda… O nesil tümüyle ölecek ve vaat edilmiş toprakları göremeyecekti.

Ömürlerinin çok hızlı bir şekilde geçtiğini, eğer sağlık varsa bile en fazla yetmiş veya seksen yıl yaşadıklarını söylüyor. Güzel yıllar bile zahmetle ve kederle geçiyor diyor. Aslında bugün de benzerdir. Gençlik yıllarımız çok hızlı geçiyor. Yaş ilerleyince de tam rahata ereceğiz derken bu sefer de hastalıklar kapımızı çalıyor. Genellikle, gençken hayatı yaşamak için enerjimiz oluyor ama zamanımız olmuyor. Yaşlanınca da zamanımız oluyor ama bu sefer enerjimiz olmuyor.

            (11-12) ‘Kim bilir gazabının gücünü? Çünkü öfken sana duyulan korku kadar güçlüdür. Bu yüzden günlerimizi saymayı bize öğret ki, Bilgelik kazanalım. ‘

Türkçe’de “huşu” denen bir kavram vardır. TDK’ya göre “Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma” anlamını karşılar. Bu ayetleri okuduğumda Musa’nın Tanrı’ya huşu içinde baktığını hissediyorum. Musa Tanrı’dan hayati öneme sahip bir istekte bulunuyor: Günlerimizi saymayı öğret ki, bilgelik kazanalım diyor. Yani “Sen yüce bir Tanrı’sın, bizimle ilgileniyorsun. Ömrümüz kısa. Hızlıca ve zorluklarla geçiyor. Bize bu kısa, hızlı ve zorlu geçen zamanımızı nasıl yaşamamız gerektiğini öğret. Bilgelik ver.” Harika bir dua!

            (13-17) ‘Vazgeç, ya RAB ! Öfken ne zamana dek sürecek? Acı kullarına! Sabah bizi sevginle doyur, Ömrümüz boyunca sevinçle haykıralım. Kaç gün bizi sıkıntıya soktunsa, Kaç yıl çile çektirdinse, O kadar sevindir bizi. Yaptıkların kullarına, Görkemin onların çocuklarına görünsün. Tanrımız Rab bizden hoşnut kalsın. Ellerimizin emeğini boşa çıkarma. Evet, ellerimizin emeğini boşa çıkarma.’

Musa bahsettiğimiz sıkıntılardan dolayı Tanrı’dan kendilerine merhamet göstermesini diliyor. Öfkesini sona erdirip yeniden sevgiyle onlara bakması için yakarıyor. Çünkü biliyor ki Tanrı’nın sevgisi dışında onlara esenlik verebilecek başka hiçbir şey yoktur.

Bana her zaman ilginç gelen bir istekte bulunuyor: Sıkıntıda oldukları gün sayısı kadar sevinç içinde olmak. Tanrı’nın yargısı altında gerçekten zor zamanlar geçiriyorlardı, bu açıdan tabii ki çok anlaşılabilir bir istek. Musa kendisinin ve tüm İsraillilerin, ömürlerinin geri kalan kısımlarında sevinç içinde olmalarını istiyor.

Duasının sonunda da son isteğini bildiriyor. Tanrı’dan, kendilerinden hoşnut kalmasını ve ellerinin emeğini boşa çıkarmamasını istiyor.  

Mesaj (Mezmur’un mesajından İsa’nın zaferine)

