MEZMUR 90
Giriş
Özellikle son yıllarda kendimde ve hemen hemen bütün tanıdığım insanlarda şunu gözlemliyorum: Hayatlarımızda genel olarak en çok zorlandığımız konulardan bazıları zamanlama ve zaman yönetimidir.
- Mesela arkadaş buluşmalarına birkaç dakika önceden gitmek bazı insanlar için çok zor olabiliyor. Bir tanıdığım hiç istisnasız her buluşmaya en az 15-20 dakika geç gelir.
- Doktor randevusuna gittiğinizde kapıda beklerden, içerideki hasta çıktığında ve ekranda tam sizin adınız yandığında birisi sizden önce doktorun odasına atlayıp: “Benim randevum 15 dakika önceydi, benim girmem gerekiyor” deyip kapıyı yüzünüze kapatıverir.
- Ya da kredi taksitinizi sadece üç gün geç ödersiniz ama bir bakarsınız ki sizden gecikme bedeli talep edilir. Ayrıca kredi notunuz düşer.
Belki bunların ufak meseleler olduğunu, çok da önemli olmadığını düşünüyoruzdur ama aslında buluşmaya geç kalarak bir arkadaşımızı 15-20 dakika bekletiyor, hastaneye geç giderek doktor-hasta düzenini bozuyor ve zamanında ödenmemiş kredi için ceza ödüyoruz. Zamanlama ve zaman yönetimi konusuna dikkat etmeliyiz ve bunu kendimize bir disiplin olarak kazandırmalıyız. Çünkü zamana dikkat etmek Hristiyanlar için bir erdemdir.
Genel bilgi
Bugün işte bu erdemi bize anlatan bir Mezmur’a bakacağız. 90. Mezmur. Bu Mezmur bizlere zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, hepimizin bir gün öleceğini ve bu yüzden zamanımızı iyi bir şekilde kullanmamızın ve değerlendirmemizin ne kadar önemli olduğunu anlatacak. Zaten bu sebepten olsa gerek ki, 90. Mezmur genellikle Hristiyan cenazelerinde kullanılıyor.
Bu Mezmur Davut değil, Musa tarafından yazılmış. Esasında Musa’nın Tanrı’ya ettiği bir duadır. Mezmur’un içeriğine baktığımızda, Musa’nın bu duayı Tanrı’ya İsrail çölde dolaşırken ettiğini tahmin edebiliyoruz. Kenan ülkesini ele geçirmeden önce orayı araştırmak için giden casuslar geri döndüğünde, Yeşu ve Kalev haricindekiler Tanrı’ya güvenmemiş, Kenan ülkesinde yaşayanlardan korkmuş ve halkı da korkutmuştu. Böylelikle İsrail imansızlığa sürüklenmişti. Bunun sonucunda Tanrı, Kenan’ı araştırmak için harcanan 40 günün her bir günü için bir yıl İsrail’e ceza vermişti. O nesil Kenan diyarını göremeyecekti. Çölde dolaşıyor ve gün ve gün ölüyorlardı. İşte Musa böyle bir ortamda bu duayı etti. Böyle bir ortamda onun yüreğinden neler geçtiğine bakalım.
5 paragraf şeklinde anlatım
(1-2) ‘Ya Rab, barınak oldun bize Kuşaklar boyunca. Dağlar var olmadan, Daha evreni ve dünyayı yaratmadan, Öncesizlikten sonsuzluğa dek Tanrı sensin. ‘
Tanrı adamı Musa, duasına Tanrı’ya övgüyle başladı. Birçok Tanrı adamı duasına önce Tanrı’yı överek başlar. Rabbimiz kuşaklar boyunca bizlere barınak olmuştur, olmaya da devam edecektir. Birkaç hafta önce okuduğumuz 91. Mezmur’un girişinde şöyle diyordu: “Yüceler Yücesi’nin barınağında oturan, Her Şeye Gücü Yeten’in gölgesinde barınır.” Amin! O sonsuzdur, daha evren bile yaratılmadan önce de Tanrı O’ydu ve sonsuzluk boyunca da öyle olacak. Yüceltilmeye layık bir Tanrı’mız vardır.
(3-6) ‘İnsanı toprağa döndürürsün, “Ey insanoğulları, toprağa dönün!” diyerek. Çünkü senin gözünde bin yıl Geçmiş bir gün, dün gibi, Bir gece nöbeti gibidir. İnsanları bir düş gibi siler, süpürürsün, Sabah biten ot misali: Sabah filizlenir, büyür, Akşam solar, kurur. ‘
Musa sonsuz olan Tanrı’dan bahsedip O’nu övdükten hemen sonra, insanın sonundan, toprağa döneceğinden bahsediyor. Yani Tanrı’nın sonsuzluğuyla, insanın yaşamının ne kadar kısa olduğunu karşılaştırıyor. Sonsuz Tanrı için, insanın ömrü belki bizim anlayacağımız ifadeyle bir an parçası kadar kısadır. Bize göre bin yıllık bir süreyi Tanrı’nın gözünde bir gece nöbetine benzeterek aradaki farka dikkat çekiyor.
