Giriş
Bütün hafta boyunca çalıştınız. Öğretmenlik yaptığınız okulda dersleriniz oldu. Öğrencilerle ilgilendiniz ve çalışma arkadaşınızla toplantılar yaptınız. Müdürlük yaptığınız şirkette işleri yoluna koymak için bir sürü evrak işleri ve toplantılar yaptınız. Personeli olduğunuz şirkette müdürlerinizin taleplerini yerine getirmeye çalışırken çıkan bir sürü aksilikle uğraştınız. Öğrenci olduğunuz okulda dönem ödevlerini ve proje ödevlerini bitirmeye çalışırken sabahladınız. Belki de en zoru, bir adam ve iki çocuğun her gün yemeklerini yaptınız ve yaşam alanlarını temiz tutmak için çalıştınız. Yoruldunuz mu?
Bedenlerimiz ve zihinlerimiz huzur ister, huzuru arzular. Zorluklarla geçen bir haftanın ardından tüm hafta sonu olmasa bile en azından bir gün bedenlerimizi ve zihinlerimizi dinlendirmek ve o huzuru yaşamak isteriz. Tabii ki bu toplantıda bulunanlardan ve dünyadaki insanların tümünden bazıları haftada bir gün bile olsa bu huzuru yaşama şansına sahipken, bazıları değil. Tanrı’nın her birimizden isteği farklı olabilir. Ama bu şansa sahip olsanız da olmasanız da bugün sizlere sonsuz huzuru yaşayabileceğiniz bir yerden, Tanrı’nın huzur diyarından bahsetmek istiyorum. Sadece bedenlerimizin ve zihinlerimizin değil ama ruhlarımızın da sonsuz huzuru yaşayabileceği bir yer var ve size o yerden bahsetmek istiyorum.
1) Bir Huzur Diyarı Vardır
İbraniler 4:1-13 – Tanrı’nın Huzur Diyarı
1 Bu nedenle Tanrı’nın huzur diyarına girme vaadi hâlâ geçerliyken, herhangi birinizin buna erişmemiş sayılmasından korkalım. 2 Çünkü onlar gibi biz de iyi haberi aldık. Ama onlar duydukları sözü imanla birleştirmedikleri için bunun kendilerine bir yararı olmadı. 3 Biz inanmış olanlar huzur diyarına gireriz. Nitekim Tanrı şöyle demiştir:
“Öfkelendiğimde ant içtiğim gibi,
Onlar huzur diyarıma asla girmeyecekler.”
Oysa Tanrı dünyanın kuruluşundan beri işlerini tamamlamıştır. 4 Çünkü bir yerde yedinci günle ilgili şunu demiştir:
“Tanrı bütün işlerinden yedinci gün dinlendi.”
5 Bu konuda yine diyor ki,
“Onlar huzur diyarıma asla girmeyecekler.”
6 Demek ki, bazılarının huzur diyarına gireceği kesindir. Daha önce iyi haberi almış olanlar söz dinlemedikleri için o diyara giremediler. 7 Bu yüzden Tanrı, uzun zaman sonra Davut’un aracılığıyla, “bugün” diyerek yine bir gün belirliyor. Daha önce denildiği gibi,
“Bugün O’nun sesini duyarsanız,
Yüreklerinizi nasırlaştırmayın.”
8 Eğer Yeşu onları huzura kavuştursaydı, Tanrı daha sonra bir başka günden söz etmezdi. 9 Böylece Tanrı halkı için bir Şabat Günü rahatı kalıyor. 10 Tanrı işlerinden nasıl dinlendiyse, O’nun huzur diyarına giren de kendi işlerinden öylece dinlenir. 11 Bu nedenle o huzur diyarına girmeye gayret edelim; öyle ki, hiçbirimiz aynı tür sözdinlemezlikten ötürü düşmesin.
12 Tanrı’nın sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar. 13 Tanrı’nın görmediği hiçbir yaratık yoktur. Kendisine hesap vereceğimiz Tanrı’nın gözü önünde her şey çıplak ve açıktır.
Amin! Bir huzur diyarı var! Bunu biliyoruz çünkü bunu bize Tanrı müjdeledi, vaat etti ve bu huzur diyarı vaadi hala geçerlidir.
2) Geçmişteki Örneklerden Ders Alalım
Bir huzur diyarı var dedik, ama Tanrı’nın sözü bize korkmamız gereken bir şeyden bahsediyor. Böyle bir vaat varken ve hala geçerliyken, aramızdan birinin buna erişmemiş sayılmasından korkalım. Bundan korkuyor muyuz? Aramızda Müjde’yi duymuş ama henüz Mesih’e iman etmeyerek bu vaade kavuşmamış olanların yüreklerine Rab dokunsun.