Şimdi iki konudan bahsedeceğim. Bunlardan birincisi, bu Mezmur’dan öğrendiğimiz gerçekler ve de Musa’nın Tanrı’dan “günlerimizi saymayı öğretmesini” istemesi ve böylece “bilgelik” dilemesi. Gerçekten de en fazla aşağı yukarı 70-80 yıl yaşayacağız. Bu ömrümüz çok çabuk ve zorluklar içerisinde geçecek. Bu 70-80 yıl, Tanrı’nın sonsuzluğuyla kıyaslanamaz bile. O sonsuzdur. Bu ömür, aynı zamanda, fiziksel olarak öldükten sonra geçireceğimiz sonsuzlukla da kıyaslanamaz. Bu ömürde aldığımız ve alacağımız kararlar, sonsuz yaşamımızı etkileyebilir. Bu yaşamımızda hangi kararları aldığımız ve elimizde olan sınırlı zamanı nasıl geçirdiğimiz, Tanrı için çok önemli. Musa gibi, bu konuda dua etmeliyiz ki Tanrı bize bilgelik versin. Tanrı’yla birlikte, Tanrı sevgisiyle, kardeşlerimize ve çevremize yardım ederek, Rabbin çocuklarına yaraşır, kutsal yaşamlar sürmemiz Tanrı için çok önemli ve zaten O’nun isteğidir.

Bahsetmek istediğim ikinci konu ise, bu Mezmur belirli bir zaman diliminde ve o zamanın şartlarına özel olarak yazıldığı için, Tanrı’nın yargısı altında, ölmekte olanların ruh haliyle ve doğal olarak biraz karamsar ve umutsuz bir açıdan yazılmış. Çünkü Musa’nın ve İsrail’in o anki durumu onu gerektiriyordu. Ama bu Mezmur’un yazıldığı tarihten bugüne kadar olan zaman dilimi içinde çok önemli bir şey gerçekleşti.

  • “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Yuhanna 3:16
  • “Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” 1. Korintliler 15:3
  • “Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, “İmanla aklanan yaşayacaktır.”” Romalılar 1:17
  • “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.” Yuhanna 1:12
  • “İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi.” Romalılar 4:25
  • “Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.” Romalılar 8:25
  • “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” 1. Korintliler 15:55

Tanrı, Oğlu İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi. İsa, çarmıh üzerinde insanların günahının bedeli olan ölüm cezasını ödedi ve bizi Tanrı’yla barıştırdı. Öldü ama mezar onu tutamadı, 3. gün ölümden dirilerek ölümü de yendi. Sadece buna iman ederek, Tanrı’nın gözünde aklanabiliyoruz. Sadece İsa’ya gerçekte olduğu kişi olarak iman ederek, bizler de Tanrı’nın çocukları olabiliyoruz. Ölüm yenildi, zafer kazanıldı. Karamsarlık gitti, umut geldi.

Yani o dönemde bu duayı eden Musa’dan farklı olarak, biz bugün İsa aracılığıyla karamsarlıktan umuda, yenilgiden zafere geçmiş bulunmaktayız. Zamanı bunun bilincinde kullanmalıyız, O’nun istediği şekilde.

Zamanlama ve zaman yönetimini doğru yapabilmek bir Hristiyan erdemidir. Vaazın başında buluşmalarımıza ve doktor randevularına vaktinde gitmenin ve ödemeleri son güne bırakmamanın öneminden bahsetmiştik. Bugün şunu hatırlatmak isterim ki, şimdi bilmediğimiz ama çok da uzak olmayan bir zamanda, hayatımızın en önemli randevusu gerçekleşecek. Evet, Mesih bize “Gel” diyecek ve O’nun istediği zamanda O’nun yanında olacağız.

Şimdi diyebilirsiniz ki: “Bu konuda endişelenmeye gerek yok, nasılsa O “Gel” dediğinde gideceğiz yani geç kalmamız mümkün değil.” Böyle düşünen varsa, bu konuda tekrar düşünmeye teşvik ediyorum. Çünkü Mesih’e iman ederek kurtulduysak, randevu gününde O’nun yanında olacağız elbette, ama o demişti ki: “Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz” Yuhanna 14:15. O’nu ne kadar seviyoruz?