Bir rüyaya benzetiyor. İnsan uykuya dalar, uyur, uyanır ama ne kadar zaman geçtiğinin farkına varmaz. Ve de sabah biten bir ota benzetiyor. Sabahtan akşama kadar süren kısacık bir ömrü olan bir ota. İşte insan ömrü bu kadar kısadır ve ne olduğunu bile anlayamadan hızla akıp geçer.
(7-10) ‘Eriyip bitiyoruz senin öfkenden, Kızgınlığından dehşete düşüyoruz. Suçlarımızı önüne, Gizli günahlarımızı yüzünün ışığına çıkardın. Gazabından kısalıyor günlerimiz, Bir soluk gibi tükeniyor yıllarımız. Ömrümüz yetmiş yıl sürüyor, Bilemedin seksen, o da sağlıklıysak; En güzel yıllar da zahmetle, kederle geçiyor, Çabucak bitiyor, uçup gidiyoruz. ‘
Genel olarak konuşacak olursak, ölüm, günahın sonucunda hayatımıza girmiş olan acı bir gerçektir. İlk yaratılışta ölüm yoktu. Ama bu Mezmur özelinde bakarsak, Musa burada bahsettiği ölümün neden başlarına geldiğinin farkında görünüyor. Girişte bahsettiğimiz gibi, Kenan ülkesinin sınırındaki imansızlık ve böylelikle Tanrı’yı öfkelendirmeleri sonucunda… O nesil tümüyle ölecek ve vaat edilmiş toprakları göremeyecekti.
Ömürlerinin çok hızlı bir şekilde geçtiğini, eğer sağlık varsa bile en fazla yetmiş veya seksen yıl yaşadıklarını söylüyor. Güzel yıllar bile zahmetle ve kederle geçiyor diyor. Aslında bugün de benzerdir. Gençlik yıllarımız çok hızlı geçiyor. Yaş ilerleyince de tam rahata ereceğiz derken bu sefer de hastalıklar kapımızı çalıyor. Genellikle, gençken hayatı yaşamak için enerjimiz oluyor ama zamanımız olmuyor. Yaşlanınca da zamanımız oluyor ama bu sefer enerjimiz olmuyor.
(11-12) ‘Kim bilir gazabının gücünü? Çünkü öfken sana duyulan korku kadar güçlüdür. Bu yüzden günlerimizi saymayı bize öğret ki, Bilgelik kazanalım. ‘
Türkçe’de “huşu” denen bir kavram vardır. TDK’ya göre “Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma” anlamını karşılar. Bu ayetleri okuduğumda Musa’nın Tanrı’ya huşu içinde baktığını hissediyorum. Musa Tanrı’dan hayati öneme sahip bir istekte bulunuyor: Günlerimizi saymayı öğret ki, bilgelik kazanalım diyor. Yani “Sen yüce bir Tanrı’sın, bizimle ilgileniyorsun. Ömrümüz kısa. Hızlıca ve zorluklarla geçiyor. Bize bu kısa, hızlı ve zorlu geçen zamanımızı nasıl yaşamamız gerektiğini öğret. Bilgelik ver.” Harika bir dua!
(13-17) ‘Vazgeç, ya RAB ! Öfken ne zamana dek sürecek? Acı kullarına! Sabah bizi sevginle doyur, Ömrümüz boyunca sevinçle haykıralım. Kaç gün bizi sıkıntıya soktunsa, Kaç yıl çile çektirdinse, O kadar sevindir bizi. Yaptıkların kullarına, Görkemin onların çocuklarına görünsün. Tanrımız Rab bizden hoşnut kalsın. Ellerimizin emeğini boşa çıkarma. Evet, ellerimizin emeğini boşa çıkarma.’
Musa bahsettiğimiz sıkıntılardan dolayı Tanrı’dan kendilerine merhamet göstermesini diliyor. Öfkesini sona erdirip yeniden sevgiyle onlara bakması için yakarıyor. Çünkü biliyor ki Tanrı’nın sevgisi dışında onlara esenlik verebilecek başka hiçbir şey yoktur.
Bana her zaman ilginç gelen bir istekte bulunuyor: Sıkıntıda oldukları gün sayısı kadar sevinç içinde olmak. Tanrı’nın yargısı altında gerçekten zor zamanlar geçiriyorlardı, bu açıdan tabii ki çok anlaşılabilir bir istek. Musa kendisinin ve tüm İsraillilerin, ömürlerinin geri kalan kısımlarında sevinç içinde olmalarını istiyor.
Duasının sonunda da son isteğini bildiriyor. Tanrı’dan, kendilerinden hoşnut kalmasını ve ellerinin emeğini boşa çıkarmamasını istiyor.