Gerçekten de geçmişteki örneklerden ders çıkartmalıyız. İbraniler’in yazarı, “Onlar gibi biz de iyi haberi aldık” diyor. Buradaki “onlar”, Eski Antlaşma’da hikayeleri anlatılan atalara bir göndermedir (İbraniler 3. bölüm). Peki onların aldığı iyi haber neydi? İsrailliler Musa önderliğinde Mısır’dan çıkarıldılar. Tanrı onları korudu. Kenan ülkesine yaklaştıklarında Musa, Tanrı’nın emriyle Kenan ülkesine casuslar gönderdi. Bu casusların her biri, atalarının oymaklarının önderleriydi. Böylelikle 12 adam Kenan ülkesini araştırmaya gittiler. Musa onlardan ülkeyi araştırmalarını, toprak alanlarını, ağaçlık alanlarını kontrol etmelerini ve yetişen meyvelerden onlara getirmelerini istedi. Adamlar bu görev için 40 gün çalıştılar. Ülkeyi iyice araştırdılar ve ürünlerinden getirdiler. “Gerçekten süt ve bal akıyor orada” dediler. Harika bir haber aldılar! Yalnız surlu ve büyük kentlerden ve halkın gücünden korktular. Korkularını halkın geri kalanıyla paylaştıkları zaman halk da korktu ve cesaretleri kırıldı. Bu 12 adamdan sadece Yeşu ve Kalev Tanrı’ya güvendiler. (Çölde Sayım 13).
Sonuç: Tanrı, kendisine güvenmedikleri için onlara çok kızdı, onları terk edecekti. Musa aracılığıyla onları bağışladı, ama kendisine güvenmeyen ve korkularını paylaşıp halkın da cesaretini kıran 10 adam ölümcül hastalıklardan öldüler. Sonra halk Tanrı’nın yargısını Musa’nın ağzından işitti ve günah işlediğini fark etti. Ama bu sefer de işledikleri günaha ve Tanrı’nın yargısına aldırış etmeden, Musa’nın gitmemeleri yönündeki uyarılarına rağmen savaşa girdi ve bozguna uğradı. Tanrı 40 günün her biri için bir yıl, yani 40 yıl onları Kenan ülkesine sokmadı ve böylelikle o jenerasyon, vaat edilen diyarı göremeden öldüler. (Çölde Sayım 14). Tanrı affetmiş olduğu için yıllar sonra yine de o diyara girebildiler, ama oranın da nimetlerinden ve güzelliklerinden Tanrı’nın istediği şekilde faydalanamadılar, oranın halkıyla evlendiler ve putlarına ve ilahlarına taparak Tanrı’ya isyan ettiler. Kenan ülkesinde günahlar, hastalıklar, çekişmeler, kavgalar ve ölümler oldu. Öyle ki yüzyıllar sonra Tanrı, Davut aracılığıyla halkına yine aynı çağrıyı yaptı: “Bugün O’nun sesini duyarsanız, yüreklerinizi nasırlaştırmayın.” Sonra maalesef, yürekler yine nasırlaştı.
Asıl problem neydi? İbraniler’in yazarı, “duydukları sözü imanla birleştirmedikleri için bunun kendilerine bir yararı olmadı” diyor. Bu çok önemlidir. Onlar bir söz duydular. Aynı bizim bir söz duyduğumuz gibi. Ama asıl soru şudur: Bu sözü, imanla birleştirebilecek miyiz? “Biz inanmış olanlar huzur diyarına gireriz” diyor. Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’le ilgili müjdeyi duydunuz mu? Bu müjdeyi imanla birleştirdiniz mi? Eğer birleştirdiyseniz, huzur diyarına gireceksiniz. Tanrı’nın sözlerini sadece duymakla kalmayalım, çünkü eğer izin verirsek ve iman edersek o sözler hayatlarımızı kökünden değiştirecektir çünkü Tanrı’nın sözü bu derecede güçlüdür, ayette de dediği gibi: Tanrı’nın sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar. Amin.