Bu ömürde O’na sevgimizi gösterebiliyorsak geç kalmayız, ama sevgimizi gösteremiyorsak O’nun yanına gittiğimizde geç kalmış oluruz çünkü gidip de pişman olan ama geri gelebilen kimse yok. İşte bu yüzden hala zaman varken, o zamanı iyi kullanmak bir Hristiyan erdemidir ve aynı sebepten, bu ömrümüzde O’nu sevdiğimizi iman ve eylemle O’na ve tüm insanlara gösterdiğimizden, zamanı bunun için kullandığımızdan emin olmalıyız. Tanrı için yaşadığımızdan emin olmalıyız.

Dua edelim.

VAAZ 2021.05.30

Mezmur 91.

Bu mezmuru okuyup Rab’bi her zaman yüceltebiliriz. Ama “Acaba bu mezmur aynı zamanda benim hakkımda olamaz mı” diye sorabilirsiniz.

Saygıdeğer bir Kutsal Kitap öğretmeni olan William MacDonald, bu mezmur için” benim mezmurum” diyor. Kısaca ondan bahsedeyim. 1922’de, 5 yaşında bir çocukken difteriden ölmek üzereymiş. Difteri hastalığında boğazınız enfeksiyon kapar ve içini bir zar kaplar. Böylece nefes alınamaz. William o kadar kötü durumdaymış ki, imanlı olan annesi odada ona sırtını dönüyormuş. Son nefesini görmemek için. O anda kapı çalmış ve yan köyden kayınbiraderi gelmiş. Anneye artık endişelenmemesini, çocuğun iyileşeceğini ve Tanrı’nın bir gün onun canını kurtaracağını söylemiş. Anne kuşkuyla bunu nereden bildiğini sorunca, adam 91. mezmuru okuduğunu ve son üç ayetteki koruma sözleriyle Tanrı’nın onu teselli ettiğini söylemiş. Çocuk gerçekten de o hastalığı atlatmış ve 13 yıl sonra, 18’indeyken de iman etmiş ve böylelikle Tanrı canını da kurtarmış. İşte bu yüzden 91. mezmura “benim mezmurum” diyor.

Bu mezmur İsa’nın mezmurudur, ama aynı zamanda bizim de mezmurumuzdur. Bazı korkularımızdan bahseder. Aslında gerçekten de bu dünyada yaşayıp da korkmamak zor. Kötülük her yerde, savaşlar oluyor, küresel salgınlar yayılıyor ve insanların büyük bir bölümü giderek fakirleşiyor. Sıkıntı, dört bir yanımızı sarmış durumda ve uzmanlar sağlıklı yaşam için “stressiz bir yaşam” tavsiye ediyorlar. Belki bu dünyada yaşayıp tamamen stressiz olmamız mümkün değildir, ama Tanrı’nın esenliğiyle yaşamamız mümkündür. Şimdi ayetlere göz atalım.

(1) Yüceler Yücesi’nin barınağında oturan,
Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınır.

Yüceler Yücesi’nin barınağı, yüreklerimizde O’na verdiğimiz yerdir. Yüreklerimizde Tanrı’nın yaşamasına izin verirsek Tanrı bizde yaşar. Duayla, şükranla, teslimiyetle O’nun bizde yaşamasına izin veririz. İşte o zaman Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınırız. Yani hayatın bütün tehlikelerine karşın artık O’nun koruması altındayız demektir. Bunu mükemmel şekilde yapabilen tek kişi de İsa’dır. İsa, Baba’nın özünden gelmişti ve her zaman O’nun iradesine göre yaşadı, her zaman O’nun koruması altındaydı.

Hayat tehlikelidir ama yüreği Tanrı’da olan, Tanrı’nın koruması altındadır.

(2) “O benim sığınağım, kalemdir” derim RAB için,
“Tanrım’dır, O’na güvenirim.”

Bu cümleyi söyleyerek aslında kendimizi Rab’be teslim ediyoruz. Bizim koruyucumuz olduğuna ve hayatımız boyunca bizi koruyacağına güvendiğimizi ilan ediyoruz.

