1. Bir Hikaye
Adamın biri babasına karşı isyan eder ve evini terk etmek zorunda kalır. Uzun süre yabancı topraklarda, yabancıların yanında çok ağır şartlarda ve karın tokluğuna çalışır. Yıllar geçtikten sonra adam artık o kadar yorulmuştur ve sıkılmıştır ki, “bir mucize olsa da bu yabancı ülkeden ve yabancıların elinden kurtulsam” diye düşünür. O anda bir mucize olur ve oralı olmayan başka bir yabancı ona gelir. Bu yabancı, aslında genç adamın babası tarafından görevlendirilmiştir. Görevi, babanın oğlunu bulmak ve ona geri getirmektir
Genç adam buna çok sevinir ve hiç zaman kaybetmeden beraber tekneyle yola koyulurlar. Ama merhametsiz yabancılar onun öyle kolayca oradan ayrılmasına izin vermeyecektir. Peşlerine düşerler, fakat yakalayamazlar. Her ne zaman birileri onlara yaklaşsa, bir mucize olur ve tekneleri savrulur. Bir şekilde peşlerine takılanları atlatırlar ama çözülmesi gereken başka sorunlar vardır. Mesela açlık gibi. Ama ne zaman karınları acıksa, başka bir mucize olur ve her gün yemek saatinde oradan geçen bir balık sürüsüne rastlarlar ve onlardan istedikleri kadar alıp karınlarını doyururlar. Buna rağmen sorunlar bitmeyecektir. Bu sefer de fırtınalarla karşılaşırlar ama yine başka mucizeler olur, bir şekilde rüzgardan ve dalgalardan her defasında sağ çıkarlar.
Bu durum bir süre daha devam eder, oğul artık iyice sıkılmıştır ve söylenmeye başlar. Adama söylenir: “Beni bu denizde vurulayım, açlıktan öleyim ya da fırtınada boğulayım diye mi yola çıkardın? Bu denizden ve içindeki balıklardan tiksiniyorum artık! Bu denizde öleceğim ve asla eve dönemeyeceğim!” Ve hastalanır. Yanındaki, genç adamın babası tarafından görevlendirilen yaşlı adam ise olup biteni izlemektedir. Genç adamın isyanlarına dayanamayan görevli, adama sakin olmasını, panik yapmamasını söyler. Genç adama şöyle der: “Ölmeyeceksin, yaşayacaksın! Bu zorluklardan geçip evine sağ salim varacaksın. Merak etme.” Cebinden bir pusula çıkarır. “Bak, bu pusulayı görüyor musun? Bunu baban verdi. Tek yapmamız gereken şey bu pusulaya bakmak ve onun gösterdiği yöne doğru ilerlemek.”
Bunun üzerine genç adam sakinleşir, morali yerine gelir, hatta iyileşir. Pusulanın gösterdiği doğru yöne doğru sabırla ilerlerler ve sonunda eve sağ salim ulaşırlar. Baba oğul birbirlerine sevgiyle sarılırlar. Genç adam bu maceradan çok önemli dersler çıkarmıştır. En başta babasına isyan ettiği için pişmandır ve babasının onu ne kadar çok sevdiğini artık biliyordur. Eve dönmesi için aslında kendisinin bir şey yapması gerekmediğini, ama babasının zaten gerekli her şeyi sağladığını öğrenmiştir. Tek yapması gereken, babasının gönderdiği o pusulaya bakmak ve o yöne doğru gitmektir. Her türlü sıkıntıda babasının aslında onun yanında olduğunu ve onu korumak istediğini artık anlamıştır.
2. Vaazın Mesajı
Bu hikayedeki genç adam gibi, bizi seven ve eve dönmemize yardım eden bir Göksel Babamız var. Bizi çok sevdiğini biliyoruz. Eve dönmemiz için aslında bizim bir şey yapmamız gerekmiyor, ama babamız bunun için gerekli her şeyi zaten bizim için sağlamıştır. Bizlere düşen tek şey ise o pusulaya bakmak ve doğru yöne gitmektir. Babamız her türlü sıkıntıda bizim yanımızdadır ve bizi korumak ister.
3. İsrailliler ve Tunç Yılan
Bir dönem İsrailliler Mısır’da köle olarak yaşadılar. Mısırlılar onları büyük angaryalara koştu, onların elinden büyük eziyet çektiler. Ama feryatları Tanrı’ya ulaştı ve Tanrı Musa aracılığıyla ve onun önderliğinde halkını Mısır’dan çıkardı. Firavunu ikna etmek için büyük mucizeler yaptı. Mısır’dan çıktıktan sonra takip edildiler ama Tanrı onları takip eden Mısırlıları denizde boğdu. Yollarını bulamadıklarında onlara gündüz bulutlarla ve gece ateşlerle onlara yol gösterdi. Halk çölde acıktığında onlara yerden ekmek bitirdi ve susadığında onlara kayalardan su sağladı. Tanrı, halkı İsrail’i çocuğu gibi gördü ve bir babanın oğluna baktığı gibi onlara baktı.
Sonra bir gün, vaat edilen topraklara doğru ilerlerken halkın sabrı tükendi. Hem Tanrı’ya hem de Musa’ya karşı şu kelimelerle söylendiler: “Çölde ölelim diye mi bizi Mısır’dan çıkardınız? Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!” (Sayım 21:5). Bunun üzerine halkın arasına zehirli yılanlar geldi. Bu yılanların ısırdığı kişiler ölüyordu. Birçok kişi öldü. Halk Musa’ya geldi ve ondan şöyle bir istekte bulundu: “RAB’den ve senden yakınmakla günah işledik. Yalvar da, RAB aramızdan yılanları kaldırsın” (Sayım 21:7). Musa halkı dinleyip Tanrı’ya yalvardı. Sonucunda ne mi oldu? “RAB Musa’ya, “Bir yılan yap ve onu bir direğin üzerine koy. Isırılan herkes ona bakınca yaşayacaktır” dedi. Böylece Musa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koydu. Yılan tarafından ısırılan kişiler tunç yılana bakınca yaşadı.” (Sayım 21:8-9).