3) Sonsuz Şabat Günü Rahatı
Devam eden ayetlerde bu diyarı Şabat Günü’ne benzetiyor. 9 Böylece Tanrı halkı için bir Şabat Günü rahatı kalıyor. 10 Tanrı işlerinden nasıl dinlendiyse, O’nun huzur diyarına giren de kendi işlerinden öylece dinlenir. Eğer yorgunsanız, bu vaatle huzur bulabilirsiniz. Çünkü burada Tanrı halkı için kalan “Şabat Günü rahatı” ifadesindeki “sabbatismos” kelimesi bizlere haftanın belli bir günü olan rahatlığı değil, göksel olan, sonsuz olan rahatlığı ifade ediyor. Yani Tanrı’nın kendi halkı için hazırladığı Şabat günü, sonu olmayan bir şabat günüdür. Aynı Tanrı’nın dünyayı yarattıktan sonra dinlenmesi gibi, ruhlarımız o diyarda dinlenecek.
Bu büyük vaat İsa’ya iman eden herkes için geçerlidir. Ama dikkatli olalım. Çünkü vaat herkes için geçerli olsa da, o diyara herkes giremeyecek. Bu da acı bir gerçektir. “11 Bu nedenle o huzur diyarına girmeye gayret edelim; öyle ki, hiçbirimiz aynı tür sözdinlemezlikten ötürü düşmesin.” Gayret edelim o diyara girmeye, ama gayret derken, ayetin bütününe baktığımızda o gayretin “iyi işlerimizi” kastetmediği çok açıktır. Bu gayret imanda gayrettir, bu yüzden imanda kalan ve söz dinleyen takipçiler olmakta gayret edelim. Geçmişe bakıp ders alalım. Vaadi imanla birleştirmekte gayretsiz olan İsraillilerin o jenerasyonu, süt ve bal akan ülkeye giremediler.
4) Gayret Etmek
Bu durumda iki seçeneğimiz vardır. Ya aynı şekilde gayret göstermeyip aldığımız vaadi imanla birleştirmeyeceğiz ve o sonsuz huzur diyarını göremeyerek İsrail’in o jenerasyonu ile aynı kaderi paylaşacağız, ya da onların yaşadıklarından öğrenmemizi isteyen Tanrı’nın sözüne güveneceğiz ve ruhlarımızı sonsuz huzur diyarında dinlendireceğiz.
Bazen öyle bir an geliyor ki tükendiğimi hissediyorum. Devam edecek gücüm olmadığını hissediyorum. Günlük aktivitelerin çoğundan zevk alamadığım zamanlar oluyor. Bir çoğunuzun hayatında da neler olup bittiğini özet olarak bile olsa biliyorum. Bir çoğunuzun çok yorgun olduğunu biliyorum. Hayat mücadelenizi, ayakta kalma çabanızı görüyorum. Hepimiz için duam odur ki, bu zor şartlarda Rab hepimize sözleriyle cesaret ve teşvik versin. Hayatlarımızda işlesin. İmanımızı paylaştığımızda, denenmeler geldiğinde, hayat şartları zorlaştığında ve dünya adeta çekilemez hale geldiğinde, tek gerçek umut kaynağı olan Mesih’e bağlı kalmakta gayret edelim. Tanrı’nın huzur diyarı vaadini aldık ve o vaat hala geçerlidir. Gayretle bu vaade sımsıkı sarılalım. Orada, gözyaşı ve acı olmayan, hastalık ve ölüm olmayan o diyarda birlikte sonsuz huzurun tadını çıkaracağımız günlere kadar, bugünlere birlikte dayanalım ve Tanrı’nın sözünde kalalım. Buradaki eksik, kusurlu, tatminsiz, boş ve günahlı işlerimiz orada olmayacak. İncil’de gördüğümüz kadarıyla Tanrı orada olacak, biz O’na birlikte tapınıp hizmet edeceğiz ve inanıyorum ki işlerimiz de olacak ama yorgunluk ve sıkıntı olmayacak. Eve döndüğümüzde her şey kusursuz olacak. Mesela Emir geçen hafta o diyarda asfaltçı olmak istediğini söyledi. Hamdolsun ki ne istediğini biliyor. Ben henüz karar veremedim.
Sonuç
Tanrı’nın bir huzur diyarı var, gayretle İsa’da kalarak bu diyara gireceğiz ve yorgunluklarımızdan sonsuza dek dinleneceğiz. Bugünlerde bu gayreti göstermekte zorlanan ve yorgunluğu artık taşıyamayacağını düşünen kardeşler varsa lütfen hafta içinde benimle veya Dan abiyle irtibata geçsinler. Birlikte konuşalım ve dua edelim. Şimdi bir duayla vaaz zamanını kapatalım.