Tanrı benim koruyucumdur ve hayatım boyunca beni koruyacaktır.

(3-4) Çünkü O seni avcı tuzağından,
Ölümcül hastalıktan kurtarır.
Seni kanatlarının altına alır,
Onların altına sığınırsın.
O’nun sadakati senin kalkanın, siperin olur.

Tanrı, çocuklarını kötü insanların tasarılarından, ölümcül hastalıklardan kurtarır, bir anne kuşun yaptığı gibi çocuklarını kanatlarının altına alır. Sadıktır, tehlikelere karşı kalkan ve siper olur.

(5-6) Ne gecenin dehşetinden korkarsın,
Ne gündüz uçan oktan,
Ne karanlıkta dolaşan hastalıktan,
Ne de öğleyin yok eden kırgından.

Gece huzurla uyumak çok önemli. Dua ile, Tanrı’nın gerçeklerini düşünerek uyursak, sabah esenlik     ile kalkabiliriz. Gece boyunca Tanrı bizi korur. Gündüz uçan ok, gün boyunca bizi vurabilecek sıkıntılar olabilir. Tanrı bizi tüm gün uğraştığımız olumsuz düşünceler, kıskançlıklar ve tüm stresli durumlardan koruyacak. Hastalıklardan koruyacak. Uyanık olduğumuz gün içindeki benliğimizden gelen tüm sıkıntılardan da koruyacak.

Tanrı gece ve gündüz, her çeşit sıkıntılardan bizi koruyacaktır.

(7-8) Yanında bin kişi,
Sağında on bin kişi kırılsa bile,
Sana dokunmaz.
Sen yalnız kendi gözlerinle seyredecek,
Kötülerin cezasını göreceksin.

Tanrı’nın koruması altında olduğumuz sürece, çevremizde olup bitenlerden bağımsız olarak, O bizi koruyacak. Salgın hastalık veya savaşta bile güvende olacağız.

Etrafımızda ne olursa olsun, biz güvende olacağız.

(9-10) Sen RAB’bi kendine sığınak,
Yüceler Yücesi’ni konut edindiğin için,
Başına kötülük gelmeyecek,
Çadırına felaket yaklaşmayacak.

Tanrı bizim sığınağımız ve konutumuz olduğunda, kötülüklerden ve felaketlerden uzakta ve güvende olacağız.

Tanrı’ya sığındığımızda, kötülük ve felaketler bize dokunamayacak.

(11-12) Çünkü Tanrı meleklerine buyruk verecek,
Gideceğin her yerde seni korusunlar diye.
Elleri üzerinde taşıyacaklar seni,
Ayağın bir taşa çarpmasın diye.

Tanıdık ayetler, Şeytan bu ayetleri İsa’yı denemek için kullanmıştı. İsa elbette sebep yokken Tanrı’yı denemeye çalışmadı. Tanrı’dan öyle bir istek gelmemişti ve İsa atlasaydı, Tanrı’nın isteğinin dışında bir hareket yapmış olurdu. Tanrı ayrıca bizi de benzer şekilde koruyor.

Denenme ayetleri. Tanrı’nın istediği şekilde hareket etmeliyiz. Tanrı bizi de benzer şekilde koruyor.

(13) Aslanın, kobranın üzerine basıp geçeceksin,
Genç aslanı, yılanı çiğneyeceksin.

Şeytan, yılan görünümünde İsa’yı denerken bu ayeti atladı. İsa ona karşı zaferi kazandı. O’nun adına iman edenler de zaferin sonuçlarına ortak oluyor. Tanrı sığınağımız olduğunda, bilgelik kazanacağız, kötüyü bileceğiz ve göreceğiz, engelleri aşacağız.

Bütün engelleri aşacağız.