Tanrı neden halkı iyileştirebileceği birçok yol varken böyle bir seçeneği tercih etti? Öncelikle, sorun neydi? İsrailliler kendileri için büyük mucizeler gösteren ve onlarla bir babanın çocuğuyla ilgilendiği gibi ilgilenen Tanrı’nın yaptıklarını unuttular. Unuttular derken, belki olayların oluşunu hatırlıyorlardı ya da duymuşlardı ama o olayların ardında yatan Tanrı’nın sevgisini ve büyüklüğünü hatırlamıyorlardı.
Evet bu yolculuk herhangi birimiz için çok çetin olurdu. Ama onlar o kadar uzun süre ve art arda gelen zorluklarla karşılaştılar ki, odak noktaları artık zorlukların büyüklüğü olmuştu, Tanrı’nın sevgisini ve büyüklüğünü ise hatırlayan pek kalmamıştı.
Asıl sorun, Tanrı’ya bakmayı unutmuş olmalarıydı. Tanrı da onlara bir hatırlatma yaptı. Sizi yılan mı ısırdı? Yılanlardan kaçmaya çalışmanın bir faydası yok, sadece Tanrı’ya bakın. Zorluklar etrafınızı mı sardı? Onlardan kaçmaya çalışmayın, sadece Tanrı’ya bakın. Hedefinizi hatırlayın.
İsraillerin hedefi, Tanrı’nın onları götürmek istediği yere varmaktı. Tanrı bunu yapacak güce sahip olduğunu zaten ispatlamıştı ama onlar problemlere odaklandılar. Sizin hedefiniz nedir? Nereye varmak istiyorsunuz?
4. İsa ve Nikodim
Varmak istediğiniz yer Tanrı’nın Egemenliği mi? Oraya nasıl varabileceğinizi biliyor musunuz? İsa, kendisine hayranlıkla gelen Ferisi mezhebine bağlı olan Yahudi önder Nikodim’e şöyle dediğinde Nikodim çok şaşırdı: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ni göremez.” (Yuh. 3:3). Şaşkın Nikodim, “Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi?” diye sordu (Yuh.3:4). Fiziksel düşünüyordu, aynı bugün “İsa Tanrı’nın Oğludur” dediğimizde birçok insanın fiziksel düşündüğü gibi.
“İsa şöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ne giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘Yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan herkes böyledir” (Yuh. 3:5-8).
Nikodim’in şaşkınlığı devam ediyordu. “Bunlar nasıl olabilir?” diye sordu (Yuh. 3:9). O zaman “İsa ona şöyle yanıt verdi: “Sen İsrail’in öğretmeni olduğun halde bunları anlamıyor musun? Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz. Sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz. Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri söylediğimde nasıl inanacaksınız? Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu’nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, O’na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuh 3:10-15). Amin.
Ve İsa yukarı kaldırıldı, Pavlus diyor ki: Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi (1. Korintliler 15:3-4).
5. Sonuç
Sevgili kardeşlerim ve büyüklerim, biz Babasıyla tartışan ve evini terk etmek zorunda kalanlarız. Biz Babamızın bütün korumasına rağmen zaman zaman bunun değerini unutan ve isyan eden, dik başlı evlatlarız. Başlangıçta Babamızla yola çıkan ama sonra zorluk seviyesi yükseldikçe O’nun geçmişte bizim için yaptıklarını unutan kişileriz. Zaman zaman bize sağladığı her şeye rağmen, gözleri kör olanlarız.
“Ne yaptı ki” deriz, “Neyimiz var ki” deriz. Biz, O’na bakmayı unutanlarız. Bu yüzden hep kafamız karışıyor. Biz, hikayedeki, sıkıntıda söylenen genç adamız. Biz, Tanrı’nın sağladığı yiyeceklerden tiksinen İsraillileriz. Biz, hayranlıkla İsa’nın yanına gelen, ama söylediklerini anlamayan Nikodim’iz.
Çoğu zaman “Benim ne yapmam gerekiyor” diye soruyoruz. Tek yapmamız gereken, cebimizdeki pusulayı çıkarıp onun gösterdiği yöne doğru gayretle kürek çekmek. Tek yapmamız gereken, hayatın yılanları bizi ısırdığında tunç yılana bakmak. Tek yapmamız gereken, İsa’ya gelmek ve O’nda yeniden doğmak. Tek yapmamız gereken bu adama bakmak. Çünkü o bizim pusulamız, tunç yılanımız ve kurtarıcımız, O Babamızın bizim için sağladığı kurtuluş yolu, O Babamızın biz eve geri dönebilelim diye bizi bulması için gönderdiği kurtarıcı, O, Yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’tir.
Varış noktamız her şeyin başlangıcındaki gerçek evimiz. Varmak istediğimiz yer Tanrı’nın Egemenliği. Bizi oraya götürebilecek tek kişi de İsa. O’nu izlememiz yeterlidir. Bunun için İsa’ya bakmayı her zaman hatırlayalım. Bakalım ki görebilelim.
(Bunu yapmak istiyorsanız ama nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, bu toplantıdan sonra beni arayın ve bu konuda konuşalım. Instagram’dan bizi izleyenler de profildeki telefon numarasından bize ulaşabilirler).
Şimdi dua edelim.