Mesaj (Mezmur’un mesajından İsa’nın zaferine)
Şimdi iki konudan bahsedeceğim. Bunlardan birincisi, bu Mezmur’dan öğrendiğimiz gerçekler ve de Musa’nın Tanrı’dan “günlerimizi saymayı öğretmesini” istemesi ve böylece “bilgelik” dilemesi. Gerçekten de en fazla aşağı yukarı 70-80 yıl yaşayacağız. Bu ömrümüz çok çabuk ve zorluklar içerisinde geçecek. Bu 70-80 yıl, Tanrı’nın sonsuzluğuyla kıyaslanamaz bile. O sonsuzdur. Bu ömür, aynı zamanda, fiziksel olarak öldükten sonra geçireceğimiz sonsuzlukla da kıyaslanamaz. Bu ömürde aldığımız ve alacağımız kararlar, sonsuz yaşamımızı etkileyebilir. Bu yaşamımızda hangi kararları aldığımız ve elimizde olan sınırlı zamanı nasıl geçirdiğimiz, Tanrı için çok önemli. Musa gibi, bu konuda dua etmeliyiz ki Tanrı bize bilgelik versin. Tanrı’yla birlikte, Tanrı sevgisiyle, kardeşlerimize ve çevremize yardım ederek, Rabbin çocuklarına yaraşır, kutsal yaşamlar sürmemiz Tanrı için çok önemli ve zaten O’nun isteğidir.
Bahsetmek istediğim ikinci konu ise, bu Mezmur belirli bir zaman diliminde ve o zamanın şartlarına özel olarak yazıldığı için, Tanrı’nın yargısı altında, ölmekte olanların ruh haliyle ve doğal olarak biraz karamsar ve umutsuz bir açıdan yazılmış. Çünkü Musa’nın ve İsrail’in o anki durumu onu gerektiriyordu. Ama bu Mezmur’un yazıldığı tarihten bugüne kadar olan zaman dilimi içinde çok önemli bir şey gerçekleşti.
- “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Yuhanna 3:16
- “Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” 1. Korintliler 15:3
- “Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, “İmanla aklanan yaşayacaktır.”” Romalılar 1:17
- “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.” Yuhanna 1:12
- “İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi.” Romalılar 4:25
- “Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.” Romalılar 8:25
- “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” 1. Korintliler 15:55
Tanrı, Oğlu İsa Mesih’i yeryüzüne gönderdi. İsa, çarmıh üzerinde insanların günahının bedeli olan ölüm cezasını ödedi ve bizi Tanrı’yla barıştırdı. Öldü ama mezar onu tutamadı, 3. gün ölümden dirilerek ölümü de yendi. Sadece buna iman ederek, Tanrı’nın gözünde aklanabiliyoruz. Sadece İsa’ya gerçekte olduğu kişi olarak iman ederek, bizler de Tanrı’nın çocukları olabiliyoruz. Ölüm yenildi, zafer kazanıldı. Karamsarlık gitti, umut geldi.
Yani o dönemde bu duayı eden Musa’dan farklı olarak, biz bugün İsa aracılığıyla karamsarlıktan umuda, yenilgiden zafere geçmiş bulunmaktayız. Zamanı bunun bilincinde kullanmalıyız, O’nun istediği şekilde.
Zamanlama ve zaman yönetimini doğru yapabilmek bir Hristiyan erdemidir. Vaazın başında buluşmalarımıza ve doktor randevularına vaktinde gitmenin ve ödemeleri son güne bırakmamanın öneminden bahsetmiştik. Bugün şunu hatırlatmak isterim ki, şimdi bilmediğimiz ama çok da uzak olmayan bir zamanda, hayatımızın en önemli randevusu gerçekleşecek. Evet, Mesih bize “Gel” diyecek ve O’nun istediği zamanda O’nun yanında olacağız.
Şimdi diyebilirsiniz ki: “Bu konuda endişelenmeye gerek yok, nasılsa O “Gel” dediğinde gideceğiz yani geç kalmamız mümkün değil.” Böyle düşünen varsa, bu konuda tekrar düşünmeye teşvik ediyorum. Çünkü Mesih’e iman ederek kurtulduysak, randevu gününde O’nun yanında olacağız elbette, ama o demişti ki: “Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz” Yuhanna 14:15. O’nu ne kadar seviyoruz?
Bu ömürde O’na sevgimizi gösterebiliyorsak geç kalmayız, ama sevgimizi gösteremiyorsak O’nun yanına gittiğimizde geç kalmış oluruz çünkü gidip de pişman olan ama geri gelebilen kimse yok. İşte bu yüzden hala zaman varken, o zamanı iyi kullanmak bir Hristiyan erdemidir ve aynı sebepten, bu ömrümüzde O’nu sevdiğimizi iman ve eylemle O’na ve tüm insanlara gösterdiğimizden, zamanı bunun için kullandığımızdan emin olmalıyız. Tanrı için yaşadığımızdan emin olmalıyız.
Dua edelim.