(14-16) “Beni sevdiği için
Onu kurtaracağım” diyor RAB,
“Beni iyi tanıdığı için
Ona kale olacağım.
Bana seslenince onu yanıtlayacağım,
Sıkıntıda onun yanında olacağım,
Kurtarıp yücelteceğim onu.
Onu uzun ömürle doyuracak,
Ona kurtarışımı göstereceğim.”

Tanrı, kendisini tanıdığımızda ve O’na sığındığımızda bizi koruyacağına dair garanti veriyor.

Amin. Ama bu mezmurda söylenmeyen şeyler de var gibi. Siz de bir tezat hissetmediniz mi? Bir tezat yok mu?

Bu mezmur İsa hakkında dedik, ama İsa bu güçlü korunmaya rağmen çarmıh üzerinde acı içinde öldü.

Luka 10:19 Ben size, yılanları ve akrepleri ayak altında ezmek ve düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim. Hiçbir şey size zarar vermeyecektir.

Ama bu güçlü söze rağmen öğrencilerin neredeyse hepsi öldürüldü.

Tanrı, çocuklarını böylesine koruyorsa insanlar neden bin bir çeşit acılar çekiyor, hastalanıyor ve ölüyorlar?

Belki şöyle bir cevap verebiliriz:

Yuhanna 7:30 Bunun üzerine O’nu yakalamak istediler, ama kimse O’na el sürmedi. Çünkü O’nun saati henüz gelmemişti.

Başka bir zamanda, Yeruşalim’e dönmek istediğinde öğrenciler O’na karşı çıktılar çünkü kısa bir süre önce orada canına kast edilmişti. Ama İsa, hizmeti bitene kadar kimsenin O’na zarar veremeyeceğini biliyordu.

Elçilerin İşleri bölümünde, Petrus melek aracılığıyla hapisten özgür kılındı, Pavlus Şam’da öldürülmek istendi, küfeyle kurtarıldı.

Bu durum her imanlı için geçerlidir. Tanrı her birimizin hayatında farklı bir şekilde işliyor ve her birimizden isteği farklıdır. Ama değişmeyen bir şey var ki, O da Tanrı’nın bizden istedikleri bitmeden önce, her birimiz Tanrı’da kaldığımız ölçüde, O’nun isteklerini yerine getirirken güvendeyiz. Bunun aksi olduğu zamansa, demek ki buradaki hizmetimiz sona ermekte demektir.

Ne olursa olsun şu bir gerçektir ki, O’nda güvence vardır! O’na sığınabiliriz.

Dua edelim.

Vaaz 2020.04.19 Yakup 4 Ayrımcılık Yapmayın

Yakup 2:1-13

(1) İlk akla gelen düşünce: Benden uzak olsun! Ben yapmam! Ben ayrımcı değilim! Ben rahatım!

“Kardeşlerim” “Rabbimiz İsa Mesih’e iman edenler olarak” –> İmanlılara hitap ediyor!

Hayatımızda vardır ya da yoktur, ama en azından olabilme ihtimali vardır, çünkü Tanrı uyarmıştır.

“Ben asla yapmam” düşüncesi beraberinde güzel kırmızı kurdeleli bir denenme getirebilir.

Kilisemizde Türk-Amerikan, kadın-erkek, zengin-fakir var. (Sohbet, ilgilenme, çıkar ilişkileri, hor görme).

Bir Hristiyan kimseye bu tip bir ayrımcılıkla yaklaşmamalı. O zaman kimseye ayrıcalıklı davranmayacak mıyız?

Karıştırılmasın: Rom 13:7 Herkese hakkını verin: Vergi hakkı olana vergi, gümrük hakkı olana gümrük, saygı hakkı olana saygı, onur hakkı olana onur verin.

Devletimize hakkını, ticarette herkese hakkını, anne babaya ve hak edene saygıyı ve onuru vereceğiz.

Söylemek istediği: Kibir yapmadan, sınıf ayrımı yapmadan, bir kesime dalkavukluk yapmamak ve diğer kesimi hor görmemek. Çünkü Tanrı insan gibi görmüyor, kimin ne olduğunu bilemeyiz.

Örnek: İşay’ın evine giden Samuel. 1. Sa.16:7 Çünkü RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, RAB ise yüreğe bakar.

(2-4) Canlı bir örnek. Resim-toplandığımız yer-kilise-zengin ve fakir kişi geldiğindeki davranış farklılığı. Hoşgeldinci. Kiriş.

Zengin kişi, bana faydası olur diye ilgilenmek-fakir kişi, bundan bana fayda gelmez diye ilgilenmemek.

Kulağa abartı gibi gelebilir, ama inanın bu örnek abartı değildir. Kilisede ve toplumda bu düşünce vardır.

Buna karşın Tanrı şöyle diyor: (5-6-7) Tanrı’nın gözünde yoksul olanlar ne kadar değerlidir! Birkaç ayet:

Yeşaya 61:1 Egemen RAB’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara müjde iletmek için meshetti. (İsa kendisi havrada bu ayeti açıp okudu) Luka 4:18

Luka 6:20 İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: “Ne mutlu size, ey yoksullar! Çünkü Tanrı’nın Egemenliği sizindir.

1 Ko. 1:26-29 Kardeşlerim, aldığınız çağrıyı düşünün. Birçoğunuz insan ölçülerine göre bilge, güçlü ya da soylu kişiler değildiniz. 27 Ne var ki, Tanrı bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını, güçlüleri utandırmak için de dünyanın zayıf saydıklarını seçti. 28 Dünyanın önemli gördüklerini hiçe indirmek için dünyanın önemsiz, soysuz, değersiz gördüklerini seçti. 29 Öyle ki, Tanrı’nın önünde hiç kimse övünemesin.

Zenginlerin çoğu Tanrı’ya değil, varlıklarına güvenirler. -Varlıkları ambarlara sığmayan adam-

Luka 19:20 Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.’ 20 “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’

Bölümdeki ilk örnekte kiliseye gelen zengin, bir imanlı gibi. Ama buradakiler sanki değil gibi. Sömüren, mahkemelere sürükleyen, ait olduğumuz Kişi’nin yüce adına küfreden… 2000 yılda çok şey değişmedi, günümüz dünyası da aynıdır. Hepsi için konuşamayız ama varlıklı insanların hayatlarına bir bakın, artık sosyal medya var hepsi gözler önündedir. Zulüm yaparlar. Ambarları olan adam gibi, hep daha fazlasını isterler. Tanrı’yı ve dünyanın geçiciliğini düşünmezler.

Tanrı’ya gelmek onlar için çok fedakarlık ister çünkü yükleri ağırdır.

Ama yoksulluk hafifliktir. Yoksul kişi zenginliğe umut bağlayamayacağını zaten öğrenmiştir. Bu yüzden İsa “Gel” dediğinde gidiverir. Ama İsa zengin adama varlığını sat ve gel dediğinde adam ne yaptı?

Matta 19:22 Genç adam bu sözleri işitince üzüntü içinde oradan uzaklaştı. Çünkü çok malı vardı.

Üzüldü ve gitti. Yapamadı. Bırakmak için çok fazla yükü vardı. Bu yüzden İsa’nın hafif olan yükünü alamadı.

Amacımız zenginleri hor görerek başka bir ayrımcılık yapmak değil. Ama şudur: Tanrı yoksullara ve zayıflara ne kadar daha fazla önem veriyor! O zaman biz nasıl hor görelim?

(8) Neden komşumuzu kendimiz gibi sevmemiz örneğini veriyor çünkü bunu yaparsak ayrım da yapmayız.

“Tanrı’nın yasası” – en büyük buyruktur, bir devrimdir. En büyük buyruk nedir?

Markos 12:30-31 Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ 31 İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”

Örneğe bağlı kalırsak: kiliseye gelen zengine çıkar umarak yaklaşıyorsam ve fakirden bir çıkarım olmaz diyerek ondan yüzümü çeviriyorsam, komşumu kendim gibi sevmiyorum. “Ama zengine iyi davranıyorum” “Ama sevdiğime iyi davranıyorum” İsa demedi mi:

Matta 5:46 Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur?

Eğer komşunu kendin gibi seviyorsan fakire de iyi davran, sevmediğine de iyi davran. Komşu kimdir? İyi Samiriyeli’de görüyoruz, komşum, yardım edebileceğim herkestir.

Kendine öyle davranılsa hoşuna gider mi? Hor görülmek hoşuna gider mi? İsa şunu da dedi:

Luka 6:31 İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.

9-11 İşin içine yasa giriyor. Ayrımcılık günahtır ve günah yasaya karşı gelmektir ve yasanın bir maddesine karşı gelmek, yasanın tümüne karşı gelmek demektir. Zina etmez ama adam öldürürsen yasaya karşı gelmiş olursun. Adam öldürmez ama hırsızlık yaparsan, yine aynı. Tek ihlal=tümden ihlal demektir.

Peki biz yasadan özgür değil miyiz? Rom 6:14 Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız. O zaman yasaya karşı gelsek ne zararı var?

Gerçek: Bizler yasanın değil, Mesih’in yönetimi altındayız. Yasayı değil, Mesih’i izliyoruz. Yasayı ihlal etmenin cezası var, o ceza ölümdür ve Mesih tarafından ödenmiştir. Yasadan özgürüz.

Ama yasanın bazı kuralları bizim için hala bağlayıcıdır. On emirden dokuzu mektuplarda var, sadece Şabat yok.

Yasanın bu emirleri “bunlara uymazsan öleceksin” olarak değil, ama “Bak, ben seni kurtardım, özgür kıldım. Ağır bedel ödendi-filmini bile izleyemiyoruz. Sen de artık Mesih’e benzemen için verdiğim bu buyruklara uy. Kutsal ol.”

Zaten Yakup da diyor. (12) İmanlılar yasanın altında değil, özgürlük yasasının altında. Ama özgürlük nedir? İstediğimiz her şeyi yapmak değil, doğru olanı yapmak.

Rom. 6:1 Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? 2 Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız?

Musa’nın yasası insanları suçlu çıkardı, özgürlük yasası ise bize lütuf ve güç verdi. Kurtulmak için değil, ama kurtulduğumuz için iyi işler yapıyoruz.

Unutmamalıyız: Yargılanacağız. (Ama ben kurtuldum!)=Belki kurtuluşumuz değişmeyecek, ama belki ödüllerimiz değişebilir.

“Konuşup davranın” diyor. Dikkat: Sadece “konuşun” demiyor. Yani sözlerimizin ve davranışlarımızın uyum içinde olması lazım.

(13) Tanrı’yla ilişkisi iyi olan birisinin bol merhamet göstermesi gerekir. Yargılanacağız dedik. Yargı gününde Tanrı’dan merhamet bulmak istiyor muyuz? O zaman merhamet göstereceğiz. Ne zaman? Şimdi. Kime? Komşumuza. Komşumuz kim? Herkes. Başkalarına merhamet edersek, biz de merhamet bulacağız.

Hiç kimseye ayrımcılık yapmayacağız, ama herkese merhametle yaklaşacağız. İsa dedi:

Matta 5:7 Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.

Sorular:

Kendi ırkıma, başka ırklardan daha fazla,

Gençlere, yaşlılardan daha fazla,

Kadınlara erkeklerden daha fazla,

Ünlü kişilere ünsüzlerden daha fazla,

Zenginlere yoksullardan daha fazla, ya da tam tersinde değer gösteriyor muyum?

İsa’nın sözünü tekrar ederek bitirelim: Luka 6:31 İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.